Yeni Üyelik
32.
Bölüm

8. Bölüm

@yazarcerenoktay

30.09.2024, 15:10 💖
Yeni kitabıma hepiniz hoş geldiniz,
ve keyifli okumalar!

Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen.

Yetkin, aracı ile Algın'ın oturduğu sokağa girdikten sonra genç kızın tam kapısının önünde durdu. Aracı park ettikten sonra derin bir nefes alan Algın'ın sesi kulağına çalındı. Kendisine teşekkür etmiş, hemen sonra hiç beklemeden kapıyı açıp araçtan dışarı çıkmıştı. Hava sanki ruh durumunu sezmişçesine bozmuştu ve genç kızın ruh halini daha da kötüye yönlendiriyordu. Sıcak bir yaz gününde havanın böyle olması iyiye alamet değildi doğrusu.

Yetkin, Algın'ın peşi sıra araçtan indiğinde, genç kızın güvenli bir şekilde eve girdiğinden emin olmak istemişti. Yaşananlar hiç hoş şeyler değildi ve içinden bir ses, Emrah adındaki adama güvenmemesini söylüyordu. Bakışlarını Algın'a yönlendirdiğinde, genç kızın tek kaşını kaldırarak kendisine bakan gözleri ile karşılaştı. Gözlerindeki ifadeden bu durumdan rahatsız olduğu açıkça belli oluyordu.

"Bana bu anlattıklarından sonra sence evine girdiğini görmeden buradan gider miyim?" diye sordu. Gitmezdi. Gitmeyecekti de.

Algın, Yetkin'in söylediklerini duymazdan gelmeye çalıştı. Hiçbir şey söylemedi. Zaten berbat bir gün geçirmişti bir de ortaya çıkacak en ufacık bir tartışma ile daha da yorulmak istemiyordu.

Çantasından anahtarını çıkardıktan sonra kapıyı açtı ve genç adama bakmaya dahi tenezzül etmeden apartmana girdi. O anda içini garip bir his kapladı. Burada olsa da kendini huzurlu hissetmiyordu. Emindi ki, her gece olduğu gibi bu gece de Emrah gelecek ve rahatsız olmasına sebep olacaktı.

Yetkin, Algın'ın apartmana girip kapıyı kapatmasının ardından aracının kapısına elini uzattı ve kapıyı açtı. Tam aracına binecekti ki genç kızın oturduğu binanın kapısının açıldığını duydu. Bakışları kapıya kaydığında dışarı çıkanın Algın olduğunu görmesi, meraklanmasına sebep olmuştu. Neden eve girmemişti? Bir sorun yoktu ya?

Algın, çekingen adımlarla Yetkin'in yanına kadar yürüdü ve genç adama ürkek bakışlar atarken "Şey." dedi. Cümleyi direkt olarak neden söyleyemiyordu? İsteyeceği şey yanlış değildi ya. Hem Yetkin, hayat hikâyesinin büyük bir kısmını bilirken bunu hiç garip karşılamazdı. "Eğer ki evime gelirse bunu sana bildirebilir miyim? Bende cep telefonu numaran yok."

Yetkin, genç kızın neden yanına geldiğini şimdi anlamıştı. Dudakları isteğinin masumiyetinden dolayı kıvrılırken, kendisini onu koruyacak olmanın verdiği his ile daha da güçlü hissetti.

"Telefonunu ver. Seni çaldırayım. Sonra kaydedersin. Beni ararsan eğer numaran kayıtlı olmadığı için açmayabilirim."

Oysa bu koca bir yalandı. Bunu söylemesindeki amaç, genç kızı biraz daha yakınında tutmaktı. Böyle küçük oyunları ona karşı daha çok oynayacaktı. Her oynanan oyun genç kıza daha da yakınlaşmasına sebep olacaktı.

"O da olur." dedi Algın ve Yetkin'e çantasından çıkardığı cep telefonunu uzattı. Yetkin, Algın'ın elinden cep telefonunu aldıktan sonra dokunmatik tuşlara basarak numarasını tuşladı ve cep telefonunu çaldırdı. Çalan cep telefonunun sesi ikisinin de kulaklarını doldururken Yetkin, ceketinin iç cebine uzandı. Çalan telefonunu eline alıp kapattıktan sonra, diğer elindeki telefonu Algın'a uzattı. O sırada ikisinin parmakları birbirine temas edince çok hafif bir elektrik sesi duyuldu.

Algın, elektrik çarpması ile elini çektikten sonra kaşlarını çattı. Neyse ki genç adamdan telefonunu alabilmişti ve elektriğe daha fazla maruz kalmamıştı.

Elektrik çarpan eline bakıp “Bu olayı hiç sevmiyorum. Ya sende ya da bende fazla elektrik birikmiş. En kısa sürede bu sorunu toprak ile temas ederek halletmemiz gerek,” dedi. Ses tonu rahatsızlığını fazlasıyla belli ediyordu.

Oysa az önce yaşanan şey, Yetkin'in hoşuna gitmişti. Karşı cinsler birbirine dokunduğunda eğer ki bir elektrik çarpması meydana geliyorsa, bu onların birbirinden hoşlandığının işareti oluyormuş. Okuduğu bir köşe yazısında yazan bu şekildeydi. Bu yüzden neden mutlu olmayacaktı ki? Algın da kesin ona karşı bir şeyler hissediyor ama hislerini dile getiremiyordu.

"Her neyse." dedi ortamı yumuşatmak için konuyu kapatmaya çalışırken. Daha sonrasında bakışlarını genç kızın elinden çekip gözlerine yönelttiğinde, ses tonunu ve ifadesini oldukça duygusuz tutmaya çalıştı. "İçeri gir istersen. Daha fazla sokakta durma." dedi.

Emredersiniz!

Algın, içindeki sesi umursamamaya çalıştı ama ses konuşmaya devam ediyordu. Adam, senin ne yapıp yapmayacağın konusunda karar veriyor. Bu yanlış değil mi?

Algın, kaşları daha da çatılırken burnundan derin bir soluk aldı. "Tabii ya." dedi. "Ben içeri gireyim. İlginiz için teşekkür ederim."

Yetkin, genç kıza ifadesiz bir şekilde bakmaya devam ediyordu. Aslında kalbinden geçenler, gözlerinden akmasını istediği duygular çok başkaydı. Yine de bu duyguları belli edemezdi. İçine atıp kalbinde yaşaması şu an için daha doğru geliyordu.

"Rica ederim." dediği sırada Algın çoktan apartmana girmek üzere yürümeye başlamıştı.

Algın'ın apartmana girmesinin ardından cep telefonu numarasını kaydetti. Hala kapısı açık olan aracına binip sokaktan çıktı ve aracı hızla sürerek evine doğru ilerlemeye başladı.

 

♥♥♥

 

Yetkin, aracını bahçeye park ettikten sonra elleri bir süre direksiyonun üzerinde hareketsiz kaldı. Algın'ı düşünüyordu. Genç kızın başına gelenleri ve ne kadar çok acı çektiğini.

Hem cinsleri neden böyleydi? Kadınların canını yakmaktan nasıl zevk alabiliyorlardı? Düşünüyor, düşünüyor ama bunu bir türlü anlayamıyordu.

Yetkin, kendisini, kişiliğini çok iyi biliyordu. Genç adam, bu zamana kadar hiçbir kadına onu rahatsız edecek şekilde yan gözle bakmamış, onları huzursuz edecek şekilde davranmamıştı. Bunları yapmak yerine onlara yardımcı olmak ve sahip çıkmak daha doğru geliyordu.

Yetkin, bu düşünceler eşliğinde kendiyle boğuşurken, onun gelmesini heyecanla bekleyen ikili, soluğu salonda almışlardı. Pencereden bahçeye bakmaya devam ediyor, bahçeye giren genç adamın araçtan çıkmasını bekliyorlardı.

Nihayet Yetkin araçtan indiğinde, onu ilk gören Öznur olmuştu. Abisi Sarp'a ışıldayan gözlerle baktıktan sonra "Tanrım! Hiç değişmemiş." dedi. "Aynı mavi gözler, aynı vücut ve aynı tarz."

Yetkin, hızlı adımlarla yürümeye devam etti ve kapının önüne geldiğinde elini zile basmak üzere kaldırdı. Tam o anda açılan kapının ardından karşısına çıkan iki sima yüzünden şaşkınlığı ikiye katlanıverdi.

"Sürpriz! Biz geldik!"

Yetkin, duyduğu sözcükler yüzünden donup kalmıştı. Biz geldik derken? diye düşündü karşısındaki genç kız ile genç adama baktıktan sonra. Onları birine benzetmiş ama kim olduğunu bir türlü çıkaramamıştı.

"Sizi tanıyor muyum?"

Öznur, Yetkin'in sorusu üzerine abisi Sarp'a üzgün gözlerle bakıp "İnanamıyorum!" dedi. "Bizi tanımadı. Nasıl tanımaz?"

Sarp, Öznur'un verdiği tepkiyi çok yersiz bulmuştu. "Bir dur be kızım." diyerek konuşmaya devam etmek üzere ağzını açan Öznur'u susturdu. "İçeri gelsene Yetkin." dedi geriye doğru çekilirken. "Kapıda kaldın."

Yetkin, hala karşısındaki insanların kim olduğunu çözememişti. Düşünüyor, düşünüyor ama kim olduklarını bir türlü bilemiyordu. Sahi, kimdi onlar? Simaları çok tanıdıktı ama onları daha önce görmediğine emindi.

Sarp, Yetkin'in ayakta dikilmeye devam etmesinden rahatsız olduğu için, kardeşini kenara itekledi ve Yetkin'e içeri girebilmesi adına yol açtı. Öznur, ağabeyinin bu hareketi üzerine kızgın bakışları ile ona baktı ama genç adam bunu umursamadı.

Yetkin, açılan aralıktan içeri girdiğinde, peşi sıra yürümeye devam eden insanların ayak sesini duyuyordu. Üstelik aralarında fısıldaşıyorlardı ve en ufak bir kıvılcımda, tartışmanın çıkması kaçınılmaz gibi görünüyordu.

Yetkin, aniden durup onlara doğru döndükten sonra "Siz kimsiniz ve benim evimde ne işiniz var? Simanız tanıdık geliyor ama çıkaramadım doğrusu." dedi. Tanımadığı insanların evinde olmasından hiç hoşnut değildi ve en ufak bir can sıkıntısında tartışma çıkarabileceğini hissediyordu.

Yetkin'in sesini duyan Kumsal Anne, mutfaktan çıkarken "Oğlum, sen mi geldin?" diye seslendi. Yetkin, Kumsal Anne'nin sesini duymasının üzerine "Evet Kumsal Anne. Ben geldim." diyerek yanıt verdi.

Galip Bey, Yetkin'den önce geldiği için salona geçmiş ve eline aldığı gazeteyi okumaya başlamıştı. Oğlunun arkadaşlarına sert çıkan sesini duyunca, emir verircesine "Üçünüz hemen buraya gelin!" dedi. Sesi beklediğinden gür çıkmıştı. "Sizleri bir arada görmeyeli uzun zaman oldu."

Yetkin, babasının bahsettiği iki yabancıya tekrardan baktıktan sonra salona doğru yürümeye başladı. Babasının neden bahsettiğini anlamamıştı ve beyni sürekli bu yabancıların kim olduğunu bulmaya çalışıyordu.

Genç adamın Öznur ve Sarp’ı tanımaması çok normaldi. Çok uzunca süredir görüntülü konuşmamışlar, hatta ve hatta telefonda bile sesli sohbet etmemişlerdi. Aralarına sanki koca bir uçurum girmiş ve birbirlerinden uzak kalmalarına sebep olmuştu. Bu aradaki süre zarfında kardeşler büyümüştü ve o çocuk hallerinden eser kalmamıştı.

Yetkin, salona girdikten sonra babasının elindeki gazeteyi sehpanın üzerine bıraktığını gördü. Sağ bacağını sol bacağının üstüne attıktan sonra bakışlarını oğlundan çekip arkasındaki gençlere çevirdi. Eli ile boştaki avangard kanepeleri işaret edip “Oturun lütfen. Üçünüzü bir arada görmeyeli uzun zaman oldu,” dedi.

Yetkin, babasının karşısındaki kanepeye oturduktan sonra "Tam olarak neden bahsettiğini anlayamadım. Neden bilmece gibi konuşuyorsun?" diye sordu. Sanki ortada gizlenmesi gereken bir şeyler varmış da bunlar zamanla açıklanacakmış gibi hissediyordu genç adam.

Öznur ve Sarp da oturduktan sonra Galip Bey "Gerçekten onları hatırlamadın mı?" diye sordu. Oğluna şaşıyordu. Hem de çok şaşıyordu. Ses tonuna şaşkınlığını yansıtarak "Yahu siz nasıl arkadaşsınız? Facebook üzerinde arkadaşlığınızda mı yoktu? Birbirinizle hiç iletişim kurmuyor musunuz?" diye sordu.

Yetkin, ellerini birbirine kavuşturmasının ardından babasına söylediğini garipsediğini belli eden bir bakış attı. "Biliyorsun ki ben sosyal hesaplarımı çok kullanmam." dedi. "Bunu bir çeşit zaman kaybı olarak görüyorum. Bunu yapmaktansa insanlar ile yüz yüze iletişim kurup seslerini duymayı tercih ederim. Böylesi çok daha sağlıklı geliyor."

"Biliyorum. Biliyorum. Eee gençler ben mi anlatayım kim olduğunuzu yoksa siz mi konuşmak istersiniz?"

Galip Bey, bu defa bakışlarını Yetkin'den çekip Öznur ile Sarp'a yöneltti. Öznur, heyecanlı olduğundan dolayı abisinden önce lafa atlayıp "Bizi unuttuğuna inanamıyorum Yetkin!" diye bağırdı. Ses tonunda hem mutsuzluk hem de tepki hâkimdi. "Ben Öznur yanımdaki şahıs ise abim Sarp."

Yetkin, doğru mu duymuştu? Öznur ile Sarp, yıllar sonra çıkıp gelmişler miydi? Onları görmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki.

Kaşlarını çatıp sağ elini ensesinde gezdirdikten sonra, onların kim olduğunu çıkaramamış olmanın verdiği utançtan dolayı alnına bir şaplak indirdi. "Siz ciddi misiniz?" diye sordu sonra da ikisine bakarak. "İnanamıyorum! Nerelerdeydiniz? Beni hiç arayıp sormadınız. Sesinizi duymak, sizleri görmek o kadar garip geldi ki. Şu anda büyük bir şok içindeyim. Verdiğim tepkiyi lütfen mazur görün."

Önce Yetkin ayağa kalktı, onun hareketini Öznur ile Sarp takip etti. Karşı karşıya gelmelerinin ardından, önce Sarp sarıldı Yetkin'e ve sırtına sertçe vurdu.

İkisi sarılmayı bıraktıktan sonra Yetkin, Öznur'a baktı. Genç kızın kendisine sarılması için kollarını iki yana açtı ve gülümsedi. Küçüklüklerinde hep böyle yapardı. Ne zaman ki Öznur üzgün olsa, bir derdini anlatmak istese Yetkin kollarını iki yana açardı ve genç kızda ona sıkıca sarılıp üzüntüsünü anlatır ve akacak gözyaşları varsa onları akıtırdı.

Öznur, küçüklüğünde yaptığı gibi Yetkin'in kollarına koşup ona sarılmak yerine bu defa "Yok." dedi. "Ben sana küstüm."

Yetkin, nedense buna hiç şaşırmamıştı. Öznur'un çocukça davranışlarına alışık olduğundan belki de bu normal gelmişti. Gülüşünü bastırmaya çalıştı ama başaramadı. İşaret parmağı ile kendini işaret ederek "Sen bana sarılmak istemiyorsun ve bana küstün, öyle mi? Bu ne anlama geliyor biliyor musun? Başımıza gökten taş yağacak." dedi.

Öznur, omuz silkti. Hala mızıkçı çocuklar gibi davranmayı sürdürüyordu.

Kardeşinin tavrına daha fazla dayanamayan Sarp, araya girip "Valla Yetkin, o taş yağsaydı çoktan benim başıma yağardı. İnanabiliyor musun bunun benim kardeşim olduğuna? Üstelik hiç benzemiyoruz. Küçükken azıcık benzerlik vardı ama ikimiz de bu yaşımıza gelince o benzerlikten eser kalmadı." dedi. "Ayrıca küçük bir bebek gibi her şeye mızmızlanan bir kardeşe sahibim. Bu bazen çok can sıkıcı olabiliyor."

Öznur, abisinin bu sözleri üzerine burnunu kırıştırdı ardından dil çıkardı. "İnanın sizinle uğraşacak vaktim yok. Çok acıktım. Galip Amca, yemeğe geçebilir miyiz?"

Galip Bey, onların bu atışmalarını özlediğinden dolayı güldü ve "Tabii. Hadi yemeğe geçelim." dedi.

Dördü birden yemek masasına doğru yürümeye başladılar. Önce Galip Bey oturdu sandalyesini çekip. Onu takip eden ise Yetkin, Öznur ve Sarp olmuştu. Üçü de çocukluğunda oturdukları yerlere oturmuş, kendilerini yıllar öncesine dönmüş gibi hissetmişlerdi.

Kumsal Anne gelip de çorba servisini yapmaya başladığında Galip Bey "Eee, anlatın bakalım çocuklar. Ne yaptınız oralarda?" diye sordu. "Ana vatandan ayrı kalmak zor olmuştur eminim ki."

Öznur, abisinin konuşmasına izin vermeyi çok sevmediğinden önce davrandı. " Yok be Galip Amca," dedi. "Oraya öyle bir alıştık ki hiç yabancılık çekmiyoruz." Ağzına bir parça ekmek attıktan sonra konuşmaya devam etti. "Oralarda da Türkler var sonuçta. Hem gitmemiz de bayağı iyi oldu. Pek çok dil de öğrendik. Yurt dışı bu konuda epey işe yarıyor."

Galip Bey, Öznur'un sözleri üzerine "Burada da dilinizi geliştiremez miydiniz? Anavatan dururken hala başka ülkelerde yaşamayı ve sırf dil geliştirme adına oralara gidilmesini anlayamıyorum. Bakın bana, yurt dışına iş toplantıları için gidip geliyorum. Dilimi burada geliştirdim. Orada yıllarca kalma gibi bir isteğim hiç olmadı. Hem bizim ülkemiz, Türkiye hepsinden daha güzel ve bence dünyada rahatça yaşanılabilen tek ülke." dedi.

"Bazı noktalarda haklı olabilirsin Galip Amca ama bakış açısı işte. Hem böyle Türkiye'nin her yerini bildikten sonra yurt dışında yaşam epey iyi geliyor insana."

"Neyse ne." dedi Sarp ve yanında oturan Öznur'un bacağını hafifçe dürttü. Öznur, bakışlarını Galip Bey'den çekip ağabeyine Ne var? dercesine baksa da genç adam bunu görmedi. O sırada çorbasından bir kaşık almakla meşguldü.

Öznur, başını iki yana salladıktan sonra bakışlarını Kumsal Anne'ye çevirdi. Zaman onu yaşlandırsa da yaptığı yemeklerin lezzeti hiç değişmemişti. "Ellerine sağlık annem. Özlemişim vallahi yaptığın yemekleri."

"Afiyet olsun." dedikten sonra Kumsal Anne, yeniden mutfağa gitmek üzere harekete geçmişti ki zil çaldı. Kimin geldiğini düşüne düşüne kapıya doğru yürüdü ve kapı koluna bastırıp kapıyı kendine doğru çekti. O anda karşısına çıkan genç adamı gördü. Bir seksen civarı boya, kahverengi saçlara, kahverengi gözlere, geniş bir çene yapısına sahipti. İri vücutluydu ve üzerindeki deri ceketi ile giymiş olduğu pantolon, vücudunun yapısını daha da belli ediyordu. Fazlasıyla yakışıklı biriydi.

"İyi akşamlar. Ben Galip Mirzanlı'ya bakmıştım ama. Kendisi evde midir?"

Kumsal Anne "Kim gelmişti acaba?" diye sorduğunda, genç adam hiç beklemeden yanıt verdi. "Emrah Ulusoy derseniz tanıyacaktır."

Kumsal Anne, genç adamın yanıtı üzerine "Sizi biraz bekleteceğim." dedi, ardından kapıyı kapattı. Yemek yemekte olan Galip Bey'in yanına vardığında "Kapıda bir genç adam var. Emrah Ulusoy dediğimde tanıyor olacağınızı söyledi." dedi.

Galip Bey, Emrah Ulusoy adını duymasıyla, keyfinin daha fazla yerine geldiğini hissetti. Holding ortağını akşam yemeğine davet etmişti ve genç adam bu davetini kırmayıp gelme nezaketinde bulunmuştu. Memnuniyetini sesine yansıtarak "Evet." dedi. "Onu akşam yemeğine davet etmiştim. İçeri alabilirsin."

Yetkin, babasının Emrah'ı yemeğe davet ettiğine inanamıyordu. O adamın ne kadar karaktersiz olduğunu bilseydi davet eder miydi? diye düşündü bir an. Büyük ihtimal ederdi. Ne de olsa Yetkin'in canını yakmayı çok seven bir insandı o. Bazen babasının duyguları alınmış bir robot olduğunu düşünüyordu.

"Benim bundan neden haberim yok baba?" diye sordu Yetkin. Sesi tepkiliydi. "Bu evde ben de yaşıyorum değil mi? Ayrıca o adam hakkında bilmediğin çok şey var. Onun burada olmaya, bize yaklaşma hakkı yok. Her ne kadar Holding'imizin ortağı olsa bile!"

"Düşüncelerini kendine sakla Yetkin! Ben onun çok iyi ve adam akıllı bir beyefendi olduğunu gördüm. Üstelik senin gibi işinden kaytaran birisi de değil."

Kumsal Anne, içerdeki tartışmayı duymamaya çalışarak dış kapıyı açtı. Emrah'ın hala beklediğini görünce, yüzüne sahte bir ifade takındı. "Buyurun. Galip Bey, salonda sizi bekliyor."

Emrah "Teşekkür ederim." dedikten sonra içeri girdi ve salona doğru yürümeye başladı. Yetkin'in gelişinden rahatsız olacağına adı gibi emindi. Onu huzursuz etmek için elinden geleni yapacaktı. Madem Algın'a sahip olmasını engelliyordu, bunun bedelini yavaş yavaş ödeyecekti.

Salona girdiğinde durdu ve herkese tek tek baktı. Daha sonra dikkati kendisine yönlendirmek adına "İyi akşamlar." dedi. İstediği olmuştu. Bütün bakışlar kendisine döndü.

Emrah'ı gören Galip Bey, büyük bir mutlulukla ayağa kalkıp "Ooo, hoş geldin Emrah." dedi. "Ben de seni bekliyordum. Geç kaldın."

Salonun içine girip kendisine doğru yürümeye devam eden Emrah'ın attığı her adımı görebiliyordu. Nihayet karşı karşıya geldiklerinde, genç adam ile tokalaşmak için elini uzattı. O sırada Öznur'un "Kim bu yakışıklı?" diyen sesi duyuldu.

Yetkin, bir an için kendini kusacak gibi hissetti. Bu adam mı yakışıklıydı? Eğer ki Öznur bu adamı yakışıklı buluyorsa kesinlikle erkeklerden anlamıyor demekti.

Genç kızın sesini duyan Emrah, keyiflenmişti. Dudaklarındaki memnuniyet dolu gülümseme ile genç kıza döndü. Öznur'un elini tutup öptükten sonra gözlerine en etkileyici bakışı ile bakarak "Bunu esas size sormalıyım." dedi. "Bu güzellik kim acaba?"

Galip Bey, Emrah'ın sözleri üzerine kahkaha attı. "Güzel olduğu konusunda kesinlikle haklısın bak. Öznur, bir tanedir." dedi.

Emrah, bakışlarını Öznur'dan çekip Sarp ile tokalaşmasının ardından bakışlarını Yetkin'e yöneltti. Yetkin, Emrah'ın kendisine uzattığı elini sıkmamış ve söylediklerine aldırış etmemişti. Babasına dönüp "Artık oturup yemeğimize kaldığımız yerden devam edebilir miyiz?" diye sordu.

Yetkin'in bu tavrı karşısında sinirleri gerilen Galip Bey "Saygısızlık yapma istersen." dedi. "Kendisi bizim ortağımız. Aramızı sıcak tutmalıyız."

"Tabii, tabii." dedi Yetkin ve yeniden yerine oturdu. Az önceki konuşma olmamış gibi yemeğine devam etmeye başladı.

Sen ne kadar ikiyüzlü bir insansın. Babamı da kandırmayı başarmışsın. Algın'ın durumu zaten içler acısı. Şimdi de bana yakınlaşmaya çalışırken dalga geçer gibi bakıyorsun. Ben Yetkin isem senin gerçek yüzünü herkese göstereceğim. Buna yemin ediyorum.

 

♥♥♥

 

Sarp, ellerini ve yüzünü yıkamasının ardından diğerleri gibi bahçeye çıkmak üzere hareketlendi. Bahçeye çıkmasından birkaç saniye sonra çalan telefonunu almak için ellerini pantolonunun cebine soktu, telefonu eline aldıktan sonra ekranına baktı. Numara görünmüyordu. Gizli numaradan arama geldiği için ve insanların arasında konuşmak istemediğinden "İzninizle." dedi.

Aramayı yanıtladıktan sonra, derin bir nefes aldı ve telefonu kulağına götürdü. Arayan kimdi? Neden gizli numarayla aramıştı? Bunu çok merak ediyordu. Belki de tahmin ettiği kişiydi.

"Alo? Kimsiniz?"

Telefonun ucundaki kişinin sesini algılaması imkansızdı. Sesini değiştirmek için kullanmış olduğu helyum gazı, buna sebep oluyordu.

"Her şey hazır mı? Planlandığı şekilde ilerleyebilecek mi?"

Sarp, tahmininde yanılmamıştı. Arayan kişi oydu. "Her şey hazır. Bir sorun yok. Yarım saat sonra çıkacağım evden. Bakın, konuşmamızdaki her şey geçerli değil mi? Eğer ki bana bir zarar gelirse..."

Telefonun ucundaki kişi, öfke dolu sesiyle "Tamam, uzatma!" diye bağırdıktan konuşmayı hemen sonlandırdı. Telefonun sonlanmasının ardından üzerinden büyük bir yük geçtiğini düşünen genç adam, kaşlarını çattı. Telefonu elinde sıkıca tutmaya devam etti.

 

♥♥♥

 

Algın, karnının guruldama sesini duyduğunda, evdeki abur cubur stokunu kontrol etmek üzere mutfağa gitti. Stokunu kontrol ettiği dolapta hiçbir şey kalmadığını görmek, canını epey sıktı. Bu iyi değildi. Ne zaman ki bunalsa ve stresli olsa, abur cubur yer ve rahatlardı. Şimdi ise buna imkânı yoktu.

El mahkûm. Dışarı çıkmam gerekiyor, diye düşündükten sonra üzerini değiştirdi. Cüzdanını alıp dışarı çıktı. Evinin az ilerisindeki bakkala gidecekti. Gitmişken evindeki yavrucaklara da süt alsa iyi olurdu. Sütü çok sevdiklerinden ve evinde epey kedisi olduğundan, en az dört litre süt alması gerekiyordu.

Sokağa çıktığında kapının kapanma sesini duyması anlık olarak titremesine sebep oldu. Silkelendikten sonra yürümeye devam etti. Daha birkaç adım atmıştı ki, aniden birisi uzandı ve eli ile ağzını kapattı. Kalbi o anda küt küt atıyordu. Sanki yerinden çıkacakmış gibiydi. Bunu yapan kimdi? Emrah mıydı yoksa?

"Sakın bağırma ve hareket etme. Eğer ki bunu yaparsan ölürsün! Sana zarar vermek istemiyorum!"

Algın, neye uğradığını şaşırmıştı ve korkuyordu. Yoksa Emrah ona zarar vermek adına birini mi tutmuştu? Artık bitti, sözü anlaşılmayacak bir söz müydü? Bu geri zekâlının anlaması mı kıttı? Daha ne kadar ileri gidecekti? Bu hal ve hareketleri ne kadar süre devam edecekti? Genç kız, o anda sadece bunları düşünüyordu.

 

BİRKAÇ SAAT ÖNCE

 

 

Yakışıklı adam. Onu düşünebildiğin için çok şanslısın.

Ne demek istiyordu Algın'ın iç sesi? Onunla kafa mı buluyordu? Algın'ın kimseyi yakışıklı bulduğu falan yoktu. Ayrıca Yetkin Mirzanlı, sadece bir anlığına aklına gelivermişti.

Elindeki kalemi masanın üstüne bıraktıktan sonra ardı ardına sinirli bir şekilde nefes almaya başladı. Bu doğru değildi. İç sesi çok yanılıyordu. “Çok şanslısın derken? İkimiz de biliyoruz benim ne kadar şanssız olduğumu.”

İç sesinin söyledikleri çok öfkelenmesine sebep olmuştu. Öfkesini yatıştırabilmek umuduyla ayağa kalktı ve yavaş adımlarla mutfağa doğru ilerledi. Bardağa doldurduğu suyun içine iki parça buz attıktan sonra, suyu tepesine dikti. Tamamını içtikten sonra, bir bardak daha su doldurdu. Buz, içinde durup eridikçe su daha da soğuyacaktı.

Yeniden doldurmuş olduğu bardakla birlikte odasına doğru yürürken hala öfkeliydi. Mirzanlı Holding'de işe başlamadan önce açık maviye boyadığı koridor, ışık vurdukça parıl parıl parlıyordu. O ise bunun farkında değildi.

İç sesi yeniden ortaya çıkıp İlla ki öfkeleneceksin değil mi? Sana bir şey demeye gelmiyor, dediğinde Algın “Deme bana bir şey, tamam mı? Lütfen deme. Yetkin ile ilgili, onun yakışıklılığıyla ilgili, kişiliğiyle ilgili hiçbir şey söyleme!" diyerek bağırdı.

Kendini kandırmaya devam et. Adam oldukça yakışıklı. Ondan gözlerini alamıyorsun ama Emrah'ın sana yaşattıklarından dolayı onunla yakınlaşmaktan ve ona güvenmekten korkuyorsun. Her ne kadar inkâr etsen de aklının bir köşesinde sürekli onunla yaşadıkların var. Hadi kabul et artık. Onu beğendin. Hem de çok.

Algın, sakin olmaya çalıştı ve hiçbir şey söylemedi. İç sesi ile ne kadar çok tartışırsa o kadar çok konuşmaya devam edeceğini biliyordu.

Odasına girmesinin ardından elindeki suyu masanın üzerine bıraktı ve yeniden kalktığı sandalyeye oturdu. Birkaç dakika önce elinden bırakmış olduğu kalemi tekrardan eline aldı. Bir şeyler karalamaya devam etti. Sözde bu şekilde zihnini oyalıyordu. Oysa Yetkin ile Emrah, sürekli zihnindeydi. Emrah'ı düşündükçe ürperiyor, Yetkin'i düşündüğündeyse ürperti yerini rahatlığa bırakıyordu.

♥♥♥

 

Yetkin, hep birlikte kahvelerini içerlerken ve şu kendini bir halt sanan adamla gülüşüp konuşurlarken pek bir suratsızdı. Emrah'tan nefret ediyordu ve o geldiğinden beri içinde garip bir his vardı. Algın, bir saniye olsun aklından çıkmamıştı ve genç kızı aramak istiyor, uygun bir ortamın olabilmesi adına fırsat kolluyordu.

Kahvesini içip bitirdikten sonra elindeki fincanı önündeki sehpaya bıraktı ve tuvalete gitme bahanesiyle ayağa kalktı. Eğer olur da babası nereye gittiğini sorarsa lavaboya gittiğini söyleyecekti.

Bahçeden dışarı çıktığında babası nereye gittiğini sormayarak onu şaşırtmıştı. Normalde başka zaman olsa nereye gittiğini sorar, hatta odadan dışarı çıkıp da misafirlerin yanından ayrılmasını kabalık olarak görürdü. Oysa bugün her şey çok farklı gidiyordu. Emrah, geldiğinden beri Galip Bey, tüm dikkatini ona vermiş, adeta kendini onun mutluluğu için harap edip duruyordu. Adamın karşısında koskoca oğlu varken onunla ilgilenmiyor ama başkasına gelince el üstünde tutuyordu. Bu olacak şey miydi Allah aşkına?

"Neden şaşırıyorsam? Babam işte. Bana gelince beni el üstünde tutmaz ama söz konusu başkaları olunca tabiri caiz götlerini kaldırmayı çok iyi başarır. Pohpohladığı insan da bari iyi biri olsa. Ondan ne köy olur ne kasaba."

Düşüncelerini seslice dile getirmişti ve boşalan fincanları alabilmek için salona doğru yürüyen Kumsal Anne, onu duymuştu.

"Sen de sevmedin değil mi o adamı?" diye sordu dedikodu yapmaya başlayan mahalle karıları gibi Yetkin'in yanına yavaşça süzülerek. "Hiç iyi birine benzemiyor. Üstelik bu yakışıklı yüzünün altında bence gerçek kimliğini saklıyor."

Bakışlarını Yetkin'den çekip salona yöneltti ve fısıldayarak konuşmasına devam etti. "Babanı bilirsin, söz konusu zengin insanlar ve para olduğunda illa yağcılık yapar. Yağcılık yapmadan duramaz."

Yetkin, dudaklarını büzdü ve başını iki yana salladı. Kumsal Anne, çok haklıydı. Babasının paragöz olmasından nefret ediyordu. En çok da yalaka kişiliğinden. Derin bir nefes aldıktan sonra öksürdü ve "Maalesef ki öyle." dedi."Her neyse Kumsal Anne. Benim bir telefon görüşmesi yapmam gerek. İzninle."

Telefon görüşmesi mi? Acaba kiminle konuşacak bu oğlan?

Kumsal Anne'nin içini büyük bir merak kaplamıştı ama bunu Yetkin'e belli edemezdi. Genç adamın odasına gidebilmesi adına kenara çekilip "Tabii. Git hadi. Konuşmanı yap. Fazla uzatma ama. Baban ortadan kaybolduğunu fark ederse tepki gösterebilir." dedi.

Yetkin, anlayışla başını salladı ve hemen odasını doğru yürümeye başladı. Odasına girmesinin ardından kapıyı kapatıp cep telefonundan Algın'ın numarasını buldu. Arama tuşuna basıp kızı aradıktan sonra, aramanın yanıt bulmasını bekledi ama telefon açılmadı.

Saate baktığında daha erken olduğunu, genç kızın bu saatte uyumayacağını düşündü. Kesin ters giden bir şeyler vardı. İçinde durduk yere kötü bir his belirmezdi ve huzursuz olmazdı ya.

Genç kızı ısrarla aramaya devam etti ama telefonu bir türlü açılmadı. Bu durumdan huzursuz olduğu için daha fazla dayanamayıp kimseye söylemeden bahçeden dışarı çıktı. Aracına doğru koştu. Kapıyı açıp araca bindikten sonra kapıyı arkasından kapattı. Aracı çalıştırdıktan sonra, gaza basıp hareket ettirdi. Evinden uzaklaşmaya başladığında çok hızlı gidiyordu. Tek istediği bir an önce genç kızın evine varabilmekti.

Loading...
0%