@yazarcerenoktay
|
30.09.2024, 15:10 💖 Okumaya başladığınız tarihi ve saati buraya yazın lütfen. Algın, defalarca çırpındı ama kendini tutan kişiden kurtulmayı başaramadı. Elinin büyüklüğünden adam olduğunu düşünüyor ama ses tonundan cinsiyetini bir türlü çıkaramıyordu. Büyük ihtimalle helyum gazı kullanarak sesini değiştirmişti. Şu anda duymaya devam ettiği ses tonunun başka bir açıklaması olamazdı. Algın, yeniden çırpında ama yararsızdı. Bu kişinin kendisini bırakma niyeti yoktu kesinlikle. Üstelik bu gücü, onun erkek olduğuna kesin olarak kanaat getirmesine sebep olmuştu. Adam onu sürükleye sürükleye bir aracın yanına getirmiş, ortaya çıkan başka bir adamın açtığı kapıdan zorla aracın içine sokmuştu. Algın, korkmaya başladığını hissetti. Onu yakalayanlar her kimse yüzlerini göremiyordu ve kalbi hızla atmaya başlamıştı. Onlar karşısında hiçbir şansı olmadığını düşünüyordu. Yine de pes etmeyecekti. Nasıl ki Emrah'a karşı dimdik durduysa, onlara karşı da öyle duracaktı. Hayatı ucuz değildi. Hiçbir insan onu bu şekilde korkutamaz ve yaşamasını kısıtlayamazdı. "Biliyor musunuz bilmiyorum ama, benim burada yaşadığımı bilen bir sürü insan var. Ayrıca Yetkin Bey, muhakkak gelip beni kurtaracaktır. Ne zaman kafam sıkışsa ve bir problem olsa yanımda oluyor." Gerçekten Yetkin gelecek miydi? Algın, düşüncesinde haklı mıydı? Genç adam nereden bilecekti ki Algın'a karşı bir kaçırma girişiminde bulunulduğundan? Kurduğu hayaller boştu. Hiçbir insan birine bir şey olduğunu hissetmezdi. Bazı istisnai durumlar dışında. Adamlardan biri soluğu sürücü koltuğunda aldığında "Öyle bir şey olmayacak. Boşuna umutlanma." diyerek bağırdı. "Çünkü onu da etkisiz hale getirdik." Yetkin, adamın sözlerinin hemen ardından aracın kapısını açmış ve "Emin misin?" diye sormuştu. Adamın yakasına yapıştığı gibi onu araçtan dışarı çıkarmış ve hiç düşünmeden kafa atıvermişti. Aldığı darbenin ardından kendini yerde bulan adam, tekmelerden nasibini ardı ardına almaya devam ediyordu. Algın, Yetkin'in geldiğini ve sürücü koltuğunda oturan adamı araçtan indirdiğini gördüğünde, kaybolan güveninin yeniden geldiğini hissetti. Aracın içinde oturmaya devam eden ve ağzını kapatan adama "Şimdi mahvoldunuz işte. Yetkin, sizi hapse sokmadan hayatta buradan gitmez." dedi. Onu tanıdığı kadarıyla çok varlıklı bir insandı ve eli - kolu her yere erişebildiğinden, adamların hapse girmesini sağlamak onun için çocuk oyuncağıydı. "Sen öyle düşünüyor olabilirsin ama bu iş burada bitmedi." Adam, cümlesini tamamlamasının ardından elini beline doğru götürdü ve beline koymuş olduğu silahı çıkararak genç kıza doğrulttu. "Şimdi düşün bakalım. Kim daha güçlü? O mu yoksa ben mi?" Konuşurken sesi hala helyum gazının etkisindeydi. Algın, yutkundu. Her şeyi düşünmüştü ama bunun olacağı aklına gelmemişti. Resmen adamlar planlı olarak onu kaçırma girişiminde bulunmuşlardı. Her ihtimale karşı yanlarında silah getirmiş ve kullanması gereken zaman ortaya çıkınca da fırsatını kaçırmamışlardı. Yetkin'in aracını yolda hızla ilerlerken gören Pars, kız arkadaşının yanına gitmekten vazgeçmiş ve Yetkin'i takip etmeye başlamıştı. Arkadaşı ne zaman ki aracını hızlı kullanırsa, bu durum yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunun habercisi demekti. Yetkin'in aracını park etmesinin ardından uzaktan onu izlemeye devam etmiş ve araçtan inmemişti. Bir genç kızın zorla araçlardan birine doğru sürüklendiğini görmüş, ardından kapısı açılan bir araca bindirildiğini saniyesi saniyesine bir film izler gibi izlemişti. Yetkin, aracından indikten sonra genç kızı zorla araca bindiren adamlardan birisini araçtan indirip adama kafa atmış, sonrasında da pek çok kez tekmelemişti. Durum kötüydü. Ortada bir kaçırma girişimi vardı ve Yetkin ortaya çıkarak canını tehlikeye atmıştı. Vakit kaybetmeden telefonundan 155'i aradı. Olanlardan bahsetti ve olay yerine hızla bir ekip gönderilmesini istedi. O telefonda konuşmaya devam ederken aracın içindeki diğer adam, genç kız ile birlikte araçtan inmişti. Genç kızın kafasına silah dayamıştı ve bağırarak bir şeyler söylemeye devam ediyordu. Yetkin, adamın elindeki silahı görünce ister istemez gerilemiş, Pars'ın anlamadığı bir şeyler söylemeye başlamıştı. "Olamaz!" dedi Pars dehşetle onları izlemeye devam ederken. "Bu çok kötü. Silah da nereden çıktı?" Tekrardan 155'i aradı ve karşısına çıkan Polis Memuruna ismini söyledi. Olaydan kısaca bahsettikten sonra silahla rehin almanın gerçekleştiğini söyledi. Konuşurken sesi titremeye başlamıştı. "Olay yerine en yakın ekibimizi yönlendirmiş durumdayız. Lütfen can güvenliğiniz için ortaya çıkmayınız. Ekibimiz en kısa sürede orada olacaktır." "Ta... Tamam." dedi kekeleyerek Pars ve telefonu kapattı. Yerde yatan adam, diğer adamın Algın ile birlikte araçtan indiğini görünce pis pis gülmeye başlayıp ayağ kalktı. O da belindeki silahı çıkarıp Yetkin'e doğrultunca "Olamaz!" diyerek bağırdı Pars. "İkisi de silahlıymış!" Birkaç dakika önce Yetkin'in tekmelediği adam, elindeki silahı Yetkin'e doğrultmayı bırakmayarak "Hemen araca bin!" dedi tehditkâr sesiyle. Öfkeli gözlerini Algın'a yöneltti. "Sen de! Çıtınız çıkarsa acımam, silahı sıkar ve ikinizi de öldürürüm!" Öldürmek mi? Algın'ın gerçekten korkacağını mı sanıyordu? Zaten Allah'a vereceği bir canı vardı ha şimdi ölmüştü ha sonra. Ama yine de düşüncesiz hareket edemezdi. Çünkü evinde onu bekleyen biricik kedileri, yavruları vardı. Onlar için ne yapıp edip yaşamaya devam etmeliydi. "Siz kendinizi ne sanıyorsunuz ha? Bizi öldürürlermiş. Şunlara bak Yetkin! Ellerine silah aldılar diye kendilerini ne sanmaya başladılar acaba? Bu yaptıkları ile resmen sokak eşkıyasından farklı değiller. Sizi kim tuttu söylesenize? Belki de istediğiniz paradır. Ne kadar istiyorsunuz?" Konudan konuya atlamak tam Algın'ın yapacağı bir şeydi. Adamların istediği para falan değildi. Ne saçmalıyordu bu kız? Adamlar Algın'ın sözleri üzerine kahkaha ata ata gülmeden yapamadılar. Hemen ardından ifadelerini ciddileştirdiler. "Bizim para istediğimiz falan yok. Şimdi sesinizi kesin ve araca binin! Çok çabuk! Ağır hareket ederek sabrımı zorlamayın!" Yetkin ile Algın, araca binmek için hareket ettiği sırada Polis aracının sireni duyuldu. Sokağı aracın kırmızı - mavi lambasının ışığı sararken adamlar afalladı. Kim haber vermişti? Polislerin ardından olay yerine intikal eden bir adet ambulansta mevcuttu. Eğer ki bir yaralanma olursa onları hastaneye çabucacık yetiştirebilirlerdi. Algın ile Yetkin, polis aracını görmelerinin ardından bir an için rahatladığını hissetti. Polisler geldiğine göre olay yerine bu adamlar onlara bir şey yapamayacaktı. Yapamamaları gerekiyordu. Algın, yine korkmadığını belli etmek için "Ben size dedim değil mi? Bakın ne oldu? Polisler geldi. Boşuna uğraşmayın. Artık bize zarar veremez ve bizi kaçıramazsınız." dediğinde onu rehin alan adamın saçını sertçe çektiğini hissetti. Canı yanmıştı. "Kapa çeneni!" Algın'a böyle zamanlarda cesaret gelir, hiç korkmadan insanlara çıkışırdı. Adamların kendisini vurabileceğini hesap etmez, damarlarına basar dururdu. Hiç mi endişe etmezdi kendine zarar vermeleri konusunda? Öyle olmalıydı. Adamın tehdidinin ardından megafondan çıkan bir ses duyuldu. "Etrafınız sarıldı. Teslim olun! Kaçma şansınız yok. Vakit kaybetmeden teslim olursanız eğer, cezanız en aza indirilecektir." Pars, polislerin gelmesiyle araçtan indi ve ürkek gözlerle arkadaşının ve yanındaki kızın rehin alındığı araca bakmaya devam etti. Adamlar, tek başlarına araçtan inip polislere teslim olacak kadar enayi değillerdi. İçlerinden birisi aracın kapısını açtı. Ondan önce Yetkin indi araçtan. Başına dayalı silah hemen göze çarpıyordu. Peşi sıra yüzü görünmeyen ve onu rehin alan adam indi araçtan. "Uzaklaşın! Eğer ki uzaklaşmazsanız onu öldürürüm!" Silahlı kaçırma girişimi olduğu için olay yerine polisler haricinde Özel Tim'de çağrılmıştı. Öncesinde adamları ikna etmeleri gerekiyordu. Adam, tehdidinin ardından elindeki silahı Yetkin'in kafasına daha da sert bir şekilde bastırdı. Genç adam, canının yandığını hissetti. Ondan ve Algın'dan ne istiyorlardı? Hala bunu anlayamamıştı. Algın, endişe ile Yetkin'e bakmaya devam etti. Genç adam, buraya nasıl ve neden gelmişti bilmiyordu ama gelmişti işte. Keşke gelmeseydi, diye düşündü. Ona bir şey olacağını düşündükçe yüreği sıkışıyordu ve kalbi korkudan yerinden çıkacak gibiydi. Zaman kavramı anlamını yitirmişti sanki. Ne kadar süredir rehindiler? Ne kadar süredir polis memurları ve özel tim buradaydı? Bilmiyordu. Bir süre sonra yanındaki adamın başındaki silahı çekmeden arkadaşını izlediğini fark edince onun dalgınlığından istifade ederek elini eşofmanının cebine soktu. Emrah ile karşılaşıp ondan herhangi bir zarar görme olasılığına karşılık almış olduğu biber gazını çıkarttı. Hiç beklemeden, hızla hareket ederek silahını alnına dayayan adamın kendisine bakması üzerine gözlerine sıktı. O sırada silah ateş aldı. Neyse ki Algın'a zarar gelmemiş, silahın mermisi ön cama isabet etmişti. Adam, biber gözünün canını yakması üzerine bir feryat kopardı ve ateş alan silahı yere düşürdü. Algın, silahı aldıktan sonra adamın ensesine sert bir şekilde vurdu. Ensesinden darbe alan adam, kısa süreliğine bayıldı. Genç kız, korkuyordu ama bir an önce araçtan inmeliydi. Bakışlarını dışarıya çevirdiğinde Yetkin'i silahı ile esir alan adamı gördü. Patlayan silahın sesini duymuştu ve daha da öfkelenmişti. Aracın ters tarafta kalan kapısını açtıktan sonra araçtan indi ve hızlı adımlarla çömelerek yürümeye başladı. Adımlarını elinden geldiğince sessiz atmaya çalışıyordu. Adamın kaçtığını fark etmesi, Yetkin'in hayatını daha da riske atardı.
♥♥♥
"Her şey yolunda mı?" Sarp, telefonun ucundaki kişinin öfkeli sesini duydu. Bu iyiye işaret değildi. "Adamlardan haber alamıyorum." derken sesi endişeliydi. Onlara ulaşamadığı için yiyeceği fırçanın haddi hesabı yoktu. Telefonun ucundaki kişi, her zamankinden daha fazla öfkelenmiş olmalıydı. "Ne demek haber alamıyorum? Ben sana her şeyi düzgün ve pürüzsüz bir şekilde hazırlamadan ortaya çıkmasınlar demedim mi? Sana verdiğim ilk işi eline yüzüne bulaştırdın." Öznur'un abisi Sarp'ın telefonda konuştuğu kişi çok öfkeliydi. Tek yapacakları Algın'ı kaçırmaktı ama başarılı olamamışlardı. Bir insanı kaçırmak ne kadar zor olabilirdi? Anlamıyordu. Kendisi gitmiş olsaydı kızı çoktan kaçırmıştı. "Ben elimden geleni yaptım. Sakın ola ki o adamların beceriksizliğini bana mal etme." Sarp, telefonu kulağından çekip elinde sıkıca tuttu ve dişlerini sıktı. Bir şey de yolunda olsa dişini kıracaktı. Kardeşine yalan söylemişti. Buraya gelme amacı esasen kendisine verilen işi başarıyla tamamlamaktı. Şimdi ise ne olup bittiğini bilmiyordu. Telefonu yeniden kulağına götürdüğünde, konuştuğu kişinin "Dua et, bir terslik olmasın. Eğer ki olduysa canını çok kötü yakarım." diyerek savurduğu tehdidi duydu. Ardından telefon kapandı. Gün hiç iyi gitmiyordu. Algın'ın alıkonulmuş olması için dua etmekten başka şansı yoktu. Olay yerine de gidemezdi. El mahkûm oturup telefonla aranmayı bekleyecekti. Tabii aranırsa.
♥♥♥
Algın'ın aracın içinden çıktığını gören Polis Memurlarından biri, çevreyi kolaçan ede ede ona doğru ilerledi ve kolundan tuttuğu gibi hızla araçlardan birinin arkasına götürdü. Genç kız, serbest kaldığı için rahatlamıştı ve olduğu yere otururken tir tir titriyordu. Derin derin soluduktan sonra kendisine bakan Polis Memuru "İyi misin?" diye sordu. Algın, hızla nefes almaya devam etti. "İyiyim ama Yetkin Bey, o hala namlunun ucunda duruyor." derken sesi titriyordu ve endişeli görünüyordu. Polis Memuru, Algın'ın bu halini görünce onu rahatlatmak adına "Merak etme. Sayımız çok fazla. Onu da zarar görmeden kurtaracağız." dedi. "Elimizden geleni yapıyoruz." Polis Memuru, konuşmasını bitirdiğinde "Seni son kez uyarıyorum. Elindeki silahı bırak ve teslim ol. Kaçacak yerin yok. Bizi de uğraştırma." diyen başka bir Polisin sesi duyuldu. Yetkin'i rehin alan adam, onu bırakmamakta ısrarcıydı. Sürekli çevresine bakınıp duruyordu arkasından gelen bir Polis Memuru olursa eğer, ona karşı savunmasız kalmamak için. Bütün bunlar olup biterken, Algın'ın bayılttığı adam kendine gelmişti. Ağır ağır doğruldu. Boynundaki ağrıdan dolayı yüzünü buruşturdu. Sağ elini yavaşça boynuna götürdükten sonra "Ah!" dedi. Birkaç saniye boş gözlerle torpido gözüne baktıktan sonra genç kızı kontrol etmek için başını çevirdi. Göremedi. Bunun üzerine hemen bakışlarını arka koltuğa yöneltti. Genç kızı göremeyince dehşete düştü. "Lanet olsun! Onu elimden nasıl kaçırırım? Patron bizi öldürecek!" Cümlesini tamamlamasının ardından öfkeyle sövmeye başlamıştı. Birkaç saniye içinde dikkatini dışarıdan gelen sesler çekti. Bakışlarını seslerin geldiği yere yönelttiğinde, yanındaki adamın Yetkin'i rehin aldığını ve başına silahını dayadığını gördü. Bakışlarını aracın içinde dolaştırmaya devam ettiğinde, aklına silahın patladığı geldi. Kıza bir şey olmamış olmalıydı. Eğer ki ona bir şey olursa, sağ kalmayacaklarını biliyordu. Tek amaçları kızı kaçırmakken olaylar ne ara bu raddeye gelmişti? Anlamıyordu. Onlara bakmaya devam ederken, cebindeki telefonunun titremesi daha da telaşlanmasına sebep oldu. Elini hemen telefonu cebinden çıkarabilmek adına pantolonuna yöneltti. Telefonu pantolonundan çıkardığında ekrana baktı. Arayan numarayı tanımıyordu. Aramayı yanıtlamasının ardından telefonu kulağına götürdü ve "Alo?" dedi. Arayan kişinin onları tutan kişi olmasından endişe ediyordu. "Bu kaçıncı arayışım haberin var mı? Neden telefonlara bakılmıyor? Bir terslik mi var?" Telefonun ucundaki adam çok öfkeliydi. Bağırıp duruyordu. Algın'ı elinden kaçıran adam, telefonun ucundaki adamın öfkeli ses tonunu duydukça daha da gerilmiş ve beyni anlık çözüm üretmek yerine durmuştu. Ne yapacaktı? Adama ne diyecekti? Kızı elimizden kaçırdık diyemezdi ya. Dışarıdan gürültüler de geliyordu. Eğer ki iyi bir bahane bulmazsa kendini mezarda bulacağına adı gibi emindi. Tabii bu olmadan önce Polis Memurları gelip onu etkisiz hale getirirse yaşama garantisinin daha fazla olduğunu düşünüyordu. "Her şey yolunda." dediğinde bir silah sesi duyuldu. Polis Memurlarından biri yanındaki adama ateş açmış ve yaralanmasına sebep olmuştu. "Orada ne oldu! Bir silah sesi mi duydum yoksa?" "Hayır. Hayır. Her şey yolunda. Kıza film açtık, onu izliyor." diyerek yalan söyledi. Son anda aklına gelen bahane sayesinde büyük bir tartışmadan sıyrıldığını düşündü. Oysa telefonun ucundaki adamın son derece profesyonel biri olduğundan bir haberdi. İsmini bilmediği adam, sesinin titremesinden yalan söylediğini hemen anlamıştı. Konuşmaya devam ederken aracın kapısının açılmasıyla, telefonun ucundaki adamın kendisine bağırdığını duyamadı. Polis Memurlarından biri elindeki silahı doğrulturken bir diğeri ise aracın içindeki silahı eline alıyordu. Adama silahını doğrultan polis memuru ve sonrasında gelen başka bir polis memuru, adamı kolundan tuttukları gibi dışarı çıkardılar. İçlerinden biri adamın yüzünü araca doğru çevirdi ve bedeninin aracın kapısına yapışmasına sebep oldu. Adamın ellerini arkasında birleştirdikten sonra, hemen kelepçeledi. Üzerinde yapmış olduğu aramanın ardından, adamı yaka - paça Polis aracına doğru götürmeye başladılar. Yüzündeki maske çoktan çıkartılmıştı ve yüzü açık hale gelmişti. Algın ve Yetkin, yara almadan kurtulmayı başardıkları için çok şanslıydı. Aslında esas şansları, Pars sayesinde ortaya çıkıvermişti. Eğer ki Pars Yetkin'i görmeseydi ve onu takip etmeseydi, belki de şu anda ölmüş olacaklardı. Genç adam Algın'ı görmek amacıyla çevresine bakınırken, en yakın arkadaşı Pars'ı görmüştü. Pars, ona uzaktan "İyi misin?" diye sorduğunda Yetkin "İyiyim." diyerek yanıt verdi. Yetkin'in yanına gelen bir Polis Memuru "Karakola gitmemiz gerekiyor ifadenizi almak için." dedi. Yetkin, ona dönüp bakmadı bile. Gözü hala Algın'ı arıyordu. Bu hali Polis Memurunun dikkatinden kaçmamıştı. "Arkadaşınızı mı arıyorsunuz?" diye sorduğunda Yetkin hemen "Evet." dedi. "O iyi mi? Aracın içinden çıkmadı." "O iyi. Ekip arkadaşlarımdan birisinin yanında. Güvende. Gitmemiz gerekiyor Yetkin Bey. Lütfen. İfadenizin alınması için sizi bekliyorlar." Yetkin, Polis Memuru'nun sözleriyle rahatladığını hissetti. İçindeki endişe yerini rahatlamaya bırakırken "İyi bari. Karakola gittiğimizde görürüm artık onu." dedi. Yürümeye başlayan Polis Memurunu takip etmeye başladı. Algın, attığı her adımda aklındaydı ve onu eskisi gibi güçlü bir şekilde görmek için çoktan dua etmeye başlamıştı.
♥♥♥
Yetkin, aracına bindikten sonra Karakola doğru sürmeye başladı. Pars, onu takip ediyordu. Canı sıkkındı ve Algın'ın iyi olduğunu bilmesine rağmen, yaşananlardan dolayı çok korktuğunu düşünüyordu. Evet, Algın korkmuştu ama korktuğunu kolay kolay belli edecek bir insan değildi. Bu tarz insanlar karşısında pasif olmaktansa onların karşısında güçlü olmak ve onların dikkatini başka noktalara çekmek doğru olan bir şeydi. Nihayet Karakola vardıklarında Yetkin, aracını park etti ve araçtan indi. Pars da aracını park ettikten sonra onu beklemeye devam eden Yetkin'e doğru yürümeye başladı. Yan yana geldiklerinde "Oğlum ne kadar endişelendim sana bir şey olacak diye bir bilsen." dedi. Ardından arkadaşına sıkıca sarıldı. Titriyordu. Hem de çok titriyordu. Yetkin, arkadaşının endişesini sesinden ve gözlerinden çok iyi anlayabiliyordu. Eğer ki aynısı Pars'ın başına gelse, Yetkin de onun kadar endişelenirdi. Birbirlerini çok iyi tanıyorlardı ve iyi günde - kötü günde birbirlerine destek olmuş, asla sırt çevirmemişlerdi. Yetkin, dolmaya başlayan gözlerindeki yaşların akmasını engellemek için gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ardından arkadaşının sarılışına karşılık verdi. O da çok korkmuştu ama korktuğunu elinden geldiğince belli etmemeye çalışmıştı. Ne de olsa bir erkekti ve erkeklerin güçlü görünmesi gerekiyordu böyle durumlarda. Eğer ki tam tersi olursa bir yadırganma durumu oluşabilirdi. İnsanlar ne derdi? Erkekler ağlamaz. Erkek güçlüdür. Erkek gözyaşı dökemez. Aslında bu söylenen çok yanlış bir şeydi. Erkeklerin de duyguları vardı. Canları yanabilir, bir şeylere üzülebilir ve sonrasında gözyaşı dökebilirlerdi. Toplumun bu konuda da düşüncesinin değiştirilmesi gerekiyordu. Erkekleri duygusuz, ruhsuz bir insan olarak yetiştireceklerine duygularını göstermelerine izin vermek gerekiyordu. Belki de çevremizde pek çok olay bundan dolayı meydana geliyordu. Erkekler kendilerine söylenen şeylerden, ailelerinden kaynaklanan yanlış yetiştirim tarzı ile böyle oluyorlardı. Gözyaşı dökmeyen, ağlanması gereken şeylerde ağlamayan, kadınlara şiddet uygulayan bir yaratığa dönüşüyorlardı. Bırakın çocuklarınız duygulu büyüsün. Gözyaşlarını akıtsınlar. Sonrasında duygusuz bir robota dönüşeceklerine hayvanlara, kadınlara, insanlara sevgiyle yaklaşsınlar, gözyaşlarını akıtabilsinler. Yadırgamayın, aşağılamayın. Şunu da unutmayın ki, kim bir insanın davranışını ya da yaşanılan bir şeyi kınarsa, aynısı başına gelmeden ölmez. Bu hatalara düşmeyin. Pars, arkadaşına sarılmayı bırakıp geriye çekildikten sonra Yetkin'in kendisini ağlamamak için zorladığını gördü. Bu yanlıştı. Eğer ki ağlamak istiyorsa ağlamalıydı. Duygularını insanlardan çekinerek bastırmamalı ve gözler önüne sermekten hiç utanmamalıydı. "Ağlamak istiyorsan ağla." dedi arkadaşına üzüntüyle bakarken. "O kıza nasıl baktığını, onun için nasıl endişelendiğini gördüm. Gözyaşı dökmek utanılacak bir şey değil." Yetkin, yutkundu. Buruk bir gülümsemeden sonra akan bir damla gözyaşını sildi. "Hadi içeri girelim. İfademizi vermemiz için bizi bekliyorlar." dedikten sonra karakola doğru yürümeye başladı. Pars, Yetkin'in peşi sıra yürümeye başladığında üzüntüyle arkadaşına baktı. Yetkin'in bütün erkeklerden farklı olduğunu biliyordu. Söz konusu kadınlar olduğunda ne kadar hassas olduğunu da. Özellikle bir şeyden çok emin olmuştu ki, Yetkin o kadına karşı bir şeyler hissediyordu. İçindeki sevgi mi yoksa aşk mıydı bunu bilmiyordu ama kesinlikle o genç kıza karşı olan kuvvetli hisler vardı kalbinde. Yetkin'in ardından karakolun içine girdiğinde, onları karşılayan bir polis memuru "Biz de sizi bekliyorduk." dedi. Yetkin'in başına gelenler tüm karakolda duyulmuştu. Duyulmaması da mümkün değildi. Söz konusu zengin biri olduğunda haber çok çabuk yayılıyordu. "İfadenizi almamız gerekiyor." dedi. Pars'a baktı. "Olaya dair haber veren siz olmalısınız?" Pars "Evet." dedi. "Ben haber verdim."Polis Memuru, Pars'ın yanıtının ardından "O zaman sizi ifade odamıza alalım. İçerideki arkadaşım size yardımcı olacak." dedi. Pars'a ifadesinin alınacağı odaya girene kadar eşlik etmeye başladı. Yetkin, Pars'ın ifadesinin alınması bitene kadar bekledi. Kendini fazlasıyla gergin hissediyordu ve yaşadıklarını düşündükçe tüyleri diken diken oluyordu. Ya Algın'a bir zarar gelseydi? Ya genç kızı vaktinde yetişip kurtaramasaydı? Düşünmemeliydi. Bunları düşünmeye hiç gerek yoktu. Sonuçta Algın iyiydi. Ona bir zarar gelmemişti ya. Önemli olan da buydu. Sakin ol Yetkin. Sakin ol. Algın iyi. Kurtuldunuz. Kendini neden gerip duruyosun ki? Ayrıca adamların Algın’ı neden kaçırmaya kalktığı ortaya çıkacak. Hak ettikleri cezayı çekecekler. Evet. Böyle düşünmek, daha sakin kalmasına sebep oluyordu. Sahi, adam kaçırmaya teşebbüsün cezası ne kadardı? Bir süre düşündü. Beş yıldan yedi yıla kadar hapis cezası vardı. Yurt dışında almış olduğu eğitimlerde az çok hukuk konusunda bilgi edinmişti. Algın'ın adamlardan şikâyetçi olacağından emindi. Kendisi de ifadesi alınırken o adamlardan şikâyetçi olacaktı. O kadar şeyden sonra ellerini kollarını sallayarak gitmelerine izin veremezdi. Böyle bir şey olsa bile, adamların hapise girmeleri için elinden geleni ardına koyacaktı. Pars'ın ifadesini verip odadan çıkmasını beklerken, cep telefonunu çıkardı ve adamlarından birini aradı. Telefonun yanıt bulmasının ardından aramasını yanıtlayan kişiye Emrah ile ilgili ne kadar bilgi varsa bulmalarını söyledi. Onun hakkında öğrendiği her şey, Algın'ı korumasında işine yarayacaktı. En azından Yetkin, böyle düşünüyordu. Genç adam konuşmaya devam ederken, ifade odasından çıkan arkadaşını gördü. Pars, odadan çıkmıştı lakin pek sıkılgan görünüyordu. Ne olmuştu ki canını bu kadar sıkan? Genç adam, hiçbir şey anlamıyordu. "İçeride ifade vermen için seni bekliyorlar." dedikten sonra Pars, sırtını duvara yasladı. Yetkin'in "Ne oldu?" diye sorduğunu duyunca "Yok bir şey." dedi. "Sadece olanları anlatmak biraz sinirlerimi bozdu. Seni kaybetmekten çok korktuğum için o anları hatırlamak beni çok üzüyor." Yetkin, arkadaşının sözleri üzerine bir anlık duraksamanın ardından ifade odasına doğru yürümeye başladı. Odaya girdiğinde, görmüş olduğu Polis Memuru bilgisayar üzerinden birkaç işlem yapıyordu. "Ayakta kalmayın lütfen. Oturun." Polis Memuru, Yetkin'e bakmadan konuşmuştu. Önündeki bilgisayarda her ne yapıyorsa işine devam ediyordu. Nihayet işi bitince, bakışlarını Yetkin'e çevirdi. Gözleri ifadesizce bakıyordu ve yine aynı ifadesiz ses tonuyla "Algın Hanım'ı nereden tanıyorsunuz? Olay yerinde ne işiniz vardı?" diye sordu. Yetkin, bu soru karşısında hiç şaşırmamıştı doğrusu. Derin bir nefes almasının ardından aldığı nefesi geri verdi ve konuşmaya başladı. "Algın Hanım, Mirzanlı Holding'deki çalışanlarımdan birisi. Ben disiplinli bir patronum. Mesai dışında benimle çalışan ela-manlarıma ulaşmak isterim. Çünkü işle alakalı danışmam ya da acilen bildirmem, öğrenmem gereken şeyler olabiliyor. Algın Hanım’ı işle alakalı bir konudan dolayı acil olarak aramış ama ulaşamamıştım. Defalarca kez aramama rağmen yanıt vermedi aramalarıma. Bunun üzerine içime garip bir his doğdu. Endişelendim. Aracıma binip evinin bulunduğu sokağa vardığımda olanları gördüm.” Polis Memuru, ifadesiyle ilgili anlattıklarını not almasının ardından “Peki sonra ne oldu?” diye sordu. “Sokağa girdiğimde, adamlardan birinin ağzını kapatarak onu bir araca doğru sürüklediğini gördüm. Hemen aracımı park ettim. Algın Hanım'ın tehlikede olduğunu biliyordum ve bu durumda öylece durarak zarar görmesine izin veremezdim. Hemen bir şeyler yapmalıydım. Araçtan indikten sonra hızla koştum ve adamı durdurmak istedim. Sonrasında ikimizi de rehin aldılar. Başarılı olamadım." Memur Bey, Yetkin'in söylediklerini not almaya devam etti. Not alma işlemi bitince "Peki, saat kaç gibi olay yerine vardınız? Evinizden ne zaman çıktınız?" diye sordu. Yetkin, düşündü. Ne zaman evden çıkmıştı? Kafasında saati hesaplamaya çalıştı ama hesaplayamadı. Evden çıkmadan önce saatine bakmamıştı zaten. "Bilmiyorum." dedi başını iki yana sallayıp. "Saate bakmadım. Tahminimce onu geçmiş olmalı. " Polis Memuru, Yetkin’in ifadesini not almayı sürdürdü. Yetkin, anlatmaya devam ederken "Bir bardak su alabilir miyim? " diye sordu. "Olayların henüz etkisinden çıkamadım. Boğazım da kurumaya başladı." Polis Memuru, Yetkin'in sorusu üzerine ayağa kalktı ve bir bardak su doldurdu. Suyu Yetkin'e uzattıktan sonra genç adamın suyu yudumlamasını seyretti. Suyu yutarkenki çıkardığı sesi duyabiliyordu. Yetkin, boşalan pet bardağı masanın üzerine bıraktıktan sonra, Polis Memuru aldı ve çöp kutusuna attı. O sırada Yetkin'in "Teşekkür ederim." diyen sesi kulağına çalındı. Polis Memuru "Afiyet olsun." dedi. Yetkin, sağ eli ile kaşının üstünü kaşıdıktan sonra güldü. Kafasında Algın'ın kendisine dengesiz bir şekilde davranması yetmiyormuş gibi silahlı adamlara da dengesiz davranması gelmişti. Yetkin'in güldüğü Polis Memuru'nun gözünden kaçmadığı için "Ne oldu? Aklınıza gülmenizi sağlayacak bir şey geldi sanırım?" dedi. Böyle durumlarda insanların güldüğüne nadir şahit olmuştu. "Evet." dedi Yetkin gülmesinin solmasının ardından dalgın dalgın masaya bakıp. "Algın Hanım, adamın tehdidinden sonra her zamanki gibi konuşmaya başlamıştı. Dik kafalıydı ve onlardan korkmamış gibi görünmeye çalışıyordu. Kendisi fazla dengesiz bir insan olduğundan buna nedense hiç şaşırmamıştım. Adama para bile teklif edecek duruma gelmişti. Amaçları para olsaydı çoktan Algın Hanım'ın söylediği dikkatlerini çekerdi ama çekmemişti. Para istemediklerini söyledikten sonra araca zorla binmemizi sağladılar. Bundan sonrası daha kötü olmuştu." Polis Memuru, aldığı notları yeniden okuduktan sonra Yetkin'den anlatmaya devam etmesini istedi. Yetkin, her şeyi yeniden yaşarcasına anlatmayı sürdürdü. Ağzından her sözcük çıkışında canı epey yanıyordu. "Bizi araca doğru zorla hareket ettirdikleri sırada yani araca binmeden önce, Polis aracının sirenini duymuştum. Ortalığı aracın kırmızı - mavi ışıkları kaplıyordu. Adamlar bunun üzerine bizi hemen zorla araca bindirdiler. Peşimizden de kendileri araca bindiler. Polislerin Etrafınız sarıldı, teslim olun, dediğini duyduğumda Kurtulmanızın imkânı yok! En iyisi teslim olun. Ne siz zararlı çıkın ne de sizi tutan kişi dedim.” Polis Memuru, Yetkin'in son cümlesi üzerine suratına soru sorarcasına baktı. "Onları birisinin tuttuğunu nereden biliyorsunuz?" Yetkin'in bakışları masanın üzerindeki kâğıtlara takıldı. Gözleri yeniden daldığında "Bilmiyorum aslında." dedi. "Sadece öyle olduğunu tahmin ettim. Çünkü Algın Hanım'a sıkıntı çıkaran biri var. Kendisi Holding'imizin ortağı olur. Gözümün önünde Algın Hanım'ı dövmeye kalktı." Polis Memuru, Yetkin'e o kişinin kim olduğunu sormuş, hemen ardından yaptığı telefon görüşmesiyle odaya gelen Esra Amir'e "Amirim, Yetkin Bey, Emrah Ulusoy'un kaçırma girişiminde parmağı olabileceğini bildirdi. Kendisini ne yapalım? Getirelim mi? Eğer ki onayınız olursa ifade alınması adına ekibi adresine yönlendireceğim." Yetkin, hiçbir şey söylemedi. İkisi arasındaki konuşmayı bir Esra Amir'e bir de karşısındaki Polis Memuru'na bakarak dinlemeye devam ediyordu. Esra Amir, konuşma bitiminin ardından odadan çıkınca Polis Memuru, bakışlarını önce not almaya devam ettiği ekrana çevirdi sonra da Yetkin'e baktı. "Olay yerine ekibin intikal ettiğini söylemiştiniz. Ekibin gelmesinin ardından neler yaşandı? Sizi hemen serbest bıraktılar mı?" Yetkin, yaşadıkları aklına hücum ederken başını iki yana salladı. "Hayır." dedi. "Polisler anonsu tekrarlamaya devam ediyordu ve bir süre sonra adamlardan biri risk almamak adına önce araçtan beni indirdi. Sonra kendi indi. Başıma dayadığı silahı çekmemişti. Çekmeye de niyeti yoktu. O anda korkusuz görünmeye çalışsam da korktuğumu itiraf etmeliyim." Yeniden dalgın dalgın bakmaya başlamıştı Yetkin. Algın'ın araçta hapis oluşu, esir alınışı, başına silah dayanışı, Algın'ın korktuğu halde korkmamış gibi davranması... Her şey çok korkunç ama bir o kadar da güzeldi. Güzel olmasına sebep olan bütün bunlar yaşanırken Algın'ın yanında olmasıydı. Tam zamanında yetişmesi, ona bir şey yapmalarını engellemesi, polisler gelene kadar da birlikte onları oyalamalarıydı. Yetkin, kavgasıyla onları oyalamışken Algın ise çenesiyle yorgun düşürmeye çalışmıştı. Başarılı oldukları söylenebilir miydi peki? Hayır. En azından denemişlerdi. Yetkin, adamlar ile kavga etmeden önce, bir an için kafasını sola doğru çevirmiş ve arkadaşının aracının aynısını görmüştü. Bakışları plakaya kaydığında Pars'ın kendisini takip ettiğini anlamıştı. Hemen 155'i arayıp durumu bildireceğinden yüzde yüz emindi. Öyle de olmuştu. Polisler kısa sürede olay yerine gelmiş ve onları kurtarmıştı. "Sonrasında ne olduğunu anlayamadan bir silah sesi duyuldu. Ses aracın içinden gelmişti. Bu beni rehin alan adamın daha da paniklemesine sebep olmuştu. Algın Hanım iyi miydi? Bilmiyordum. Yaralanmış olabilirdi ya da ölümcül bir yara almış olabilirdi. O anda aklımdan binlerce kötü senaryo geçiyordu bir film şeridi gibi. Bu silah sesinin üzerinden çok geçmeden beni rehin alan adam yaralanmıştı ve onun dikkat dağınıklığından yararlanarak ondan kurtulmayı başarmıştım. Kendimi hemen aracın bir yerine, adamdan uzak bir yere atarken adamın kıvranmaya devam ettiğini hissedebiliyordum. Sonrasında adamın tutuklanması, aracın içindeki adamın çıkarılıp da kelepçelenmesi derken soluğu burada almış bulunuyoruz." Polis Memuru, Yetkin'in verdiği ifadesini son kez teyit amaçlı okuduğunda "Eksik bir şey ya da eklemek istediğiniz bir şey var mı?" diye sordu. Yetkin, düşündü. Eklemek istediği bir şey ya da eksik anlattığı bir şey yoktu. "Hayır." dedi. "O adamlardan şikâyetçiyim. İçeriden çıkmalarına izin verilmeyeceğini umuyorum Memur Bey. Bunun için elinizden gelenin fazlasını yapacağınıza eminim." Polis Memuru, ifadenin çıktısını aldıktan sonra Yetkin'in imzalamasını istedi. Yetkin, imzasını atarken "Bu konuda hiç şüpheniz olmasın." dedi. "Gereken yapılacaktır."
|
0% |