@yazardide
|
*SÜREYYA'NIN AĞZINDAN* -Süreyya seni arıyorum dünden beri, telefonlarını açmıyorsun evine geldim evde yoksun. Ne kadar meraklandım haberin var mı? Neredesin sen? Gökçe’ye ulaşamıyorum, sana ulaşamıyorum. Okula gidiyorum yoksun. Onur’a sordum tayin mayin bir şeyler saçmaladı… Ne yaptığını zannediyorsun? Beni böyle merak içinde kıvrandırmaktan zevk mi alıyorsun? Şuanda Çelebi karşıma geçmiş avaz avaz haykırıyordu yaşadığı telaşı. Size kısa bir özet geçeyim. Uçağımız indiği gibi Gökçe ile beraber taksiye atlayıp eve geldik, Nevra bırakmadı çünkü Çelebi evin önünde olabilirdi. Ama zaten Çelebi evin önünde değildi, eve gelmiş bizim olmadığımız görünce hastaneleri ve karakolları gezmeye başlamıştı. Biz anca sabah eve tekrar uğradığında karşılaştık. Yani okula gitmek için Gökçe ile evden çıkacağımız zaman Çelebi apartmanın merdivenine oturmuş bizim gelmemizi bekliyordu. Nasıl bir adam olduğunu bilmesem üzülecektim haline. Gökçe’ye arabaya binmesini söyleyip Çelebi’yi evin karşısındaki parka çektim. Ama o sesinin tonunu bieaz bile kısmadı. Suratıma daha fazla haykırmasına müsaade edemeyecektim. -Bağırma be! Bir tek sen endişelendin, bir tek sen üzüldün değil mi Çelebi? Benim hiç durup dinlenmeye ihtiyacım yok çünkü değil mi? Gözlerime bakıp sakinleşmeye çalışıyordu. Biraz sakinleşince elimi tutmaya çalıştı hemen çektim ellerimi geri. -Tutma ellerimi falan. Anlıyorum merak etmişsin, endişelenmişsin ama bu ne canım? Çocuk mu var senin karşında? -Süreyya özür dilerim ama sende biraz bana hak versen? Dünden beri ne yaşadığımı bir ben bir Allah biliyor. Yine kaçırıldınız mı, başınıza bir şey mi geldi diye telaştan bütün Muğla’yı altüst ettim. Bak şimdi sakinim ve sakince soruyorum neredeydin? Ne oldu? Anlat bana güzelim. Nereden güzelin oluyorum ben senin ya, dememek için zor tuttum kendimi. -Eski sevgilimin yardıma ihtiyacı varmış. Onun yanına gittim. Çelebi’nin yeşil gözleri bir anda koyulaştı desem bana inanır mısınız? Gerçekten gözbebekleri büyüdü. Boynundaki damar gerilmeye başladı ve kendini belli etti. Neler olduğunu anlayamamıştı. -An –anlamadım? Eski sevgili derken? Bense hiçbir şey olmamış gibi salağa yatıyordum. -Bayağı bayağı eski sevgili işte nesini anlamadın? -Ne olmuş eski sevgiline? -Çok sarhoş olmuş, onu bardan alıp eve bırakmamı rica etti ben de tabi onu öyle yalnız bırakamazdım. Evine bıraktım baktım sonra saat çok geç olmuş onun evinde kaldım. Çelebi şuan hiç görmediğim kadar sinirliydi. Hızlı hızlı nefes alıp veriyor ellerini sıkmaktan kollarındaki damarları patlayacak gibi oluyordu. Hala sakinmiş gibi yapmaya çalışarak sordu. -Nerde bu çocuğun evi? Bir de ben ziyaret edeyim. İyi mi kötü mü gözlerimle göreyim. -Saçmalama Çelebi! Zaten Çağatay çok bir adam… -İyiyse cennete gitsin Süreyya, benim sevgilimin yanında ne işi var? Artık iyice rol kesmeye başlamıştım. Çelebi ise sinirden dört köşe olmuştu. -Aaa, Çelebi yoksa sende o sevgilisini çok kıskanan erkeklerden misin? -Süreyya sen ne diyorsun ya? Ben senin yanına erkek sinek bile yaklaştırmıyorum sen gidiyorsun elin adamlarının evinde kalıyorsun. Sen beni çıldırtmak mı istiyorsun? O çocukla bir daha görüşmeyeceksin anladın mı beni? BİTTİ! Yok artık bana haber vermeden dışarı çıkmak falan. Evden okula okuldan eve geleceksin bundan sonra. Duyduklarım yüzünden bir kahkaha patlattım Çelebi’nin suratına. -Oldu paşam. Ketçap mayonez de ister misin? -Ne saçmalıyorsun sen? -Diyorum ki sen ne hakla bana karışıyorsun, kocam mısın sen benim? Anam mısın yoksa babam mısın? Haddini bil kendine gel, bu yüze hasret bırakırım seni! Şimdi sen beni anladın mı? Hadi canım, baybay! Onu arkamda bırakıp Gökçe’nin yanına gitmek için hamle yaptım ama o da beni ellerimden tutup gitmemi engelledi. Sesi kırılmıştı az önceki aslan gitmiş yerine bir kedi gelmişti sanki. -Süreyya, ne olduğunu gerçekten anlamıyorum. Ne olur anlat bana! Seni kıracak üzecek bir şey mi yaptım? Yaptıysam Allah benim belamı versin. Ne olur böyle davranma bana. Daha iki gün önce beraber yemek yiyip eğleniyorduk. Ne oldu, çıldıracağım düşünmekten… -Sana ne olduğunu söyleyeyim Çelebi, tavşan gözünü açtı. Artık karşında o saf salak Süreyya yok. Muğla’yı terk etmiyorsam o da öğrencilerime verdiğim sözden dolayıdır. Bu dönem bitsin okuldan da Muğla’dan da gideceğim. Sen de bunu anlasan iyi olur. Seninle de ilişkimiz bitti. Hoşça kal. Şoka girmişti. -Ne, ne demek bitti? Çocuk oyuncağı mı bu bir başla bir bitir. Evlenecektik kızım biz! Ne saçmalıyorsun sen? Bu kadar basit miydi senin aşkın? -Benim aşkım bu kadar basitmiş demek ki, sende uzak dur benden hak etmiyorum ben sevilmeyi değil mi? -Hayır Süreyya, hayır. Asla bırakmam seni. Ölürüm ama yine bırakmam. Artık farkındasın biliyorsun seni ne kadar sevdiğimi şuanda kafan karışık anlıyorum. Ama seni asla bırakmayacağımı da sen anla. Sen şimdi git eve dinlen istersen biraz düşün, okula da gitme bence bugün. Yarın sakin sakin konuşalım. Asla bırakmıyor peşimi. Ama ben kurtulacağım senden. Kendimi sana öyle bir soğutacağım ki tekrar ısıtmaya sobalar yetmeyecek. -Konuşmayacağız tekrar. Okula da gideceğim. Söylediğim gibi çocuklar için buradayım sadece. Bu sefer onu gerçekten arkamda bırakıp arabaya bindim. Gökçe heyecan korku ve telaşla neler olduğunu soruyordu. Onu geçiştirip arabayı okula sürmeye başladım. Girişte bizi Onur karşıladı. -Hocam, gitmemişsiniz? -Gitmedim Onur’cum. Zaten demiştim ya belki diye. Daha buralardayım. Kurtulamadın benden. Neyse hadi geçiyorum ben siz de derse geç kalmayın. Gökçe’cim sen de dikkat et olur mu? İkisini arkamda bırakıp öğretmenler odasına geçtim, ders için hazırlık yaptım. -ONUR’UN AĞZINDAN- Okula Süreyya hocanın arabası girince çok mutlu oldum. Gerçekten gittiğini zannediyordum. Bu kısa zamanda gerçekten güvendiğim sayılı insanlardı. Biraz konuştu hocamla, giderken Gökçe’yi uyardı ama neden olduğunu anlayamadım. Gerçi Gökçe ilk defa bu kadar sessizdi. Normalde onu susturmak çok zordur. -Hayırdır, sesin çıkmıyor bugün? -Yorgunum biraz. -Bir sorun varsa hallederiz biliyorsun söylemen yeter. Yaptığım şaka onu sinirlendirmişti. -O ne demek ya? Ben kendim halledemez miyim sorunlarımı? Hep kaba kuvvet hep şiddet zaten değil mi? -Hayır, hayır öyle demek istemedim. Yanlış anladın beni. -Neyse ne ya! Gidiyorum ben. Sınıfta görüşürüz. Kızmıştı ama neye olduğunu anlamamıştım. O sinirle yürüyüp okula girdi bende kantinden kendime bir çay aldım ve köşedeki bir masaya oturdum. Bir beş dakika sonra yanıma birisi geldi ama kafamı çevirip bakmadım. Ta ki sesini duyana kadar… -Onur? Müsait misin? Selin… Elinde bir test kitabı tutmuş korka korka yanımda duruyordu. -Efendim Selin? -Şey, senin okuduğun ama benim okumadığım roman vardı ya, onunla ilgili bir soru çıktı ama yapamadım. Acaba yardım eder misin? Bunu öyle sıkıla sıkıla söylemişti ki benden korktuğu her halinden belliydi. -Otur istersen bakayım bir soruya. Yine çekine çekine yanımdaki sandalyeye oturdu. Soruda Kürk Mantolu Madonna kitabından Rauf Bey’in Maria’ya nasıl aşık olduğunu soruyordu. Ama bunu tabi koca paragrafla sordukları için kafa karıştırıcıydı. -Selin, cevap tabloya bakarak olmalı. Kontrol etti. Doğru çıkmış. Hemen teşekkür edip kalkmaya çalıştı. Kolundan hafifçe çekip oturttum tekrar masaya. -Benden neden bu kadar korkuyorsun? -Korkmuyorum. -Hadi ama Selin, her halinden belli… Bak o olaydan sonra yani kendimi kaybedip camı kırmamdan sonra seninle hiç konuşamadık. Özür dilerim. İsteyerek yapmadım. -Biliyorum. -O halde neden korkup kaçıyorsun benden? Seni sevdiğimi görmüyor musun gerçekten. İri gözlerini sonunda yerden kaldırıp bana bakabildi. -Sen beni mi seviyorsun? -Selin benden neden korkuyorsun? -Siz… -Biz? -Siz tehlikelisiniz? -Nasıl yani? -Ben her şeyi biliyorum Onur. Abinin gerçekte ne iş yaptığını mesela. Ya da Tarık hocaya ne olduğunu… -Ne? Nasıl biliyorsun? -Sizin dağıttıklarınızı toplayan birileri var sonuçta. Sadece bir gün iş çıkışında babamı karşılamak istemiştim. Oysa o sizin etrafa saçtığınız kanları temizlemekle meşguldü. -Sen orada mıydın? -Her şeyi görecek kadar uzun süre oradaydım. -Hiç kimseye söyleyemezsin. Anladın mı? Bak bu iş çok tehlikeli. Söz ver bana. Gördüklerini unut. Zil çaldı. Selin yerinden kalktı. -Bunları hiç konuşmadık sayalım. -Seni sevdiğimi söylediğim kısmı da mı? Güldü. -Hayır, orası kalabilir. |
0% |