Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@yazardide

*SÜREYYA’NIN AĞZINDAN*

-Evlenmek mi?

Ne yapacağım ben diye kara kara düşünüyordum ama benden daha düşünceli birisi daha vardı o da Nevra ben bu teklife son sürat reddetme yoluna girerken oysa sesini çıkarmadan düşünüyordu.

-Saçmalama Çağatay, bir mafyadan kaçarken başka bir mafyaya sığınamam kusura bakma. Hem senin başının da belaya girmesini istemem benim yüzümden. Ben kardeşimi de alıp gideyim buralardan değil mi Nevra?

Çağatay karşı çıkmaya çalıştı.

-Süreyya, ben sence o manyağa benziyor muyum?

-Bu gibi sözleri o manyak da kurmuştu biliyor musun? Bak anlıyorum yardım etmek istiyorsun ama olmaz ya, olmaz yani değil mi Nevra?

Nevra hala konuşmuyordu.

-Nevra konuşsana, olmaz desene, çıldırtma beni!

-Bence düşünülebilir Süreyya.

-NE?

Ne, yani gerçekten ne?

-Siz kafayı mı yediniz?

-Süreyya bu konuyu sakin sakin oturup konuşmak lazım hadi gel size gidelim, hem Gökçe de evde daha fazla yalnız kalmasın.

Gökçe dediği anda sakinleşmiştim. Haklıydı, onu evde daha fazla yalnız bırakamazdım. Hele de bu olanlardan sonra.

-Tamam, hadi eve gidelim o zaman.

-Ben size numaramı vereyim bir gelişme olursa ararsınız o zaman.

Çağatay’dı bu cümleyi kuran Nevra ise ona “sen de geliyorsun.” Şeklinde cevap verdiği için şuan üç araba arka arkaya benim marketin iki arka sokağındaki evime gidiyorduk. Arabayı sürerken hala düşünüyordum. Ne yapmam gerek, Gökçe’yi ve kendimi nasıl koruyabilirim, evlenmek gerçekten bir çözüm mü? Kafam gerçekten çok karışıktı. Bu devirde kadının istemediği bir erkekten kurtulmak için başka bir erkeğe muhtaç kalması çok saçma ve dayanılmaz geliyordu. Her şeyden önce okuldan ayrılmalıydım ama işte orada da öğrencilere söz vermiştim. Annemlerin yanına Trabzon’a yeniden gitsek neyle karşılaşacağımız bile belli değil. Gerçekten bilmiyorum. Ben düşünedururken eve gelmiştik bile. Evin kapısını kendi anahtarımla açtım. Gökçe de mutfakta kek yapıyormuş. Nevra’yı görünce sevindiyse de Çağatay’ı görünce şaşırdı.

-Gökçe’cim ev harika kokuyor neler yaptın?

-Kek yapmıştım Nevra abla yeriz diye.

Çağatay hemen kendini tanıttı.

-Merhaba. Ben Çağatay ablanın arkadaşıyım.

-Memnun oldum da Nevra abla falan da gelmiş, abla senin mesajından anlamalıydım bir şeyler olduğunu. Ne oldu yine?

Biz üstümüzü kapının yanındaki askılığa asıp terliklerimizi giyene kadar konuştu Gökçe.

-Ay Gökçe dur iki dakika, motorun soğusun be kızım!

-Ablacım, başımız yine dertte mi?

-Maalesef evet. Sen git bir çay suyu koy bakayım, aklımız başımıza gelsin.

Gökçe suyu koyup geldi. Hemen anlatmaya başladım.

-Sonra da Çağatay formalite evlilik teklifi sundu ileriye.

Gökçe şoktan şoka girmiş ağzı bir karış açık şekilde dinliyordu ben son cümlemi kurduğumda su ısıtıcının düğmesinin kaynadığı için çıkarttığı atma sesiyle Gökçe kendine geldi. Yerimden kalktım.

-Sen bunları bir hazmet bende çayı demleyip geleyim.

Çayı demledim, salona geri geldim.

-Ne oldu kendine gelebildin mi?

-Abla ne olur onlarla bir bağımız kalmasın artık, ne olur yalvarıyorum sana.

-Ne yapalım Gökçe?

-Ayrıl mesela abla o okuldan?

-Keyfimden mi duruyorum ben o okulda? Arkadaşlarına yani öğrencilerime bir söz verdim tamam mı? Hepsinin bana ihtiyacı var.

-Abla gözünü seveyim saçmalama ya! Oradaki öğrenciler fizikte, kimyada, biyolojide laboratuvardan çıkmadan deney yapıyorlar. Matematikte pi’yi 3 alınca kolay oluyor diye 3, 14 alıyorlar ama iki tane yazarın adını ezberleyemiyorlar mı? Resmen seni, beni kandırıyorlar. Ayakta uyutuyorlar da ruhumuz duymuyor.

Haklı olabilir miydi? Düşünmek için sessiz kaldığımda Gökçe konuşmaya devam etti.

-Abla ben bugün bir şey duydum. Biliyorum yanlış ama yapacak bir şey yok. Bugün Betül hocanın odasının oralardaydım. Tamamen denk geldi bu arada ben bile isteye yapmadım. Sonrasında senin adını duydum. Zaten ondan sonra dikkat kesildim. Sanırım telefonda konuşuyordu. Şey diyordu, “Evet, Süreyya hocanın girdiği bütün sınıflardaki öğrencilere burs verildi Çelebi bey! Siz hiç merak etmeyin hepsi doğuştan oyuncuymuşçasına oynuyorlar rollerini.” Bunu duyduktan sonra kan beynime sıçradı. Sana sabahtan söyleyecektim ama sinirlenirsin diye akşam kek eşliğinde söylemek istedim.

Ne demem gerektiğini gerçekten bilmiyordum. Şaşırmış, donmuş kalmıştım. Böyle bir şeye küçücük çocukları nasıl alet ederdi? Ki öğrencilerin çoğu zaten o okulu baba parası yerine sınavı kazanıp gelmiş olanlardı. Yani paraya ihtiyacı olan çocuklar…

-Sen hadi bize çay ve kek getir madem.

Çağatay şaşırdığı için, Nevra’da artık bize alıştığı için gülmüştü. Gökçe kafasını sallayıp mutfağa gitti.

-Evlenirsek nasıl olacak?

Evet, bendim bu cümleyi kuran yine. Çağatay hiç kızarıp bozarmadan anlatmaya başladı.

-Önce babamların yanına gidip konuşmamız lazım.

Nevra söze girdi.

-Senin babanı tanıyorum ben. Şu Demirci Holdingin sahibi değil mi?

-Evet, o.

-Sen babanın soyadını reddetmişsin, baban sana kızmadı mı? Soyadımı almayanın evimde yeri yok demedi mi?

-Hayır, çünkü bu teklifi bana zaten babam yaptı. Benim küçüklükten beri babamın işlerine olan nefretimi bilir babam. Baktı ben mafyacılık oynamak yerine okumak istiyorum, sağ olsun okuttu beni, işlerine de çocukluğundan beri hayran olan abimi aldı. Düşmanları benim izimi bulup canımızı sıkmasınlar diye soyadımı değiştirmem gerektiğini söyledi.

Gökçe çaylarımızı ve keklerimizi getirmişti. Hemen çayımdan bir yudum aldım.

-Benim yarın okulda dersim var zaten yarın günlerden Cuma. Benim törende söyleyecek bir çift lafım var. Babanın yanına ne zaman gidelim?

-Süreyya, kabul ediyor musun yani?

-Ne yapayım Nevra? Salak yerine konmuşum aylarca! Burada dört kafayız birimizin aklına başka bir çare gelmiyorsa yapacak bir şey yok demektir. Bir iki ay evli durur sonra ayrılırız. Değil mi Çağatay?

-Katılıyorum. Babamın yanına da yarın okul çıkışı gidebiliriz istersen?

-Tamam, uyar bana. Ama Gökçe’yi yalnız bırakamam.

-Abla bir şey olmaz dururum ben evde.

-Hayır, Gökçe zaten bir kere o manyak yüzünden kaçırıldın, bir daha yanı şeyleri yaşayamam.

-Tamam, o zaman okul çıkışında Gökçe’yi benim yanıma bırakın. Benim yanım en güvenli yer.

-Tamam, öyle yapalım Nevra. O zaman yarın haberleşiriz. Daha fazla bu konu hakkında konuşmayalım.

-Kekim nasıl olmuş yesenize?

Hepimiz gülüşüp Gökçe’nin yaptığı enfes lezzetli çikolatalı keki ve çayı yemeye başladık. Havadan sudan muhabbetten sonra birbirimize telefon numaralarımızı verdik ve dağıldık. Kek ve çay bizi tuttuğu için akşam yemeği yemedik Gökçe’yle. Biraz meyve yiyip yatak hazırlıklarımızı yapıp yattık.

Sabah Gökçe ile beraber hazırlanıp evden çıktık. Pürneşe okulda derslere girdik. Çelebi yoktu şükür ki. Birkaç öğrenci derste “hocam Hanımın Çiftliği kimindi?” ya da “hocam Samipaşazede Sezai’nin kaç tane eseri var?” gibi rahatça Google’a yazılıp bulunabilecek sorular sordular. Hepsine cevap verdim. Dersler bitti, tören saati geldi. Bütün öğrenciler okulun bahçesinde sıraya girmişler her Cuma olduğu gibi bugün de İstiklal Marşı’nı okumayı bekliyorlardı. Müzik hocası marşı okuttu, öğrenciler hemen dağılmaya başladılar. Mikrofonu elime aldım. Sesimi duyduklarında hepsi yerinde kaldı.

-Sevgili öğrenciler sizden iki dakika rica ediyorum. O da sadece benim dersine girdiğim öğrenciler için…

Diğerleri gidebilir dediğim halde yine çoğu duruyordu meraklarından.

-Değerli öğrencilerim, sizler benim için çok değerliydiniz ta ki sizin de arkamdan iş çevirdiğinizi öğrenene kadar. Benimle resmen aylarca dalga geçtiniz! Ama önemli değil, sonuçta ne için yaptığınızı biliyorum, fakat bu kırıldığım gerçeğini değiştirmez. Ben, edebiyat öğretmeni Süreyya Tuncer çalıştığım Aydınoğlu kolejinden istifa ediyorum. Betül Hanım yazılı belgem şuanda masanızda ister onaylayın ister onaylamayın umurumda değil, ama onaylamazsanız mahkemede görüşürüz. Hepinize bana kimseye güvenmemem gerektiğini öğrettiğiniz için teşekkür ediyorum, iyi ve başarılı bir eğitim öğretim yılı diliyorum. Hoşça kalın.

Kürsüden indim. Gökçe bana sarıldı. Betül Hanım hemen konuşmaya başlayacaktı ama onu tek bir el hareketimle susturdum. Gökçe’nin elinden tuttum. Dışarıda bizi bekleyen Çağatay’ın arabasına bindik. Arkamıza baktığımızda en önde Selin ve Onur’u gördüm. Çok üzgünlerdi. Ben de üzgündüm ama yapacak bir şey yoktu.

Gökçe’yi Nevra’nın yanına bıraktık ve Çağatay’ın babasının yanına gitmeye başladık.

 

Loading...
0%