@yazardide
|
*SÜREYYA’NIN AĞZINDAN* -Müziğin sesini biraz açsam rahatsız olur musun? Çağatay’ın sesiyle, dışarıyı izleyerek düşüncelere daldığımı fark ettim. Şu anda onun arabasında, babasının yanına gidiyorduk. Eğilip müziğin sesini kendim açtım birazcık. -Yeterince sorunumuz var, müziğin sesi inan hiç sorun olmaz. Çağatay hafifçe gülümsedi, -Neden bana yardım ediyorsun Çağatay? Bu aniden gelen soruyu beklemeyen Çağatay iki saniyeliğine bana bakıp tekrar yola odaklandı ve sorumu cevapladı. -Süreyya, maalesef ki günümüzde bir erkekten kurtulmak sadece başka bir erkek sayesinde oluyor. Eğer sen ona “artık seni istemiyorum” deseydin o, sen onu tekrar isteyene kadar peşini bırakmayacaktı. Sen tekrar isteyecektin, sonra tekrar istemeyecektin, o tekrar dolanacaktı peşinde, sonra tekrar, tekrar, tekrar… Ne kadar çok tekrar dedim fark ettin mi? ben söylerken yoruldum, sen yaşarken yorulmayacağını mı düşünüyorsun? Haklıydı. Konuyu kapattım. -O zaman başka bir soru geliyor. Yine gülümsedi, -Gönder gelsin. -Ailen bir şey demeyecek mi? Sonuçta tanımadıkları, bilmedikleri birisini niye çocuklarıyla hemen evlendirsinler ki? -Oğullarının aşık olduğu kızı ailesi de sever. Merak etme ailem öyle korkutucu mafya dizilerindeki ailelere benzemez. -Mafya değil misiniz? -Yahu tamam babam mafya da öyle belinde silah, boynunda beyaz atkı, kucağında kediyle dolaşanlardan değil. -Ee, kendini nasıl koruyacak düşmanlardan? -Korumalar ne işe yarıyor? Ayrıca bizim düşmanlarımız da eline silahı alıp mekan basanlardan değil. Öyle olanlarla ayrı ilgileniyor babam. -Siz elit mafyasınız o zaman. Bu sefer kahkaha attı Çağatay. -Elit mafya mı? Evet, haklısın elit mafyayız biz. Böyle güle konuşa evlerine gelmiştik. Bahçede bizi bir güvenlikçi karşıladı. -Hoş geldiniz Çağatay Bey oğlum, buyurun bahçeye park edin arabanızı. -Sağ ol, Hasan abi. Babam evde değil mi? -Evde, evde. Abinle tavla oynuyorlardı en son. -Tamamdır abi, bakayım ben bir onlara. Çağatay arabayı park etti, ev inanılmaz büyük bir ev değildi. Büyüktü ama abartı durmuyordu. Bahçesi geniş ve yeni bir peyzaj yapılmıştı. İki katlı ev dışarıdan çok hoş görünüyordu. Kapıyı bize hizmetçi bir kadın açtı. -Hoş geldiniz Çağatay Bey. -Merhaba Aslı, babam nerede? -Arka bahçede abinizle beraberler. Çağatay benim elimden tutup arka bahçeye götürmeye başladı. Bir yandan da bana talimat veriyordu. -Babamın yanında gerçekten âşıkmışız gibi davranalım tamam mı? -Tamam, merak etme. -Heyecanlanma, sakin ol. -Tamam, sen de sakin ol. Bir süre sonra karşıda masada tavla oynayan iki adam görmüştüm. Genç olanın hafif morali bozukken yaşlı olan gülüyordu. Sanırım tavlanın kazananı Çağatay’ın babasıydı. -Baba, abi! Bakın size kimi getirdim. Çağatay’ın sesiyle iki kafa bize doğru döndü. Babasının gülümsemesi beni görünce daha da genişledi. Ben hemen hanım kız havalarına girip elini öpmeye yeltendim. Babasıysa beni durdurup gerek olmadığını söyledi. -Hoş geldin kızım, Levent ben. Çağatay’ın babasıyım, Cengiz’de Çağatay’ın abisi. -Çok memnun oldum efendim. Ben ismim de Süreyya. Edebiyat öğretmeniyim. Abisi Cengiz konuşmaya dahil oldu. -Aa, edebiyat öğretmeni misiniz? Nerede çalışıyorsunuz? -Daha düne kadar Aydınoğlu kolejinde çalışıyordum fakat anlaşamadık o yüzden istifa ettim. Yani şuanda bir yerde çalışmıyorum. -Anladım, peki özel ders veriyor musunuz? -Bunu talep eden bir öğrencim olmadı lakin olsaydı verirdim. -O halde ben talep etsem? -Nasıl yani? Ben anlayamamışken Çağatay ve Babası bu fikre çok ısınmışlardı. Isınmışlardı ama ısındıkları neydi onu anlayamamıştım. Abisi anlatmaya koyuldu. -Benim oğlum var ismi Cem. Edebiyatı yapamıyor değil ama fullemek istiyor o yüzden bizde bir öğretmen arıyoruz fakat Cem kimseyi beğenmiyor. Acaba beraber bir deneme dersi yapsanız, ne dersiniz? -Aa, çok iyi olur aslında. Dediğim gibi işten yeni ayrıldım ve ben kardeşimle beraber yaşıyorum o yüzden hemen yeni bir iş bulmam gerekiyordu. Hani o yüzden deneme dersi yapabiliriz. -O zaman bir saatlik vaktiniz varsa bugün yapabilir miyiz? Çünkü Cem’in diğer günler başka dersleri var. Çağatay lafa girdi, -Abicim ama şimdi Süreyya sizinle tanışmaya geldi ya, ayıp olur. Hem daha annem ve yengemle tanışmadı. -Benim için sorun değil, vakit sıkıntım yok bugün. Bu sefer babası konuştu, -Madem Süreyya kızımın vakti sorun değil o halde ilk önce Cem’le derse başlasınlar. Ardından da akşam yemeğinde Nilüfer hanımla ve kızım Sevda ile tanışır. Çağatay kulağıma doğru hafifçe eğilip konuştu, -Annem Nilüfer, yengem Sevda. Hafifçe gözlerimi devirip fısıldayarak cevap verdim. -Anladık herhalde! Sonra babasının teklifini kabul ettim ve abisi Cengiz, beni oğlunun odasına götürmeye başladı. Cem, Gökçe’yle aynı yaştaydı. Kapısını çalıp odasına girdik. Masasının başında test çözüyordu Cem. -Oğlum, kolay gelsin. Ne çalışıyorsun? -Baba, çıldırmak üzereyim. Tamlamasını hallettim diyorum, fiilimsisi başlıyor. Şimdi bir de ses bilgisi çıktı başıma! -Aa, benim en sevdiğim konu ses bilgisi biliyor musun? Yani anlatmasını en sevdiğim konu… Konuşmaya girmiştim. -Siz edebiyat, Türkçe falan biliyor musunuz ki? Babası dahil oldu konuşmaya, -Oğlum, Süreyya ablan hem Çağatay amcanın sevgilisi hem de edebiyat öğretmeni. Ben senden biraz bahsedince yardımcı olmak istedi. Sende istersen beraber bir ders yapın bir saatlik. -Olur, ses bilgisiyle başlayalım lütfen hocam. -Elbette. Abisi bizi odada yalnız bırakıp çıktı. Cem’de masasının yanına bir sandalye daha çekti. Oturdum. -Bak şimdi Cem’cim. Ses bilgisi konusu bulmaca çözmeye benzer. Cümleler üzerine değil kelimeler üzerine odaklanmalısın burada. Sana en çok kullanılanlardan örnekler vererek başlayacağım. İlki ünsüz benzeşmesi, bu artık ezbere bilinen “b,c,d,g” seslerinin sert hallerine bürünmesi yani “p,ç,t,k” olmasıdır. Mesela yavaş kelimesinin üzerine eşitlik eki olan “ca” eki gelince ne olur? Yavaş+ca= yavaşça. Yani ca’daki c harfi ç’ye dönüştü. Buna ünsüz benzeşmesi diyoruz. Bir de ünsüz yumuşaması var o da bunun tam tersi olarak sertler yumuşuyor. Örnek olarak mesela kitap kelimesine iyelik eki olan “ın” gelirse kitap+ın= kitabın olur. P, b’ye dönüşür yani yumuşar. Ben anlatıyordum ama Cem’de anlıyordu. Hatta kendisi de örnekler veriyordu. Bir saatin nasıl geçtiğini anlayamadan dersimiz babasının kapıyı çalmasıyla bitmişti. -Oğlum nasıl geçti dersiniz? -Baba, inanamayacaksın! Otuz soruluk testte sadece bir yanlış çıkardım o da benim unutmamdan kaynaklıydı. Süreyya hocam kodlamıştı fakat unuttum. Ama uzun bir aradan sonra ilk defa fulle yakındım. Çok heyecanlıydı. Bir dahaki ders ne zaman olacak hocam? -Daha netleşmedi Cem’cim. Konuşuruz tekrar. -Evet, hadi gelin yemek hazır zaten. Konuşuruz sofrada. Odadan dışarı çıkarken Gökçe’yi arama m gerektiğini hatırladım. -Cengiz Bey, benim önce kardeşimi aramam gerekiyor. -Tabi, tabi rahat ol lütfen bana da lütfen bey yerine abi de. -Peki Cengiz abi geliyorum hemen. Hemen telefonumu çıkarıp Gökçe’yi aradım. O da hemen açtı. -Alo, ablacım nasılsın, iyi misin? -Abla, iyiyim ya yemek yiyorduk Nevra ablayla. Sizin nasıl gidiyor? -Afiyet olsun canım bizde yemek yiyeceğiz şimdi seni merak ettim bir arayayım dedim. Ben seni almaya gelirken ararım tekrar tamam mı? dikkatli ol yine de. -Tamam ablacım merak etme. Size de afiyet olsun. Haberleşiriz tekrar. Telefonu kapattım. İçeriye doğru yürüdüm. Salonda uzunca süslü bir masa etrafında oturmuş insanların hepsi benim gelişimi izledi. Benim burada ne işim vardı, bu insanlar kimdi, neden bunları yaşıyordum. İçimden bir ses burayı adeta terk etmemi söylüyordu. |
0% |