Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@yazardide

*SÜREYYA'NIN AĞZINDAN*

-Günaydın arkadaşlar nasılsınız?

-Hocam siz yeni edebiyat öğretmenimiz misiniz?

-Evet, arkadaşlar. Ben de iyiyim çok sağ olun sorduğunuz için.

10/A sınıfı da diğer sınıf gibi eğitim aşkıyla tutuşuyordu. Bu nasıl bir okuldu, herkes ders çalışıyordu.

-Hocam biz edebiyat yapamıyoruz.

-Neyini yapamıyorsunuz peki?

-Ezberlenmesi gereken tonla yazar var. Eline kağıt kalem alan tarihe geçmiş cefasını biz çekiyoruz. Daha bunun Türkçe kısmı var. Biz şuan sadece ortaokulda gördüğümüz üst düzey fiilimsileri biliyoruz.

-Anladım ben sizi. Merak etmeyin her şeyi halledeceğiz. O bahsettiğiniz ezber kısmı biraz sıkıntılı ama öğrenirsek ezberlememize gerek kalmaz ve madem fiilimsileri sadece üst düzey biliyorsunuz hadi oradan başlayalım da detaylarını öğrenelim. Sizin de içiniz rahatlasın. Çıkartın defterlerinizi ve kitaplarınızı başlayalım o zaman. Fiilimsiler; adı üstünde fiil gibi gözüken ama fiil olmayan eklerdir. Yani siz mavimsi bir renk derseniz maviye benzeyen bir renk ama tam da mavi değil demiş olursunuz…

Bir süre sonra soru üzerinden işlemeye başlamıştık.

-Gönüllü var mı listeden mi seçeyim?

Bu soru sorulduğunda sınıftan tek bir çıt çıkmamasına ve benimle göz göze gelmemeye çalışmalarına çok gülüyordum.

-Hepiniz öğrendiniz artık. Gerilmenize gerek yok ki. Ayrıca beraber yapacağız. Ve yapamadığınız zaman gülen olursa da diğer soruya o çıkacak. Seçiyorum listeden. Doruk Çağlar?

Kısa bir sessizlikten sonra dersin başında benimle konuşan öğrenci elini kaldırdı.

-Buradayım hocam.

-Koş bakalım Doruk ’cum.

Doruk isteksizce yerinden kalktı akıllı tahtaya doğru yürüdü. Açtığım soruya baktı, inceledi, şıkları eledi ve bana tereddütle bir şıkkı bulduğunu söyledi.

-Hocam, B şıkkı mı acaba?

-Hiç acaba demene gerek yok çünkü nokta atışı yapıp buldun doğru cevabı.

-Hocam gerçekten mi? Bu fiilimsiler kolaymış o zaman ya.

Sınıftan biraz sesler yükseldi

-Hocam bizde B bulmuştuk.

-Hocam gerçekten B mi? Doğru bulmuşum.

-B demiştim ben de.

Bu çocuklar çok hızlı öğreniyorlardı.

-Aferin size. Hepinizle gurur duyuyorum. Sizden bir ricam var. Bunu ödev olarak düşünebilirsiniz. Eminim ki edebiyat test kitabınız vardır. Oradan bu konunun sorularını çözmenizi istiyorum. Çözemediklerinize sınıfta beraber bakarız.

-Hocam biz çözmeye başladık bile.

-Harikasınız, ders bitmiştir. Görüşürüz.

Dersten çıkıp elimdeki kitapları bırakmak için öğretmen odasına gitmek istiyordum. Bu kitaplar da Abdullah hocanın ders kitaplarıymış. Bugünlük ödünç almıştım. Neyse ki öğretmenler odası bu kattaydı. Öğretmenler odasının kapısını açtığım gibi elimdeki kitaplar çok olduğu için dengesini kaybedip yere düştü. Odada bulunan başka bir kadın yardımıma koştu.

-Hay Allah, iyi misiniz?

-Ay iyiyim ya. Düşüverdiler bir anda tutamadım. Bu kitaplarda Abdullah hocanın kitaplarıymış bir şey olmamıştır inşallah.

-Ha siz, yeni edebiyat öğretmeni?

-Evet, bugün başladım daha.

-Hoş geldiniz, hayırlı olsun. Mehtap ben, matematik öğretmeniyim.

-Memnun oldum, Mehtap hocam. Süreyya ben de. Programım bitti eve geçecektim.

-Tamam, benim bir dersim daha var. Yarın dersiniz var mı?

-Evet, yarın tüm gün.

-O zaman kahvelerimizi yarın öğle arasında içeriz.

-Çok sevinirim Mehtap hocam. Yarın görüşürüz o zaman.

Kitapları masanın üzerine bırakıp kabanımı ve çantamı alıp dışarıya çıktım. Arabanın anahtarını çıkartıp tam arabaya bineceğim zaman bir gürültü duydum. Üst katlardan bir cama sandalye fırlatılmıştı ve cam kırıkları aşağıya düşmek üzereydi. Hemen camın altında da Selin kulağında kulaklıklarıyla oturuyordu. Ayağımdaki topuklu botlara aldırmadan Selin’in yanına koştum ve onu kolundan yakalayıp kendime doğru çektim. Selin şaşırmıştı ama camlardan kurtulmuştu. Bu olayların hepsi beş saniye içerisinde gerçekleşmişti. Camlar ve sandalye yere düştüğünde başka bir sorun olmadığını fark ettim ve az önce Selin’i kaldırdığım bankın üzerindeki cam kırıklarını çantamla itip ikimizde oturduk.

-Selin, iyi misin?

-Hocam ben iyiyim asıl siz iyi misiniz? Ne oldu böyle bir anda?

-Bilmiyorum, sanırım yanlışlıkla kırıldı cam.

-Hocam, elleriniz kesilmiş. Kanıyor.

-Ne?

Gerçekten ellerim kesilmişti iki saniye içerisinde. Ve ince ince kan sızıyordu. Hemen ayağa kalktım çünkü kabanım beyazdı ve haliyle üzerinde kırmızı lekeler olmasını istemiyordum.

-Of ne ara oldu bu ya? İnşallah damlamamıştır bir yere.

Fakat ayağa kalkar kalmaz daha büyük bir acı hissetmiştim. Ayak bileğim zonkluyordu. Acısına dayanamadığım için kalktığım yere geri oturup ellerimi öne uzattım ki kan damlamasın. Selin acıyla ve pişmanlıkla bana bakıyordu.

-Hocam, korkutuyorsunuz beni, iyi misiniz? Keşke kurtarmasaydınız beni.

-Saçmalama Selin. Belli ki yetişmeye çalışırken burkmuşum. Önemli bir şey değil geçer. Sen iyiysen hadi sınıfına git. Dersine geç kalma.

-Olmaz hocam sizi böyle yalnız bırakamam.

-Selin’cim iyiyim ben. Hadi dersine yetiş.

-Peki hocam, teşekkür ederim yeniden.

Selin içinde üzüntüyle sınıfına doğru yol aldı. Bende oturduğum yerden hareket edemiyordum. Yanıma koştura koştura müdür yardımcısı Betül Hanım geldi.

-Süreyya hocam, iyi misiniz? Gelin revire gidelim. Olmaz böyle.

-Hareket edemiyorum Betül Hanım ayağımı burkmuşum, çok acıyor.

-Ah, anladım. O halde ben okul hemşiresini çağırayım da pansumanınızı burada yapsın.

-Peki bekliyorum. Bu arada nasıl oldu bu olay? Bir kaza mı?

-Öğrencilerimizden Onur yine bir atak geçirdi.

-Onur Aydınoğlu mu?

-Evet.

-Yine derken ne demek istediniz?

-Onur çok zor bir çocukluk geçirdi. Abisi olmasa şuan hayatta bile olmayabilirdi. Bu yüzden travmalara sahip olan bir çocuk. İçinde yaşadığı bazı şeylerden dolayı bazen böyle ataklar geçirebiliyor.

-Anladım. Peki olay abisine iletildi mi? Ne olursa olsun bilmesi gerekiyor.

-Tabi ki, yolda kendisi gelmek üzeredir. Ben gidip hemşireyi getireyim.

Betül Hanım gidince öne doğru uzattığım ellerimin üzerine kafamı yasladım. Bugün çok yorulmuştum. Ellerim ve ayaklarım acıyor, başım ise ağrıyordu. Yattığım yerden kalkmama sebep olan bir ses geldi. Tanımadığım endişeli ama etkileyici bir ses.

-Sana bunu ki yaptı? Neler oldu burada?

-Siz kimsiniz?

Karşımdaki adam teklemeden telaşla cevap verdi.

-Çelebi Aydınoğlu ben. Bu okulun sahibiyim. Sizin de okulumda edebiyat öğretmeni olduğunuzu biliyorum o yüzden gerildim biraz. Öğretmenlerimiz bizim için değerlidir.

Haklıydı. Buna ne denirdi ki.

-Haklısınız, affedersiniz. Bugün biraz yorgunum da. Fark etmişsinizdir zaten… Kardeşiniz sanırım müdür yardımcısının odasında.

-Gelin bir hastaneye gidelim, böyle olmaz az da olsa kesintisiz akıyor. Bir iki dakikaya baygınlık geçirebilirsiniz.

-Ben de diyorum başım neden dönmeye başladı. Ben ne ara o kadar kan kaybettim ya?

-Herhalde atardamara denk gelmiş. Hadi gelin gidelim.

Bayılacağımı anlayınca ayaklanıp arabama gitmek istedim. Ama ayağım hala feci şekilde acıyordu. Cümlelerim acı nidalarımla bölünüyordu.

-Yok, ah. siz kardeşinize bakın. Ben giderim hastaneye.

-Süreyya Hanım, ayağınıza ne oldu?

-Küçük bir burkulma. Da şey ne ara gece oldu ya?

 

*ÇELEBİ’NİN AĞZINDAN*

 

-Da, şey ne ara gece oldu ya?

Süreyya’mın cümlesi biter bitmez dengesini kaybetti. Düşmek üzereyken onu yakaladım. Karşıdan Betül, yanında hemşireyle koşarak geliyordu.

-Çelebi Bey…

-Bu nasıl bir rezalet Betül Hanım? Siz emanete böyle mi göz kulak oluyorsunuz?

-Hemşire hanım yaraya pansuman yapsın da kan kaybetmesin daha fazla.

-Ben hastaneye götürürüm, siz gidin Onur’la ilgilenin. Necati Onur’u eve götürsün.

-Emredersiniz Çelebi Bey.

-Süreyya’nın çantasından arabasının anahtarını çıkar hemen. O bezleri de ver arabada yaraların üzerine basarım.

Süreyya’mı bir çırpıda kucağıma aldım. Tüy kadar hafif geliyordu. Onu hemen sağ ön koltuğa oturtup kemerini taktım. Yüzüne düşen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdım ve onu izlemeye devam edersem yetişemeyeceğimizi anlayıp bende sürücü koltuğuna geçtim. Süratle sürmeye başladım.

-Süreyya’m bir ses ver, Allah aşkına!

Süreyya’mdan homurtulu ve uykulu bir “hıı” sesi çıktı. Baygınlıktan uykuya geçmişti.

-Oh şükürler olsun, yetiştireceğim seni merak etme.

Hızla hastanenin acil kapısına girdim. Arabadan inip Süreyya’mı kucakladım. Ben olduğumu anlayınca koca bir kalabalık başıma üşüştü.

-Konuşup duracağınıza hemen durdurun şu kanamayı, bileği de burkulmuş ona da bakın.

-Tabi Çelebi Bey, siz sakin olun. Hemen halledeceğiz biz.

Süreyya’mı sedyeye yatırıp içeride bir odaya götürdüler. Biraz sakinleşince telefonla Necati’yi aradım. Tek çalışta açıldı.

-Abi yenge nasıl, geleyim mi oraya?

-Hayır Necati gerek yok. Asıl Onur nasıl? İyi mi?

-İyi abi, keyfi yerinde kulağında kulaklık video izliyor.

-Beni sordu mu?

-Sordu abi, toplantıda dedim. Bu halinden daha haberinin olmadığını söyledim.

-İyi demişsin. Ben Süreyya uyanınca gelirim.

-Anlaşıldı abi, yanına koruma istemediğinden emin misin? Köz’ün adamları her yerde olabilir.

-Gerek yok. Bir şey olursa haber verin.

Köz şuan düşündüğüm en son şeydi. Süreyya’m iyileşsin bir an önce başka bir şey istemiyorum.

 

Loading...
0%