Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@yazardide

*SÜREYYA'NIN AĞZINDAN*

Yeri geldi ağladık, yeri geldi kahkahalar attık. Kardeşimle birbirimizi çok özlemiştik. Gecenin ilerleyen saatlerinde ben mutfağa yediğimiz abur cubur çöplerini bırakmaya gittiğimde Gökçe kanepeye kedi gibi kıvrılmış uyumaya başlamıştı. Onu hiç uyandırmadan ben odama gidip uyudum. Artık yalnız değildim. Yanımda kardeşim vardı.

Sabah güzel omlet kokularıyla uyandım. Yataktan mutlulukla kalkıp mutfağa koştum. Gökçe çoktan uyanmış, kahvaltıyı bile hazırlamıştı.

-Gökçe sen ne zaman uyandın da hazırladın bütün bunları?

-Ablacım, evde iş yapmadan ders çalışabildiğim tek an annem ve babamın uyudukları an. O yüzden erken kalkmaya alıştım artık.

-Ah benim canım…

-Ama çok kötü bir şey oldu.

-Ne oldu? Babam mı aradı?

-Hayır. Gitarımı yanıma alamadım. Babam kömürlüğe kilitlemişti. Anahtarını bulamadım.

-Hadi ya, olsun güzelim. Alırız merak etme. Sen yeter ki kazan şu sınavı. Gerçi sınava girmene bile gerek yok. Sadece yetenek sınavına girsen de kazanırsın sen.

-Olsun abla ben işimi garantiye alıyorum. Hadi otur çayını katıyorum.

Güzelce kahvaltımızı yaptık, ben hazırlanmaya geçtim. Saçlarımı ve makyajımı yapıp üzerimi değiştirdikten sonra çıkarken Gökçe’yi evden çıkmaması konusunda tembihledim. Apartmandan aşağıya indim. Tam arabama binecekken birisini gördüm ve çok şaşırdım. Çelebi’yi.

-Aa, Çelebi? Senin burada ne işin var?

-Seni merak ettim, dün gece sesin biraz kötü geliyordu.

-Geceden beri burada değilsin herhalde değil mi?

-Ha, yok. Yeni geldim. (Aslında geceden beri buradayım.)

-Tamam o zaman, zaten öyle bir şey yapsaydın kendimi çok kötü hissederdim.

Çelebi bana doğru yaklaştı. Her zamankinden farklı bakışlarla…

-Sence ben senin kötü hissetmeni sağlar mıyım?

Şaşırmıştım. Hafifçe sırıtmayı engelleyemedim. Ben gülümserken yanımızdan son sürat bir araba geçti. Bu hızlı araba irkilmeme neden oldu. Ben heyecanla kaçarken Çelebi kendini bana çoktan siper etmişti. Hızlı araba yanımızdan geçerken Çelebi’nin sağ ön canıma bir taş fırlattılar. Cam paramparça olurken araba aynı hızında durmadan devam etti. Korkudan tuttuğum nefesimi araba gidince bırakıverdim. Çelebi çok sinirli gözüküyordu ama bana sarılmayı da ihmal etmiyordu. Yavaşça ondan ayrıldım.

-Çelebi ne oluyor ya? Kim bunlar tanıyor musun? Sanki kasıtlı bir şeydi? Ama maganda işte bunlar. Dünya bu gibi insanlar yüzünden bu halde. Hemen polisi arayıp şikayet edelim.

Ben konuşurken Çelebi’nin adamları alt sokaktan bizim yanımıza doğru koşuyorlardı.

-Aman abi iyi misiniz? Yenge iyisindir inşallah?

YENGE Mİ?

Kaşlarımı kaldırarak Çelebi’ye baktım. O da mahcup bir şekilde bana bakıyordu.

-Necati! Siz neredesiniz? Adamlar taş yerine silah çıkartsaydı ne yapacaktık?

-Abi çok özür dileriz. Ama bak ne buldu bizim çocuklar. Taşı bir kağıda sarmışlar. Kağıtta da bu ihaleden çekilmezsen bir dahakine mermimi yersin yazıyor. Kesin Köz’ün işi bu.

Ben şuan ne yaşandığını anlayamamış şekilde olan biteni şaşkın şaşkın izliyordum. Çelebi ise adamlarına sinirlenip duruyordu.

-Bağır Necati biraz daha. Alt mahalle duymamıştır belki.

-ABİ, DİYORKİ KAĞITTA…

-Sus Necati sus!

Sinirden ve şaşkınlıktan ufak bir tebessüm kaçtı dudaklarımdan. Çelebi’de bunu yakalamış olacak ki bana döndü.

-Sen iyisin değil mi?

-Çelebi bu adamlar kim, Köz kim? Araba parçalamak, silah, mermi… Bunlar ne? Korkuyorum şuan.

-Sana söz veriyorum, saçının tek teline zarar gelmeyecek. İzin vermem.

-Anladım. Benim artık gitmem gerek. Ders başlamak üzere, geç kaldım yine.

-Tamam peki. Ha bu arada elin nasıl oldu?

-Acımıyor bile, geçti sayılır. Görüşürüz.

Hızla arabama bindim. Sürmeye başladım. Sokağı dönünce telefonum çaldı. Gökçe arıyordu. Telefon arabaya bağlı olduğu için beklemeden açtım.

-Efendim Gökçe?

-Ay abla neler oldu ya? Bir gürültü vardı aşağıda. Pencereden balkondan falan tam göremedim. Yanında insanlar var diye arayamadım da… Anlatsana ne oldu?

-Gökçe okula geldim şimdi. Eve gelince konuşalım olur mu?

-İyi peki öyle yapalım.

-Bak ben senin kaydını yaptırıyorum bugün. Pazartesi beraber geliriz tamam mı?

-Tamam, ablacım. İyi ders anlatmalar sana, öptüm çook…

Telefonu kapatıp arabadan indim. Yine 11. Sınıflara dersim vardı. Önce öğretmenler odasına geçip kitaplarımı aldım sonra bir kat yukarıya çıkıp 11/C sınıfına girdim. Sınıf her zamanki gibi beni bekliyordu. Fakat içeride normalden farklı olarak Onur’da vardı. Benim ona baktığımı görmese de ben onun en önde oturup test çözen Selin’e baktığını görüp gülümsemiştim.

-Hepinize merhaba arkadaşlar. Nasılsınız?

-Bomba gibiyiz hocam. Edebiyat netleri yükselmeye başladı. Sadece birkaç yazar-eser ezberi sıkıntılı.

-Netlerin artması harika bir haber… ve ben sizin yazar-eser ezberinde sıkıntınız olduğunu bildiğim için ufak bir oyun düzenledim. Şimdi hep beraber onu oynayacağız.

-Hocam oyun mu oynayacağız?

-Evet.

-Hocam, buna vaktimiz yok. Ders işleyip test çözelim.

-Arkadaşlar itiraz istemiyorum. Hem bu eğitici bir oyun.

Arkadan Onur’un sesi duyuldu.

-Nasıl bir oyunmuş bu?

-Anlatıyorum… bu kesenin içerisinde kağıtlar var. Kağıtların bir yüzünde yazarlar, diğer yüzünde de eserleri var. Benim listeden seçtiğim kişi gelip kesenin içinden bir kağıt çekecek. Yazar adı yazan tarafı çekerse o yazarın eserlerini, eser adı yazan tarafı seçerse yazarın adını söyleyecek. Eğer bilemezse kağıda bakıp okuyacak ve ikinci turda tekrar deneyecek. Anlaşıldı mı?

Çocuklar gülüyorlardı. Demek ki hoşlarına gitmişti. Listeyi açıp bakmadan parmağımı gezdirmeye başladım. Ve durdum.

-Kimden başlayalım? Hakan Çınarlı geldi. Burada mı?

-Buradayım hocam, geliyorum yanınıza.

-Seç bakalım, Hakan’cım.

Hakan elini kırmızı keseye atıp bir güzel karıştırdı. Sonra çekti ve yazan yazıyı yüksek sesle okudu.

-Hocam Recaizade Mahmud Ekrem yazıyor.

-Tamam, demek ki sen bu yazarın eserlerini söyleyeceksin.

-Hocam ben biliyorum bunu. İlk realist roman örneklerinden, Araba sevdası.

Gururlu bir gülümseyiş vardı suratında. Bende gülümsedim.

-İşte bu kadar… geç bakalım yerine bende sıradaki arkadaşı çağırayım. Yeliz?

-Buradayım hocam.

-Gel bakalım Yeliz.

Yeliz de seçti bir kağıt.

-Hocam, İntibah yazıyor. Bu bir roman adı.

-Evet, peki kimin romanı?

-Namık Kemal miydi hocam?

-Harikasın.

-Bu sefer iki kişi istiyorum. Selin ve Onur gelir misiniz lütfen.

İkisi de gelmek istemiyordu. Onur’a bakıp onu yüreklendirdim. O kalkınca Selin’de kalktı. İkisi de tahtaya geldi yan yana durdular. Keseyi Onur’un eline verdim.

-Onur şimdi bir kağıt seçip eser adını Selin’e söylüyorsun. Eğer Selin bilemezse siz, hepiniz, bütün sınıf haftaya kadar o kitabı okuyup birbirinize anlatıyorsunuz.

-Hocam ne gerek var? Bizde diğerleri gibi söyleyip oturalım yerimize.

-Şöyle anlatayım Selin’cim. Bugün hiç kalkmayan birisi Umut mesela. Umut bize az önce çıkan Namık Kemal’in eserinin adını söyler misin?

-Gülnihal miydi hocam?

-Hayır, Umut İntibah’tı. Evet o kitapta Namık Kemal’in kitabı. Demek istediğim siz sadece ezberliyorsunuz. Okumanız lazım. Hadi hadi. Eğer Onur’un söyleyeceği kitabı bilemezsen hepiniz okursunuz.

Onur elini keseye attı, karıştırdı ve çekti. Yazan yazıyı görünce gülümsedi.

-Hocam ben bunu okudum.

Selin şaşırmıştı, bense gururla gülüyordum. Selin dayanamadı.

-Sen kitap okur muydun?

Onur cevap vermedi. Bense Onur’a kağıtta yazanı söylemesini söyledim.

-Kürk Mantolu Madonna.

Selin şaşırmıştı.

-Ne bu, biyografi romanı mı? Testlerde sürekli çıkıyor adı. Madonna’nın hayatını mı anlatıyor?

Onur şaşırmıştı.

-Hayır tabi ki. Senin test çözüp ders çalışmaktan beynine kan gitmez olmuş. Çık biraz hava al.

-Ne diyorsun sen be? Düzgün konuş benimle.

İkiliyi susturdum.

-Arkadaşlar. Lütfen atışmayın. Kurallar belli. Selin yazarı bilemezse Onur hariç herkes bu kitabı okuyacak. Düşün bakalım Selin.

-Hocam yok valla, bilemiyorum.

Sınıftan bir uğultu yükseldi. Onu da susturdum.

-Cevabı bize Onur söylesin.

-Sabahattin Ali olacaktı hocam cevap.

-Aynen öyle. O halde haftaya kadar kitap okunuyor. Bakın özet isterim. İnternetten falan bakmayın sakın. Sonra bu oyuna devam edeceğiz haberiniz olsun. Hadi size iyi dersler.

Ben çıkarken sınıftan hala uğultu geliyordu, sonunda yaşadıklarını hissetmeye başladılar. Ben hemen Betül Hanım’ın odasına gittim.

-Hocam, merhabalar. Müsait misiniz?

-Buyurun hocam, tabi ki. Eliniz nasıl oldu?

-İyiyim, merak etmeyin. Ben size bir şey soracaktım.

-Tabi buyurun?

-Acaba 11. Sınıflarda dönem ortasında nakil yapabiliyor muyuz?

-Hayır, maalesef mümkün değil. Zaten kontenjan da yok.

-Hay Allah, kardeşim için isteyecektim de.

-Aaa? Öyle mi? O zaman hallederiz. 11. Sınıfların C şubesinde bir kişilik kontenjan var. Hemen gelsin.

-Ay çok sevindim. O zaman evrak işlerini halledelim. Hemen başlasın kardeşim. Çok teşekkür ederim.

-Ne demek Süreyya hocam…

Odadan çıkıp hemen Gökçe’yi aradım, açmadı. Benimde bugün tek dersim olduğu için kitaplarımı öğretmenler odasına bırakıp, kabanımı alıp eve dönmek üzere arabaya atladım. Yolda bir daha aradım yine açmadı. Endişelenmeye başlamıştım. Hızla eve sürdüm. Yukarıya çıktığımda ev kapısını açık buldum. Telaşla içeri girdim. Bütün odalara baktım. Adını haykırdım ama Gökçe yoktu. Telefonu masadaydı. Ortalık dağılmıştı. Elim ayağım birbirine dolanmıştı ben ne yapacaktım? Gökçe neredeydi? Kardeşime bir şey olursa yaşayamazdım. Ne yapacağım ben şimdi? Polise mi gitmeliyim?

 

Loading...
0%