@yazardide
|
*GÖKÇE’NİN AĞZINDAN* Ablamla telefonda konuştuktan beş dakika sonra kapı çaldı. Ablam kimsenin geleceğini söylememişti. Kapı deliğinden baktım ama tanımadığım birisiydi. Kapıyı açmadan “kim o?” diye sorduğumda karşıdaki kişi “apartman yöneticisi” cevabını vermişti. Bunun üzerine de kapıyı açmıştım. Ben kapıyı açar açmaz iki kişi üzerime çullandı. Beni kolumdan çekip apartmandan çıkarttılar. Sonra da siyah bir arabaya bindirdiler. Bindiğimiz gibi araba süratle sürmeye başladı. Ben çırpınıyordum tabi ki. Küfürler ve hakaretlerde cabasıyla. Beni zapt edemeyeceklerini anlayınca çözümü beni bağlamakta buldular. Ellerimi ve ayaklarımı bağladılar sesimi de kesmem için ağzıma da bant yapıştırdılar. Resmen şuan kaçırılıyordum. Bir süre sonra sakinledim. Karşımdaki adam benimle konuşmaya başladı. -Eğer bağırmayacaksan bandı çıkaracağım ve konuşacağız. Ona “yok ya!” der gibi bakınca lafına devam etti. -Bağıracaksın değil mi? Kafamla onayladım onu. O da ofladı ve konuşmaya devam etti. -Bak benim seninle derdim yok. Derdim Çelebi’yle. Sen bana onun benim insanlarımı sakladığı yeri öğreneceksin ben de seni bırakacağım. Hiçbir şey anlamıyordum. Bu bakışlarımı anlamış gibi o da devam ediyordu. -Çelebi? Çelebi Aydınoğlu olan? Tanıdın mı? Bakışlarım aynıydı. Kafamla da sağa sola sallayarak reddediyordum. Adam yanında oturan adama döndü. -Oğlum yanlış kişiyi mi kaçırdınız bu kız bilmiyorum diyor. -Yok, efendim. Yanlış falan değil. Hocanın kızı işte. Hoca deyince biraz dikleştim. Ablamdan mı bahsediyorlardı? Bunu onlarda fark etmişlerdi. -Hoca? Hocayı tanıdın herhalde? Yine gözlerimle “hangi hoca?” demeye çalıştım ve yine anladılar. -Edebiyat hocası, annen olan hani? Anne mi? Dayanamadım gülmeye başladım. Beni gülerken görünce ikisi de şaşırdı. Ben hala gülüyordum ama bantla gülmek çok zordu. Gözlerimle ve kafamla bandı açmasını gösterdim. Şaşkın halde olduğu için sorgulamadan açtı. Benim gülümsemem kahkahaya döndü. Bir süre sonra gülmeyi kesebildim. Hala şaşkın bakan gözlere açıklama yaptım. -Annem değil o benim. Ablam, ablam! Siz babamın adamlarısınız değil mi? Ama söyleyin babama artık asla dönmem Trabzon’a. -Ne Trabzon’u ne babası ya? Biz sana Çelebi diyoruz sen ne diyorsun! -Çelebi kim abi ya? -Kes sesini dediğimi yap şimdi. Al telefonunu eline ara ablanı. Çelebi’yi boş su deposuna getirsin. Hemen dediğimi yap! -Abi boş su deposu ne ya? Allah’ım yarabbim! Nesiniz siz eski nesil mafya mı? -O ne demek ya? Yaşlı mıyım ben? -Eski nesil olmak için illa yaşlı olmak gerekmiyor. Kafanız eski işliyorsa eski nesil olursunuz zaten. Yeni nesil mafya ne yapar biliyor musun? Çelebi her kimse onu kendi eliyle ayağıyla getirtir. Hiç kimseyi kaçırmaya gerek duymadan. Yani onu zaten öncesinden pes ettirir. Adamın kafası karışmıştı. -Nasıl yapıcaz onu be? -Aman boşver. Anlatamam şimdi. -Kes sesini o zaman ara ablanı. -Telefonum yok. -Nasıl yok? -Beni evden yaka paça aldınız ya hani? Yanımda hiçbir şeyim yok. -Ohoo! Baştan söylesene ya. Al benden ara. -Ablam tanımadığı numaraları açmaz. -Yok artık. Ne yapıcaz efendim? -Bilmiyorum Sadık düşünüyorum. -Aklımda bir fikir var. -küçücük kızdan akıl alıcak halimiz yok. Kes sesini otur orda! -Üf! Bu işi hemen halledin. Ben eve gitmek istiyorum artık. İlaç saatim geçiyor! -Ne ilacı? -Alerji ilacı canım! -Neye alerjin var? -Güneşe. -Ne alaka vampir misin sen? -Öyle değil bay çok komik! Sokağa güneş kremsiz çıkarsam güneş ışınları tenime değince pul pul dökülüp kaşınıyorum. Ayrıca hapı içmezsem hapşırıp ateşleniyorum. -Kış günü nerden gördün güneşi? -Yaz kış fark etmiyor. Güneş her gün doğuyor sonuçta. -Neyse tamam söyle fikrini de sus sonra. -Direkt Çelebi’yi ara. Elimdeki bir kız var Süreyya’nın kardeşi de. Sonra da artık eski su deposu mu boş fabrika mı, nereye istersen çağır koşa koşa gelir. Ve işte buna da yeni nesil mafyacılık deriz. Okeyto? Bu adamların karşısında dik durmaya çalışsam da haliyle birazcık koruyordum. Neyse ki bunu fark edemeyecek kadar benciller. -Efendim bana çok mantıklı geldi. -Sadık, hemen ara Çelebi’yi. Gelsin bakalım. Biraz yeni nesil olalım. Süreyya evden çıkıp karakola gitmişti ihbar yapıp orada oturmuş ağlayarak bir haber çıkmasını bekliyordu. Çelebi ise her şeyden habersiz evinde işleriyle meşguldü.
*ÇELEBİ’NİN AĞZINDAN*
-Bu ihaleyi alalım, Necati. -Tabi patron. -Bu arada Köz’den kaçırdığımız insanlar nasıl? Devlete teslim ettin mi? -Aynen, patron. O günün hemen ertesinde ettim. Hepsi gayet iyi. Hastalar iyileşti. -Çocuklar? -Onlarda iyi patron, hepsinin sana selamı ve duası var. -Peki, peki. Konuşmamız çalan telefonla bölündü. Ekranda yazan yazı sinirimi bozmaya yetmişti. Köz arıyordu. Açtım telefonu. -Alo, Köz? Sen beni arar mıydın? -Eski dostumu arayıp, eski günleri yad edeyim dedim Çelebi. Ve bak yanımda kim var. Köz telefonu başka birisine yöneltti. Karşıdan bir kadın sesi geliyordu ağlamaklı bir sesti bu. Köz tekrar telefona yaklaştı. -Tanıdın mı sesin sahibini? -Yine kimin canını yakıyorsun Köz! -Mümkünse bu sefer senin. Karşımda oturan çıtı pıtı minik kız hocanın kardeşi. Hangi hoca deme yemezler. Yarım saat içerisinde eski su deposuna gel. Benden çaldıklarını geri verme zamanı geldi bence Çelebi! Sinirle telefonu kapattım. Necati benden emir bekliyordu. -Abi, alalım silahları gidelim çatışalım. Kızı da kurtarırız. Artık kim kimi vurursa. Durup iyice düşündüm iki dakika içerisinde. -Saçmalama Necati. Köz bize adresi verdi. Biz niye salak gibi kendimizi riske atalım? Hem çatışmaya girdiğimizi Süreyya duyarsa ne der? Benden tehlikeli olduğum için uzaklaşır. Ben böyle bir risk alamam. Hemen gidiyoruz gel benimle. Arabaya atlayıp karakola gittik. Necati hala bu yaptığımızın yanlış olduğunu söylüyordu. Süreyya’yı ve kardeşini yüzüstü bırakamam bana güvenmelerini istiyorum. Hemen indim arabadan Necati’yi dinlemeden bir memurun masasına yaklaştım. -Kolay gelsin memur bey, bir ihbar da bulunacaktım. Kenarda oturup ağlayan kadın bir anda kafasını kaldırdı. Süreyya’ydı bu. -Süreyya? İyi misin ne işin var burada? Süreyya sandalyeden kalkıp bana sarıldı. Hala ağlıyordu. Bir yandan da anlatmaya çalışıyordu. -Çelebi, kardeşim yok. Kaçırmışlar. Eve bir geldim her yer darmadağın kapı sonuna kadar açık… Başımdan aşağı kaynar sular döküldü ne yapacağımı bilemedim. Geldim ihbar ettim hala bir haber yok bekliyorum böyle salak gibi. Onu biraz öne çekip yüzünü görmeyi sağladım. Gözleri, burnu, dudakları kıpkırmızı olmuştu. Ağlamak hiçbir insana bu kadar yakışamazdı. Gözünden gözyaşlarını sildim. Sakinleştirmeye çalıştım. -Hayır Süreyya. Merak etme buldum ben kardeşini. Zaten onun için geldim ben buraya. -Ne? Nasıl buldun? Nerede? Hadi gidelim hemen yanına? -Biz değil, polisler gidecek. Çok tehlikeli. Masadaki memura döndüm. -Benim eski iş ortağım aradı ve Süreyya Hanım’ın kardeşini kaçırdığını, ona istediği şeyi yarım saat içinde götürmem gerektiğini söyledi. Eski su deposundalarmış. Memur hemen yerinden kalktı, amirine haber verdi. Ekibi toplayıp harekete geçtiler. Biz de otrduk o sandalyelere geri. Süreyya yerinde duramıyordu. -Keşke bizi de götürselerdi. -Ne yapacaktık orada Süreyya? Bir silah da bize verin biz sıkacağız mı diyecektik? -Ama kardeşim? -Polisler kardeşini sapasağlam getirecekler merak etme. -O bugün alerji ilacını da alamadı haliyle. Yarına ateşli hasta… Geçmiş olsun. -Nasıl yani? -Her gün içmesi gerekiyor aynı saatte. İçmedi işte bugün. Neyse bir gelsin de. -Merak etme her şey yoluna girecek… -Yanımda olduğun için teşekkür ederim Çelebi, iyi ki seninle tanışmışız. Yeni tanışmamıza rağmen sanki seni yıllardır tanıyorum. Çok garip bir duygu… Sen beni yeni tanıyorsun Süreyya’m, halbuki ben sana yıllardır aşığım…
|
0% |