Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@yazardide

Bölüm:1

Sergen dizlerini göğsüne çekip, kafasını önüne eğmiş vaziyette yere çökmüş elindeki fotoğrafa bakıp bakıpağlıyordu.

-Ah Firuze, Firuze’yim... Neredesin? Ne olur bana yardım et, sensiz perişanım. Gör halimi acı şu aciz kuluna. Firuze’yim... Kıskanır rengini baharda yeşiller, sevda büyüsü gibisin sen Firuze.

O evde tek başına ağlaya ağlaya şarkı söylüyordu ama nafile, yoktu Firuze... Delicesine bir aşktı Sergen'in aşkı. Firuze’yi ilk gördüğü yer olan okul kütüphanesinde vurulmuştu ona. Hakkı var bütün mahallenin delikanlıları âşıktı Firuze’ye. Mahalledeki teyzeler, amcalar hep Firuze’nin güzelliğini konuşup oğullarına almak -gelinim şöyle güzel- diye göğüslerini kabartmak isterlerdi. Küçük kız çocukları sanki Firuze bir prensesmiş gibi ona hayran hayran bakıp -Firuze abla bir gün senin gibi güzel olabilecek miyiz?- diye sorarlardı. Firuze’de ise o güzelliğinin getirdiği yüksek burunluk yoktu. Oldukçamütevazı, oldukça iyi niyetli ve oldukça hoşgörülüydü. Öyle ki, soran çocukların gönüllerini - Siz benden daha güzel olacaksınız- diyerek alırdı. Ailesi Firuze’yiellerinden geldiğince iyi yetiştirmeye çalıştılar. İmkânlarıyettiğince okuldan arta kalan zamanı için keman eğitimi aldırdılar. Firuze kemanı yavaş yavaş çalmaya başladıkça hayat güzelleşiyordu, melodiler havada uçuştukça mahalleli işini gücünü bırakıp Firuze’nin çalmış olduğu parçayı dinlemeye koyuluyordu. O melodiyi duyan bütün delikanlılar Firuze’nin penceresinin altında toplaşırdı. Yine Firuze’nin keman çaldığı bir gün dışarıdan sesler yükselmeye başladı.

-Ah şu pencereden bir çıkıp da bize baksa. Gözü gözüme değse güzel gözlümün...

-Hop hop güzel gözlüm falan ağır ol bakalım, daha Firuze’ciğim kararını vermedi.

-Asıl sana hop Firuze’ciğim falan hayırdır oğlum kimsin sen?

Oğlanlar bu tür sebeplerle günaşırı Firuze’nin penceresi altında kavgaya tutuşurlardı. Firuze ise kemanın muhteşem sesini bölen kavga sesine bir hayli sinirlenip pencereye koşardı.

-Yetti ama sizin kavgalarınız. Biraz daha burada durup da kavga ederseniz polisi arayacağım. Derhal boşaltın penceremin önünü.

-Firuze’ciğim ne olur bir şarkıda benim için çal.

-Nereden Firuze’ciğiniz oluyorum ben sizin beyefendi. Kendinize gelin.

-Gördün mü seni istemiyor işte, beni istiyor güzel gözlüm.

-Bana bakın hiçbirinizi istemiyorum anladınız mı? Ben kimsenin Firuze’ciği de değilim güzel gözlüsü de. Derhal burayı terk etmezseniz derdinizi karakolda polislere anlatırsınız.

-Ama, ama Firuze’ciğim...

-Hala Firuze’ciğim diyor hadsiz adam. Görürsün sen şimdi.

Firuze sarktığı pencereden geri çekilerek odaya göz gezdirdi. İstediği şeyi görünce gülümsemeden edemedi. Masanın üzerinde bulunan su dolu sürahinin kapağını çıkartıp pencereye geri yaklaştı. Delikanlılar hala pencerenin altında -Firuze, Firuze- diye sayıklıyorlardı. Firuze pencereden çıktığı gibi peşi sıra haykırmalar da çoğalınca Firuze su solu sürahiyi delikanlıların başlarından aşağı döküverdi. Su dökülünce delikanlıların hepsi çil yavrusu gibi dağıldı. Bir kişi hariç, Çetin.

-Gördün mü kız Firuze’ciğim senin için sırılsıklam âşıkoldum. Bir tek çiçeklerim eksik sana serenat yapmam için ya da hatta ne gerek var çiçeğe boşuna para zaten. En iyisi şimdi yapayım, iyi dinleyiniz Firuze’ciğim. Ellerimde çiçekler, kapında sırılsıklam görürsen bir gün şaşırma. Beni böyle çaresiz, beni böyle derbeder, beni böyle ortalarda bırakma... Aşkından ne hallere düştüm Firuze, rezil oldum tüm mahalleye. Olsun, olsun Firuze’ciğim olsun. Sana değer, senin için değer.

Bu saçmalığa daha fazla dayanamayan Firuze hışımlapencereyi kapatıp odada volta atmaya başladı. Sinirden odada dört dönüyordu.

-Terbiyesiz herif. Sanırsın on dokuzuncu yüzyıldayız, yirmi birinci yüzyıldayız ya. Yirmi bir! Serenat yapıyor birde hadsiz, hadsiz! Sen kimsin de bana şarkı söylüyorsun. Ah ah hata bende ne diye muhatap oluyorum ki ara polisi alsın götürsün bu adamı yaka paça. Yok neymiş Firuze’ciğimmiş, yok güzel gözlümmüş. Hayır, anlamıyorum ne var bende onları bu kadar bana bağlayan? Boy aynasının önüne geçti Firuze. Saçım sarı, gözüm mavi değil. Kirpiklerim uzun ama kıvrık değil. Dudaklarım dolgun, Belim incecik değil. Çok zayıfta değilim, hatta balıketli bile sayılırım. hıığ! Yoksa büyü mü var üzerimde? Aa saçmalama Firuze kim sana büyü yapsın? Ayrıca büyü mü kaldı canım. Yok, yok bu olay büyü falan değil, bu olay bildiğin terbiyesizlik.

Firuze aynanın önünde kendi kendine konuşmaya devam ederken ev kapısı çaldı. Babası işteydi, annesi de misafirliğe gitmişti. Evde yalnızdı normalde korkmazdı ama az önce yaşananlardan dolayı gelen kişinin Çetin olduğunu sandı.

-Kim o?

-Benim!

-Sen kimsin? Çetin eğer sensen ciddiyim ararım polisi!

-Ne Çetin'i kızım Nazlı ben. Sesimden de mi anlamadın? Firuze Nazlı olduğunu anlayınca rahatlayıp kapıyı açtı. Nazlı'ya daha içeriye girmeden kucak dolusu sarıldı.

-Nazlı iyi ki geldin. Geç içeriye.

-Ne oluyor ya? İyi misin sen? Yüzünün rengi falan da atmış hep.

-Ne olacak ya! Çetin denen adam ve sürüsü yine penceremin altındaydı. Yok, Firuze’ciğim yok güzel gözlüm. Vallahiatacağım artık kendimi o pencereden aşağıya.

-Tövbe de kız. E ne olacak bu iş böyle? Bildiğin taciz ediyorlar.

-Akşam babam gelince konuşacağım. Yeter artık.

-Beni görende elime not tutuşturuyor sana vereyim diye. Postacı oldum valla. Al bakalım Çetin, Çetin, Çetin, Fatih, Mustafa, Cem.

-Cem kim be?

-Bende onu anlatmak için geldim zaten. Bizim yan eve taşınmış. Fatma teyzenin yeğeniymiş. Geçen hafta pazara gittik ya seninle bizi orda görmüş seni beğenmiş ama tabi gelip söyleyememiş elleri cebinde bir daha nerede göreceğim diye eve doğru giderken seni bizim evden ayrılırken görmüş. Sen gider gitmez kapı çaldı. Sen sandım da meğer Cem'miş. İşte çok güzel adı ne falan diye sorular sormaya başladı...

-Sende söyledin ki platoniklerim çoğalsın!

-Ay görmüş sonuçta çocuk yok tanımıyorum mu deseydim? Neyse işte karşısına çıkmaya cesaretim yok mektup yazsam verir misiniz dedi bende olur dedim. Açsana ne yazmış çok merak ettim.

-Ne açacağım ya? At çöpe gitsin.

-Ay kalbin taş senin taş. Buzlar kraliçesi!

-Ah canım kıyamam ya üzüldün mü sen Cem’e? İstiyorsan sen oku mektubu, al hatta Çetin, Mustafa ve Fatih'in mektupları da senin olsun. Daha fazla tahammülüm kalmadı artık bu işlere.

-Okuyayım mı gerçekten?

-Ben ne diyorum sen ne diyorsun! Nazlı'cığım, aşk meşk boş işler canım. İleride işin sayesinde yaşayacağın ekonomik özgürlük aşktan daha çok ilgi çekici. Hem ne yazacak “çok güzelsiniz, tanışabilir miyiz?" falan. Hep aynı şeyler.

-Öyle tutkuluydun ki hayata başlarken…
Şimdiyse küçücük bir çiçek teselli ediyor seni…
Aradaki o büyük boşluğun adı,
Aşk olsa gerek…

Aşk Olsa Gerek – Cezmi Ersöz

 

-ŞİİR Mİ YAZMIŞ? Yok artık insanların göze girmek için bu kadar uğraşmaları çok itici.

-Ne alaka Firuze, çocuk çok romantik bir şiir yazmış hem de seni hiç tanımadan. Çetin gibi dümdüz çok güzelsin de diyebilirdi. sevmek sevilmek güzel şeyler. Bu zamana kadar kimseyi sevmedin diye bu düşüncelerin. Birisi çıksın karşına da o zaman görürüm ben seni. Böyle kalbin onu görünce yerinden çıkacak gibi çarpar, miden de garip bir heyecan hissedersin sanki içinde bir kelebek varmışta karşındaki kişinin kalbine gitmek için çırpınır gibi. Sus dersin kalbine, duyacak zannedersin ama o durmaz bir kuş gibi kanat çırpmaya devam eder. Ah ah aşk güzel şey vesselam.

-Ben istersem aşkımdan öleyim yine de bana zarar veriyorsa bırakır giderim. Kusura bakma canım, aşk benden değerli değil ya.

-Büyük konuşuyorsun Firuze, büyük. Başına gelsin de sen o zaman gör bunları. Hem kalbimi kırıyorsun senin güzelliğinden biz görünmüyoruz bile kısmetimi kapatıyorsun bir şey diyor muyum?

-Canım arkadaşım biz daha on dokuz yaşındayız. Ne evlenmesi ne aşkı ne kısmeti Allah aşkına saçmalama. Daha okul var.

-Niye saçmalayayım canım? Bizim yaşımızda evlenen görmedin mi sen hiç?

-Gördüm, görmez miyim? Hepsi ağlıyordu ve mutsuzdu. Ayrıca sen bir evliliğin sorumluluğunu üstlenebileceğini mi düşünüyorsun?

-Üstlenirim canım ne var? Çocuk falan çok tatlı olmaz mıydı?

-Sen yine de önce verilen ödevleri gününde teslim etme sorumluluğunu üstlen evlilik sona kalsın canım.

-Ay ödev demişken ben o yüzden geldim zaten buraya. İyi ki hatırlattın. Şu testi çözemedim.

-Ah Nazlı ah daha kendin küçücük çocuksun bir de evlenecekmişsin.

-Aman boş ver be kızım talip mi var sanki? Kendi kendime gelin güvey oluyorum işte. Hem ben seninle arkadaş olduğum sürece bana talip falan çıkmaz kafan rahat olsun. Hadi bana testte yardım et, çözemedim bir türlü. Bu sene benim senem, bu yıl kazanacağım üniversiteyi.

Firuze, Nazlı'ya testte yardım ettikten biraz sonra Nazlı gitti, Firuze evde yine yalnız kaldı. Arkadaşından kesinlikle çok farklı düşünüyordu ama onunla ortak noktada buluştuğu bir nokta vardı. Firuze bu güne kadar kimseyi Nazlı'nın dediği biçimde sevmemişti, kimseye bakarken kalbinde bir ağırlık duymamıştı ya da midesinde uçan herhangi bir canlı hissetmemişti. Aslında birini sevmeyi denemek isterdi ama aşk ona yapay geliyordu, sanki zoraki gibi. Arkadaşlarının ilişkilerinde gördüğü çok zorlama gibi duruyordu. Yani birisine her gün seni seviyorum diyemezdi ki. Yani niye desindi ki? Birini seviyorsan sevdiğini söylersin ardından sevmediğini söyleyene kadar bir daha söylemezsin. Böyle düşünüyordu Firuze. Kafasındaki düşüncelerden kurtulmak için biraz kitap okumaya karar verdi. Yeni kitaplar almıştı, o yeni kitaplardan bir tanesini seçti. Pencerenin yanındaki masaya oturup okumaya çalıştı ama bir türlü odaklanamıyordu. Aynı paragrafı belki beş kere okumasına rağmen beynindeki düşünceler kelimelerin önüne geçiyordu. Telefonunu eline aldı, neyse ki Çetin ve diğer platoniklerini engellediği için mesaj atamıyorlardı. Oyunlardan başka bildirim gelmemişti.

-Bir insan, bir insanı neden sever ki? Hadi Çetin ve diğerleri güzelliğim için seviyorlar ama güzellik geçici bir şeydir. On yıl sonra güzelliğim gidince onların aşkı da gidecek o zaman. Yani çok mantıksız. Çok gereksiz. Ah Nazlı nereden soktun beni bu dipsiz düşüncelere.

Bir süre sonra annesi misafirlikten gelmişti. Kapının sesini duyar duymaz merdivenlerden koşarak indi;

-Anne nerede kaldın ya?

-Fatma teyzen bırakmadı kızım. Ne oldu çok mu sıkıldın?

-Anne senin yokluğundan istifade edip pencerenin altına toplandılar yine. Sokağa çıkamaz oldum artık ya çok sıkıldım bu durumdan.

-Yine mi geldi o serseriler? Hay Allah, ben babanla konuşurum merak etme. Beni arasaydın keşke.

-Aramakla tehdit ettim ama sinirlendirdiler bende üstlerine su döktüm de öyle dağıldılar.

-Su mu döktün? Kedi mi bunlar kızım?

-Ne yapayım anne gidecekleri yoktu. Bakın ben sizin için üniversiteyi burada okuyorum ama bu iş böyle devam ederse yatay geçiş yapar başka üniversiteye giderim valla.

-Aman Firuze, ben konuşacağım babanla sen merak etme. Zaten bu zamana kadar saklamamız hata. Birazdan baban gelir yemekten sonra konuşurum.

-Tamam, ben odamdayım kitap okuyorum.

Firuze annesinin yanağından öpüp odasına giden merdivenleri tırmanmaya başladı. Odasına gelince derin bir nefes aldı ve enerjisini yükseltmek adına ayna karşısına geçip konuşmaya başladı.

-Her şey çok güzel olacak. Pozitifim. Sakinim.

Ardından masasına oturup bilgisayarını açtı ve hocasının “okumalısınız” dediği makalelere göz attı. Makaleler bitince sıkıldığı için aşağıya geri indi. Annesi mutfaktaydı yemek işini halletmiş salataya başlayacaktı.

-Evet, Firuze imdadına yetişti. Salata bende.

-Tam vaktinde geldin canım kızım, çok yorulmuştum. Fatma teyzende başım ağrıdı zaten. Torunu gelmiş, küçük çocuk ağladı susmadı.

Annesi mutfaktaki koltuğa oturdu. Firuze salatayıyapmaya başladı.

-Ee sen ne yaptın bugün?

-Nazlı geldi bir ara, ödevi yapamamış yardım istedi, onu yaptık beraber.

Firuze marulları doğruyordu.

-Kızım sen bu çocuklara hiç yüz vermiyorsun ya, Fatma teyzen bugün birisi daha talip dedi adı Cem’miş. Bilgisayar mühendisliği okuyormuş, üçüncü sınıfmış. Hem de kaydını buraya aldırmış yani aynı üniversitede okuyacaksınız her gün beraber gider gelirsiniz.

Firuze aynı üniversite lafını duyunca dikkati dağıldı. Marulları doğrarken fark etmeden parmağına ufak bir çizik attı. Kanı aktı. Acısıyla elini ağzına götürüp kanını emdikten sonra lavabonun altında iyice yıkadı.

-İyi misin kızım? Çok mu derin kestin? Dur şurada yara bandı vardı getireyim.

Firuze annesine dik dik bakıyordu. Annesinintanımadığı biriyle okula gitmesine laf etmemesine şaşırmıştı.

-Ne bakıyorsun öyle?

-Az önce dediklerini gerçekten söyledin mi yoksa ben kafamda mı kurdum diye düşünüyorum.

-Ne demişim?

-“Beraber gider gelirsiniz”

-Ne var bunda?

-Tanımadığım biriyle her gün okula gidemem anne!

-Tanışın diye “her gün” gideceksiniz zaten. Kızım hadi Çetin’i lise mezunu diye istemedin ki adamın kendi işi var maddi durumu yerinde. Mustafa’yı yaşından dolayı eledin ki sekiz yaş çok değil. Fatih’i işinden dolayı eledin ki o da iyi para kazanıyor. Daha böyle bir sürü sebeplerle kaç kişiyi eledin. Yakında bu güzelliğin falan fayda etmez bu kızın sevdiği var derler, el ayak çekilirler. Olmaz öyle kızım. Bak bu Cemdenen çocukla aranızda iki yaş var. İkinizde üniversite okuyorsunuz. O bilgisayar mühendisliği okuyor, sen edebiyat. Mesleğiniz olacak, yaşınız denk, eğitim durumunuz denk. En azından bir tanış, görüş. En azından arkadaş olarak.

-Of anne of. İki dakika kafamı dinleyeyim diye geldim daha çorba yaptın.

-Anneye of denmez.

-Gidiyorum ben. Babam gelene kadar odamdayım. Salatayı da sen yaparsın küstüm sana.

-Anneye küsülmez. Kaç bakalım ne kadar kaçacaksın? Babana bugün söylemeyeceğim vazgeçtim. Sen yarın Cem’le tanış eğer sevmezsen o zaman söylerim.

-Sen sanki daha önceden görmüş gibisin Cem kişisini ama neyse…

-Nerede göreceğim ya? Fatma teyzenin yeğeniymiş, fotoğrafını gösterdi bir tek.

-Neyse ne. Odamdayım.

Kapı çaldı babası gelmişti. Kapıya gitti açtı.

-Hoş geldin babacığım.

-Hoş buldum güzelim. Sana ve annene tatlı aldım ağzımız tatlansın diye.

-Sağ ol babacığım çok iyi yapmışsın. Annemde çok güzel yemekler yaptı yine.

-Kokuları buraya kadar geldi bile. Ellerimi yıkayıp geliyorum.

Babası gider gitmez arka cebinden telefonunu çıkardı ve Nazlı’ya mesaj

attı.

-Fatma teyze annemi Cem ile ilgili doldurmuş. Tanış diyor başka bir şey demiyor.

-Şaka yapıyorsun!

-Maalesef çok ciddiyim. Birde her gün beraber gidip gelecekmişiz okula.

-Olaya gel. Keşke bende üniversiteli olsaydım da o anları gözümle görebilseydim.

-Sen üniversiteli olsaydın ailenin yanında okumazdın.

-Okumazdım haklısın. Beni çok iyi tanıyorsun.

-Olsun o kadar.

-Yarın ne giyeceksin?

-Elbise giyeyim diyorum?

-Harika.

-Saçmalama. Pantolon, kazak giyeceğim tabi ki. Bir de ona özel hazırlanacak mıyım?

-Yarın detaylı anlatım istiyorum yalnız.

Firuze ofladı, telefonunu arka cebine geri koydu. Tüm bu mesajlaşmalar birkaç dakika içinde olmuştu. Mutfağa gitti ardından babası da geldi. Güzel bir yemek yediler.Yemekten sonra Firuze odasına ödev bahanesiyle geri gitti. Firuze böyle bir zorlamanın içine girdiği için kendini sıkışmış hissediyordu. Kapısı çaldı, annesi gelmişti.

-Kızım nasılsın?

-Çok iyiyim anneciğim, sen nasılsın?

Annesi Firuze’nin sıkıntısını anlayabiliyordu ya da anladığını sanıyordu. Annesi kızı ilk defa bir erkekle tanışacağı için heyecanlı sanıyordu ama Firuze kız, erkek yeni birisiyle tanışırken zaten gerilirdi ama bu tanışacağı kişinin onun hakkındaki düşüncelerini bildiği için daha çok geriliyordu. Ne konuşacaktı onunla? En kötü Çetin’e yaptığı gibi ağzının payını verirdi.

-Kızım bak öyle Çetin’e, Mustafa’ya davrandığın gibi haşin davranma çocuğa. Arkadaş olarak yaklaş. Haberin yokmuş gibi. Ben zaten sana hadi git yarın evlen demiyorum ki. Sadece tanışmanı istiyorum.

Haberin yokmuş gibi yapmak mı? Çok mantıklı hem öyle yaparsa çocuk kendini biraz geri çekerdi belki.

-Ay anne tamam ya, çok yorgunum ben uyuyacağım.

-Kızım daha erken, Hasta mısın yoksa?

-Evet, anneciğim biraz daha bu konu hakkında konuşursak ruh hastası olacağım. Tanış dedin, tanışacağım işte yarın. Yeter.

-Tamam, kızım iyi geceler.

Firuze odada yine yalnız kalmıştı. Kitaplığının en arkasına sakladığı, hislerini yazdığı kırmızı kapaklı gizli defterini çıkarttı. Bu bir günlük değildi. Kendini iyi yadakötü hissettiğinde ya da hiçbir şey hissetmediğinde bir şeyler karaladığı his defteriydi. Kimseye anlatamadığı, anlatmak istemediği şeyleri o deftere yazıyordu. Ona iyi geliyordu yazmak. Yine siyah kalemini aldı eline, beyaz bir sayfa açtı. Sayfanın üstüne bugünün tarihini attı ve başladı içini dökmeye. Yazdıkça yazıyor kelimelerini durduramıyordu. En sonunda sayfa bitince durmak zorundaymış gibi hissetti. Yazdıklarına bir göz gezdirdi ve sayfanın en üstünde boş kalan kısma içinde dönen şarkının sözünü yazdı.

“Belki de yanlıştı doğrularım.”

Loading...
0%