Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Zoraki Evlilik

@yazarhanifedemir

👑Tanışma 👑

 

Soğuk hava bedenini titretirken üzerindeki kabana daha çok sarılan prenses Vanessa oturduğu taştan ayaklanarak kurumuş toprağa son kez baktı. Annesini kaybedeli bir yılı çoktan doldurmuştu lâkin eksikliğine alışmak mümkün olmuyor, her fırsatta kendini yine annesinin mezarında buluyordu. Gözlerindeki kurumak üzere gelmiş yaşları silip arkasını dönerek mezarlık kapısında bekleyen arabasına yürüdü. Şoförü Cedric prenses Vanessa’yı görür görmez arabanın arka kapısını açarak soğuk bedenini içeriye atmasını izleyip kapısını arkasından kapattı. Araba toprak yolla ilerlerken Prenses Vanessa başını cama yaslayarak uzayıp giden yolu izledi. Babası ile yaptığı son kavgasını hatırlayıp yüzünü buruşturdu. Hayatta babasından başka kimsesi kalmamıştı ve onu da böyle anlamsız kavgalar yüzünden kaybetmek istemiyordu. Babası kuzey Ametist prensi ile evlenip kraliçe olmasını istiyordu lâkin değil evlenmek, evlenecek olsa bile kötü ünü bütün Ametist krallıklarında duyulmuş bir adam ile evlenmek istemiyordu. Ametist’in örf ve adetlerin de prensesler kendi eşini seçmezdi, seçiyor olsalardı bile kriterlerinde kişilik ya da güzel ahlâk yoktu. İleride krallığı yönetebilecek beceri ve imkânları olması yeterliydi velakin bu Vanessa için bir seçenek değildi. O kendi eşini kendi seçmek ve mümkünse iyi bir insan diyebileceği kişiliğe sahip birini arıyordu. Masallardaki aşklara inanmadığı için hayalleri o kadar da uçarı ya da imkânsız değildi. Babası ile yaşadığı kavga yine aklına düşünce içini yine büyük bir endişe kapladı. Babasının kalbi zaten zayıftı bir de buna sebep olmak istemiyordu. Saraya geldiklerinde sıkıntılı bir nefes verip arabadan indi. Uzun koridorda yürümeye başladığında ayakları geri gidiyordu. Geldiğini haber vermek için babasına görünmesi gerekiyordu. Umarım yine konusunu açmaz diye düşünerek kendini rahatlattı. Lâkin salona girer girmez babasının koca salonda endişe içinde volta attığını gördü. Ne zaman bir işin içinden çıkamaz olsa, hep böyle yapardı. En büyük hayatı kararları bile bu voltalar sonunda vermişti. Kral Arthur’un bakışları kızına değdiğinde yüzünde rahatlayan bir ifadeyle baktı. “ Bu saate kadar neredeydin Venessa” diye sordu içinde biraz öfkenin tınısı olduğu bir ses tonuyla. “ Annemi görmeye” Kral Arthur’un öfkeli ifadesi yumuşarken hüzünlü bakışları ile kızını süzdü. Ne zaman kızına baksa kraliçesi Viyona’yı görüyordu. Annesine o kadar benziyordu ki bazen koridorun ucunda gördüğünde ölmüş olsa bile öldüğünü unutuyor adeta koşarcasına geçiyordu o uzun koridoru. Lâkin yaklaştıkça kızının yumuşak hatları Viyona değil Venessa olduğunu gösteriyor, ölümünü büyük bir acıyla tekrar hatırlıyordu. “Daha önce konuştuklarımızı düşündün öyle değil mi?” İşte Venessa’nın korktuğu başına gelmişti, aynı konu dönüp dolaşıp aralarına bomba gibi düşmüştü. “Baba bu konuda net bir karar verdiğimi hatırlıyorum.” Dedi Venessa biraz öfkeyle. “Sen bir Prensessin ve Kuzey Ametist’in bir kraliçeye ihtiyacı var.” Diyerek omuzlarına dokunan babasına kaşlarını çatarak baktı Venessa. Güney Ametist’in Prensesi de güzel bir aday olabilir.” Kral Arthur derin bir nefes alıp yumruklarını sıktı. Kızının kraliçe olmasını ve kuzeyi yönetmesini istiyordu. Bu sayede kuzeyde kendi tek eline geçecekti. Kızına bunu anlatmak bile imkansızdı, zira kızının gördüğü tek şey duygusal bir bağlılıktı. Hâlbuki bir prenses sadece krallığın çıkarları için evlenmeliydi. “ Evleneceksin Venessa bu da kralının son sözüdür.” Dediğinde Venessa’nin gözleri büyümüş şaşkınlıkla babasına bakıyordu. Babası ona bir kral gibi yaklaşmış fermanını vermişti. Kırgın kalbi ile sertçe yutkunarak dolan gözleriyle arkasını dönüp salonu hızla terk etti. Babasının ihaneti bir bıçak olup yüreğini delmişti. Bir abisi vardı lâkin onu hiç sevmez ve hiç güvenmezdi. Arkasında babasını bırakacak olması da ayrı bir taş olmuştu yüreğine. Keşke babam da böyle hissediyor olsa diye düşündü. Kuzey Ametist’in Prensini sevmiyordu çünkü kalbinin taştan ve soğuk olduğunu bütün Ametist biliyordu. İnsanları küçümseyen saygı ve sevgi göstermeyen bir ruhu bozuktu. Her ne kadar böyle biri olsa da halkı iyi yönetiyor, karşısında kim olursa olsun eşit davranıyor olması belki de tek iyi yanıydı. Venessa derin bir nefes alarak bulunduğu durumu sindirmeye çalıştı. Ziyanı yok! Babası iyi olacaksa bu yolda kurban olmaya hazırdı. Venessa, üzerindeki mavi elbiseye hüzünle baktı. Annesi ona en çok Mavi’yi yakıştırırdı, zira gözleri ile uyumluydu. Bugün hiç tanımadığı bir adamla evlenirken annesinin omzunda ağlayıp isyan etme isteğiyle doldu lâkin yoktu. Her zaman merak etmişti, ölen insanlar nereye gider? Babası, Cennete gittiğini söylese de Venessa Cennetin varlığına bile şüphe ile bakıyordu. Belki sonsuz bir karanlıkta toz parçalarına dönüşüp yok oluyordu, hiç var olmamış gibi. Ve insanoğlu sabredebilmek için kendine böyle bir yalan söylemişti. Bu düşünceler kalbini sıkıştırdığı için ellerini göğsüne götürüp sıktı. “İyi misiniz prensesim?” yanındaki yardımcısına bakıp başını olumlu anlamda başını salladı. Akmak üzere olan yaşlarını geriye yollayarak derin bir nefes aldı. Bu güne kadar başı yerde olmamıştı bugünde olmayacak, güçlenerek başını dik tutacaktı. Bu yüzden İçindeki tsunamileri görmezden geldi. Çenesini kaldırıp odasının dışına doğru yürümeye başladı. Yemek salonuna girdiğinde Kuzey Ametist’in Kralı Harold ve oğlu Prens Leonard’ı gördü. İkisi de ayaklanırken referans yaptılar. Babasına bir bakış atıp hemen yanındaki sandalye de yerini aldı. “Kızım, sanırım sen daha önce Prens Leonard ile tanışmadın.” Diye soran babasına baktı. “Evet sayın kralım daha önce Kuzey Ametist’e yolum hiç düşmedi.” Dedi gülümseyerek. Prens ise kendinden değil de sanki başkasından bahsediliyormuş gibi hiç cevap vermedi. “Prens Leonard her zaman savaş meydanlarında olduğu için o da pek sarayda bulunmuyordu zaten.” Dedi Kral Harold. Sanırım bu duruma biraz bozuluyordu, hâlbuki krallar oğullarının cenk meydanında olmasından gurur duyardı. “Siz de biliyorsunuz ki görev beklemez.” Dedi çatalındaki et parçasını ağzına atarken. Venessa için Prens Leonard çok değişik gelmişti, zira henüz iki defa ancak göz göze gelebilmişlerdi. Hâlbuki bir haftanın sonunda aynı yastığa baş koyacaklardı. Leonard'ın bu umursamazca soğuk tavırları Venessa’yı çok kızdırmıştı. “Peki, merak ediyorum. Prens Leonard, bu evlilik için ne düşünüyor?” diye sorduğunda babası neredeyse öksürük krizine girmişti. Leonard duraksarken bakışlarını Venessa’ya çevirdi. Bu üç dü. Üçüncü defa göz göze gelmişlerdi. “Yerinde ve doğru bir karar olduğunu düşünüyorum” dedi yine aynı ifadesiz soğuk sesiyle. Venessa içinde alay barındıran bir sesle güldü. “Halbuki siz yüzüme bir kere bile bakmadığınızda aksini düşünmüştüm” dediğinde Prens Leonard kaşlarını havaya kaldırıp duraksadı. “Kabalığımı maruz görün, yüzünüze bakmam gerektiğini düşünmemiştim.” Dedi soğuk bir sesle. Venessa bunu alaylı bir söz olarak algılarken öfkeyle masadan kalktı. “Bir de alay ediyor!” Sert adımlarla yemek salonunu terk ederken arkasından babası seslense de o kadar öfkeliydi ki kendini terasa attı. Daha önce hiç bu kadar aşağılanmış hissetmemişti. Sinirle teras demirlerin sıkarken yanında bir hareketlilik hissetti. Prens Leonard elindeki şarap kadehini uzatırken Venessa’nin yüzüne dikkatle bakıyordu. Sanki anlamaya çalıştığı bir şeyler vardı. “Neden bu kadar sinirlendiniz?” Diye sorduğunda Venessa uzatılan bardağı eliyle iterek yerde tuz ile buz olmasına sebep oldu. “Gerçekten merak ediyorum, sizi öfkelendiren şeyi” dediğinde yüzünde alaya benzer bir ifade yoktu aksine cevabını merakla bekleyen biri vardı. Bu kadını şaşırtmıştı, nasıl bilmez! Diye düşündü. “İçerideki tavrınız da gerçekten bir problem yok muydu size göre?” diye sordu öfkeyle. Kaşlarını çatan Prens şarabından bir yudum alarak başını eğdi ve düşüncelere daldı. Gerçekten düşünüyordu problemin ne olduğunu. Bu Prensesi daha çok şaşırttı. “Gerçekten bilmiyorsunuz?” diyerek alayla gülümsedi. “Sizi bilmeden kırdıysam özür dilerim” dedi lâkin yine sesi soğuk ve mesafeliydi. Prenses o gün bütün gece Prensi ve gizemli tavrını düşündü. Kiminle evlenmek üzere olduğunu bilmiyordu, lâkin Prens de kendini tanımadığı ortadaydı.

 

 

 

                     👑 

 

Dışarıya çıkmadan önce odasına son kez baktı. Yatağın da annesinin masallarını dinlerken, dadısı ve hizmetkârlar ile saklambaç oynarken ve çok istediği sarı elbisesini giyerek kendi etrafında dönen mutlu kıza son kez bakıp arkasını döndü. Uzun koridorda yürümeye başladı. Törenin yapıldığı salonun kapısında birkaç saniye durup derin bir nefes aldıktan sonra kendini içeriye attığında, hemen kapının ağzında duran prens ile duraksadı. Prens ifadesiz yüzüyle prensese bakıp kollarını girmesi için uzattı, lâkin Prenses bu defa rahatsız olmadı. Zira alışmak zorunda olduğunu biliyordu. Belli ki Prens Leonard'ın soğuk tavırları ve sözleri bilinçli bir davranış değildi. Ne yapmak üzere olduğunu bir kere daha düşündü, zira bu adamı taşımak çok zordu. Zaten tanışma yemeğinin devamında bile bir köşede sessizce babalarının sohbetini dinlemiş yönetim haricinde konuşmamıştı. Hatta prenses ile göz göze bile çok fazla gelmemişti. Büyük salonda rahibe doğru yürürken aklını kurcalayıp duran soruyu nihayet sordu. “Yapmak üzere olduğumuz şey konusunda emin misin?” Kuzey Prensi Leonard, yine aynı soğuk bakışlarını Prensese çevirdi. “Neden?” Venessa sıkıntılı bir nefes verirken rahibin önüne çoktan gelmişlerdi. Yeminler göz göze edilirken bile prensin gözbebeklerinde tek bir duygu belirtisi olmaması tereddüt ettirse de babası ile gözleri buluşması başka bir duygusal bakışa ihtiyacı olmadığını kanıtlıyordu. Birkaç dakika sonra yeminler edilmiş, şarap kadehleri içilmişti. Taç töreni de yapıldıktan sonra Kuzey Ametist’in Kralı ve Kraliçesi oldukları duyuruldu. Kraliçe Venessa Kuzey Ametist’e doğru yolculuk yaparken aklında binlerce soru ve dert vardı. Yanındaki yeni eşi kralıydı lâkin onu tanımıyordu bile. Sinirle başını yasladığı camı açtı, zira boğulacak gibiydi. Önüne bir el uzanıp penceresini örtünce öfkeli bakışlarını Krala çevirdi. “Ne yaptığınızı sanıyorsunuz sevgili Kralım!” dedi sinirli bir alayla. “Sadece, terliyiz ve rüzgâr hasta edebilir.” Dedi kollarını birbirine bağlayıp gözlerini kapatarak uyumaya devam ederken. Kraliçe derin bir nefes alıp o da geriye yaslandı. “Bu düşünceli tavrınızı neye borçluyum acaba?” diye sordu alayla. “ Sadece terliyim rüzgârlı hava beni çabuk etkiliyor.” Dediğinde göz devirdi. Tam da Kral Leonard'a yakışacak bir hareket.

 

Loading...
0%