@yazarhanifedemir
|
Büyük bir gürültüyle yıkılan binalar, birbirinden kopup parçalara ayrılan köprüler ve bir karınca gibi gökyüzünde savrulan insanlar çığlık çığlığa bağırıyordu. Gökyüzünden düşen göktaşları yağmur gibi insanların üzerine düşüp sokaklara kan sıçratıyordu. Çığlık atmak istese de bedeni ilk defa ona ayak uydurmuyordu. Bu sebeple bu kâbus dolu görüntüleri sadece izledi. Kaçmak isteyen bacakları bile ona ait değildi sanki. Gözlerini hızla açıp kalbinin hızıyla öten yanındaki makineye döndü hızla. Gördüğü her şeyin bir kâbus olduğunu anladığı dakikalarda bir hemşire yanına koşarak gelmiş elindeki steteskobu göğsüne koymuştu. Bir taraftan ismini sesleniyor diğer taraftan muayene etmeye çalışıyordu. Zira kalbi olduğundan fazla atıyor ama göz bebekleri sağlıklı görünüyor. Göz kontağı kuruyordu. "Neredeyim?" Diye sordu zor bela. Hemşire iyi olduğunu, sorgu odasında bayılıp buraya getirildiğini söylüyordu. Sağlıklı olmasına rağmen üç gündür komada olduğunu da eklemeyi unutmamıştı. Doktor nefes nefese odaya girdiğinde hayalet görmüş gibi Kirk'e bakması, onu şaşırtmıştı. Zira ona mucize gibi bakıyorlardı. Durup dururken nerolojik durumlar da dahil hiçbir sorun olmadığı halde, üç gündür uyuyor olması tıp tarihinde bir ilkti. Kazadan sonra doğal olan bir durum, belki bir kan şekeri düşüklüğünün sonucunda komaya girmiş olması imkansızdı. Zira ne emarda ne de temografi de bir şey çıkmıştı. Doktor da muayene ettikten sonra odasında yalnız kaldığında neler olduğunu anlamaya çalıştı. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştı. Zira hayatında hiç bayıldığını bile hatırladığı bir anısı yoktu. Ağır hastalıkları ya da basit bir baş ağrısı bile hiç olmamıştı ve bununla hep gurur duyardı. Adamın söylediklerinden bu kadar çok etkilenmiş olduğuna inanamadı. Daha büyük manyaklar ile yüz yüze gelmişti hâlbuki. Ayrıca gördüğü kâbus gerçek gibiydi. "Hola Kirk" Yanındaki koltukta takım elbisesi ile oturan adam, bacakları üstüne atmış rahatça oturuyordu. Başında gri renkte bir kasket vardı. Üzerindeki şık gri takıma kesinlikle uygundu. "Sen de kimsin ulan?" Diye şaşkınlıkla sorduğunda adamın dudakları kıvrıldı. "Me camo Pablo" "Ne diyorsun be?" Yüzünü ekşiterek sordu. Zira dilinden hiçbir şey anlamamıştı. "Ah pardon! İspanyolca bilmediğini bir an unuttum." Kirk hâlâ sorgulayıcı bakışlarını üzerinde tutarken ağır hareketlerle ayaklanıp ellerini uzattı. "Benim adım Pablo ve senin yeni danışmanın" "Ne danışmanı? Psikolog falan mı?" "Hayır " diyerek gülen adam şapkasını çıkarıp Kirk'ün başına koydu. "Sen nesin ulan!" Dedi korkuyla inleyerek. "Sakin ol Kirk. Yoksa yine bayılacaksın. Ve bir üç gün daha bekleyemem" "Ne diyorsun be? Yine kâbus mu görüyorum?" Diyerek dualar etmeye başlayınca adam sıkıntılı bir nefes aldı. "Kirk! Sakin olmaya çalışarak beni dinlersen, merak ettiğin bütün soruların cevabını alabilirsin." Dediğinde Kirk büyük bir çığlık attı. Gözlerini açtığında hâlâ aynı yerdeydi. "Uyanmak için yüksekten düşmem gerekiyor canım. Bir de onu denemeliyim" diyerek tam bir adım atmıştı ki Pablo ensesinden yakaladı. "Bu bir rüya değil. Ve atlarsan gerçekten ölürsün" diyerek kulağına öfkeyle tısladıktan sonra büyük bir tokat attı. "Ne yapıyorsun be!" "Uykudan uyanmanın bir diğer yolu. En azından atlayarak ölme tehliken yok. Bence bir dahakine en basit olanı dene, gerçekse ölebilirsin. Bu zamana kadar bu kafayla nasıl ölmedin şaşırdım doğrusu" "Bir de dalga mı geçiyorsun? Ben hâlâ kâbus gördüğüme eminim, diğer kâbus gibi" dedi etrafta bakışlarını gezdirerek ama biraz daha sakinleşmişti. "Kâbus değildi, gelecekten bir kesitti" sakin ama kederli ses tonu Kirk'ü titretirken ellerini yanaklarından çekti. "Ne demek istiyorsun?" "Eğer bir şeyler yapmazsak, dünyanın sonu geldi demek Kirk" "Biri bana kesinlikle ilaç içirmiş olmalı, başka bir açıklaması olamaz. Kesin o aşağılık Daw'in işi. Benden nefret ediyordu zaten hep. Çünkü ondan daha zekiyim. Adi herif!" "Kirk! Çocukken babaannenin köpeği Merlin'i nasıl bulduğunu hatırlıyor musun? Onu yan komşunun bahçesinde gömülü bulmuştun. Kimseye söylemedin ama oraya seni köpeğin hayaleti götürmüştü. Hâlâ bile, küçük bir çocuğun anısı ve muhtemelen yanlış hatırlıyorum diye kendini avutuyorsun. Hiç kimseye anlatamadığın bu sırrı sence ben nereden biliyorum? Hepsine mantıklı bir açıklama bulduğun bunun gibi sana binlerce hatıra sayabilirim. " "Siktir! Kimsin lan sen?" Diyerek üstüne yürümeye kalktığında görünmez bir duvar engel olmuştu. "Sadece anlamanı istiyorum, yardımına ihtiyacımız var" "İhtiyacımız? Ne bok olduğun ya da olduğunuz umurumda değil. Benden uzak durun!" Tehditkâr bir şekilde yüzüne parmağını salladı. "Kâbus değildi Kirk! Hepsi çok yakın zamanda yaşanacak şeyler ve senin ölmeden önce göreceğin son şey, o küçük mavi gözleri olacak" Kirk kaskatı kesilirken aynı sahne gözlerinin önünde tekrar yaşanır gibi oldu. "Bana ne gösteriyorsun bilmiyorum ama rahat bırak beni!" Diye bağırdığında gözlerini açtı. Kendini yine hastane yatağında bulduğunda hemşire gülümsüyordu. "Yine ter içinde kalmışsınız bay Kirk. Kötü bir kâbus olmalı" diyerek tansiyonunu ölçmek için koluna sarıldı. Hemşire haklıydı, sadece kötü bir kâbustu. Hep aynı kâbus neden onu yoklayip duruyordu bilmiyordu ama umurunda da değildi. Önemli olan gerçekten çok uzak olmasıydı. Bakışlarını çevresinde gezdirdi. Derin bir nefes alıp geriye doğru yaslanırken rahatlamaya çalıştı. Ta ki, başucunda duran gri renkli kasketi görene kadar. Bu bölüm de Amor yok ya🙈 Olur diye ümit etmiştim ama kurgu kendi kendini yazdırdığı için, evdeki hesap çarşıya uymadı. Neyse bir sonraki bölüm söz🤞 Kurguyu nasıl buldunuz? Yorumları bekliyorum mutlaka ☺️ |
0% |