@yazarhanifedemir
|
Gösterişli diye tanımladığı kırmızı renkteki koltuğundan ağır hareketler ile ayaklanan soğuk adamın gri gözleri, Kirk'in bedeninde gezerken elindeki kadehi parmağının ucuyla tutarak ona yaklaştı. "B-ben..."diyerek konuşmaya başladığında sözlerini gri gözler, "Neden geldiğini biliyorum" diyerek kesti. Yaklaşırken beyaz teni yüzüne bolca pudra sürülmüş gibi soluk görünüyordu. Kirk soğuk burnun boynuna değdiğini hissettiğinde irkilip kendini geri attığı saniyelerde gri gözlerin sahibi alaylı bir ifadeyle gülümsüyordu. "Kan grubun ne?" "Konumuz ile ilgisini olduğunu düşünmüyorum!" Diyerek kestirip attığında sesindeki öfkeli tınıya mani olamadı. "Aslında var" uzaklaşıp bardağını uzun bacakları olan sehpaya koyarak odada yürümeye başladı. Kan emici bir yaratık olsa da kokusu insan gibi bir varlığı sarhoş edecek kadar etkileyiciydi. Bir dağın zirvesinden yere kuş bakışı bakarken, fazla oksijenden başı dönmüş gibi. "Şöyle ki; ben Alaaddin'in sihirli lambası değilim. Size neden yardım edeyim?" Diye sorarken muhattabına dönmüştü. "Seni" derken tereddüt bile etmeyerek bakmıştı. Kirk'ün kaşları şaşkınlıkla kalkarken, "Aslına bakarsan, damarlarında gezen kana ilk görüşte aşık oldum ve onu istiyorum" dedi. "Yani, kendimi feda mi etmemi istiyorsun?" "Yapmaz mısın?" Diye sordu alaylı bir tebessümle ve kırmızı koltuğuna geri oturdu. Kirk şaşkındı. Kalbi korkudan atarken, hayatını feda edebilecek kadar cesur olup olmadığını düşündü. "Dünyanın sonu geliyor ve hatırlatırım, bu dünyada sen de yaşıyorsun." Dediğinde soğuk bedenin dudaklarından bir kıkırdı döküldü. Yüzündeki eğlenen ifade görülmeye değerdi. "Açıkçası yeterince yaşadım ve benim gözümde bu bir fırsat gibi geliyor" dedi gülerek ve devam etti, "Ayrıca dünyanın sonunu getiren sizsiniz, neden ben savaşacak mışım?" Diyerek sorarken Kırk cevapsız bıraktı. Zira haklıydı, dünyanın sonunu insan oğlu getirmişti. "Tamam!" Dedi Kirk bakışlarını yerde tutarak. Zira adamın gözlerine bakarsa, ürküp vazgeçmekten korkuyordu. "Tamam?" Diye sordu soğuk beden neye tamam dediğini anlamaya çalışarak. "İstediğin her şeye tamam" dedi tekrar bakışlarını adama çevirerek ve devam etti, "Ama önce dünya kurtulacak, ben gözlerim ile kurtulduğunu gördüğümde istediğini alırsın" dedi meydan okurcasına. Zaten ölümü bu canavarın elinden olacaktı, ondan korkmuyordu. "Hayatım boyunca dört ayak üstüne düştüğüm belki ikinci büyük anlaşma" derken dudakları büyükçe kıvrılmıştı. "Anlaştık öyleyse" dedi kendini hemen toparlayarak. Duraksamış bedenini Kirk'e çevirmeden önce beyaz uzun saçlarının arasından bir bakış attı. "Merak ettiğim bir şey var" dedikten sonra gri gözlerini kahvelere çevirdi. "Neden değersiz insanlık için kendini feda ediyorsun? Sence hak ediyorlar mı?" Diye sorarken düşünceliydi. "Bence en çok onlar hak ediyor. Çünkü kısacık ömürlerine rağmen vazgeçmiyorlar. Her geçen gün kendilerini geliştiren bir varlıktır insan. Ölümlü bedenlerinin bilincinde üretmeye devam ediyorlar." "Ben daha çok tüketme odaklı olduklarından eminim hâlbuki. Zira dünyanın sonu bu yüzden gelmedi mi?" "Senin yaptığın yumurta vermeyen birkaç tavuk yüzünden kocaman bir tavuk çiftliğini yakmaktan farkı yok. Ben iyi insanlar için yapıyorum. İnsan varlığı sürmeli" dediğinde Amor'un dudakları yukarı kıvrılmış, tebessüm ediyordu. Sessizlik koca bir salonu kapladığında ikisinin bakışları sanki bu sohbete devam ediyor gibiydi. Devasa kapı hızla açılıp duvara çarpana kadar da sürdü. İki bedende irkilip görüş acılarına giren adama baktı. "Umarım duyduklarım doğru değildir Amor!" Diyerek adeta kükreyen başka bir soğuk beden Amor'a kıyasla daha korkutucu görünüyordu. Zira Amor'u çekici yapan hiçbir özelliği yoktu. Adeta korku filmlerindeki wampirlere benziyordu. Üzerindeki siyah takıma deri bordo bir pelerin eşlik ediyordu. Uzunluğu belki de üç metre kadardı. Zira yaratığın arkasından kuyruk gibi sürünüyordu. Kısa dalgalı saçları, kırmızı gözleri ve uzun dişleri vardı. Neredeyse çenesine değiyordu. "Bu ne cüret Draven! Salonuna paldır küldür girme cesaretini nereden buldun?" Diye bağıran gri gözler öfke saçıyordu. Bir an grilerin koyulaştığına bile yemin edebilirdi Kirk. "Sana hesap vermek zorunda olmadığımı biliyor olmalısın. Bu ne cesaret!" "Bırak yok olsunlar ve bu dünyanın hükmü sadece bizim elimizde olsun. Saklanmaktan bıkmadın mı? Onlardan daha güçlü varlıklar olmamıza rağmen ne zamana kadar biz saklanacağız?" Diye sordu ikna etmeye çalışarak. Kirk karşısında oynanan bu onur kırıcı tiyatroya daha fazla dayanamayarak, "Kanlarına ağzınız sulanırken de böyle düşünüyor muydunuz bari?" Diye alaylı konuşurken dişlerini sıkıyordu Kirk. "Biz kendi yapay kanımızı geliştirdik, size artık ihtiyacımız yok!" Derken çoktan yaklaşmıştı ki, olduğu yerde kaskatı kesilmiş havayı derince koklamıştı. Daha sonra bakışları Kırk de durup gözlerini büyütmüş saliseler içinde Kirk'ün dibine girip ağzını açarak dişlerini olabilirmiş gibi daha büyüterek üzerine atlamıştı. Her şey saniyeler içinde olmuştu. Güçlü bir hırlama ile üzerine atlayan bedeni başka büyük güç salonun diğer tarafına savurmuştu. Kirk kendini savunmak için attığı dirsek yanındaki soğuk bedene değmisti. Ama soğuk beden yerinden milim bile kıpırdamadan onun önünde duruyordu. Bedenine ise aşılması güç bir kalkan olmuştu. Kirk konuşulanları anlamaya çalışarak ikisininde mimiklerini takip ediyordu. Her ne kadar işi yüz ifadelerinden onları okumak olsa da, bunlar insan değildi ve kesinlikle kolay olmuyordu. "Bu seni ilgilendirmez!" Dedi tehdit dolu bir sesle. "Az önce yavan bir tadımız olduğunu iddia ettikten sonra kendini kaybetmen gülünç oldu" dedi Kirk araya girerek. "Ona söylemedin değil mi?" Salonda bir anda meydan okuyan bir tavır oluşmuştu. İki yaratık da birbirine korkutucu bakışlar atarken Kirk, burnunun dibindeki kokuyla bir müddet bulunduğu yerden soyutlanmış üzerine bir dinginlik gelmişti. Lâkin daha sonra Draven'in son sözleri onu kendine getirmiş sorgulayıcı bakışlarını ikisi arasında gezdirmişti. Şimdi Kirk ile ilgili gerçekler açığa çıkmak için çırpınıyordu. Yorumları alayım... |
0% |