Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@yazarhanifedemir

"Tanrı'yı güldürmek istiyorsan planlarından bahset"


Bu durum hayatındaki amaçlardan ya da planlardan hiçbirine uymuyordu.


Düne kadar normal olan şey bugün anormallik seviyesinde ilerliyordu.


Milyonlarca insan arasından neden ben?  diye içten içe çok sorguladı ama dile dökmek çokta kolay değildi. Belki de duyacaklarından korkan tarafı daha ağır basıyordu.


Sormayı da sorgulamayı da düşünmediği bir an da kıymetli olduğunu hissetti. Önce Amor'un tuhaf isteği, ki istese dünyası insan doluydu. Birini yakalayıp istediği kadar doyururdu karnını. Bunu da sormak istemedi, belli ki zaten yapacaktı ama illaki bir bedel ödemesini istemişti. Ego deyip geçiştirdi Kırk. Zaten böyle bir kan emici de çokça vardır.


Lâkin insan kanından artık haz etmediğini söyleyen canavarı raydan çıkaran neydi ve kokusunu aldığında neden delirmişti? Şimdi ise bu sorgulamama oyununa "Ona söylemedin mi?" Diye soran adam ile daha ne kadar devam edecekti, bilmiyordu.


Hareket etmeden olacakları izledi sadece. Tam o an da gözleri kararan Amor, önünden çekilip karşısındaki adamın üzerine atlamıştı. Saniyeler içinde hırlamalar, ölümcül ve ürkütücü bir boğuşmayla göz göze gelmişti. Amor'un az önceki güzelliğinden hiçbir şey kalmamış iğrenç bir yaratığa dönüşmüştü. Uzayan tırnakları bacak boyu kadar uzamış önündeki adama attığı her pençede bir eti kopuyordu. Kirk korkak bir adam değildi ama ilk defa küçük bir çocuk gibi korkmuş bulduğu ilk kolonun arkasına sığınıp yere çökerek kulaklarını tıkamıştı. Yüzüne çarpan bir sertlikle gözlerini araladığında bir uzvun önüne düşmüş olduğunu görüp çığlık attı.


O çığlık ve daha fazlasını duyan diğer adam telaşla salona girmiş bir kolonun altında titreyen bedene koşup elindeki şapkayı başına koyarken, "Gözlerini kapat" diye bağırmıştı. Sonrası yine karanlık.


Gözlerini açtığında yanındaki cihaz ötüyor, gri şapka ise başucunda varlığını sürdürüyordu. Sanki her defasında rüya olmadığını hatırlatmak ister gibi. Hâlbuki o birkaç dakika da olsa her şeyin rüya olmasını istiyor, hatta bunu diliyordu.  Ama nafile, gözlerini açtığında yine aynı yerde, aynı çaresizlik içinde uzanıyordu.


"Sonunda uyandın?" Diyen sesle irkilip başucunda oturan bedene baktı.


Odada başkasının da var olduğunu fark etmemişti bile. Cevap veremeyerek bir süre korkuyla adamın yüzüne baktığında Dew yine endişelenmekten kendini alamamıştı.


"Kirk iyi misin?"


"B-Ben..."


"Kalp atışların sürekli düzensiz. Ve sürekli komaya giriyorsun. Henüz doktorlar bir cevap bulmuş değil, sana ne oldu böyle?" Diyen adam Kirk'e eğilip "Orada ne oldu Kirk? En son Owen denen adamı sorguluyordun ve bir an da komaya girdin?" Diye sordu merak ve endişeyle. Başta bu adamı sevmediği için fenalaşmış olmasını umursamamış, lâkin daha sonra komaya girdiğini duyunca endişelenmekten kendini alamamıştı.


Bu adam için üzüldüğüne şaşırmasına fırsat vermeden, şimdide bilinmeyen bir şeylerin koynunda takılıp kalmıştı.


"Hiçbir şey olmadı. Benim de bir şeyim yok" diyerek ayaklanıp kolundaki serumu söktüğünde Dew şaşkınlıkla ayaklanıp engel olmuştu.


"Saçmalama Kirk! Daha yeni çıktın komadan" diyerek yatağa geri iten adam ile sıkıntılı bir nefes vererek, "Çocukluğumdan beri oluyor bu. Bir süre uyuyup uyanıyorum, hayatıma kaldığım yerden devam ediyorum. Yani, iyiyim" diyerek inandırmaya çalışsa da karşısındaki adam inanmış gibi durmuyordu.


"Güzel yalandı" diyerek yerine oturdu.


"Gerçek söylüyorum. Bile bile kendimi tehlikeye atacak kadar delirmedim daha" dedi ve devam etti. "Bana inanmıyorsan tıbbi kayıtlarımı incele. Sonuçta iznin var" dedi rahatlıkla. Herhalde bu konuda bir sıkıntı olmazdı. Danışmanım diyen garip adam buna bir çare bulurdu diye düşündü.


İstediği de olmuştu.


Dew adamın tıbbi kayıtlarına baktığında gerçekten yıllardır teşhisi konulmamış bir hastalıktan muzdarip olduğunu öğrendi. Ve bu hastalığı anlamakta güçlük çekti. Bir miktar onun için üzüldü hatta kahroldu. Zira empatisi yüksek bir adamdı. İster istemez kendisini o kişinin yerine koyuyordu. Ve böyle yapınca yıllarca nerede ne zaman olacağını bilmeden bayıldığı yerde kalmasının ne kadar tehlikeli olduğunu düşündü. Ya evinde tek başına olursa, o zaman bedeni buna dayanır mıydı? Hastanede en azından damardan besleniyor, göz önünde durumu takip ediliyordu. Dew artık Kirk'den nefret etmediğini hissetti. O kendini beğenmiş havalarını şimdi daha iyi anlıyordu. Zira o sadece zayıflığını saklıyor, bir kalkan niyetine egoyu kullanıyordu. En azından Dew böyle olduğuna inanmış gibiydi. Kirk için ise hava hoştu.


Bu zamana kadar ondan rahatsız olan, sürekli tersleyip nefretle bakan insanlar şimdi acıyarak bakıyordu. Kirk acıma kavramına karşı değildi. Biri ona acıyor diye karalar bağlamaz, gurur yapmazdı. Aksine bir arsız gibi sonuna kadar kullanırdı.


Yani, eskiden böyle olurdu ama şimdi emin değildi. Başka bir yalan bulsa mıydı acaba diye düşünüyordu zaman zaman.


"Bakıyorum çevren kalabalıklaştı. Sanki eskiden daha bir yalnızdın" diyen adam ile irkildiğinde elindeki bardağı düşürmekten son an da kurtuldu.


"Maldito Pablo!" Dedi kalbini tutarak. Mutfak tezgahında kendine kahve yapmaya çalışırken adam bir an da yanında belirmiş tezgaha yaşlanmış duruyordu.


"Woav İspanyolca mı öğrenmeye çalışıyorsun?" Diye sordu keyiflendiği yüzünden okunuyordu.


"Zamanım boldu." Dedi umursamazca omzunu sallayıp kahve makinesine dönerek.


"Bana da bir tane yap. Şekerli olsun" diyerek salona yürüyen adama kaşlarını çatarak baktı.


"Kahveni kendin yapmaya ne dersin? Ayrıca yaşın itibariyle şeker pek uygun bir tercih değil senin için" dedi salon ile mutfağı birbirinden ayıran masaya ellerini yaslayarak.


"Başka bir iş yaparken kahve istemedim. Kahve yapıyordun, bir tane de bana yap dedim. Ve bana yaşlı iması yaptığın için seni affetmeyecegim" deri parmaklarını uzaktan Kirk'e sallayıp berjere otururken.


"Ah bir de hassasız. Bir de yaşlı denilmesinden hoşlanmıyor" diye homurdanarak makineye geri döndü.


***


Kahveler içilip dünyada daha önemli bir şey yokmuş gibi televizyonda maça bakarlarken, "Az önceki soruma cevap vermedin?" Diye sordu Pablo.


"Hangi soru?"


"Sorudan kaçıyoruz" dedi yaramazca gülümseyerek. Kirk için surata yumruk vurmalik bir tavırdı ama üstünde durmamaya çalıştı. Sonuçta yaşlı bir ihtiyardı. Umursamaz olsa da yaşlılara saygısı vardı. Sahi inşallah o kan emici bu anlaşmayı çok ciddiye almazdı. Zira ona kan falan vermeye niyeti yoktu.


"Ben bir soru hatırlamıyorum"


"Bir de bana yaşlı der." Diyerek yüzünü buruşturdu.


"Çevren kalabalıklaştı dedim ya" diye girişteki sözlerini hatırlattı.


"Hani burada soru?" Diyerek kaşlarını çatan Kirk'e dudaklarını büzüp, "Ah! doğru soru değildi" diyerek gözlerini bir nokta da tutup kahvesinden bir yudum aldı.


"Yaşlı deyince de alınıyor" diye homurdanan adama dönerek, "Ee?" Diye sordu. Sanki hâlâ cevao bekliyordu.


"Pablo ortada bir soru yok! Ya sorunu Sor ya da siktir git!" Diye bağırdığında Pablo başını eğdi utanarak.


"Sanırım gerçekten yaşlıyım." Diye mırıldandı.


"Beni affetmeyecegini söylemiştin bir de!" Diye homurdanan Kirk'e bakıp, "Ha o mu? Kahvemi getirdiğinde affetmistim zaten" dedi omzunu sallayarak.


Kirk bıkkın bir nefes verirken bu yaşlı ihtiyar ile anlaşmak dünyayı kurtarmaktan daha zor geldiğini fark etti. 


Neyse ki her dakika beraber olacaklar diye bir kural yoktu.


"Ve Amor..." Diyerek duraksayan ihtiyar ile kaşlarını çattı. İsminin geçmesi bile bütün tüylerini diken diken etmişti.


Bu korku muydu, yoksa başka bir şey mi emin değildi. Ama ismi bile kokuyordu ki burnuna ferah kokusu ulaşmış kokuyu içine çekmekten kendini alamamıştı. Gözlerini kapatarak kokuyu içine çekerken irkilip gözlerini araladı. Zira sadece kokusu değil, varlığını bile bütün hücrelerinde hissetmişti. Gözlerini araladığında karşısında gri gözleri görmeyi beklemiyordu. Üstelik bu sefer içleri kan dolmuş bir canavar değildi. O ilk gördüğü bakışlardı.


Loading...
0%