@yazarhelena
|
8.Bölüm; Kayıp.
Alev'in anlatımı ile;
Sırtımda hissettiğim sertlik ile olduğum yerde durdum. Soğuktu, bir silah olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Emin olamadığım tek şey tutanın kim olduğuydu. Ateş mi? Yoksa Demir mi?
"Buradan ben istemedikçe çıkamazsın. Alev Aral." Artık ondan da emindim. Silahı tutan kişi Ateşdi. İlk kez adım ile birlikte soy adımı da söylüyordu. Ne hissettiğimden ben bile emin değilim. Bir korku mu? Belki. Ya bir nefret? ... Sustum. Hiç bir şey söylemedim. Hareket dahi etmedim. " Ateş sen ne yaptığını sanıyorsun?" Diyen Demir'i duydum ve bakışlarımı o tarafa doğru çevirdiğimde sırtımda ki silah daha da bastırıldı ve Demir bir adım atacakken Ateş ona boşta olan eliyle durmasını işaret etti. O da durdu.
"Seni güzelce uyardım, kimseye hiç birşey söylemeyeceksin dedim. Unutacaksın dedim." Durdu, derin bir nefes alıp verdi ve tekrar konuşmaya başladı. " Ama sen beni dinlemedin Alev." Aslında bu silah daha erken tutulmalıydı. Ne bekliyordum ki, tanımadığım ve beni tanımayan birinin benim canımı gerçekten önemseyeceğini mi? Belki onlardan bir farkı vardı, evet. Bunu anlamak zor değil. Ama ortak bir noktaları da var; O da, tıpkı onlar gibi o gece orada olmamı ve olanlara şahit olmamı istemediğiydi...
"Sık." Dedim sadece. Hafif güldüğünü duydum, istemsizce kaşlarımı çattım ve anlam veremeyerek omuzumun yanından ona baktım. "Ne gülüyorsun? Bana engel olamazsın, olmak istiyorsan direkt kurtul." Korkuyordum, kalp atışlarımın sesini bile duyuyordum. Umarım o korktuğumu anlamamıştı. Ya da sık dediğimde onu güldüren korktuğumu anlamasyıdı...
"Saçmalamayın ne sıkması? Ateş, indir şu silahı." Demir tekrar araya girdi. Bu sefer bize doğru gelmedi, olduğu yerde konuştu. Ama Ateş hiç bir tepki vermedi. Vurmayacakdı, eminim gitmeme engel olmak ve beni korkutmak için yapıyordu. Yavaşça derin bir nefes alıp verdim kalp atışları mı düzene soktum. Silahı tutmaya devam ederken ona doğru döndüm silah artık sırtımda değil, göğüs kafesimin üzerindeydi. "Şuana kadar hep onlardan olmadığını söyledin." Bir manyak edasıyla güldüm sonra söze devam ettim. "Ama görüyorum ki onlardan hiçbir farkın yokmuş. Durma sık. Çünkü eğer durursan ben durmam. Hatta artık bırak sadece Bahar'a anlatmayı buradan çıktığım gibi karakola gidip gördüğüm herşeyi anlatacağım ardından bu yaptıkların için şikâyette bulunacağım." Gözlerimi onun gözlerinden ayırmadan bakmaya devam ediyordum, o da bana bakıyordu. Sağımız da duran Demir, sadece izliyordu. Ama tedirgin görünüyordu.
"Aferin, cesaretini takdir ediyorum. Ama bunlar boş laflar. Buradan çıkamayacaksın ve buradan çıktığında ise kimseye bir şey söylemeyeceksin." Artık her hareketi, her söylediği sinirlerimi bozuyordu. Daha fazla bu olaylarla devam etmek istemiyorum. Bu işin sonunda belki de zaten ölecektim veya Ateş'in beni sürekli uyardığı gibi; belki de, ölecektik...
"Beni burada zorla mı tutacaksınız?" Yüzümde alaycı bir gülümseme vardı.
"Evet." Dedi, Ateş.
"Hayır" Dedi, Demir.
Demir ve Ateş aynı anda cevap verince Ateş, sinirle bakışlarını benden ayırıp Demir'e doğru çevirdi. "Sen karışma!" Dedi Ateş. Demir tekrar bize doğru gelmeye başladı bu sefer Ateş engel olmadı. Ve silah hâlâ göğüs kafesimin üzerindeydi. Başımı silaha doğru oynattım, aslında şuan bu durumdan kurtulabilirdim. Ama bunu yapmayacağım.
"Alev haklı. Şuan tıpkı onlar gibi davranıyorsun. Ne o? Artık bizde onlar gibi insanları zorla alımı koyuyoruz?" Bakışlarımı Ateş'in yüzünden bir an olsun ayırmıyordum. Ve Demir'in sözlerinden sonra gözlerinde anlam koyamadığım bakışlar yer buldu. Sustu, bir şey söylemedi. Nasıl böyle baka biliyordu? Şuan, hem öfke hemde acı çekiyormuş gibi bakıyordu. Demir'in söylediklerinden bazıları buna sebep olmuştu. Ama hangileri?
Ve Ateş bana doğru çevirdi bakışlarını. Ben ondan bir cevap beklerken şaşırmama sebep olan bir şeyi yaparak, göğüs kafesime doğru tuttuğu silahı yavaşca çekti ve elini yanına indirdi. "Git." Dedi. Şuan yaptıkları garipti bu yüzden gitmek yerine hâlâ yüzüne bakıyordum. "Ve bir daha sakın karşıma çıkma." Diyerek sözünü devam ettirdi. Sorgulayarak bakmaya devam ederken;
"Ya çıkarsam?" Diye sordum.
"Öldürürüm." Dedi. Benden bu kadar nefret etmesi çok garipti. Tamam,birbirimizden hiç haz etmiyoruz. Bunu biliyorum. Ama nefreti beni öldürmek isteyecek kadar mıydı? Hiç bir şey söylemedim. Demir'e doğru çevirdim bakışlarımı. Gülümsedim ve tekrar kapıya doğru dönüp Ateş'in yüzüne bile bakmadan çıktım oradan.
Tek sorun şuydu ki, ben nerede olduğumuzu dahi bilmiyordum. Eve nasıl gideceğimi de. Gitmek istiyordum ama nasıl gideceğimi de bilmiyordum. Ve her yerin ağaçlarla dolu olduğu bir yerdeydik...
Yazarın anlatımı ile;
Alev, evden ayrıldıktan sonra Demir ve Ateş arasında ki bakışma hâlâ devam ediyordu.
"Özür dilerim." Dedi, Demir. Ateş konuşmadı ve Demir söze devam etti. "Biliyorum, ileriye gittim. Ağır oldu belki de. Ama gözün hiç bir şey görmüyordu Ateş. Kıza silah tutup canı ile tehdit etmek ne demek?" Ateş hiç bir şey demedi ve arkasına dönüp yukarıya odasına doğru çıktı.
Demir tekrar salona geçti ve koltuklardan birine oturup; kollarını dizlerinin üzerine koyarak düşünmeye başladı. O da kendisini suçluyordu. Ama aynı zamanda bunları söylemeye mecbur bırakıldığını düşünüyordu...
30 dakika sonra;
Ateş tek omuzuna attığı çanta ile aşağıya indi ve Demir'e hiç bakmadan kapıya doğru ilerledi. Demir hızla peşinden gitti ve Ateş'in kolunu tuttu. "Nereye?" Diye sordu. Ateş Demir'e doğru döndü ve " Yolu bilmiyordu." Dedi. Demir kimden bahsettiğini hemen anladı. Bunu hiç düşünmemiş gibi görünüyordu ve aradan yarım saat geçmişti bile, kim bilir Alev neredeydi...
"Bekle hemen bende geliyorum." Dedi tedirgin bir ses ile. " Buna gerek yok. Korkma, zarar vermeye değil, yardım etmeye gidiyorum. Adamlar burayı bulmuş ve yakınlarda olabilirler." Demir'in korkusu git gide artarken Ateş konuşmaya devam etti. "Üzerimde takip ve ses cihazları var. Nereden kontrol edebileceğini biliyorsun. Eğer ormana girdiyse telefonlar çekmiyordur, bizi oradan takip et." Dedi. Demir başı ile onu onayladı ve Ateş'in tuttuğu kolundan elini çekip gülümsedi. Ateş de içi rahatlasın diye gülümseyerek karşılık verdi ve evden çıktı. Evden çıkar çıkmaz Alev'i aradı ve telefonu kulağına koyup arabasına doğru ilerledi.
Tahmin ettiği gibi Alev'e ulaşılamıyordu...
Alev'in anlatımı ile;
Nereye gideceğimi bilmiyordum ve her yerde sadece ağaçlar vardı. Akşam olduğu için tam olarak yolu bile göremiyordum. Çantama koyduğum el fenerini çıkardım ve ağaçlıkların oradan geçmeye başladım. Korkudan mı yoksa havanın soğumasından bilmiyorum ama titremeye başladım. Hiç bir yere dönmeden yola devam ediyordum. Her yerde ağaçlar vardı, hava sanki ben ilerledikçe daha da kötü bir hâl alıyordu. Sürekli arkama ve yan taraflarıma bakıyordum. Fazlasıyla karanlıktı, karanlığa baktıkça kalp atışlarım hızlanıyordu bu yüzden hemen önüme dönüp yürümeye devam ettim.
Çok sessizdi, bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi bilmiyorum ama korkum giderek artıyordu. Bir ağacın gövdesine yaklaştım ve telefonumu cebimden çıkarttım. Telefon rehberine girdim, hemen üstte Bahar, onun altında ise Ateş vardı. Olanlardan sonra Ateş'i aramayacaktım. Bahar'ı ararsam beni bulması iki günümüzü alırdı ve ancak ölüme ulaşırdı. Birden kendime kızarak söylenmeye başladım.
"Ah akılsız kafam! Demir'in numarasını neden almadın ki? O bana kesin yardım ederdi." Gözlerim dolmaya başlıyordu. Ağacın gövdesine iyice yaslandım ve oturdum. "Korkma Alev, sakinleş. Buradan çıkmanın bir yolunu bulacaksın sakın korkma." Kendimi rahatlatmaya çalışmıştım. Derin bir nefes aldım ve ayağa kalkıp yürümeye devam ettim...
Devam edecek...
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Sizce bir diğer bölümde neler olacak? En sevdiğiniz karakter kim? Düşüncelerinizi merakla bekliyor olacağım. Yeni bölümde görüşmek üzere ✨
|
0% |