@yazarhelena
|
9. Bölüm; Döğüm 1
Yazarın anlatımı ile; Ateş, Alev'in ormana girmiş olabileceğinden emindi. Bu yüzden çantasını aldı ve arabadan indi. Önünde kocaman bir orman girişi vardı, Alev'in nereye doğru gitmiş olabileceğini düşünüyordu. Buna dair bir iz arıyordu ama bulamayınca dümdüz yürümeye başladı ve ağaçların içine girdi. O buralardan daha önce bir iki kere geçmişti, bu yüzden az çok biliyordu. Çantasından bir el feneri çıkardı ve dümdüz yürümeye devam etti.
Sürekli etrafına bakınıyordu hatta yere de. Alev'e ait herhangi bir iz arıyordu ama hiç bir şey bulamamıştı ve bu onu sinir ediyordu. Ateş biraz daha ilerledi ve tekrar durup etrafına bakmaya başladı. Zaman geçtikçe kendine kızıyordu. İstese hemen ardından çıkardı ama o, Alev'in bu yaptığının cezasını korkarak çekmesini istemişti. Cebinden telefonunu çıkardı ve saate baktı. Saat neredeyse bir olmak üzereydi. Ateş derin bir nefes alıp verdi. Ve telefonu tekrar cebine koyarken kendi kendine sesli düşünerek; "Üzgünüm Alev, belki de gerçekten ileriye gittim. Ama beni buna sen mecbur bıraktın." Dedi ve yola devam etti.
Her yer çok karanlıktı, havanın giderek soğuması yetmezmiş gibi, şimdi birde yağmur yavaştan yağmaya başlamıştı. Ateş Alev'i ararken, Alev ise çıkışı arıyordu. Dakikalar geçiyor, saatleri dolduruyordu. Ama ne Ateş Alev'i bulmuştu, ne de Alev çıkışı.
Alev'in anlatımı ile;
Delirmek üzereydim. Saat neredeyse bir oluyordu ama ben hâlâ bu ormandan çıkmanın yolunu arıyordum. Bitmiyordu, her yer ağaçlarla doluydu ve sonu gelmiyordu. Korkum giderek artıyordu. Yağmur yağmaya başlamıştı ve beni daha çok zorlamak istercesine giderek artıyordu. Havanın esmesiyle sırt çantamı kollarımdan çıkarttım ve bir ağacın dibine yaklaşıp çimenlere indirdim. Etrafıma baktım ardından tekrar çantama doğru döndüm. Feneri ağzım ile tutarak çantamın içine ışık tuttum. Yedek olarak getirdiğim giysilerden sıcak tutabilecek birşey aldım ve üzerime geçirdim. Çantamı kapattım ve yola devam ettim. Yağmur hızlanmaya devam ediyordu, gözlerim dolmaya başlamıştı. Ateş'in bu kadar kötü olabileceğini hiç düşünmemiştim. Peki ya Demir neden arkamdan gelmemişti.
Bunları düşünürken ayağımın bir taşa takılmasıyla yere düştüm. Dolan gözlerimden damlalar akmaya başlamıştı. Her şey üst üste geliyordu. Kafamı sallayarak yüzüme doğru gelen saçları geriye doğru attım ve ayağa kalkmadan yere düşerken benimle düşen feneri aramaya başladım. O kadar karanlıktı ki göremiyordum. Yağmur yağdığı için her yer çamurdu. Giysilerim ve ellerimde dahil. Ellerimi üzerime sürttüm ve elimde ki çamurlardan azda olsa kurtulup telefonumu çıkardım. Işığı açtım ve ayağa kalkmaya çalıştım. Tam o sırada ayak bileğimde büyük bir sızı hissederek inledim ve tekrar yere oturdum. İşte tam şuan tuttuğum bütün göz yaşlarını serbest bıraktım ve ağlamaya başladım.
Yazarın anlatımı ile;
Alev'in hissettiği büyük çaresizlik onun ağlamasına sebep olmuştu. Küçüklüğünden beri karanlıktan çok korkardı. Ve şuan olduğu ortam da ıssızlık, ışığın yetersizliği ve bir bilinmezlikten ibaretti. Ezgi'nin doğum günü gecesinden beri her gecesi ayrı kötülükler ile geçiyordu.
Alev, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış, havanın soğumasından ve üzerinin ıslanmasından dolayı da titremeye başlamıştı. Artık yolu aramak istemiyordu, çünkü bulamazdı emindi. Artık yaşamak da istemiyordu, çünkü ölecekti biliyordu...
Dizlerini kendisine doğru çekmişti, Bunu yaparken bile bileği acımıştı. Kollarını ise dizlerinin üzerine koyup kafasını da kollarına yerleştirmişti. Ve ağlamaya devam ediyordu. Aradan bir kaç dakika geçmişti yağmur hâlâ yağıyordu. Alev bir ses duydu ve kafasını kollarından yavaşca kaldırmaya başladı. Ağlarken gözlerini o kadar sıkmıştı ki gözlerini tam açamamıştı bile ve o kadar üşümüştü ki vücudu buz gibiydi. Duyduğu sesin nereden geldiğini anlamak için etrafına bakıyordu ama hiç bir şey görmemişti. Üzerinde hissettiği halsizlik ve yorgunlukla kafasını tekrar dizlerinin üzerinde olan kollarına koymuştu. Uykusu geliyordu ancak kendisine engel olmaya çalışıyordu. Tam o sırada ona karşı tutulan bir ışık olduğunu anladı ve kafasını tekrar kaldırdığında ise Ateş'i karşısında görmüştü.
Ateş elinde ki feneri kapattı ve arka cebine yerleştirdi. Ardından dizlerinin üzerine çöktü ve Alev'in yüzüne bakarak; "Buldum seni." Dedi. Alev gülümsedi ve kafasını tekrar dizlerine indirdi.
1 saat sonra, Alev'in anlatımı ile;
Uyku ve uyanıklık arasındaydım. Üşüyordum ama bir o kadar da yanıyordum. Anlımın üzerinde soğuk bir şey hissettim ve gözlerimi sıktım. Üşümüştüm. Gözlerimi açmak istiyordum ama onu yapamayacak kadar halsizdim. Boynumun üzerine bir el dokundu ve tekrar çekildiğinde, "Çok ateşi var." Diyen Ateş'in sesini duydum. Ben en son ormanda değilmiydim? Ardından bir ses daha duydum ve bu ise Demir'in sesiydi.
"Hastaneye götürelim, bu böyle olmayacak."
"Olmaz."
"Ateş, kız yanıyor. İyi değil. Uyanması gerekiyordu belki de ama bir kez olsun gözünü açmadı. Sadece yolda iki kelime konuştu o kadar." Yolda konuşmak mı? Acaba ne söylemiştim.
"İyi olucak. Endişelenmeye gerek yok. Uzun süre soğukta kaldığı için üşüttü o kadar." Hâlâ beni umursamıyordu. Sırf istediği yerde tutmak için hastaneye bile götürmüyordu.
Bir kaç şey daha konuştular ve sesler giderek azalıyormuş gibiydi. Ve en sonunda ses duymamaya başlamıştım.
3 saat sonra;
Yine o ormandaydım, her yer karanlıktı. Çantam yoktu, el feneri ve telefonumda yoktu. Bu sefer tamamen karanlıktaydım. Yolu bilmiyordum, sesler geliyordu. Koşup kaçmaya çalışsam da olmadı. Ateş'in sesini duymaya başlamıştım. Adımı söyleyerek bana sesleniyordu. Ateş'in sesinin nereden geldiğini anlamak için etrafıma bakıyordum ama Ateş yoktu. Çok korkuyordum ve titriyordum. Birileri bana doğru geliyordu, beni arıyorlardı ama Ateş değildi. Tam o sırada gözlerimi açtım ve uzandığım yerden doğrulup oturdum ve etrafıma baktım. Ateş'in ayarladığı evdeydim ve yanımda Ateş korkmuş gözlerle bana bakıyordu. İstemsizce çok hızlı nefes alıp veriyordum. Ateş masanın üzerinde duran su bardağını aldı ve içmem için yardım etti. İçtikten sonra suyu tekrar masaya indirdi ve yanıma oturdu.
"İyi misin?" Diye sordu. Oh, bu sefer rüyaymış. Ateş'in sorduğu soruya ise kafamı hayır anlamında salladım.
"Neyin var? Bir yerin mi ağrıyor?" Hızla sorduğu sorulara tek kelime ile cevap verdim. "Korkuyorum." Sesim titriyordu. "Sadece rüya gördün, korkmana gerek yok." Nefes alış verişlerim giderek düzeliyordu.
"Beni sen mi buldun?" Diye sordum. Az çok hatırlıyordum, bunu neden sormak istediğimi ben bile bilmiyordum.
"Evet." Dedi.
"Neden?" Diye sordum.
"Ne demek neden?" Derin bir nefes alıp verdim. Konuşmak bile yorucu geliyordu.
"Neden beni bulmak istedin? Yarım kalan işini tamamlamak için mi?"
"Hayır. Yolu bilmiyordun. Şimdi bunları konuşmanın bir anlamı yok. Nasılsın?" Ateş'i çözemiyordum. Beni umursamıyor ama umursuyor da. Gerçekten anlayamıyorum, bana karşıma çıkarsan seni öldürürüm dedi sonra gelip kurtardı.
"Çok üşüyorum." Diye cevap verdim.
"Üzerini giyemezsin, ateşin tekrar çıkabilir. Hatta uyumalısın." Üzerini giyemezsin mi? Kendime baktım ve üzerimde sadece yarım atletimi görünce utanıp üstümü örttükleri örtüyle kapattım.
"Çok ateşin vardı, kıyafetlerini çıkartmak zorundaydım." Diyerek açıklama yaptı. "Anladım." Diyerek cevap verdim. Ve başka hiç bir şey söylemeden tekrar kafamı yastığa koydum ve uykuya daldım.
Yazarın anlatımı ile;
Alev uyuduğunda Ateş hâlâ onun yanında duruyordu. Onun üzerine fazla gittiğinin farkındaydı. Ama yinede devam ediyordu.
"Uyuyor mu?" Ateş, Demir'in sesini duyunca Alev'in yanından kalktı ve ona döndü. "Evet." Dedi.
"Ateşi nasıl?"
"Bazen yükseliyor ama şuan iyi." Demir Ateş'in yanına doğru geldi ve; "Onu burada tutmamalısın." Dedi. Ateş bunu yapmak zorunda olduğunu düşünüyordu. Ve Demir ne söylerse söylesin vaz geçmeye niyeti yoktu.
Alev'in uzandığı yerde ki tekli koltuklardan birine oturdu ve Demir'e döndü. "Mecburum. Buradan giderse bir kişiyi daha oyuna alet etmiş olucak. Ya baksana, bu olaylara şahit olduğundan beri sorunlar yaşayıp oradan oraya kaçıyor."
"Sen de biliyorsun ki, Alev bir şekilde karşına çıkacak ve olaylara dahil olacaktı." Ateş, Demir'in haklı olduğunu biliyordu. Çünkü zaten bir gün Alev ile karşılaşacağını ve olaylara onunda dahil olacağını önceden biliyordu.
"Biliyorum, ama bunlar için erkendi. Ve o hiç bir şeyin farkında değil. Bize bir yardımı olamaz. Sadece zararı olur. Eğer Bahar'ı da dahil ederse işler iyice karışır. Alev günü gelince dahil olacaktı zaten evet, ama Bahar'ın bir alakası yok." Demir de Ateş'in karşısına oturdu ve Alev her ne kadar uyuyor olsa da duymaması için kısık sesle konuşuyordu.
"Seni gerçekten çözemiyorum Ateş. Başından beri garip davranıyorsun. Onun olaylara dahil olacağını biliyor olmana rağmen olaylardan uzak durması için tehditler ediyorsun. Amacın ne? Eğer onun uzak durmasını istiyorsan bu söylediğine izin vermezler. Bu olayı biz çözücez. Biz derken sadece ben ve sen değil," Başı ile Alev'i işaret etti ve sözüne devam etti. "Ondan da bahsediyorum." Ateş sinirle ayağa kalktı Demir'e bakıyordu. "Farkındayım. Ve ona uzak dur dediğimde uzak durmayacağını biliyordum. Ha dursaydı; evet,onsuz başladığım gibi o olmadan bitiricektim. O hiç bir işimize yaramayacak. Sadece bela olarak peşimizde olucak. İzle ve gör onun yüzünden bir gün her şey kötü sonuçlanacak." Dedi ve yukarıya çıktı ardından odasına girdi ve kapıyı sertçe kapattı. Kapı sesinden dolayı Alev sıçrayarak uyandı. Demir az önceki konuşmalar yaşanmamış gibi Alev'e döndü ve gülümseyerek konuşmaya başladı.
"Günaydın."
"Ateş nerede?" Diye sordu ve uzandığı yerden doğruldu.
"Çok uykusuzdu, uyuması için odasına gönderdim. Ama korkma ben buradayım."
"Teşekkürler. Ama istersen sende odana çıkabilirsin."
"Olmaz. Tekrar ateşlenebilirsin. Ve eğer burada olmazsam Ateş beyden çekeceğim olur." Dedi ve güldü. Ama Alev'in yüzünde ufacık bir gülümseme bile yoktu. "Yalan söylemene gerek yok, onun beni umursamadığını biliyorum." Demir derin bir nefes alıp verdi ve konuyu değiştirmek ister gibi; "Bir isteğin var mı? Veya aç mısın?" Diye sordu. Alev hayır anlamında kafasını salladı. Ve hapşırma ya başladı. "Sadece uyumak istiyorum." Diye cevap verdi. "Peki, sen uyu ben buradayım." Alev tekrar uzandı ve kafasını yastığa koyup arkasını döndü. "Ayrıca..." Demir tekrar söze girdi Alev dinliyordu ama hâlâ arkasına dönük bir şekilde uzanıyordu. " Seni umursuyor. Saatlerdir başında ve hiç bir şey yiyip içmedi. Hiç uyumadı. Onun böyle yaptığına bakma. Hataları var evet, ve o bunların farkında." Alev hiç bir tepki vermedi ve gözlerini kapattı. Demir onu dinlediğini biliyordu. Cebinden telefonunu çıkardı ve telefonunda oyalanmaya başladı.
Sabah;
"Bu ne kadar sürecek Ateş?"
"Bilmiyorum Demir. Sus ve şu bezi sıkıp ver." Yine Alev'in ateşi çıkmıştı. Ve yarım saattir inmiyordu. Ateş Demir'in uzattığı bezi aldı ve Alev'in alnına koydu. Alev'in o kadar Ateş'i vardı ki halsiz ve bilinçsizce konuşuyordu.
"Çok soğuk Ateş." Dedi. Konuşurken gözleri açık bile değildi. "Birazdan iyi olursun." Dedi, o da tedirgin olmaya başlamıştı. "Senin yüzünden Ateş." Dedi Alev. Ve Ateş durup Alev'i dinlemeye başladı. "Senin yüzünden, çok ağladım." Demir Ateş'e bakıyordu Ateş ise Alev'e bakıyordu. "Çok korktum." Dedi. Sesi az çıkıyordu. Uyku ve uyanıklık arasında konuşuyordu. "Bunun olacağını biliyordum." Alev bunu söylediğinde artık Ateş de Demir'e bakıyordu. İkiside şaşırmış görünüyordu.Tekrar Alev'e döndü. "Neyi biliyordun?" Diye sordu. Alev konuşmadı ve Ateş tekrar sordu. "Neyi biliyordun Alev? Söylesene." Alev yutkundu. O kadar çok ateşi vardı ki yutkunurken bile yanıyor canı acıyordu. "Babam..." Dedi ve durdu. "Baban ne Alev?" Diye sordu Ateş. "Babam söylemişti. Dikkatli ol ve ne olursa olsun kaçma. Buraya geldiysem burada kalmam gerekiyormuş." Ateş ve Demir birbirine bakıyordu.
Devam edecek...
Bölümü nasıl buldunuz?
Ve olanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yeni bölüm oy ve yoruma göre daha hızlı gelecektir. Düşüncelerinizi bekliyor olacağım bir sonraki bölümlerde görüşmek üzere ✨
|
0% |