@yazarimsibirileri
|
Gelecek bölüm cumartesi 🥰 ♧ Özgür kulüpteki şahsi odasında, modern şekilde döşenmiş olan Josefin tarzı dinlenme koltuğunda oturuyordu. Kolunu koltuğun sadece bir yanında bulunan koçağına dayamıştı ve aşağıya doğru serbest bıraktığı elinde içki bardağı bulunuyordu. Pantolonu üzerindeydi, ancak fermuarı ve kemeri açıktı. Gömleği de üzerindeydi, ancak onun da tüm düğmeleri açık duruyordu. Saçı başı dağınıktı ve karanlık gözleri yatağında sere serpe yatan kadının üzerine mıhlıydı. Koyu renk fon perdelerinin ardından mümkün olan her aralıktan içeriye sızan günışığının loşça aydınlattığı kadının güzel yüzü gözlerinin önündeydi. Peri. Adı Peri’ydi. Masallardaki prensesler gibi upuzun olan saçları yastığının üzerinde dağılmış hâldeydi. Onları çözdüğü anları hatırlıyordu. Bu kadar uzun ve yumuşacık olacaklarını tahmin etmemişti ama onları bileğine dolamaktan hoşlanmıştı. Özgür düşüncelerinin gidişatını sonlandırmak istercesine hızla gözlerini yumup sessizce küfretti. Sadece birkaç saat önce bu odanın duvarlarında yankılanan çığlıklar hâlâ kulaklarındaydı ve o tat damağında duruyordu. Neredeyse kendisine engel olamayıp yeniden yatağa sokulacak durumdaydı. Böyle düşünmekten hoşlanmamış gibi yüzünü buruşturup kehribar sıvının süslediği içki bardağını dudaklarına taşıdı. Eve gitmesi gerekiyordu. Böyle gecelerden sonra genelde öyle olurdu. Kadınlarla sabahlamaktan hoşlanmazdı. İşini bitirdiğinde onlara gitmeden önce isterseler burada uyumalarına izin verirdi, ancak onlara eşlik etmezdi. Duygusal hiçbir bağ kurmak ya da düşündürmek istemediği için işini bitirdiği anda çıkıp giderdi. Şimdi de öyle olması gerekiyordu. Fakat kahrolası koltuktan kalkıp gitmeden önce cevabını öğrenmek istediği birkaç soru vardı. Yaratıcının kusursuz bir güzellik bahşettiği genç kadın asla uyanmayacakmış gibi devam ettiği uykusunda hafifçe kıpırdandı. Yastığa bastırdığı yüzünü çevirdi ve yanağındaki çukurun izi anında kendisini belli etti. Orada güldüğünde epey derin olan, kesinlikle göz alıcı bir gamzesi vardı. Öyle belirgindi ki gülmediği anlarda bile izi yerini gösteriyordu. Gece boyu o gamzeyi sık sık görmüştü ama şimdi bir kez daha görebilmek için can atıyordu. Peri çıplak bedenini örten örtünün altında gerinip kıvrıldı. Siyah örtülerin arasında tıpkı inci tanesi gibi duruyordu. Kalemle çizilmiş hissiyatı veren kaşları yavaşça çatıldığında Özgür onun kendine gelmeye başladığını anladı. İlk hissettiği baş ağrısı olmalıydı. Dolgun dudaklarını birbirine bastırıp küçük burnunu kırıştırdı. Çene çizgisinin gerilmesinden dişlerini sıktığını ayırt edebildi. Uzun kirpiklerini kırpıştırarak açtıktan hemen sonra uyanmayı istemiyormuş gibi kafasını hafifçe iki yana salladı. Ardından da başını tutarak odaya ufak bir inilti bıraktı. Özgür susuz kalmış gibi bardağındaki tüm içkiyi bitirdi. Kahrolası yatağa geri dönme isteği yine öylesine artmıştı ki buna karşı koyması artık daha zordu. Ancak o aptal değildi. Ortada olan yanlışı görebiliyordu. Ortada kocaman bir yanlış vardı. Genç kadın nihâyet kafasını biraz toparlayabildi ve çok geçmeden bir başkasının yatağında olduğunu anlayabildi. Özgür bu olduğunda onun nefes almayı bile kestiğini fark etmişti. Dişlerini sıkmaktan kendisini alamazken Peri birden hışımla doğrulup yatağın köşesindeki düğmelere uzandı ve tüm ışıkları açtı. Odada dolanan ürkek bakışları Özgür’ü bulduğunda yeniden nefes almayı kesti. Birkaç uzun saniye hareketsiz kaldı ama gözbebeklerindeki büyüme rahatça fark edilecek kadar ortadaydı. Korku. Oradaydı, gözlerinde. Endişe. Kâğıda bulaşan mürekkep gibi yayılıyordu. Daha sonra farkındalık yer edindi. Ne olduğunu hatırladığı anda kadının yüzü kirece döndü, dudakları aralandı. İçine kesik bir soluk çekti, ancak bu sanki zehirli bir dumanmış gibi canının yandığını belli edercesine kaşları eğrildi. Çıplak olduğunu nihâyet hatırlayabildiğinde elleri hızla örtüye sarıldı ve yatakta olabildiğince geriye kaçıp sırtını başlığa yasladı. Örtüyü de çenesinin altına kadar çekti. Bu sayede yatağın ortasındaki renk farklılığı ortaya çıktı. Siyah çarşafın üzerinde onu ayırt etmesi zor olsa bile genç kadın kasıklarındaki ağrı ve bulunduğu durumdan yola çıkarak oradaki minik lekenin kan olduğunu anlayabiliyordu. Peri’nin gözleri bu kez dehşetle büyürken, “Evet,” dedi Özgür yavaşça. Kadın irkildi ve olduğu yere daha çok sindi. “Onu açıklaman gerekecek. Ne halt yediğini bilmek istiyorum.” Peri bakışlarını lekeden hiç ayırmadı ve çok geçmeden kahvenin en sıcak tonuna sahip olan gözleri dolmaya başladı. Titreyen parmaklarını yüzüne doğru taşıyıp içinde biriken çığlıkları bastırmak istercesine dudaklarının üzerine kapattı. Bu sırada Özgür rahatsızca oturduğu yerde kıpırdandı. Pekâlâ, pişmanlık görmeye alışkın değildi. “Sakın ağlama,” diyerek kadını uyardı, bunun üzerine Peri çok kısa bir anlığına gözlerini ona çevirip baktı ve hemen sonra bakışlarını kaçırdı. Dişlerini sıktı ve ağlamamak için kendisini olabildiğince kastı. “Bunu buraya gelmeden önce düşünecektin, güzelim. Şimdi ne bu tavır? Gece boyu gözlerimin içine bakıp durdun. Diğer arkadaşın seni geri götürmek için çabalarken sen ısrarla kaldın. İlk seferin için en iyi planın bu muydu gerçekten?” Peri bundan bahsetmekten bile utanmış gibi kıpkırmızı kesildi. Özgür ise ortada ne olduğunu anlamak istercesine üstüne gitmeye niyetliydi. Kafasını hafifçe sağ omzuna eğip kadının al al olmuş yanaklarında gözlerini gezdirirken, “Konuşsana. İlk seferin için diyorum, hayal ettiğin kulüpte tanıştığın yabancı bir adamla yatmak mıydı?” diye bastırdı. Peri’nin dudakları titredi, göğsünde bir ağrı peyda olmuş gibi buz kesmiş eli göğüs kafesinin üzerine kondu. “Seni daha önce burada hiç görmedim. Görsem hatırlardım,” dedi Özgür, yine de beynini yoklamadan geçirdi ve cevabın değişmediğinden emin oldu. “Buraya bunun için mi geldin? Beni tanıyor musun?” Kadın sessizliğini korudu, sanki farklı bir dünyada tıkılı kalmış gibiydi. Özgür sessizliğe tahammül etmekte zorlanarak, “Bana cevap ver,” diye emretti sıkılı dişlerinin arasından. Peri onun anında tehlikeli bir hâl alan çehresinden daha çok korktu ve kalkmak için hareketlendi. “G-gitmeliyim,” diye sayıkladı, sesi duyulmayacak kadar alçaktı. Ancak Özgür onun dudaklarını kolayca okuyacak kadar dikkatle kadını inceliyordu. “Seninle konuşuyorum, Peri!” dedi sertçe. Genç kadın yerinde sıçrayıp çarşafı sıkı sıkıya üzerine bastırırken daha çok titremeye başladı. “Dün gece seni reddetmemem için gözlerimin içine bakıyordun. Şimdiyse beni görmezden geliyorsun. Senin derdin ne?” Genç kadın boğazındaki ağrıyı bastırma niyetiyle sertçe yutkundu. “Lütfen uzatma ve gitmeme izin ver,” derken yine Özgür’den başka her noktaya bakıyordu. Özgür asabı bozulmuşçasına yüzünü sıvazladı. “İlk birlikteliğindi-” “Öyleydi,” dedi, sesi yine kısıktı ve yanakları yine kızarmıştı. “Neden söylemedin?” “Çünkü artık önemi yoktu.” “O yüzden mi dokunsam ağlayacaksın?” dedi Özgür, ağzında ekşi bir tat vardı. “A-artık beni yalnız bırakır mısın? Toparlanıp gideceğim, bir daha beni görmeyeceksin. Başına bela olacağımı düşünme, olmam.” “Olamazsın,” dedi Özgür homurtuyla. “Evet, olamam,” dedi Peri, bundan emin duruyordu. Örtüyü iyice bedenine sarıp ayaklarını yataktan aşağıya sarkıttı. Sırtı artık Özgür’e dönüktü ve saçlarının uçları hâlâ yatağın üzerinde kalacak kadar uzundu. Tam karşındaki duvarı boydan aşağıya kaplayan ayna sayesinde yine Özgür’ü görebiliyordu ve o, hemen gitmeyeceğini belli edercesine bacak bacak üstüne atınca Peri sertçe yutkunmuştu. “Kaç yaşındasın?” “N-neden soruyorsun ki-” “Sadece cevap ver, Peri.” Adının bu şekilde uyarıyla dillendirilmesi genç kadını daima geriyordu. “Yirmi üç.” “Yirmi üç?” Kafasını salladı. “Evet.” Özgür sinirle karışık güler gibi bir ses çıkarttı. “Bu yaşa kadar kimseyle olmadın ve sonra bir gece kalkıp şehrin en yanlış adamına kendini bıraktın. Hikayeye bak, sence de soru işaretleriyle dolu değil mi?” “Hataydı,” dedi Peri omuzlarının düşmesine izin verirken. “Bunu yapmak hataydı. Ben... içki yüzünden... düzgün düşünemedim.” Özgür duyduklarının yalan olduğunu düşünmedi, çünkü kadın apaçık belli ediyordu. Pişman görünüyordu. Ayrıca korkmuştu. Her ne kadar durum canını sıkıyor olsa da o andan itibaren üstelemeyi kesti. Çünkü evet, kadın haklıydı; bu bir hataydı. Özgür ayaklanıp üst başını düzeltti. Gömleğinin sadece birkaç düğmesini ilikleyip kapıya doğru yürürken Peri’ye hiç bakmadan konuştu. “Giyin ve çık.” Peri hüzünle dudaklarını eğdi. Özgür’ün tavrı umurunda bile değildi. O sadece kendi hâline acıyordu. Hayatında içkinin pek yeri yoktu ve içkiyle dolu bir mekâna girince kolayca dengesinin bozulmasına şaşırmamalıydı. Ancak böylesine aptalca bir karar vermiş olmaktan dolayı fena pişman hissediyordu. Başında öyle sert bir ağrı vardı ki düşündükçe beyni uyuşuyordu. Yine de düşünmeye mecburdu, çünkü kendisine bir çıkış yolu bulmak zorundaydı. Aslında çıkış yolunun olmadığını biliyordu. Yokluğu çoktan fark edilmişti, aksi mümkün bile değildi. Bu yüzden hemen burayı terk etmeli ve kendisine çekidüzen vermeliydi. Hiç değilse açıklayacağı şey geceyi nerede geçirdiği olsa iyi olurdu. Yeraltı Kulübü’nde ve onun sahiplerinden birinin koynunda bulunması kesinlikle hoş sonuçlar doğurmazdı. Bu sırada Özgür dışarı çıkmak için odanın kapısını açtı ve aynı esnada dışarıdan biri, kapı aniden açılınca içeriye düşer gibi oldu, ancak Özgür hızlı davranarak açıklığı kapattı ve her kim geldiyse onun odanın içerisini görmesini engelledi. Peri’nin kalbi ise delicesine bir dehşetle doldu. “Şu odaya ne zaman düzgün gireceksin lan?” dedi Özgür azarlayarak. Tuna’nın umurunda bile olmadı, çünkü başka bir dertten dolayı kıvranıp duruyordu. “Özgür, abi, ne boklar yiyorsun sen?” “Ne oluyor lan?” dedi Özgür yine kabaca. Peri’nin duymaması için kısık sesle konuşuyordu. “Ne olmuyor ki? Yattığın kızın abisi geldi onu almaya. Babası kim biliyor musun? Tayyar Özkaya, babanın dostlarındandı. Hatırladın mı? Adam şimdi pek etliye sütlüye karışmadan kendi hâlinde takılıyor. Neyse ne işte, aşağıdalar şimdi. Söyle kıza insin aşağıya ortam gerildikçe geriliyor.” Sonra durdu ve önemli bir ayrıntıyı atlamış gibi sıkıntıyla ensesini kaşıdı. “Özgür... kız Yamanların oğluyla nişanlıymış lan.” “Ne oluyor amına koyayım,” dedi Özgür kendi kendine. Kafasından aşağıya bir kova buzlu su boşaltılmış gibi ürperdi. Soracağı çok soru olsa da gözlerini tersine döndürecek bir öfkeyle odaya döndü ve kapıyı da Tuna’nın yüzüne vurdu. Çıkan gürültüyle çoktan ayağa kalkmış ve saklanmak istercesine sırtını aynalı duvara yaslamış olan kadının yerinde sıçradığını gördü. İki koca adımda kadının önünde dikilip ona tepeden aşağıya bakarken, “Bu ne demek?” diye tısladı. Her kelimeye ayrı bir vurgu ve öfke kullanarak. “Sen ne bok yiyorsun?” Peri çok daha büyük bir korkuyla olduğu yerde zangır zangır titremeye başladı. Artık kendisine çare aramasına, çıkış yolu düşünmesine gerek yoktu, çünkü konuşmaları duymamış olsa bile Özgür’ün tavrından yola çıkarak durumu anlamıştı. Burada olduğu ailesi tarafından biliniyordu. Burada ve bu adamın odasında... Özgür kadını omuzlarından kavrayıp arkasındaki aynalı duvara bastırırken, “Kimsin sen?” dedi hırlar gibi. Peri yine ona bakamadı. “P-Peri Özkaya,” dedi ağlamaklı bir sesle. Adam soyadını duyunca omuzlarını daha sıkı kavradı, bunu fark etmemek imkânsızdı. Karnına ağrı krampları saplanırken ufak bir düzeltme yapma gereği hissetti. “Nigar Peri Özkaya.” “Tayyar Özkaya-” “Babam,” diye fısıldadı belli belirsiz. Özgür kadını bir saniyeliğine bırakıp öfkeyle duvara elini geçirdi. “Sikerim böyle işi!” diye kükrerken Peri’nin korkudan yerinde sıçraması umurunda bile değildi. “Babanla babam dostu lan! Sen benim yatağıma girerek ne bok yediğinden haberin var mı? Beni tanıyor musun? Kimin altında sabahladığını biliyor musun Peri?” Genç kadının gözleri yaşlarla doldu. Her an hüngür hüngür ağlayacakmış gibi çenesi titrerken, “B-biliyorum,” diye itiraf etti. Ardından içine kesik bir soluk çekti. “B-biliyordum.” Özgür sinirlerine hâkim olamıyormuş gibi birden kadının çenesini kavrayıp sıktı. “Nişanlısın, öyle mi?” diye sorduğunda kelimeler dudaklarından öyle boğuk, öyle sert çıkmıştı ki genç kadının korkusu ikiye katlanmıştı. Yine de Özgür’ün sıkı tutuşuna rağmen ürkekçe kafasını sallamayı başarabildi ve aynı saniyede Özgür’ün katlanan öfkesini soludu. “Yamanların oğluyla, öyle mi?” Peri artık dayanamadı. Gözlerinden yaşlar boşalırken yine belli belirsiz kafasını sallamakla yetindi. “Hangisiyle?” dedi Özgür, elini biraz daha sıktı. Sanki cevabı duymaya tahammülü bile yoktu. Ancak yine de cevabı istiyormuş gibi bastırdı. Sert sesi odanın içerisinde yankılandı. “HANGİSİYLE?” Genç kadın hıçkırdı. Konuşmak istese bile çenesindeki baskı yüzünden konuşmasının imkânı yoktu. Özgür’ün gözlerine bakmamakta ısrar ediyordu, çünkü utanıyordu. Aralarında geçenleri az çok hatırlıyordu ve adama ne zaman baksa dün gecenin taze anıları zihnine sızıyordu. O, böyle şeyleri normal karşılayabilecek bir kadın değildi. Utangaçtı. Her zaman utangaçtı. Ailesi baskıcıydı ve belirli sınırlar içerisinde büyümüştü. Eline erkek eli dahi değmemişti. Hiç sevgilisi olmamıştı. Beşik kertmesi için büyütülmüştü ve ondan başkasıyla olabileceğinin hayalini dahi kurmamıştı, çünkü mümkün olmayacağını biliyordu. Şimdiyse öyle bir durumdaydı ki karanlık bir çukurun ortasına düşüvermişti. Yaşlar sıra sıra yanaklarından boşalırken içi acıyormuş gibi bir kez daha hıçkırdı. Aynı sırada kapı gürültüyle çaldı ve Tuna’nın sabırsız çağrısı duyuldu. Özgür, Tuna’yı hiç duymadı ama eline değen ıslaklığı fark edebildi. Ateşe değmiş gibi kadının çenesini serbest bıraktı ve elini çekmesiyle ortaya çıkan kızarık tene bakarken yumruklarını sıktı. O kadar kolay kızarıyordu ki, bunun için ona dokunmak bile yeterliydi. Peri sızlayan çenesini ovalamak istese de iki eli de göğsünün üzerindeydi ve çıplaklığını örten çarşafı sıkı sıkıya tutuyordu. Kendisini öylesine kasmıştı ki kollarının ağrıdığının farkında bile değildi. Özgür’ün ölümcül bir öfkeyle üzerine doğrulttuğu sert bakışlarının altında iyice küçülürken, “Ufuk,” diye fısıldadı. “Ufuk’la.” “Çetin Yaman’ın oğlu Ufuk Yaman, Tayyar Özkaya’nın kızı Peri Özkaya,” dedi Özgür, boynundaki damarlar biraz sonra patlayacakmış gibi belirgindi. “Siktiğimin iki ailesi de bizim dostlarımızdan. SİKTİĞİMİN İKİ AİLESİ DE BİZİM DOSTUMUZ, PERİ, DOSTUMUZ!” “B-ben... a-aptalca davrandım-” “SEN GERÇEKTEN BÜYÜK BİR BOK YEDİN!” “B-bağırma lütfen...” “BENİ Mİ SINIYORSUN? NİYETİN NE SENİN? BAŞIMA ÇORAP ÖRMEYE Mİ ÇALIŞIYORSUN? PLANIN NE LAN SENİN?” Peri gerçekten berbat durumdaydı ve Özgür'ün tarafından duruma bakıldığında yanlış anlaşılmaya müsait birçok yön görebiliyordu. Ancak hiçbir kötü niyet taşımıyordu ve bunu nasıl açıklayabileceğini bile bilmiyordu. “Ü-üzgünüm,” diye hıçkırdı. Kelimeleri bir araya getirip düzgünce konuşamayacak kadar korku doluydu. “Ben sadece... sadece kızmıştım. Ufuk’a... ona kızmıştım. Sarhoştum. Böyle sonuçlanacağını düşünemedim. Ü-üzgünüm.” “Nişanlına kızıp başka bir adamın yatağına girmezsin,” dedi Özgür dişlerinin arasından. Hele de Peri’ye bunu yapmış olmasını konduramıyordu, çünkü kadın çok... masum, evet masum duruyordu. Dünyadaki hiçbir kötülükle tanışmamış gibiydi. Dünyadaki hiçbir kötülük ona dokunmamış gibiydi, dün geceye kadar. Çünkü dün gece Özgür ona dokunmuştu ve Özgür iyi olan çoğu şeyi yitirmiş bir adamdı. “B-benden nefret ediyor,” dedi Peri, yine kalbi sızladı. “Tüm hayatımı onu beklemekle geçirdim ama o, benden nefret ediyor. İğrenç buluyor beni, tiksiniyor benden, yüzünü çevirip bakmıyor bile. Çok mu çirkinim?” Özgür ona çirkin olmadığını aksine bakanın içini eritecek kadar güzel olduğunu söylemedi. “Dün birlikte gelinlik bakmaya gittik,” dedi genç kadın, dudakları titredi. “Hevesle denedim ilk gelinliğimi ama o... o... beyaz rengini kirlettiğimi söyledi. Bana çok kötü sözler söyledi.” Hıçkırdı. “Başkasını seviyormuş.” Bir kere daha hıçkırdı. “Benimle mecbur olduğu için evleniyormuş.” Bir kere daha. “B-ben de onu bu mecburiyetten kurtarmak istedim. Sarhoşken... çok mantıklıydı. Şimdi... korkuyorum.” Özgür küfretti. Duyduklarından sonra siniri bir nebze yatışmıştı, zira olayın en azından kendisi için art niyet taşımadığını anlamıştı. Peri öylesine saf ve temiz duruyor ki onun saman altından işler çevirmeyi beceremeyeceğinden emindi. Kahrolası kadın konuşurken gözlerine bakınca bile utanıyordu ve yanakları kızarıyordu. Ancak yine de düştüğü rezil durum canını sıkmak için yeterliydi. “Sen intiharı seçmişsin güzelim. Kork, çünkü artık tek yapabileceğin şey bu,” diye homurdandığı esnada Tuna yine kapıya vurdu. Özgür sinirle soluyup dişlerini sıktı. “Giyin hemen.” Peri taş kesilmiş bir heykel gibi orada öylece kalırken Özgür’ün dışarı çıkıp kapıyı üzerine vurmasını dinledi. O gittikten hemen sonra ancak rahatça hareket edebilme gücünü kendinde bularak etrafa saçılmış kıyafetlerini toplamaya başladı. Bu sırada yaşlar gözlerinden sicim sicim dökülüyordu. Derken komodinin üzerinde duran çantası gözüne iliştiğinde elindekileri yatağın üzerine bırakarak hızla çantaya yöneldi. Telefonunu bulup ekranını açtığında onlarca cevapsız çağrı gördü ve listede sadece iki kişinin adı geçiyordu. Biri abisi Orhun, diğeriyse en yakın arkadaşı Melike’ydi. Telefonu sessizde bıraktığı için hiçbirini duymamıştı. Stresle yanaklarının içini kemirirken gelen mesajları karıştırdı ve dün gece buraya birlikte geldiği arkadaşı olan Melike’nin gönderdiklerini açtı. “Peri umarım eve dönmüşsündür. Eve dönünce beni ara.” “Kızım kime diyorum? Arıyorum açmıyorsun da.” “Peri.” “Seni orada bıraktığım için çok pişman hissediyorum. Peri? İyi misin? Eve döndün mü?” “Umarım eve dönmüşsündür ve kafan kıyak olduğu için hemen uyumuşsundur ve bu yüzden bana geri dönüş yapmıyorsundur.” “Peri...” “Abin beni aradı. SEN EVE HÂLÂ GİTMEDİN Mİ? Ona yalan attım, sarhoşsun bizde sızıp kaldığını söyledim. HEMEN BANA CEVAP VER!” “Aklıma kötü şeyler gelmeye başlıyor. Bu mesajları gördüğün an bana geri dönüş yap. Saatin kaç olduğu önemli değil.” “Kulübe geri geleceğim.” “İÇERİ GİREMEDİM PERİ! Kahrolası adamlar kulübün kapandığını söyleyip beni içeri almadılar. Senin nerede olduğunla ilgili bir şey de söylemediler ama içeride olduğunu biliyorum. O barmen seni kandırdı, değil mi? Tüm gece gözleri üzerindeydi. Seni orada yalnız bırakmamalıydım. Beni aptal gibi kandırmana izin verip gitmemi sağlamana sessiz kalmamalıydım.” “Artık korkmaya başladım.” “Peri...” “Abin evime geldi ve ona daha fazla yalan söyleyemedim, zaten benimle olmadığını biliyor gibiydi. Üzgünüm, hangi kulübe gittiğimizi söylemek zorunda kaldım. Eğer hâlâ oradaysan oraya geliyor ve eğer o adamlaysan... Söyleyebileceğin tüm yalanları söyle.” Genç kadın diğer mesajları okuyamadı, çünkü gözleri o kadar yaşla dolmuştu ki kelimeleri seçemeyecek hâle gelmişti. Hayatında verebileceği en aptal kararı vererek her şeyi mahvetmişti. Dünü düşündüğünde hissettiği tek şey kalbindeki sızıydı. Ufuk’u kendisini bildi bileli seviyordu ve ondan karşılık almamayı önemsememişti. Daha çok ufacık bir karşılık alabilmek için çabalayarak ömrünü tüketmişti. Gelinlik provasındayken Ufuk’un söylediği o sert, kırıcı sözlerden sonraysa tepetaklak olmuştu. Önce kafayı bulmuş, sonra da gözüne en mükemmel gelen yolu seçmişti ve şimdi o yol bir urgan gibi boynuna dolanacaktı, biliyordu. Özgür ise kapının ardında homurdanmakla meşguldü. “Amına koyayım böyle işin!” “Ben de amına koyayım, aşağıda herkes burnundan soluyor,” dedi Tuna tüm gerginliğiyle. “Adam yukarı çıkıp odana baskın yapmak istedi, zor tuttuk. Cesur abi çatacak yer arıyor. Nehir biraz rahatsızlanmış gece onun başında sabahladı, doktor geldi derken hiç uyumadı. O yüzden heyheyleri üzerinde haberin olsun.” Özgür, Tuna’ya ters ters baktı. “Bir tane güzel haberin olmasın Tuna! Bir tane!” Tuna sıkıntıyla ensesini ovaladığı sırada, “Oğlum kız Tayyar Özkaya’nın kızı, Çetin Yaman’ın da gelini lan. Ortalık fena karışacak farkında mısın?” dedi hızlı hızlı. Özgür yüzünü buruşturmaktan kendini alamadı. “Sabah sabah kafam sikildi,” dedi homurtuyla. “Ben ne bileyim lan kim kimin kızı kim kimin nişanlısı. Kendi geldi kendi bu odaya girdi. Bundan sonra olacaklar sikimde değil, başında düşünseymiş.” Bu sırada Tuna kaş göz ederek Özgür’e arkasını işaret etti ve Özgür dönüp baktığında Peri’yi giyinmiş şekilde kapının önünde dikilirken buldu. Odadan çıktığını duymayacak kadar kendi muhasebesiyle meşguldü. Genç kadın suçlu gibi ellerini önünde bağlamış, yere bakarak bekliyordu. Kalçalarına kadar uzanan saçları açık duruyordu. Kendini toparlamaya çalışmış olsa bile yüzüne bakan herkes onun bir haltlar yediğini okuyabilirdi. “Yürü,” dedi Özgür dişlerinin arasından konuşarak. Güzel başlayan bir gecenin böyle noktalanacağı kırk yıl düşünse aklına gelmezdi. Peri ürkek, gergin adımlarla koridorda ilerlemeye başladı. Kadın resmen ölümüne gidermiş gibi gergin duruyordu ve her an düşüp bayılacakmış gibi de korkudan titriyordu. Olaya onun tarafından baktığında, evet, bu hâlde olması normaldi. Özgür genç kadını takip etmek için hareketleneceği sırada Tuna onu kolundan yakalayıp, “Abim senin için aşağıya inmesin dedi, ortalığın daha fazla karışmaması adına,” dedi sorun çıkartmamasını umarak. Özgür’ün tek yaptığı ona ters ters bakmak ve kadını takip etmek oldu. Tuna ise geriden gelirken homurdanıyordu. “Ulan bir kere laf dinlesen şaşarım amına koyayım!” Özgür adımlarını daha çok hızlandırdı. Alt kata ulaştıklarında aslan heykelinin önünde dikilen abisini ve Akın’ı gördü. Abisi ona öyle sert baktı ki çok kısa bir an için geri dönmeyi bile düşündü ama bundan kurtulması uzun sürmedi. Varlığı orada fark edildiğinde kapının önündeki alanda deli gibi volta atıp duran Orhun Özkaya’nın öfkeden köpüren bakışları hızla üzerine döndü. Adam kız kardeşini gördüğü anda, “PERİ!” diye kükreyerek ona doğru atıldı. Bakışlarında gezinen inkarı ve kabullenişi, öfkeyi ve iğrenişi Özgür netçe görmüştü. Peri küçük ve ürkek adımlarını korkuyla durdurup abisinin peşinde fırtınalar estirerek yanına yaklaşmasını izlerken bacakları feci şekilde titriyordu. Yine de oradaydı, orada durmak zorundaydı. Önünde birleştirdiği ellerini sıkıp, “A-abi-” diye kayıp bir sesle konuşmaya başlamıştı ki suratında patlayan tokadın sesi kimsenin çıtını çıkartmadığı lobiyi doldurmuştu. Peri kafasının sağ omzuna doğru düşmesine engel olamadı. Kanın tadı diline bulaştı, acıyı bastırmak ve ayakta kalmayı başarmak için can havliyle dudağını ısırdı. Saçları yüzünü kapatmıştı, bunun için minnettardı. Kimseyle göz göze gelmek istemiyordu. “Sus lan, sus! İki paralık ettin namusumuzu!” dedi Orhun Özkaya hiddetle bağırarak. Kız kardeşini kollarından tutup gözü dönmüş şekilde sarstı. “Ne bok yedin lan sen? Mahvettin her şeyi!” Peri can havliyle bir şeyler söylemek istemişti ki Orhun yeniden onu sertçe sarstı. “Sus! Sakın konuşma! Bundan sonra tek kelime bile etmeyeceksin, yeminim olsun keserim o dilini!” Özgür bu sırada yumruklarını sıkarak abisinin yanına geçmişti. Etrafta kendilerine ait başka adamlar da vardı ve göremiyor olsa da biliyordu ki kapının dışarısında Özkaya ailesine ait bir düzine adam bulunuyordu. Bu olay basitçe üzeri kapatılmayacak olaylardandı ama hiçbir sorumluluk almaya niyetli değildi. Kendisine kimsenin dokunamayacağından şüphesi yoktu, ancak aynı şeyin Peri için geçerli olmadığı ortadaydı. Başına iyi şeyler gelmeyeceği belliydi, bunu anlamak için bilge olmaya gerek yoktu. Ancak herkes yaptığının bedelini ödemeliydi. Orhun sanki kaçıp gidecekmiş gibi Peri’nin bir kolunu sıkı sıkı tutmaya devam ederken boştaki elinin işaret parmağını Cesur’a doğru sallandırdı. “Ulan bunun bedelini size ödeteceğim! Ne zamandan beri dost, dostun karısına kızına yan gözle bakar oldu lan? Siz ne rezil insanlar oldunuz?!” Cesur küçük, buzdan bir gülümsemeyle dudaklarını kıvırır gibi oldu. “Orhun,” dedi önemli bir ayrıntıyı ona hatırlatmak istercesine. “Özgür’ü senin evinde bulmadın, kardeşini Özgür’ün odasında buldun, bu ayrıntıyı atlamanı istemem.” Peri nefes almayı kesti. Orhun ise kıpkırmızı kesildi. Eğer silahı içeri girerken ondan alınmamış olsaydı tüm şarjörünü boşaltmak için tereddüt bile etmezdi. Dilinin ucunda tonlarca söz duruyor olsa da hepsini yutmak zorunda kalıp, “Bunun hesabını soracağım!” diye bağırarak kız kardeşini dış kapıya doğru çekiştirdi. “Bu namussuzluğu yanınıza bırakmayacağım! Duydunuz mu? Bundan sonra dost most değiliz! Bundan sonra başınıza bela olacağım!” Tehditleri ve gür sesi hâlâ lobide yankılanmaya devam ederken Orhun kız kardeşiyle birlikte orayı terk etti. Özgür bu kadar kolay sonlanmış olmasının garipliğiyle kaşlarını kaldırırken, “Hepsi bu muydu? Daha fazla tantana olmasını beklemiştim,” dedi kendi kendisine konuşur gibi. İşte bu Cesur için son nokta oldu. Özgür’e dönüp hiç beklemediği anda yumruğunu suratının ortasına geçirdiği esnada, “Ulan it, ulan it!” diyerek kükredi. “Burada sikinin keyfi yüzünden başımız ağrırken bir de alay mı ediyorsun?” İkinci yumruk gecikmeden yerini aldı ve bu kez Cesur’un kükremesi lobiyi titretti. “Kızın Tayyar’ın kızı olduğunu biliyor muydun lan?” Özgür kanayan burnunu elinin tersiyle silerken, “Ne? Bilmiyordum tabii ki! Bile bile bu boku yiyecek kadar delirmedim, tamam mı?” dedi afallayarak. “Zorlama var mıydı?” dedi Cesur, kaskatı duruyordu. Özgür abisine inanamayışla baktı. “Gerçekten bana bunu soruyor musun abi?” “Zorlama var mıydı?” dedi Cesur yeniden. Bu kez her kelimeyi sıkılı dişlerinin arasından bastıra bastıra çıkartmıştı. “Öyle bir şey olmadı, ben öyle bir şey yapmam,” dedi Özgür yumruklarını sıkarak. “Bunu nasıl düşünebilirsin? Her şey olabilirim ama bir kadına isteği dışında dokunmam.” Cesur ise mümkünmüş gibi daha çok sinirlendi. “Ulan it, madem yapmazsın anlamadın mı lan kızın diğer yatıp kalktıkların gibi olmadığını?” “Ben ne bileyim abi! O an diğerleri gibiydi işte,” dedi Özgür de sonunda patlayarak. Cesur yeniden ona doğru atılıp yüzüne bir yumruk daha geçirmek istediyse de Akın nihâyet müdahalede bulundu. Abisinin havaya kalkan yumruğunu tutup, “Abi bırak. Bundan başka sorun çıkmayacak,” dedi kendinden emin şekilde. “Görmedin mi adamı kardeşi nasıl alıp gitti? Sanki görülsün duyulsun istemezmiş gibi. Savurduğu tehditler boştu, arkası yok. Hırsından söyledi.” Tuna gerilen ortamı yatıştırma umuduyla, “Özkaya ve Yaman ailesinin arasında kız alıp kız verme muhabbeti var. Peri’yi Ufuk’a verip, Orhun’a da Simge’yi alacaklardı. Orhun kızı seviyor, onu alabilmek için bu olayın üstünü örtecek,” dedi hızlı hızlı. “Akın haklı abi. Tavrından ben de öyle anladım. Uzatmayacak olayı, göreceksin.” Cesur elini silkeleyerek Akın’ın tutuşundan kurtardı. Hâlâ kaskatı duruyordu ve suratındaki öfke tonu hiç eksilmemişti. Duyduklarının zerre önemi yokmuş gibi bu kez Özgür’ün gömleğinin yakasını kavrayıp onu çekiştirerek kardeşini sarstı. “Senin yüzünden iki dostumuzu kaybettik,” dedi sıkılı dişlerinin arasından. “Bitmiş gibi mi görünüyor? Bittiğine mi inanıyorsun? İyi,” dedi Özgür’e bakarak diğerlerine cevap veriyormuşçasına. “Bundan sonra çıkan sorunlar sikimde bile değil, duydun mu? Pisliğini temizlemeyi öğreneceksin! Nasıl yaptığın umurumda değil ama bu konu yüzünden bir kez daha başım ağrırsa bedelini ödersin, Özgür!” Sonra Cesur başka laf duymak istemiyormuş gibi orayı terk etti. Özgür sadece iki yumruk yemişti ama hakikatli bir dayak yemiş gibi kendisini bitkin hissederken, “Onu zorlamadım,” dedi Akın ve Tuna’yı buna inandırmak istercesine. Tüm konuşma içerisinde takıldığı ve dahası kendine yakıştıramadığı tek nokta buydu. “Bu zamana kadar her boku yedim ama bunu yapmadım, biliyorsunuz değil mi? Şüpheniz mi var lan? Bana öyle bakmayın amına koyayım!” Akın hiçbir şey umurunda değilmiş gibi ellerini ceplerine tıktıktan sonra hareketlendi. Özgür’ü korumuş olsa da bunun sadece o anlık olduğunu açıkça belli ederek, “Bilirsin işte ikiz, su testisi su yolunda,” dedi. Ardından da üst kattaki odasına çıkmak için merdivenlere doğru yürürken ıslık çalmaya başladı. Özgür onun sinir bozucu davranışlarını görmezden gelerek bu kez odağını tamamen Tuna’ya çevirdi. “Yapmadım,” dedi dişlerinin arasından. Biri tarafından desteklenmeye ihtiyacı vardı. Tuna sıkkın bir soluk alıp, “Abi, yap ya da yapma her şey boka sardı,” dedi yavaşça. “Umalım ki Orhun bunu ört pas edebilsin. Aksi hâlde fena başımız ağrır. Toparlayamayız, elimizde kalır, biliyorsun değil mi?” ××× Özgür efendi sen şimdi naneyi yemedin mii sjsjsj
|
0% |