Yeni Üyelik
41.
Bölüm

41. BÖLÜM

@yazarimsibirileri

Eva dudaklarını kemirerek kulağına dayadığı telefonun açılmasını beklerken ayağını stresle sallıyordu. Üst kattaki odasının önündeydi ve kapıyı açıp içeriye girecek kadar sabrı bile yoktu. Bu yüzden kapıyla bakıştığı sırada, “Ah, hadi ama, aç artık şunu,” diye kendi kendine söyleniyordu. Tuna’ya ulaşmak daha önce hiç bu kadar zor olmamıştı. O genelde telefonu ikinci çalışında açan biriydi ve şu anda onu üçüncü kez arıyordu. Diğer ikisine cevap alamamış olmak onu artık endişelendirmeye başlamıştı. Neler olabileceğini düşünerek dudaklarını daha çok kemirdiği esnada nihâyet telefon açıldı ve birkaç hışırtıdan sonra Tuna’nın sesi duyuldu.

“Çabuk söyle Eva. Şu an da çok işim var.”

“Tanrı aşkına sen neredesin? Ne yapıyorsun?”

Tuna homurdandı. “Kendime mezar yeri arıyorum.”

“Ne?”

“Sonra da ölümlerden ölüm beğeneceğim. Önerin var mı?”

Genç kadın başına ağrılar saplanıyormuş gibi alnını ovalarken, “Her şey yolunda mı?” diye sordu.

“Yolunda, yolunda. O kadar yolunda ki sana anlatamam,” dedi imalı imalı. Ardından da boğazını temizleyip ciddileşti. “Ne oldu? Sen niye aramıştın?”

“Bu gece parti vardı, unuttun mu? Çoktan başladı ve sen misafirleri karşılamaya bile gelmedin.”

“Ah, siktir ama ya! O gece bu gece miydi?”

“Evet ve sabah seni aramıştım.”

“Özgür’ün bedduası tuttu Eva, ben gelemeyeceğim. Sana güvenim sonsuz her şeyi idare edebilirsin. Yine de yetişebilirsem yetişmeye çalışacağım ama bu imkânsız gibi bir şey. Ciddi bir şey olursa beni ara. Eğer ulaşamazsan... bir daha ara.”

“Ama-” diye başlamıştı ki telefon yüzüne kapanınca sinirle ayağını yere vurarak, “Kahretsin,” diye kısık sesle çığlık attı. “Kahretsin, kahretsin, kahretsin!”

“Eva? Sorun ne?”

Genç kadın nerede olsa tanıyacağı o tanıdık sesi duyunca elektrik akımına tutulmuş gibi irkilerek hızla arkasını döndüğünde aynı koridorda, koridorun diğer tarafında bulunan odasının önündeki Akın’la karşılaştı ve Tanrı aşkına, adam öyle çekici duruyordu ki Eva bir an için her şeyi unutup göz ucuyla onu süzmeye başladı. Simsiyah gömleğinin sardığı vücudu asla zapt edilemez şekilde kendisini sergiliyordu. Yukarıya kıvırdığı kollarından görünen dövmelerinin ona kattığı serseri ve tehlikeli havayı hep hoş bulmuştu. Taktığı kolyeyi netçe seçebiliyordu, çünkü tüm siyah giyimin arasında gümüş renginde parıldıyordu. Üstelik çok ince olduğu hâlde yerini belli ediyordu, zira üzerinde bulunduğu ten de günlerce güneşte yanmış gibi koyu renkliydi.

Eva konuşmak yerine saf saf adama baktığını fark ettiğinde kendisini tokatlamak isterken, “Sen... çıkmamış mıydın?” diye sordu. Onunla epey zaman üzerine birebir diyaloga giriyordu. Bu durum nefes alışverişini bile değiştirmiş, hızlandırmıştı. Kahrolası adamdan etkilenmemeyi kendisine bir türlü öğretemediği için içinde büyük bir öfke vardı.

“Şimdi çıkıyordum,” dedi Akın yavaşça. “Sorun ne? Bağırdığını duydum.”

“Sorun yok. Tuna geceye katılamayacağını söyledi, hepsi bu.”

“Asla kaçırmazdı. Demek ki Özgür’le başı belada.”

“Bilmiyorum. Bir şey söylemedi.”

“Onları kontrol etmeye gidecektim,” dedi Akın ama sonra durdu ve kısaca düşündü. “Ama gitmesem daha iyi olacak. Partiye birinin göz kulak olması lazım.”

Genç kadın hafifçe dişlerini sıkıp omuzlarını dikleştirdi. “Buraya ben göz kulak olurum. Her zaman oldum.”

“Biliyorum, olursun. Ama bu gecenin farklı olduğu ortada. Bir avuç azgın ve sarhoş herifle baş edemezsin.”

“Bir kulüp dolusu azgın ve sarhoş herifle baş ediyorum, her gece,” dedi altını çize çize.

Akın kaşlarını çattı. “Onunla bu bir mi sence? Aşağıda tamamen sınırsız parti yapılıyor-”

“Etrafta onlarca koruma var.”

“Milyonlarca da olsa kalıyorum,” dedi Akın netçe.

“Buna şaşırmıyorum,” dedi Eva kendisini tutamayarak ve ardından da hırsla kapıyı açıp odasına girdi, arkasından da gürültüyle kapattı. Akın’a cevap hakkı sunmadığı için pişman değildi, sadece ona daha çok çemkirmediği için pişmandı. Kalmak isterdi tabii, böyle çılgın eğlenceler tam onun kalemiydi. Kendi kendine söylenerek odasına uzanan minik koridoru adımladı. Burada odaların mimarı kapı açıldığı gibi yatağı göstermeyecek şekilde planlanmıştı ve girişin hemen yanında banyo kısmı bulunuyordu.

Telefonunu yatağının üzerine fırlatıp odanın içerisinde sağa sola dönüp dururken içi içini yiyordu. Aşağıdaki eğlenceye elbette kendisi dahil olmayacaktı, o yılışık adamlarla uğraşmak istemiyordu. Sadece arka plandan her şeyi halletmeyi üstlenmişti. Ancak şu anda öylesine gergindi ki ciddi derecede rahatlamaya ihtiyaç duyuyordu. Yanlarına gidip o sapkın partiye dâhil olmak bile aklından geçmeye başlamıştı.

“Saçmalama,” dedi kendi kendine. “Tanrım, kimseyi seks yaparken izlemek istemiyorum! Hele de tüm günümü geçirdiğim mekânın ortasındayken. Asla!”

Yüzünü tiksintiyle buruşturup kollarını sıvazladı. Pekâlâ, öyleyse aşağıyı düşünmeye derhâl son vermesi gerekiyordu. Birden odasına neden çıktığını hatırlamaya çalıştı. Akın tüm sinir sistemini anında uyardığı için ve hâlâ kafasını tam olarak toparlayamadığı için odaya geliş nedenini hatırlamakta biraz zorlansa da nihâyetinde başarmıştı. Sürekli koşuşturduğundan dolayı terlemişti ve kendisini rahatsız hissetmişti. Duş alıp biraz olsun rahatlamak adına üst kata çıkmıştı. Eh, sert bir içkinin yerini tutmayacak olsa bile bu da işini görürdü.

Saçlarını yıkamayı düşünmediği için onları güzelce topladı. Ardından da üzerinde olan siyah elbisenin askılarını omuzlarından indirip banyoya doğru yürürken sırtındaki fermuarı açtı. Ayakkabılarını gelişigüzel sağa sola fırlattıktan sonra elbisenin içinden sıyrılıp onu da yere bıraktı. Sutyen giymiyordu, çoğunlukla giymezdi de. Bu yüzden üzerinde son kalan parçayı duş kabinine girmeden hemen önce çıkartıp duşun altına girdi. Tepesinden aşağıya boşalan suyun keyfini çıkartmak için kendisini zorlasa da işe yaramıyordu. Aklı darmadağınıktı ve ne zaman gözlerini kapatsa karşısında Akın’ı ve onun etrafında dans eden çıplak kadınları görür gibi oluyordu. İşte aynı öyle bir görüntü daha zihninden geçip gittiğinde vücudundaki tüm tüylerin diken diken kesildiğini hissetti. Sıcacık suyun altında bedeni bir anda ürperdi.

Neden buna bu kadar takılmıştı ki? Akın’ın etrafında hep kadınlar olurdu. Hatta en son biriyle gözlerinin önünde öpüşmüştü. O berbat his yeniden midesine çöktüğünde yüzünü buruşturdu. Aldatılmış gibi hissetmenin yanlış olduğunu biliyordu. Aralarında gerçek bir ilişki olmamasını isteyen ondan başkası değildi, ancak gerçek bir ilişki varmış gibi hissedip, ihaneti yaşıyordu. İsyan edercesine inler gibi bir ses çıkartarak suyu kapattı. Bu kadar karışıklık ona fazla geliyordu ve kendisiyle savaşmaktan yorgun düşmüştü.

Havluyu söylenerek bedenine sarmaya başladı. Akın’a aşırı derecede kızgındı ve birden zirveyi bulan bu kızgınlığının kaynağında kıskançlık yattığını kabul etmemek için her şeyi yapıyordu. Küstah herif gözlerinin içine baka baka kalacağını söylemişti. Muhtemelen çoktan aşağıya inip oradaki çılgınlığın arasına karışmış olmalıydı. O gerçekten pisliğin tekiydi. Hayatında gördüğü en berbat adamdı. Ondan nefret ediyordu. Aslında... Kahretsin ki ondan nefret edemiyordu. İşte en büyük sorun da buydu.

“Lanet olası,” diye homurdandı. “Kaba herif! Mağara adamı!”

Hırslı adımlarla yatağının başına geri döndüğünde telefonun ışığını sönerken yakalayınca çatık kaşları hafifçe gevşedi. Yoksa Tuna gelmeye mi karar vermişti? Uzanıp telefonu aldığında annesinin aradığını görerek duraksadı. Onunla ne zamandır konuşmuyordu?

“Tanrım! Hatırlamıyorum bile,” diye inleyerek tıpkı boş bir çuval gibi yatağın kenarına oturdu. Son günlerde epey yoğun çalıştığı için ailesini ihmal etmişti. Ne kız kardeşiyle ne de annesiyle istediği kadar görüşememiş, vakit ayıramamıştı. Bunun vicdan azabıyla yanıp tutuşmaya başlarken parmakları ekranın üzerinde kaydı ve annesini geri aradı. Çağrısı anında cevaplandıktan sonra hattın diğer ucundaki tatlı ses, “Benim kıymetli zümrüdüm,” diye onu karşıladığında Eva bir anda kendisini ağlayacakmış gibi hissetmişti. Annesi, gözlerinin renginden dolayı ona sık sık böyle hitap ederdi.

“Benim kıymetli çiçeğim,” diye ona karşılık verdiği sırada sesi çok hafifçe titreyince bunu maskelemek adına birkaç kez öksürdü. Annesiyle her zamanki gibi İngilizce konuşuyordu. Kadın Türkçeyi elbette biliyordu ama artık eskisi kadar konuşmayı tercih etmiyordu.

“Eva, iyi misin tatlım?”

“İyiyim, anne, her şey yolunda,” dedi hiç sorun yokmuş gibi davranmaya çalışarak. “Nasıl gidiyor? Orada mutlusun, değil mi?”

“Ah, yarın akşam Miranda’nın konserine bilet aldım. Kath de benimle birlikte gelecek. Uzun zamandır bugünü bekliyordum ve gidip bunun için alışveriş bile yaptım.”

Eva annesinin mağazada deli gibi koşturduğu anları kafasında canlandırdığında hafifçe tebessüm etmeyi başarabildi. “Umarım istediğin elbiseyi bulabilmişsindir.”

“Bunun için tam dört mağaza gezmiş olsam da sonunda başardım. Bazen burada olmanı her zamankinden çok özlüyorum, Eva. Sen bu işlerde benden çok daha iyisin.”

“Abartıyorsun. Unutma ki ben senin kızınım, ne öğrendiysem senden öğrendim ve sen kıyafetten cidden anlıyorsun.”

“Pekâlâ, pekâlâ, ne diyebilirim ki bu doğru!” dedi kadın ufak bir kahkaha atarak. “Tatlım, başka neler yapıyorsun? O oğlanla-”

“Ah, anne,” derken gürültüyle boğazını temizleyip oturduğu yerde rahatsızca kıvrandı. “Bunu şimdi konuşmasak olur mu?”

“Ama neden? Yoksa yanında mı?”

Eva üzerine sarılı olan havlunun kenarını yakalayıp sıktı. “Hayır, hayır değil. Yanımda falan değil,” dediğinde sesinin tepkisiz çıkması için çabalasa bile bu konuda becerikli olduğu söylenemezdi.

“Eva? Hemen bana ne olduğunu anlat. Hemen.”

“Anne-”

“Ayrıldınız mı?”

“Anne! Sana bunun ciddi bir şey olmadığını söylemiştim. Onunla sadece öylesine takıldığımı biliyorsun.”

“Ah, tamam, tamam. Bu her zaman aklımdan çıkıyor, üzgünüm.”

“Her neyse, onun hakkında konuşmak istemiyorum.”

“Yoksa kalbini mi kırdı? Kızgınsın, Eva, bunu anlayabiliyorum, tamam mı? Ben senin annenim.”

“Kızgınım çünkü çok saçma şeyler oluyor ve ben bunları asla istemiyorum.”

“Eva, ondan ne zaman bahsetsen sesindeki heyecanı hissediyorum. Aranızdaki engelleri hâlâ aşamadınız mı?”

Eva, annesine Akın’dan bahsettiği için artık pişman hissetse bile ne yazık ki zamanı geriye alabilme şansı yoktu. Bir gece kafasının hafif bulanık olduğu anlardan birinde annesine içini dökmüştü ve o geceden içten içe nefret ediyordu, çünkü artık ne zaman konuşsalar annesi konuyu mutlaka Akın’a getiriyordu. Tek şansı her şeyi ortaya saçmamış olmasıydı. Annesi bunun sıradan bir hoşlantı olduğunu düşünüyordu ve her anne gibi çocuğunun mutlu olmasını istediğini belli etmekten çekinmiyordu.

“Aramızdaki engeller asla aşılmayacak. Ben burada olmaktan çok sıkıldım, yakında temelli dönerim ve o da buradan asla ayrılamaz. Bu yüzden kafanda bizim için her ne kuruyorsan lütfen bundan vazgeç anne. Çünkü hepsi bir hayal olarak kalacak.”

“Hep bu kadar emin konuşuyorsun ama hayatın bizim için ne sürprizler barındırdığını asla bilemeyiz, değil mi? Belki her şey yoluna girer?”

“Girmeyecek. O ve ben diye bir şey olmayacak.”

“Ah, sesindeki acıyı hissedebiliyorum.”

“Anne lütfen,” dedi Eva neredeyse ağlayacakmış gibi bir sesle.

“Eva? Ah, tatlım... annen burada, tamam mı? Bana anlatmak istersen daima burada olacağımı asla unutma. Ne zaman istersen.”

Eva için çözülme noktası burası olurken avucuna sıkıştırdığı havluyu biraz daha kuvvetle sıkıp, “O şu anda aşağıda absürt bir eğlencenin içerisinde ve etrafında onlarca kadın var, tamam mı? Bazıları neredeyse bazılarıysa tamamen çıplak olan onlarca kadın, çılgın bir parti!” dedi öfkeyle.

“Ah,” dedi kadın duraksayarak. Bunu beklemediği sesinden açıkça okunuyordu. “Ah, anladım, işler gerçekten yolunda değil. Pekâlâ... Peki sen neredesin?”

“Odamda kocaman bir aptal gibi oturuyorum.”

“Neden, Eva? Aşağıya inmen yasak mı?”

“Tabii ki değil. Bu partiyi ben organize ettim, anne, her şeyi ayarlayan bendim.”

“Öyleyse neden kocaman bir aptal gibi odanda oturuyorsun ki?”

Eva bir süre diyecek hiçbir şey bulamadı. Annesi de düşünmesine izin verircesine sessizliğini korusa da çok geçmeden, “Eğer o hayatına devam ediyorsa sen daha güzel şekilde devam etmelisin, Eva,” dedi ciddiyetle. “Bana onunla aranızda ciddi bir şey olmadığını söyleyip durdun ama şimdi odana kapanmış olmanı anlayamıyorum. Git ve kaldığın yerden devam et.”

“Odama kapanmadım, sadece... sadece üzerimi değiştirmek için yukarıya çıkmıştım,” dedi genç kadın dalgın dalgın. Annesi ciddi şekilde aklını karıştırmıştı.

“Öyleyse en güzel elbiselerinden birini giy ve bu gecenin yıldızı ol. Ona kaybettiği şey için bolca pişmanlık yaşat, anladın mı? Ve bir daha da bana o oğlandan bahsetme, artık onu dinlemek bile istemiyorum.”

Eva istemsizce gülüp, “Pekâlâ anne, hazırlanacağım,” diye mırıldandı. Elbette bir daha Akın lafını annesine açma hatasına düşmeyecekti. Kadın her şeyi yanlış anlayıp kafasında büyütüyordu ve işleri çığırından çıkartıyordu.

“Tamam, bana fotoğraf atmayı unutma. Seni seviyorum.”

“Ben de seni seviyorum anne.”

Eva telefonu kapattığı gibi ayağa fırlayıp giysi dolabına ulaştı. Tüm kapakları açarak dolabın karşısına dikildiğinde zümrüt yeşili gözlerini kıyafetlerinin üzerinde gezdirdi. Seçenekleri o kadar fazlaydı ki kafası oldukça karışmıştı. Hangisi olmalıydı? Fazla kısa giyinmeyi bu gece istemiyordu. Daha farklı olmalıydı. Daha farklı, daha göz alıcı, daha çekici. Ağır ve büyüleyici. Evet kesinlikle böyle olmalıydı. Kıyafetlerini karıştıra karıştıra kafasında oylama ve eleme yaparken ten rengindeki elbiseye parmakları değdiğinde birden duraksadı. Elbisenin kumaşı teninde yumuşacık bir his bırakmıştı. Sanki doğru parçayı bulduğunu hissederek onu askısıyla birlikte aldığında dudağının kenarını ısırarak elbiseyi inceledi. Göğüs kısmı ve bel kısmında bol dekolteleri bulunuyordu. Sanki eğildiği ya da oturduğu anda tüm vücudu görünecekmiş gibi dursa da görünmeyeceğinden emindi. Ancak elbisenin duruşu ilgi uyandırıcıydı ve göz alacağından emindi.

“Seni ne zaman aldığımı bile hatırlamıyorum ama tam bu gece için dikildiğine yemin edebilirim.”

Eva içine sindiğini belli edercesine dans eden adımlarla yatağına ulaşıp elbiseyi özenle yatağın üzerine serdi. Ardından da makyajını yenilemek için makyaj masasına oturdu. Genel olarak aynı sadeliği sürdürse de göz çevresinde epey uğraştı ve tüm odak noktasını gözlerine toplayacak şekilde makyajını yaptı. Daha sonra saçlarını elden geçirdi. Bakırın en tatlı tonundaki saçlarının dalga dalga sırtına dökülmesini sağladığında işi bitmiş sayılırdı. Geriye sadece elbiseyi giymek kalıyordu. Öncesinde elbisenin altına dikişsiz, yine ten rengi, varlığıyla yokluğu ayırt edilemeyecek cinsten olan iç çamaşırlarından birini giydi. Ardından da elbiseyi askıdan ayırıp biraz uğraştan sonra üzerine geçirdi. İnce askılarını düzeltip sutyensiz göğüslerinin üzerinde kalan elbisenin bol yakasını düzeltti. Askılar sırtının en kenar noktalarından indiği ve incecik oldukları için tüm sırtı komple açıktaydı. Aynanın karşısına geçip kalçasının duruşunu kontrol ettiğinde kendisi bile görüntüden gözlerini alamadı. Gerçekten merak uyandırıcı görünüyordu. Elbisenin yağ gibi vücudunu saran görüntüsü ve dekolteleri muhteşemdi. Ellerini bedeninin üzerinde kaydırıp kendisini incelemeye devam etti. Parmaklarını göğüslerinin üzerinden geçip gittiğinde fark ettiği ayrıntı nefesini kesmişti, çünkü göğüs kısmında herhangi bir koruma pedi bulunmadığını ancak fark etmişti ve dokunuşuyla birlikte göğüs uçları hafifçe kendilerini belli etmişlerdi.

“Ah, siktir. Bu biraz fazla ama gerçekten baş döndürücü,” diyerek beğeniyle aynadaki aksini izledi. Kumaş ikinci bir deri gibi bedenini sarıp yere kadar uzanıyordu. Görüntüyü tamamlamak için iki eksiği kalmıştı. İlk olarak topuklu ayakkabılarını giydi ve daha sonra da ince pırlanta kolyelerinden birini boynuna taktı. Zarif ve göz alıcıydı. Gerçekten incecikti ve göğüs oluğuna doğru hafifçe uzanan birkaç minik taşlı ucu vardı.

Eva nihâyet tamamen hazır hissettiğinde yine aynanın karşısındaydı. Kendisine bakmaya doyamadığı anlardan birini yaşıyordu. Ayrıca nedensizce heyecan doluydu. Kalbi delicesine çarpıyordu. Saçlarını sol tarafından önüne doğru çekip sırtını tamamen açık bıraktığında ancak her şeyin kusursuz olduğuna kanaat getirebilmişti. Bu güzel görüntüyü ölümsüzleştirmek adına telefonu bulup birkaç fotoğraf çekti ve aralarından birini annesine atmayı da ihmal etmedi. Kadın sanki telefonun başında fotoğrafın gelmesini bekliyormuş gibi anında cevap verdiğinde Eva istemsizce sırıtıyordu.

“Aman tanrım! Muhteşem görünüyorsun. Tanrım! Kızım dünyanın en güzel kadını! Gökyüzündeki yıldızlar bile eminim ki şu anda seni kıskanıyordur. Bayıldım!”

Eva, annesinin tepkisiyle kendisini daha özgüvenli hissederken sıradaki adımın aşağıya inmek olduğunu hatırladığında istemsizce daha çok heyecanlandı. Ayrıca gerilmeden de edemedi. Oraya neyi bahane ederek girecekti bilemiyordu. Kara kara bunu düşünürken birden durdu ve hiçbir bahaneye ihtiyacı olmadığını fark etti. Bu gece buradaki patronlardan biri de oydu ve her şeyi organize etmişken elbette bir nedene ihtiyaç duymadan katılabilirdi. Ayrıca partinin sahibi olan Gökalp Melih Yıldıray tarafından bizzat ve ısrarla davet edilmişti.

Göğsünü şişirip bedenindeki gerginliğin son bulmasını umarak odasından çıktı. Koridorda topuklu ayakkabılarından çıkan şuh seslerle ilerlerken yürüyüşü bile değişmiş, adeta yılan gibi kıvrılan bir hâle bürünmüştü. Kulübe arka kapıdan değil de doğrudan ön kapıdan gitmeyi tercih ederek asansöre ulaştığında artık kalbi gerçekten en zirveye ulaşmış şekilde çarpıyordu. Sakin olmalıydı. Sakin ve ne yaptığını bilir şekilde davranmalıydı. İlk kez gece kulübüne giriyormuş gibi heyecandan bayılmak üzere davranmayı bir an önce kesmeliydi. Taşıdığı elbiseye uyacak şekilde ağır ve yoğun bir havası olmalıydı. Bunu başarabilirdi. Bunu başarabilecek bir kadındı. Tek yapası gereken Akın’ı aklından çıkartmaktı.

Eva asansörün tuşlarına basarak kapıların kapanmasını sağladığı sırada kendi kendine homurdandı. Lanet adam sürekli aklının bir köşesindeydi ve bu kadar gerilmesine neden olan şey de ondan başkası değildi. Biliyordu ki partiye dâhil olmasına epey köpürecekti. İçten içe onu çıldırtmak istiyordu ve bunu biraz da ondan yapıyordu. Aralarında gerçek bir şeyler olmasını istememiş olsa bile gözlerinin önünde başka kadınlarla yiyişmesinin acısını ondan çıkartmak istiyordu. Aynı noktadan canını yakmak, aynı şekilde incitmek adil olacaktı. Bu yüzden omuzlarını dikleştirip Akın’ı tamamen aklından atmayı başarabildi. O hiç orada değilmiş gibi davranacaktı. Evet, bunu yapacaktı.

Derken asansörün kapıları açıldı ve yüksek müzik anında içeriye doluştu. Sürekli yanıp sönen ışıkların altına adımladığında burnuna içini kıpır kıpır eden parfümler doluştu. Bu kokuları da kendisi seçmişti ve tek görevleri etrafın hoş kokmasından ibaret değildi. Kan akışını hızlandırıp, bazı dürtüleri uyandırmaya yarıyorlardı; cinsel hazları coşturmak gibi. Eva karnında sürekli yer değiştiren yoğun hissin baskısıyla kanının daha hızlı akmaya başladığını hissederken kulübün içerisinde ilerlemeye devam etti. Hedefindeki loca konumlandırıldığı köşeye alanın her noktasını görecek şekilde yerleştirilmişti.

Striptizcilerin sahnedeki kıvrak danslarına göz ucuyla bakıp yanından geçmekte olan transparan kıyafetlerinin içerisindeki garsonu durdurarak, taşıdığı tepsideki bardaklardan birini aldı ve bekletmeden ilk yudumu içti, biraz gevşemeye ihtiyacı vardı. Ancak bardak hâlâ dudaklarındayken gözlerini kaldırdığında ve tıpkı programlanmış bir robot gibi o özel locada oturan Akın’a baktığında bir yudum içkinin ona asla yeterli gelmeyeceğinden emin oldu. Üstüne Akın’ın da sanki hissetmiş gibi kafasını önündeki telefonundan kaldırıp tam da bulunduğu noktaya çevirmesinden sonra göz göze gelmeleriyle birlikte Eva sadece bir bardağın değil, koca bir barın bile içinde oluşan gerginliği çözemeyeceğine yemin edebilirdi. Yine de bozuntuya vermemeye çalışarak locaya doğru adımlamaya devam etti. İçinden sürekli aynı şeyi tekrar ediyordu.

Onu görmezden gel. Onu görmezden gel.

Ama bu pek mümkün değildi. Hele de Akın adeta kırmızı görmüş bir boğa gibi ona bakarken Eva sakinliğini korumakta problem yaşamaya başlamıştı. İçki bardağını garsonun tepsisine geri bırakırken gürültüyle yutkundu. Dizlerinin hafifçe titrediğini, güçsüzleştiğini hissettiği sırada oradaki diğer adamlar ve özellikle de Gökalp tarafından da fark edildi. Adam yüzünde parlayan bir gülüşle hızla oturduğu yerden kalkarak Eva’yı selamladığında, “Ah, işte bu gerçekten sürpriz oldu,” dedi müzik dolayısıyla yüksek sesle konuşarak.

“Bölmüyorum ya,” dedi Eva hafifçe tebessüm ederek. Adamın ilgisinden memnunmuş gibi görünmeye özen gösteriyordu. “Her şey yolunda gidiyor mu diye kontrol etmek istedim.”

Oradaki diğer adamlardan biri, “Mükemmel organizasyon,” dedi kucağına oturttuğu kadının kalçasını okşarken.

Eva ikilinin açıkça oynaşıyor olması karşısında midesinin bulandığını belli etmemeye çalışarak sanki görüntüden hoşnutmuş gibi tebessüm etmeyi sürdürdü. Bu sırada Gökalp hiç beklemediği anda elini tutup dudaklarına götürdü. Uzun uzun dudaklarını elinin üzerine bastırdıktan sonraysa, “Bu ellerden çıkan her şey şahane olur, bundan eminim,” dedi etkileyici bakışıyla birlikte.

“Ah, teşekkür ederim, abartıyorsunuz.”

“Abartmak mı? Şu güzelliğe bak, bu kadarını hayal bile edemezdim.”

Eva sanki tüm bunları organize eden başkasıymış gibi çevrede gözlerini gezdirdi ve bunu yaparken Akın’a bakmamaya özellikle dikkat etti. Gece daha yeni başlamış sayılırdı, ancak bazıları çoktan gözlerine kestirdikleri kadınları kenara çekmişti. Striptizciler tüm hünerlerini sergileyerek soyunmuşlardı ve danslarına öyle devam ediyorlardı. Onları kulübün her köşesine konumlandırmıştı. Sadece ortada değil, bazıları kendilerine özel platformlardaydı. Adamlardan birinin köşedeki striptizci kadına istekle yaklaştığını fark ettiğinde olacakları bekledi. Kadın tutunduğu direkten süzülerek kayıp aşağıya inerken adam platformun üzerine çıktığı gibi kadını kalçalarından tutarak kucağına aldı ve dudaklarına kapandı. Eva devamını izlemekten kaçınarak başka yöne döndü ve bir başkasını garsonlardan biriyle gördü. Kadın yere diz çökmüştü ve adamı doruğa çıkartıyordu. Bu görüntü midesini iyice çalkaladığında hâlâ elinde tuttuğu içki bardağından kocaman bir yudum alarak bunu bastırmaya çalıştı.

Derken locadaki adamlardan biri yanındaki kızıl saçlı kadınla öpüşmeye ara verdiği sırada ancak Eva’yı fark edebilmiş gibi, “Siktir oğlum, bu parça ne? Gökalp! Sen işini biliyorsun cidden. Onu istiyorum,” dedi bağırarak. Salyalarının aktığı her hâlinden belliydi.

Eva ancak kendisine gelip elini Gökalp’in elinden kurtarırken bir anda içine dolan öfkeyle gözleri parladı. Ancak sonra adama kızmakta haksız olduğunu fark etmesi pek uzun sürmedi. Ne bekliyordu ki? Onlar burada buradaki kadınlarla istedikleri şekilde eğlenmek için kulübü kiralamışlardı.

Gökalp arkadaşına ters bir bakış atıp, “Ogün, elindekiyle ilgilen,” diyerek onu uyardı.

“Haksızlık, en iyisini kendine ayırmışsın!”

Eva gittikçe kontrolden çıkan bu sohbeti dehşetle takip ederken Gökalp, “O, bu kulübün sorumlusu-” demişti ki Akın, “O, benim,” dedi birden, sertçe ve öfkeyle.

Genç kadın iliklerine kadar ürperdi. Gökalp kaşlarını çattı ve diğer adam ise, “Üzgünüm dostum, senin olduğunu bilmiyordum,” diye söylenerek yanındaki kadına döndü. Gökalp ile tartışmaya hazır duruyordu ama söz konusu Akın olduğunda tavrı aniden değişmişti.

“Artık biliyorsunuz. Ona dönüp bakan olursa gözlerini oyarım.”

Gökalp bir şeyler söyleyecek gibi olsa da devamını getirmeyerek yerine geçti. Kuşkusuz Akın’dan çekindiği ve para harcadığı yüzünün dağılmamasını istediği için irdelememişti. Zira Akın öyle gergin duruyordu ki Eva’ya bakacak olan biri olursa ona anında yumruğunu geçirecekmiş gibi hazır bekliyordu.

Genç kadın bu olanların şaşkınlığını bir kenara bırakıp hızla kaşlarını çattı. Akın’a karşı çıkmak için dudaklarını aralamıştı ki onun oturduğu yerden ayağa kalktığını görünce tüyleri diken diken kesildi. Adam yaşadığı öfkeden dolayı gerilen kaslarını rahatlatmak istercesine birkaç gerinme hareketi yaptıktan sonra locadan çıkıp Eva’ya doğru ilerledi. Kuşkusuz ki genç kadın geriye doğru adımlamamak için kendisini tutmak zorunda kalmıştı.

Akın tam karşısına dikilip koca bedeniyle locanın tamamını kapattığı sırada, “SEN. BURADA. NE. HALT. EDİYORSUN?” dedi sıkılı dişlerinin arasından. Bağırmamış olsa bile bağırmış kadar etkiliydi.

“Asıl sen ne halt ediyorsun?” dedi Eva. Tanrı aşkına, bacakları gerçekten de titriyordu. “Ne demek o benim? Ne demek bu? Ben kimsenin değilim, tamam mı?”

“EVA!”

“Bana bağırma!”

“HEMEN BURADAN ÇIK. HEMEN!”

Kalbinin korkuyla çarpmasını görmezden gelerek, “Çıkmıyorum,” diye karşı koydu. Cesaretinin kaynağı neydi bilmiyordu ama kalabalıkta olmaktan güç aldığı belliydi.

“EVA!”

“Bana bağırmaya hakkın yok,” dedi sertçe. Neyse ki müzikten dolayı kimse onları duyamıyordu. “İstediğimi yaparım, istediğim yerde de dururum. Sen bana karışamazsın.”

“SEN. BENİ Mİ. DENİYORSUN?”

“Sen umurumda bile değilsin. Buraya eğlenmeye geldim ve bunu yapacağım. Bana karışamazsın,” dediği sırada dansözlerin sahneye çıkacağını belli edercesine çalmaya başlayan oryantal müziği duyunca, “İstersem burada çıkar göbek bile atarım,” dedi hırsla. “Sen kimsin ki benimle böyle konuşabiliyorsun? Ne hakla?”

Akın sertçe kadını kolundan yakalayıp kendisine doğru çekti. “Burayı dağıtırım,” dedi gözü dönmüş gibi. “Burayı dağıtır, bu gecenin de şu ibnelerin de amına koyarım. Duydun mu? Hiçbir şey umurumda olmaz. Hiçbir şey, hiç kimse! BURAYI. YIKARIM.”

Eva korkuyla ona baktı. Akın bunu yapardı, hem de hiç düşünmeden yapardı. Bir şeyleri yakıp yıkmakta ondan iyisi yoktu ve nelerin berbat olacağı umurunda olmazdı. Kolunu adamın tutuşundan kurtarırken, “Bunu yapamazsın!” dedi neredeyse sinirden çığlık atarcasına. “Bu gece için günlerce emek verdim ben!”

“Yapamaz mıyım? Emin misin?”

“Pislik!”

“EVA BURADA DURDUĞUN HER SANİYE BEN DAHA ÇOK DELİRİYORUM, HABERİN OLSUN.”

“Sakın saçma sapan bir şey yapmaya kalkma. Basına rezil oluruz. Beni duyuyor musun? Cesur abi bu kez seni gerçekten mahveder.”

“Sikerim basınını da rezilliğini de!”

“Başka ne bilirsin ki!”

“EVA!”

“Bana bağırmayı kes! Ben senin kuklan değilim.”

“Üç saniyen var. Eğer buradan çıkmazsan yapacaklarımı izlersin.”

“Sen berbat bir adamsın-”

“Öyleyim lan, öyleyim. Ben hiç iyi biri olduğumu iddia etmedim. Bak şimdi ne kadar daha berbat bir adam olacağım, izle!”

Genç kadın panikle bağırdı. “Tamam! Tamam, lanet olası mağara adamı! Tamam! Gidiyorum, tamam mı? Al tüm parti senin olsun! Gidiyorum!”

“Yürü,” dedi Akın emredercesine. “Bir daha da buraya gelmeyi aklından bile geçirme.”

Eva ellerini yumruk yapıp sıktı. Kuşkusuz Akın’ı yumruklamak istiyordu. “Yapmadığın tek şey beni kovmaktı. Ama şaşırmadım. Yemin ederim ki şaşırmadım. Tam da senden beklenilecek bir hareket.”

Akın sinirle güler gibi bir ses çıkarttı. “Kızım sen bana kafayı yedirtmeye mi çalışıyorsun? Kovuyorum lan. Git buradan, yoksa bu piçleri kurşuna dizeceğim o olacak!”

“Gidiyorum,” dedi Eva hırsla. Alınmış duruyordu. “Yemin ederim ki sabah olduğunda buradan temelli gideceğim. O zaman huzura erersin.”

Sonra hışımla dönüp orayı terk etti. Arkasındaki adama hiç bakmadı ya da hâlâ devam etmekte olan eğlenceyle hiç ilgilenmedi. Yeri döven adımlarla arka tarafa yönelerek, nereye gidip ne yapacağını bilemediği için büroya geçmeye karar verdi. Her adımında söyleniyordu. O kadar sinirliydi ki ne dediğini bile bilmiyordu. Hatta neden bu derece sinirlendiğini dahi bilmiyordu. Sadece kontrolünü kaybettiğinin farkındaydı ama kafasını bir türlü toparlayamıyordu. Büronun kapısını kırmak istercesine açıp karanlık odanın aydınlanmasını sağladı. Ardından da odanın en ucundaki çalışma masasına doğru yürümeye devam ederken, “Tanrım!” diye çığlık attı. Bu gece gerçekten kocaman bir kâbus olmalıydı. “Tam bir hayvanla karşı karşıyayım!”

Eva bunalmış gibi saçlarını sırtına doğru savurduğu sırada ancak odanın girişindeki patırtıları duyabildi. Dönüp bakmak için hareketlendiği andaysa odanın kapısının gürültüyle üzerine vurulduğunu işitti. Sırtındaki tüyler diken diken olurken kapının orada aynı öfkesiyle dikilen Akın’ı gördüğünde istemsizce sertçe yutkundu. Adam kaskatı duruyordu ve boynundaki kabarmış damarlar netçe görünüyordu. Gözlerinde öyle tehlikeli bir bakış vardı ki ondan korkmamak mümkün bile değildi.

“Ne işin var senin burada? Partine git,” dedi Eva dişlerinin arasından. Ona tırnaklarını geçirmekten geri kalmıyor olsa da kalbi deli gibi atıyordu. Acaba son söylediğini duymuş olabilir miydi? Duymuş olsa bile geri adım atmayacaktı, çünkü adam bazen cidden hayvan gibi davranıyordu.

Akın bir şey söylemek yerine eliyle arkasındaki kapıyı yokladı ve kilidini bulup çevirdi. Bu durum genç kadını kısa bir anlığına duraksattı. “Ne yapıyorsun sen?” dedi hafif korkuyla. Akın yine cevap vermedi. Sessizliğinin yaydığı korku yetmezmiş gibi kadına doğru adımlamaya başladı. Eva istemsizce gerisin geri kaçarken, “Sana diyorum?” diye sayıkladı. Şimdi sesinde endişe vardı. “Bana yaklaşmayı kes.”

“Sen az önce ne dedin bir daha söylesene,” dedi Akın kadına yeterince yaklaştığı sırada. Aralarında bir adımlık mesafe kalmıştı ve Eva’nın kalçası çalışma masasına dayandığı için artık kaçacak yeri yoktu.

“Ne dediysem hak ettin. Şimdi de sana hakaret ettiğim için beni azarlamaya mı geldin? Burada çalışıyor olmam canının sıkıldığı her an bana bağırıp çağırabileceğin ya da kovabileceğin anlamına gelmiyor.”

“Yoksa ne yaparsın? Bavulunu toplayıp gider misin?”

“Evet, aynen öyle yaparım.”

Akın kafasını hafifçe sağ omzuna doğru yatırıp güldü. Kesinlikle ölümcül bir gülüştü. “Senin o giderken adımlayacağın yolu, bineceğin aracı, gideceğin yeri yakarım, Eva. Anladın mı? Yakarım.”

“Bu... bu...” dedi genç kadın şokla. “Bu delice. Sen delirdin mi?”

“Delirdim lan görmüyor musun? Delirtiyorsun beni!”

“Ben mi delirtiyorum? Sen delirmek için yer arıyor gibisin. Partiye katılmama karışma hakkın yoktu-”

“Hâlâ parti diyor,” dedi Akın öfkeyle. “HÂLÂ PARTİ DİYOR!”

“Bağırma!”

“BAĞIRTMA!”

“Neden seninle uğraşıyorum ki?” dedi Eva umutsuz bir vakayla karşı karşıyaymış gibi kafasını hafifçe iki yana sallarken. “Ne istersen onu yap, tamam mı? Sadece beni rahat bırak,” diyerek adamın yanından geçip gitmek istedi, ancak Akın buna izin vermedi. Onu kolundan yakalayıp eski yerine geri itti.

“Sen söylesene bana bu hazırlığın kimeydi?”

Genç kadının içini yakalanma telaşı kapladı. “Ne demek bu şimdi? Ben her zaman kıyafetime dikkat ederim.”

“Her zaman böyle kışkırtıcı giyinmezsin, bana yalan atma.”

“Ah, şimdi de beni yalancılıkla mı suçluyorsun? Bu gece bu kaçıncı oldu?”

“Seni yalancılıkla falan suçladığım yok, laflarımı başka yerden anlamak için hazır bekliyorsun ama asıl demek istediklerimi anlamamak için de elinden geleni yapıyorsun. Beni aptal mı sanıyorsun sen?”

Eva derin bir soluk alıp kendisini sakin olmaya zorladı. “Pekâlâ, bu kadar yeter. Daha fazla konuşup gerilmek istemiyorum, anlıyor musun? Aşağıya inip ortamı kontrol etmek istemiştim, tek niyetim buydu-”

“Göz kulak olacağımı söylemiştim. Kontrol etmeni gerektirecek bir şey olmadığı ortada,” diyerek kadının lafını kesti.

Bunun üzerine, “Belki de seni kontrol etmek istemişimdir,” dedi Eva sertçe. “Çünkü son zamanlarda sürekli içip ne yapacağı belli olmayan biri gibi davranıyorsun. Günlerdir uğraştığım gecenin mahvolmasını asla istemem. Bu yüzden aşağıya inmeye karar vermiştim.”

“Bu kadar masum düşünmediğini biliyorum.”

“Sen kafanda senaryolar kuruyorsun, hepsi bu.”

“Beni delirtmek için böyle hazırlandın. Maksadın kontrol etmek olsaydı bunu yapmazdın.”

“O partiye onlarca kez davet edildim ve özen göstermek istedim. Ne var bunda?”

Akın’ın yanağında bir kas seğirdi. “Hangi it seni davet etti? Gökalp iti mi? Onun gelmişini geçmişini sikerim. Ben olmasam orada seni kendi masasına meze edecek orospu çocuğu için mi hazırlandın?”

Eva yüzünü buruşturmaktan kendini alamadı. “İğrençleşme.”

“Kızım sen ne zaman önündekini göremez oldun? Seni davet etmelerindeki niyet neydi anlayamıyor musun? Her şey için teşekkür edecek değildi ya! Bu kadar saf olamazsın, Eva!”

Tabii ki saf değildi. Sadece Akın’a olan yersiz öfkesi yüzünden saçma sapan bir kararla hareket etmişti ve şimdi de yaptığının arkasında durmaya çalışıyordu. “Neyse ne! Oraya girdiğim gibi istediğim anda çıkardım da. Karışmana gerek yoktu. Boşuna ortamı gergin.”

“Boşuna mı?” dedi Akın, sanki sülalesine küfredildiğini duymuş gibi çıldırarak. “Eva, beni dinden imandan çıkartacaksın, az kaldı. Yemin ediyorum kafayı yememe ramak kaldı. Daha fazla beni kışkırtma. Sonu iyi olmaz, bak seni son kez uyarıyorum. Sanki sikten bir akşam yemeğine girmişsin de seni kovmuşum gibi davranmayı kes. Adamlar resmen seni... hay sikerim lan! Sikerim hepsinin yedi ceddini!”

Akın’ın tepesinin tası atmıştı. Gidip içeride kaos çıkartıp katliama sebep olacağını belli eden karanlık bakışlarıyla kapıya doğru dönecekti ki Eva hızla üzerine atılıp ona resmen yapıştı. “Dur lütfen tamam,” dedi telaşla. “Lütfen diyorum, Akın, lütfen. Sorun istemiyorum, daha fazla olay istemiyorum. Ne olur bir delilik yapma.”

“Bunu en başında düşünecektin,” dedi Akın onu dinlemeyeceğini belli edercesine. Kadının kollarını üzerinden söküp onu kendinden kolayca uzaklaştırdı. “Kafalarında seninle ilgili hayaller kuran o orospu çocuklarının kafalarını kopartacağım.”

Eva elinin ayağının buz kestiğini hissetti. Onu durdurmak istiyor olsa da adım atacak gücü kendinde bulamıyordu. Akın söylediğini yapacaktı, bunu kafasına koymuş gibiydi. Sonrasında doğacak olayları yeniden düşündüğünde işlerin iyice çıkmaza gireceğini fark ederek sertçe yutkundu. Buna engel olmalıydı. Bir şey yapmalı ve buna engel olmalıydı. Kapıya doğru yeri döven adımlarla giden adama, “Senin içindi,” diye bağırdı. Öyle birden, öyle aniden harfler dudaklarından dökülmüştü ki kesinlikle bunu planlamamıştı.

Akın durdu ama yüzünü dönmedi.

Eva kalbinin gürültüsünü rahatça duyabildiğini hissederken, “Senin için hazırlanmıştım. Bu elbiseyi senin için giydim. Makyajımı senin için yaptım. Saçımı senin için taradım. Dikkatini çekmek için,” diye devam etti. Tanrı aşkına, bunlar da neyin nesiydi? Onu durdurmak istemişti, içindekileri dökmek değil.

Akın’ı kanlı eylemlerinden geri çeken bu kelimeler şaşkınlığa sürüklemişti. Yeniden dönüp genç kadına baktığında onu tepeden tırnağa süzmekten kendini alamadı. Ardından sertçe yutkundu. Kahrolası çok güzeldi. Hâlâ sönmemiş olan öfkesiyle, “Beni durdurabilmek için mi böyle konuşuyorsun?” dedi.

“Bunlar gerçek,” dedi Eva pes edermiş gibi. “Saçma davrandığımı kabul ediyorum, tamam mı? Partiye katılmak için can atmış olman beni delirtti. Düşüncesizce hareket ettim.”

“Can falan atmadım.”

“Evet, gördüm. O yüzden sadece birkaç saniyede ortalıktan yok olup soluğu partide aldın!”

Akın iki adım kadına doğru yaklaşıp, “Tuna’nın gelmeyeceğini söyledin, ben de kaldım. Etrafta değil onlarca, yüzlerce adam olsa bile birimizin kalması gerekiyordu, bunu sen de biliyorsun,” dedi durumu açıklamak istercesine.

“Zorunlulukmuş gibi konuşma lütfen, ben çocuk değilim.”

Akın bir adım daha yaklaştı. “Keyif alacağımı mı düşündün cidden? Tamam önceden olsa keyif alırdım, hatta onlara katılırdım da, Eva, bunu saklayacak değilim. Ama şimdi? Planladığım tek şey yanlarında durup içmekti.”

Genç kadın ilgilenmediğini belli edercesine kollarını göğsünde birleştirip başka yöne baktı. “Bana bir daha bağırma. Hele de herkesin içerisindeyken.”

“Seni orada dizlerime yatırıp pataklamak istedim,” dedi Akın olanları hatırladığı için yeniden öfkelenerek.

“Ne? Sen kafayı yemişsin!”

“Yedirttin ulan yedirttin. Şu hâline bak! Bu hâlde o aç itlerin arasına girilir mi? Aklıma geldikçe kanım kaynıyor.” Durdu ve daha çok öfkelenmiş şekilde ona baktı. “Bir de istersem burada çıkar göbek bile atarım, öyle mi Eva?”

Eva karnına saplanan sancıyı görmezden geldi ve kuyruğu dik tutmaya çalıştı. “Evet, öyle. Bana karışamazsın. Yetişkin bir kadınım, istediğimi istediğim zaman yapabilirim.”

“Yap,” dedi Akın son adımı da atıp aralarındaki mesafeyi iyice kısaltarak. “Yap, hadi. Geç karşıma, benim için göbek at.”

Genç kadın sadece bunu aklında canlandırmakla bile dehşet verici bir heyecanla kuşandı. Ancak yine de kendisini stabil tutmayı başarabildi. “Hah! Eminim başkaları bunu seve seve yapacaktır.”

“Ben senin yapmanı istiyorum. Şu öldüğüm kalçanı sağa sola savur karşımda.”

“Ben senin isteklerini yapmak için hazır bekleyen oyuncağın değilim.”

“Ama ben öyleyim,” dedi Akın birden. Sözleri öyle ani ve sert Eva’ya çarptı ki bir an için donup kalmıştı. “Ben senin isteklerini yapmak için hazır bekleyen oyuncağın olmaya razıyım.”

“Saçmalama,” dedi Eva elektrik akımına kapılmış gibi irkilerek. “Senden öyle bir beklentim yok. Bu akşam yaptığım şey kadınsal bir dürtüydü, tamam mı? Altında başka şeyler aramanı istemem. Hâlâ aynı şekilde düşünüyorum, sana dair fikirlerim değişmedi.”

“Benim yaşam tarzımı istemiyorsun,” dedi Akın, bunu kabullenemiyormuş gibi biraz öfkeyle.

“Evet.”

“Ama beni isteyebilirsin. İstediğini biliyorum.”

“Bunu da nereden çıkarttın?” derken dehşete kapılmış gibiydi.

“Sana dokunmamı gerçekten de istemiyor musun Eva? Seni arkandaki masaya dayamamı ve kendinden geçene kadar sikmemi?”

Kadının gözleri kocaman oldu, dudakları aralandı. “Tanrım! Böyle şeyler söyleme.”

“Neden? Beni istediğini belli etmekten mi korkuyorsun yoksa?”

“Öyle bir korkum yok,” diye çaresizce sayıkladı.

Akın kendi kazdığı kuyuya düşmüş gibi aniden, “Siktir,” diye sayıklayıp artık yerinde durması imkânsızmış gibi hızla hareket etti. Kadının çığlık atmasını umursamadan onu belinden yakalayarak geriye doğru yatmaya zorladı ve onu kolayca çalışma masasının üzerine yasladığındaysa yeniden, “Siktir,” diye söylendi. “Göğüslerinin nasıl kabardığını keşke görebilseydin. Sadece biraz üstelemem yetti, şunlara bak.”

Eva elbette görebilirdi ama bunu yapmaya cesareti yoktu. Masanın üzerindeki eşyaların sırtına batmasından dolayı rahatsızca kıpırdanırken, “Akın,” diye sayıkladı. “Ne yaptığını sanıyorsun? Çekil üzerimden.”

“İt, itebiliyorsan,” dedi Akın ve biraz daha kadının üzerine eğilip sivrileşen göğüs uçlarından birine hafifçe dudaklarını sürttü. Lanet olası elbisenin kumaşı öyle mükemmeldi ki sanki yok gibiydi. Sanki ona hiç değmeden Eva’ya dokunmuş gibi hissetmişti ve o da öyle hissetmiş olacaktı ki kuvvetle inlemişti.

“İstemeyen kadının iniltisine bak,” dedi Akın dişlerinin arasından. “Daha sana tam olarak dokunmadım bile ve sen göğsünü resmen ağzıma doğru itiyorsun.”

Eva terlediğini hissederken, “Öyle bir şey yapmıyorum-” diye başlamıştı ki Akın elbisesinin üzerinden göğüs ucunu ağzına aldığında tek yapabildiği, “Ah, tanrım!” diye çığlık atmak oldu. Beyni onu itmek istiyordu, ancak dürtüleri tam tersini yapıyordu ve şu anda tamamen dürtülerinin kontrolündeydi.

Akın kadının göğsüne kapanmışken yakalarına yapışan ve ağzını daha çok kendisine dayamaya çalışan ellerin çabasına karşılık güldü ve ardından da daha büyük açlıkla dudaklarını oynattı. Arada elbise olmasına rağmen gittikçe sivrileşerek kendisini sunan göğüs ucunu zevkle karşıladı. Elleri aşağıya kayıp elbisenin uzun etek kısmını kavrayarak yukarıya çekmeye başladı. Onu hemen burada bu şekildeyken doldurmak istiyordu.

Eva ancak aklı başına gelebilmiş gibi irkilerek Akın’ı itmeye çalıştı. Bacaklarını oynatıp elbisesinin yukarıya sıyrılmasına engel olmayı denerken, “Dur,” dedi nefes nefese. “Bunu yapamayız. Dur. Lütfen.”

“Neden?” dedi Akın nihâyet ondan uzaklaştığı sırada. Kaşları hızla çatılmıştı.

“Sana söyledim. Aramızda ciddi bir şey olamaz.”

“Olmasın amına koyayım. Ciddi olmasın. Kullan lan beni. İşin bitip buradan gitmeye karar verene kadar kullan,” dedi sinirli sinirli. Kuşkusuz gitme konusundan nefret ediyordu.

“Sen... sen neler diyorsun?”

“Duydun işte. Ciddiyet istemiyor musun? Olmasın. Sadece tensel bir anlaşma yapalım, Eva. Bana ıstırap çektirmeyi bırak artık. Günlerdir ne hâlde olduğumu bilmiyorsun. Seninle birlikte olduktan sonra bir an bile aklımdan çıkmadın. Mahvettin beni. Ağzıma sıçtın benim.”

Genç kadın, “İzin ver doğrulmak istiyorum,” diye mırıldandıktan sonra Akın’ın uzattığı elini tutarak sırtını masadan ayırdı. Düşünmek için zamana ihtiyacı vardı ve şu anda asla normal düşünebilecek durumda değildi. Dehşet verici şekilde uyarılmıştı, tek istediği bu adamla olmaktı ve başka bir şey düşünemiyordu.

“Cevabın yok mu?”

“Bu kadar aceleci olmasana, düşünmeye çalışıyorum.”

Akın hafifçe sırıtıp, “Sana yardımcı olayım,” dedikten sonra kadını tutup birden çevirdi. Sabırsız olduğu her hâlinden belliydi.

“Ne yapıyorsun?”

Kadının saçlarını sırtından çekerek omzunun üzerinden sağ tarafına yığdı. Ardından da tümüyle çıplak olan sırtında gözlerini gezdirip elbisenin kalça kısmında bollaşan kıvrımlarına uzun uzun baktı. Birden arzudan gözlerinin döndüğünü hissetti. Hiçbir zaman sabırlı biri olmamıştı ve şimdi de ondan sabırlı davranması beklenmemeliydi. Kadının nefis şekilde ortada duran kalçasına sıkı bir şaplak atıp ona çığlık attırırken, “Birkaç gün rahatça oturamayacağın şekilde seni sikmek istiyorum, Eva, kabul et,” diye adeta hırladı.

“Tanrım! Tanrım! B-bu... bu... bu nasıl kabul edilir?” dedi genç kadın şokla. Kuşkusuz ki daha çok uyarılmış vaziyetteydi ve dik durabilmek adına ellerini masanın üzerine dayamıştı.

“Nasıl kabul edilir? Çok kolay. Birbirimizin arzularını gidereceğiz. İşin özü bu işte,” derken Eva’nın kalçasını kuvvetle sıktı.

“Bu... fahişelik gibi bir şey mi? Fahişen olmamı mı istiyorsun?”

Akın sinirle homurdandı. “Yine sözlerimi bir tarafından anlıyorsun,” diyerek kadına bir şaplak daha attı, bu diğerinden bir nebze sertti. “Birbirimizin arzularına göre davranacağız dedim. Benim arzularıma göre davranacaksın demedim. Sevgili gibi ama-”

“Sevgili olmayacağız,” dedi Eva hızla. “Sadece zevk için.”

“Sadece zevk için,” diyerek onu onaylarken eğilip burnunu kadının ensesine bastırdı. Teninin güzel kokusunu içine doldurup gözlerini kapattı. “Kendini bana bırak, seni hayal bile edemeyeceğin noktalara taşıyayım.”

“Herhangi bir bağlanma olmayacak?” dedi genç kadın emin olmak istercesine.

Akın güldü. “Eğer istersen seni bağlayabilirim. Ellerinden ve ayaklarından, bazen sadece ellerinden, bazense sadece ayaklarından. Saatlerce bunu sona erdirmem için kıvrandırırım seni,” dediğinde Eva’nın içine sert bir soluk çektiğini duyunca, “Siktir,” diye sayıkladı. “Bunu istiyorsun, değil mi?”

“Akın,” dedi Eva çaresizlikle. “Doğru düşünemiyorum,” diye sızlandı.

“Ben de öyle. Şu anda seni bağlamak istiyorum. Bacaklarını birbirine yapıştırıp o şekilde düğümlemek ve sonra da içini doldurmak... Siktir.” Dudaklarını kadının ensesinin hemen altına bastırdı ve yeniden sayıkladı. “Siktir, Eva.”

Genç kadın, “Akın,” dedi yeniden yalvarış şeklinde. Ancak sanki yanlış bir yere değmiş gibi Akın yeniden bedenini çevirdi. Bunu öyle hızlı ve kolay yapıyordu ki, şaşırmadan edemiyordu. Soluk soluğa artık yüz yüze olduğu adama bakarken gürültüyle yutkundu. Kahrolası çok çekiciydi.

“Bir daha adımı sayıkla, hadi, seni şu masaya yatırmak için tek ihtiyacım olan şey bu.”

“Düşünmeme izin vermiyorsun,” dedi Eva biraz öfkeyle. “Beni istediğin yola çekmek için etkilemeye çalışıyorsun.”

“Üzgünüm, Eva, ben kötü adamım, bunu biliyorsun. Sabırsızım ve seni istiyorum. Şu anda kafamın içerisinde seni nasıl delicesine siktiğimi bilsen karşı koymaya çalışmayı bırakırdın.”

Genç kadın bayılacakmış gibi hissetti. Bacaklarının arasındaki sızlama gittikçe artıyordu. Öyle hızlı soluk alıp veriyordu ki asla yeterli gelmiyordu. Üstelik kalbi ritmini tamamen şaşırmıştı, vahşi bir hızla çalışıyor, hissettiği arzunun büyüklüğüyle savaş veriyordu. Yaşadığı coşku ve heyecandan dolayı içi titrerken, “Bu şekilde,” dedi sayıklarcasına. Devamını getirmeden önce sert bir soluk aldı. “Bu şekilde konuşma.”

“Ne şekilde konuşmayayım?” derken gözleri yeniden kadının sivrileşen göğüslerindeydi ve o da bunun farkındaydı.

“T-terbiyesizce.”

Akın yavaşça sırıttı. Gözlerinden taşan tehlikeli bakış, sırıtmasıyla birlikte yanağında oluşan çukurla bütünleşince Eva’nın soluğunun kesilmesine neden oldu. “Ben terbiyesizlik seviyorum. Sen de seviyor gibisin,” dedikten sonra duraksadı. “Yatakta prenses gibi muamele görmek isteyenlerden değilsin, değil mi?”

Genç kadın yakalanmış olmanın verdiği telaşla, “Ah, tanrım!” diye inledi. “Neleri konuşuyoruz böyle?”

Akın onu umursamadan devam etti. “İlk birlikte olduğumuz geceye dair bazı şeyleri net hatırlıyorum. Daha hızlı, daha sert, daha hızlı, daha sert, çok daha sert... Hatırlıyorum, Eva, yalvarışların hâlâ kulaklarımda.”

“Yanlış hatırlıyorsun. Önünü göremeyecek kadar sarhoştun,” dedi çabucak.

“Seni nasıl siktiğimi hatırlıyorum. Hiçbir içki bana bunu unutturamaz.”

“Kes şunu! Sana böyle konuşmamanı söyledim.”

“Neden tahrik olduğunu saklamaya çalışıyorsun? Kirli kelimelerden hoşlandığını anlamayacak kadar aptal mıyım? Önceki birlikteliğimizde gözünü korkutmamak istemiştim, yavaş davranmayı denemiştim, senin tüm yalvarmalarına karşın,” diyerek altını çizdi. “Ama şimdi sana asla yumuşak davranmayacağım. Yemin ederim Eva, çığlık ata ata ağlayacaksın. Seninle işim bittiğinde bu odadan ayaklarının üzerinde çıkacak gücün bile kalmayacak.”

“Ah, tanrım, affet beni!” dedi Eva bu eziyete daha fazla katlanamıyormuş gibi. Akın’ın yakasına tırnaklarını geçirir gibi asılıp onu kendisine çekti ve dudaklarına kapandı. Öpüşmüyorlardı, adeta birbirlerini yiyorlardı. Dişlerinin sert çarpışmaları gürültülüydü ve elleri bedenlerinin her noktasında geziniyordu.

“Bunu kabul ettin olarak sayıyorum,” dedi Akın kadının dudaklarından kopup boynuna doğru indiği sırada. Ondan hiç ayrılmadan konuştuğu için sesi boğuk çıkmıştı. Eva’nın tek cevabı inlemek olduğunda parmakları elbisesinin ince askılarındaydı. “Bunu üzerinde parçalamak istiyorum,” diyerek homurdandı.

“Parçala,” dedi genç kadın yalvarır gibi. “Parçala gitsin, umurumda değil.”

Akın elbiseyi göğüs dekoltesinden tutarak ikiye ayırdı. Ortaya serilen çıplak tenin her santiminde dudaklarını gezdirip kadını defalarca kez inletti. Göğüslerini dudaklarının arasında ezip dilini üzerlerinde dolaştırdı. Öyle lezzetliydi ki doymasına imkân bile yoktu. Çok kısa bir anlığına dudaklarını ondan kopartabildiği esnada, “Yetmiyor amına koyayım!” diye hırlayıp bu kez dişlerini kadının sol tarafına, sol göğsünün hemen altındaki noktaya geçirerek onu ısırdı. Eva acıyla çığlık atıp ellerini adamın geniş omuzlarına vurdu. Ancak Akın bunu hissetmemişti bile. Elbisenin hâlâ birbirine tutunan dip kısımlarını da tuttuğu gibi ikiye ayırıp tamamen koparttıktan sonra Eva’nın önünde diz çökerek sabırsızca iç çamaşırını da yırttı. Genç kadın bir kez daha çığlık attı, çünkü kumaş ikiye ayrılırken canını yakmıştı. Daha sonra Akın sanki yıllardır bu anın hasretiyle yanıp tutuşuyormuş gibi kafasını Eva’nın bacaklarının arasına gömdü. Onu kalçalarından kavrayıp tamamen kendisine çekerken yine masaya dayamıştı ve kana kana tadını çıkartıyordu.

Eva kafasını eğip aşağıya baktığında hiçbir şey göremiyordu. Akın öyle aç şekilde oraya yumulmuştu ki çığlık atmak dışında yapabildiği hiçbir şey yoktu. Adamın saçlarına asılıyor, onu bacaklarıyla sıkıştırıyordu, ancak hiçbiri onun umurundaymış gibi görünmüyordu. İşin içerisine parmakları da girdiğinde Eva’nın gözlerini tersine dönmüştü. Kafasını geriye atıp öyle gürültüyle inlemişti ki sesi odanın tüm köşelerine çarpmıştı. İçinde hareket eden parmaklar talepkârdı ve onlara karşı koyacak gücü yoktu. Tamamen zirveye çıkmaya odaklanmıştı, ancak Akın buna kolayca izin vereceğe benzemiyordu. Nitekim parmaklarını geri çektiğinde ve kafasını oradan kaldırıp ayağa kalktığında Eva doruğa ulaşamamanın verdiği sinirle dolmuştu.

“Öyle kolay şekilde olmayacak. Sınırlarını zorlayacağım,” dedi Akın çalışma masasının üzerindeki her şeyi elinin tersiyle yere savurduğu sırada. Ardındansa boşalttığı masaya Eva’yı itip yatmasını sağladı ve yan tarafına geçerek kadının çenesini sıkıca kavradı.

“Başka kimse olmayacak, duydun mu?”

Genç kadın iyice öfkelendi. “Bunu bana mı söylüyorsun? Kulübün ortasında bir kadınla öpüşen ben değildim!”

Akın tehlikeli şekilde sırıtıp elini aşağıya kaydırdı ve bu kez göğüslerinden birini sertçe avuçladı. “Başkası olmayacak,” dedi yeniden, altını çizer gibi. “Sadece sen.” Ucunu parmaklarının arasında kıstırıp eziyet ettiği göğsü bırakıp elini kadının karnının üzerinden aşağıya doğru ağır ağır kaydırdı.

“Bana sadık kalacak mısın, Eva?”

Genç kadın teninde gezinen ve her an ne yapacağı belli olmayan parmakları takip etmeye çalışırken, “En fazla gözünün önünde bir adamla öpüşürüm, ödeşmiş oluruz,” dedi arzudan mayışmış hâlde.

Akın duyduğuna delirmiş gibi elini havaya kaldırıp önünü ardını hiç düşünmeden kadının bacaklarının arasındaki noktaya sertçe vurdu. Eva asla beklemediği bu hareketle birlikte bir an için hareketsiz kaldı, nefes bile alamadı, gözleri büyüdü. Ancak daha sonra zevk tenine usulca yayılmaya başladı ve daha fazlasını ister gibi bacaklarını iyice aralarken topuklarını kuvvetle masanın kenarına bastırmıştı.

“Eğer o kadınla yattıysan-”

“Yatmadım. Sakın o cümlenin devamı getirme.”

Eva tehditten etkilenmediğini belli edercesine hafifçe omuz silkti. “İyi, ben de başkasıyla yatmam o zaman ama öpüşeceğim.”

Akın aynı noktaya bir tokat daha geçirdi, Eva dişlerini sıkarak inledi. “O adamın dudaklarını kesip ona yediririm,” dedi hırsla.

“Ben sadece izlemiştim. Sen de sadece izleyeceksin.”

“Beni kışkırtmaktan korkmuyor gibisin?” derken üçüncü darbe Eva’nın en hassas noktasına kondu. Kadın kafasını geriye atarak ve sırtını masanın sert yüzünden kaldırarak gürültüyle inledi.

“Korkmuyorum.”

“Yerinde olsam korkardım, Eva, hem de çok korkardım.”

Ve bir tokat daha geldi. Genç kadın adeta çığlık atıp çaresizce adamın şişkin pazularına elini doladı. Tırnaklarını ona geçirirken, “Bir daha yap!” diye emretti. Akın asla sorgulamadan isteğini yerine getirdi ve Eva yeniden çığlık attı. “Bir daha! Bir daha! Durma! Hiç durma! Akın! Durma!”

Akın durmadı. Peş peşe sert darbeleri tam da o noktaya gömdü. Çıkan iç gıdıklayıcı ses Eva’nın çığlıklarının arasında kaybolurken kadının doruğa çıkarak sarsılan bedeninin kusursuz ritimlerini izleyerek, “Siktir,” diye sayıkladı. “Siktir, Eva, boşalıyorsun.”

“Akın! Tanrım!”

Kadının çığlıkları bir müddet durmadı. Gözleri yaşarmış, kirpikleri ıslanmıştı. Yaşadığı en uç noktadaki deneyimlerden biriydi ve böylesini ilk kez tadıyordu. Kendine toparlanma süresi bile sunmayıp, “Kimse bilmeyecek,” dedi hâlâ soluklarını düzene koyamadığı o saniyelerde. Sertçe yutkundu. “Duydun mu?”

Akın kısaca kafasını sallayıp kadının doğrulmasına yardım etti. “Ayağa kalkabilecek misin?”

Eva ona bununla yıkılmayacağını belli edercesine bakarak yere bastığında hiç beklemediği bir şey oldu ve bacakları büküldü. Bir süre onları açık tutmuş ve o şekilde doruğa çıkmıştı. Bu yüzden hâlâ kendine gelememiş olmalarını normal karşılaması gerekse de böyle olacağını hiç düşünmediği için şaşkındı. Akın ise onu hızla yakalarken gülüyordu.

“Belki de ayağa kalkmak yerine diz çökmelisin, Eva.”

Genç kadın aldığı emri uygulamakla programlanmış robot gibi dizlerinin üzerine çöktü. Ardındansa parmakları Akın’ın pantolonuna dokundu. Niyeti onunla biraz oynamak olsa da Akın yine sabırsızlığını belli ederek hızla kemerine davranıp onu çözmüştü. Geriye fermuarı açmak ve içeridekini dışarıya çıkartmak kalıyordu. Eva bunu yapmakta zaman kaybetmedi. Onu açığa çıkarıp ilgilendi. Öyle ki Akın bazı anlarda kendini kaybedercesine kadını saçlarından tutup geriye kaçmasına fırsat vermeyerek onu epey zorluyordu. Böyle anlarda alt dudağını delicesine ısırıyor ve hırıltıyla soluk alıp veriyordu. Nihâyetinde o da zirveyi bulduğunda haz dolu gözleri hâlâ hemen önünde diz çökmüş şekilde duran ve ona verdiklerini zevkle kabul eden kadının üzerindeydi.

“Eva,” diyerek adını yüce bir varlıkmış gibi sayıklarken birkaç kez sertçe yutkundu. “Amına koyayım, bu neydi böyle?” Kadının ancak geriye çekilmesine izin vererek ona doğru hafifçe eğilip çenesini kavradı ve baş parmağıyla ağzının kenarında kalanları temizledi.

“Aklımı kaybetmeme neden oluyorsun. Bundan sadece bu anlarda nefret etmiyorum.”

Kadını kendisine doğru çekerek ayağa kaldırdı ve delicesine öptü. Bu sırada Eva’nın sıcak elleri gömleğinin düğmelerinde geziniyordu. Tüm düğmeler çözülene kadar onu soluksuz öpmeye devam etti ve gömleğinin önü tamamen açıldığındaysa ancak ondan ayrılıp gömleği üzerinden çıkarttı. Ardından da Eva’nın üzerinde parçaladığı ama askıları yüzünden hâlâ pelerin gibi taşıdığı elbiseyi çıkarmasını sağladı. Artık karşısında sadece topuklu ayakkabılarıyla duruyordu. Saçı başı dağılmış, gözleri ıslandığı için yaptığı yoğun göz makyajı hafifçe akmıştı. Buna rağmen en mükemmel hâliyle karşısındaymış gibi onu incelemekten kendisini alamıyordu.

Eva zorlanmanın da etkisiyle kızarmış olan yanaklarıyla Akın’a bakarken, “Hisler olmayacak,” diye mırıldandı. “Sadece bedenlerimiz doyacak.”

Akın yine kafasını salladı, çünkü konuşursa buna karşı çıkacağını biliyordu.

“Beni kısıtlamayacaksın, hiçbir şeyde.”

Akın tekrar kafasını salladı.

“Elbette ben de seni kısıtlamayacağım. Ve... ve gitmek istediğimde peşimi bırakacaksın, tamam mı? Ömrüm boyunca burada kalmayacağımı sana söyledim. O gün geldiğinde sorunsuzca yollarımızı ayıracağız.”

Akın iki yana açılmış şekilde duran kemerini çekip çıkartırken kaşlarını derinden çatmıştı. İşte bunu sessizce onaylamak bile istemiyordu. Kemeri katlayıp diğer avucuna hafifçe vurduğu sırada, “Bitti mi?” diye homurdandı.

“Bilmiyorum. Aklıma geldikçe söylüyorum.”

“Senin aklını daha iyi almam lazım öyleyse,” diyerek onu yeniden kendisine çekip öptü ve odanın içerisinde yürüttü. Köşedeki deri koltuğa ulaştıklarında ancak kadından ayrılıp onu yeniden çevirdi ve sırtından bastırıp koltuğun yüksek koçağına doğru eğdi. Sonraki adımı kemeri Eva’nın bacaklarına dolayıp klipsini sıkmak olduğunda kadının bacakları birbirine yapışmış hâle gelmişti ve durduğu pozisyonla kalçası hayli öne çıkmış olduğu için adeta görsel bir şölen gibi kendisini Akın’a sunmuştu.

“Eva,” dedi enfes bir şeyin tadına varmak üzereymiş gibi hayranlıkla. “Keşke kendini benim gözümden görebilseydin,” dedikten sonra dışarıya çıkmış şekilde duran kalçalarını sıkıp şaplak attı.

Eva yeniden heyecanlanmıştı ve beklenti doluydu. Ancak uyarısız şekilde, tüm sertliğiyle içine gömüleceğini düşünmediği için boğazının derinliklerinden kopup gelen çığlıkla odayı titretmişti. Bacaklarının sıkıca bağlanmış olmasından dolayı sıkıştırılmış hissediyordu ve tarif edilemez derece bundan memnundu. Akın saçlarını eline dolayıp ritmini artırırken ona uyum sağlamak adına elinden geleni yapıyordu. Zevkten kafasının tepesinde yıldızlar dönüyor gibiydi ve iniltileri asla kesintiye uğramıyordu.

O gece Eva için kelimenin tam anlamıyla sonsuz gibiydi. Akın sözünde durmuş ve onu tamamen tüketene kadar durmamıştı. Deri koltukta Akın’ın göğsünde gücü bitmiş vaziyette yatarken parmağını oynatacak takati bile yoktu. Sırtında usulca gezinen parmakların yaydığı uyku hissiyle birlikte gözlerinin kapanmasına engel olamazken, “Akın,” diye seslendi. Çığlık atmaktan sesi bile kısılmıştı.

“Hmm?”

“Aklıma bir şey daha geldi.”

“Söyle, başımın belası, söyle.”

“Birlikte uyumak da yok, tamam mı? Kokuna alışmamalıyım. Bir de... bu kadar güzel kokma.”

Akın güldü. Gülüşüyle birlikte göğsünün üzerinde yatan kadın hafifçe oynadı. Ona kollarını sarıp iyice kendisine çekerken, “Tamam,” dedi yavaşça. Ancak kalkıp gitmeye niyeti yoktu. Dünya yansa bile kadını koynundan çıkartmayacaktı ve zaten Eva uyanık kalacak kadar gücü bile kalmadığı için başka bir şey söyleyemeden koynunda sızmıştı.

Akın daha ilk günden kurallardan birini çiğniyordu ve bunun son olmayacağından da emindi.

×××

Akınnn 🔥

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%