Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3.BÖLÜM

@yazarimssii

Gecenin bir vakti stresli bir bekleyiş içindeydi Leyla ve Ayla. Bir anda suyu gelen melek'i apar topar hastaneye götürmüşler çocukları da Leyla ve Ayla'ya bırakmışlardı. Tek sorun şuydu ki Ateş ve Su bir türlü susmak bilmiyordu. Su az da olsa sakin bir çocuktu ama Ateş öyle değildi. Huysuz, agresif bir çocuktu. Ve annesinden ayrıldığından beri mızmızlanıp anne diye huysuzlanıyordu.

 

Kollarında sicim sicim gözyaşı döken kıza baktı Leyla. İçi gidiyordu her birine. Ama daha fazla stresliyken böyle devam ederse öfke patlaması yaşayabilirdi.

 

"Su, güzel kızım. Hadi uyu güzelim. Hadi bir tanem. Bak Doruk ne güzel uyuyor. Sende kapat gözlerini." Küçük kız yaşlı gözleriyle iç çekerek Leyla'ya baktı. Bu görüntüye dayanamayan Leyla gözlerini yumup derin bir nefes aldı. Ardından gözlerini açıp arkadaşı Ayla'ya döndü. Onun da kendisinden bir farkı yoktu. Durum içler acısıydı. Ne kadar Ateş'i oyalamaya çalışsa da işe yaramıyordu.

 

Kollarında ki miniğim gidip kendi oğlunun, Doruk'un yanına yatırdı. Küçüğü ağlar diye düşünmüştü. Ama beklediğinden daha farklı bir şey oldu. Su ağlamayı kesmiş iç çeke çeke oğluna sokulmuştu. Gözlerinin yavaş yavaş kapandığını gören Leyla huzurlu bir nefes çekti içine. Böyle olacağını bilseydi iki saat kollarında avutmazdı Su'yu.

 

"Ulan kız. Yaptığın oldu şimdi senin. Madem benim oğlanın yanında uyuyakalcaktın ne diye uğraştıryorsun beni." diyerek fısıldadı. Birinden kurtulduğuna göre diğerine odaklanabilirdi artık. Levent geldiğinde sinir krizi geçirecekti ama banane diye geçirdi içinden Leyla. Filiz sakinleştirirdi kocasını ona neydi yani. Onun görevi çocukları avutmaktı. Leyla da layıkıyla yerine getiriyordu. Doruk uyandığında onu alnından öpecekti. Çok büyük bir iyilik yapmıştı annesine. Ama içinden gelecekteki gelinim diye geçirmeyi de ihmal etmemişti.

 

Arkasından gelen tıkırtıyla oraya döndü. Ateş'in elindeki oyuncağı yere fırlattığını görünce kaşları çatıldı. Cinnet geçirtecekti bu çocuk ona. Doruk bir Ateş ikiydi. Birisi çok yaramaz diğeri çok huysuzdu. Burnundan soluyarak boynundan büyük huysuzluk yapan çocuğa ilerledi.

 

"Teyzem ne olur sanki uyusan he. Ayla teyzeni de üzüyorsun. Hadi bak diğer kardeşlerin uyuyor sen de uyu biraz." diye sızlandı Leyla.

 

"En sevdiği ninniyi de söylemeye çalıştım ama anne diyip duruyor. Boşuna uğraşma yani Leyloş. Sabaha kadar bizimle nöbet tutacak gibi." diye mırıldanınca Ayla oflamadan duramadı Leyla.

 

Ayla'nın dediği gibi Ateş sabaha kadar uyumamış, Leyla'yı çıldırtmıştı. Dörde doğru Kaya Leyla'yı aramış doğumun güzel geçtiğini, sağlıklı kız çocuğunun dünyaya geldiğini haber vermişti. Bu habere çok güzel kutlama yaparlardı.

 

Kapı çaldığında sevinçle kapıyı açmaya gitti Leyla. Kapıyı açtığında karşısında çok güzel manzara ile karşılaştı. Kadir bir kolu ile Melek'e destek olurken diğer elinde de puseti taşıyordu. Duygulandığından gözleri dolu dolu olmuştu.

 

"İki kişi gidip üç kişi ile döndünüz sıcak yuvanıza. Umarım ömrü hayatınız boyunca sıcak yuvanız hiç bozulmaz." Kaya karısına umutsuz vakaymış gibi baktı.

 

"Leyla sultan kenara çekildi geçsinler he. Ne dersin?"

 

"Ha. Ay ben ne yaptığımı biliyor muyum sanki. Gece boyu Ateş bey canımıza okudu zaten. Hadi geçin geçin. Hoşgeldiniz." Teker teker eve girerlerken Filiz ters bir bakış attı Leyla'ya.

 

"Ne varmış benim oğlumun acaba."

 

"Ne yok ki Filizcim. Bütün gece huysuzlanıp, anne diye sızlanıp durdu."

 

"Anneci olacak benim oğlum." dedi Filiz olacaklardan bihaber.

 

İçeriye geçtiklerinde Ayla'nın hazırladığı yatağa uzandı Melek. Çok yorgun hissediyordu kendini. Ama buna değmişti. Kadir kucağına aldığı kızını karısının yanına yatırdı. O bunu yaparken ortamdan daha farklı bir ses yükselmişti.

 

"Lan benim kızımın bu meymenetsiz oğlanın yanınada ne işi var." Levent'in sesi tüm salonu doldurmuştu.

 

"Hiç kusura bakma Leventcim ama senin kız sokuldu oğluma. Öyle uyuyakaldı. İki saat kucağımda salladım ama uyumadı. Bende oraya yatırdığımda uyuyakaldı." Onlar derin bir tartışmaya girerken Ateş emekleyerek Kadir amcasının yanına gitmişti. Bunu fark eden Kadir Ateş oğlanını kucağına aldı. Ateş'in yüzüne baktığında her zamanki yüz ifadesini görmüştü. Kaşları çatık ve etrafa memnuniyetsiz bakışlar atıyordu. Küçük Ateş'in bakışları Melek'in yanında yatan bebeğe takıldığında ağzında olmayan eli o tarafı işaret ettiğinde Kadir her şeyden habersiz gülümsedi. Ateş'i yavaşça kızının yanına yatırdı.

 

"Kardeşinle tanış aslanım. Sen ona abilik yapacaksın."

 

Ateş hiçbir şey bilmeden Kadir amcasının kızına yaklaştı. O an öyle bir şey olmuştu ki. Büyüklerden bunu sadece Melek görmüş tebessüm etmişti.

 

Gece boyu huysuzluk eden Ateş, küçük bebeğin yanına uzandığında yüz ifadesi gevşemiş ve yavaş yavaş uykuya dalmıştı.

 

🪽

 

Bazen gördüğün bir rüya bile seni içine öyle bir çeker ki asla o rüyadan uyanmak istemezsin. Yedi saniyelik rüya sana koca asır gibi gelir, gerçek hayatı sorgulatır sana. Uyanmaya başladığında ise uyanmamak için çırpınır ama gözlerin senin isteğin dışından gerçekliğe açılır.

 

Şuan tamda uyanmak istemeyeceğim bir rüyanın içine hapsolmuştum. Yemyeşil ormanda koca gövdesine yaslanarak oturduğum çınar ağacının altında sulu elmamı yiyordum. Kuşlar etrafımda cıvıl cıvıl öterken kelebekler çiçekten çiçeğe konuyordu. Üzerimde ince askılı dizimin üzerini geçen beyaz bir elbise vardı. Burası hem tanıdık gelecek bir yer hemde daha önce görmediğim, gelmediğim cennet bahçesiydi sanki. Yalnızlığıma gömülmüş gözlerimi huzurla yumup başımı çınar ağacının gövdesine yaslamıştım. Etrafta kuş sesleri dışında iki tane çocuk sesi de duyuyordum. Erkek çocuğuyla kız çocuğunun neşeli gülüşleri benimde tebessüm etmemi sağlamıştı.

 

Hani en güzel anılarınızın katili olur ya. Benimde bu gördüğüm rüyanın katili olmuştu.

 

Ben daha ne olduğunu anlayamadan yüzüme temas eden buz gibi suyla yataktan sıçradım. Hatta sıçramakla kalmayıp yataktan kıçımın üzerinde düşmüştüm. Benden habersiz boğazımdan kopan çığlıkla tepemde dikilen direk bir kaç adım gerilemişti. Kafımı kaldırıp direk gibi uzun boyuyla başımda dikilen şahısa baktım. Yüzünde eğlenmenin verdiği ifadeyle bana bakıyordu. Suç işlemiş ama suçsuzmuş gibi yapan çocuklar gibi otuz iki dişiyle sırıtarak bana bakıyordu.

 

"Günaydın uykucu. Zabah oldu zabah. Hadi kalk daha hazırlanıp yola çıkacağız."

 

Hiçbir şey yapmamış gibi birde bana günaydın mı diyordu. Sağ gözümün seğirdiğini hidissediyorum. Sinir ayak parmaklarımdan başlayıp tüm bedenime yayılmış kaşlarımı derince çatmamı sağlamıştı.

 

"Kaçman için sadece üç saniyen var Doruk." Tıslarcasına kurduğum cümleyle bir kaç salise göz kırpıştırdı. Yaptığı şeyin daha yeni farkına varmışçasına yutkunmuş ve arkasına bakmadan odanın çıkışına ilerlemişti. Hızla ayaklanıp peşinden koştum. Peşinden koşan beni görür görmez merdivenlere koşup ikişerli üçerli seke seke aşağı ilerlemişti.

 

"Gel lan buraya. Seni doğduğuna pişman edeceğim." Hem koşup hemde bağırıyordum. "Kime diyorum ben Doruk! Kaçmayı bırakıp adam akıllı karşımda dur." Salondaki koltuğun etrafında durduğunda soluk soluğaydı. Benim bağırışımla tekli koltukta oturan elinde gazeteyle olduğu yerinde sıçrayan Kaya amcama takıldı gözlerim. Ama buna takılmadım. Bahçeye açılan sürgülü kapıdan da içeriye babam girmiş mutfaktan da Leyla teyze ve Atlasın silüetini görür gibi olmuştum.

 

Hızımı kesmeden Doruk'a doğru ilerlediğimde, Doruk "gelme üzerime katil." diyerek kaçmıştı.

 

"Öldürmekten beter edeceğim seni. Katil olmaktan daha güzel şey olacağım. Mesela kahraman. İnsanlar uyurken onları hayvan gibi kaldırmaktan keyif alan birini ortadan kaldıracağım. Bu yüzden insanlar bana teşekkür edip, beni kahramanları ilan edecek." Tek nefeste kurduğum cümle önce duraksamasına sonra ise hayvani bir şekilde gülmesine sebep olmuştu.

 

Gülüşlerinin arasından "kahraman mı? Sen mi kahraman olacaksın? Şu sıçana dönmüş halinle mi?" demiş, daha çok gülmüştü. Bunu fırsat bilip sinsice yaklaşıp sırtına atladım. Bir yandan düşmemek için bacaklarımı beline sararak kendi konumu sabitlerken, bir yandan da o çok sevdiği sarı saçlarına yapışmıştım.

 

"Lan. Lan bırak lan saçımı. Kokuşmuş sıçan. Sana diyorum bırak hemen saçlarımı." Daha çok asıldım.

 

"Ne dedin duyamadım sarı kafa. Özür mü diledin yoksa daha çok çekeyim mi istedin saçlarını." Beline sarılı bacaklarımdan dolayı elleri direkt saçına yapışmış ellerimin üzerine gitti. Ne kadar çekmeye çalışsa da sıkı yapıştığım için bıraktıramamıştı. O yüzden elimin üzerine uzamaya başlamış olan tırnaklarını geçirdi. Her ne kadar derine saplamasa da canım acıdığı için ufak bir çığlık koptu dudaklarım arasından.

 

"Aaa! Kuduz köpek. Çek o pençelerini elimin üzerindenn. Batırma. Batırma acıyooo."

 

"Önce sen bırak saçımı kokuşmuş sıçan. Ne kadar acıyor farkında mısın?" Bırakmak istemediğim için görüş alanıma ilk gelen yere dişlerimi geçirdim. Koluna denk gelmişti. Var gücümle ısırdığım için olacak ki boğazından hırıltılı bir ses çıkardı. Bana bağırmaya hazırlanıyordu ki ortama düşen öfkeli sert bir ses durulmamızı sağladı.

 

"Doruk! Duru! Çabuk ayrılın." İkimizde ürktüğümüz için sakince ellerimizi birbirimizden çektik. Her ne kadar hala sinirli olsamda dişlerimin geçtiği yere ufak bir öpücük bıraktım. Bunu fark etse de tepki vermedi. Usulca bacaklarımı belinden çekip sırtından indim ve aramıza bir kaç adım mesafe bıraktım. Çatık kaşlarla önce indiğim sırtına daha sonra da bizi durduran öfkeli sert çıkan sesin sahibine baktım. Bu kişi kesinlikle babamdan başkası değildi.

 

"Ne oluyor sabah sabah. Ne bu kavga gürültü. Bir sabah da sessiz sakin bir şekilde kahvaltıya geçsek olmuyor mu? Yine neyi paylaşamadınız." Bakışları Doruk'a saplandı. "Gene kızımı kızdıracak ne yaptın sarı kafa?"

 

"Valla bir şey yapmadım Kadir amca. Önce kızın gelip sırtıma atladı." Öfke saçan gözlerimle Doruk'a baktım. Hiçbir şey yapmadım mı?

 

Gerçekten mii önce bizi sıçana çevirerek uykumuzdan uyandırıyor bir de suçu bize atıyor. Kesinlikle katılıyorum sana. Ya sende mi ya. Bari sen sıçan deme.

 

"Hiçbir şey yapmadın mı? Gerçekten Doruk paçayı kurtarmak için başvurduğun yalana bak." İşaret parmağımla kendimi işaret ederek babama döndüm. "En güzel rüyamın içinde çınar ağacının altına oturmuş huzurla elmamı yerken ansızın bu hayvan yüzünden üzerime su dökülerek uyandım baba. Gerçekten de hiçbir şey yapmamış. Bravo ona." Sinirle önüme gelen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım. Matadorların boğaları kızdırıp yormak için tuttuğu kırmızı şalı bana tutulmuş gibi öfke ile soluyordum.

 

"Çok güzel olmuşsun abla. Islak saç yakışmış." Atlas'ın kurduğu cümle ile öfkeli ters bakışlarım onu buldu. Tam gülmeye hazırlanıyordu ki bakışlarımı fark edip geri vites atarak "Oha abi ablamı ne hale getirmişsin. Bir daha ablama dokunma." dedi.

 

"Ulan it oğlu it. Mevlanalar bile bu kadar hızlı dönmedi. Ne u dönüşü yapıyorsun hemen." Elimi şaşkınlıktan açılan ağzıma götürüp Doruk'a baktım. Benden yiyemediği dayağı şimdi Kaya amcamdan yiyecekti. Çünkü babasını köpek konumuna getirmişti.

 

Tamda beklediğim oldu. Hızına yetişemediğim Kaya amcam Doruk'un ense köküne bir tane yapıştırmış kafasıyla birlikte boyunu da eğmesini sağlamıştı. "Sen kime it diyorsun lan. İt senin münasip yerindir." Eğer şuan gülersem ortamı bozacağım için kendimi zor tutuyorum. Kaya amcamın ensesindeki eli Doruk'un kulağına gittiğini gördüm. Çekmiş olacak ki Doruk sızlanarak konuşmaya başladı.

 

"Baba napıyorsun ya. Bıraksana."

 

"Gulahları bi pişirimlik nidiyon sen. Dursun golun ganadın." (Kepçe kulak ne yapıyorsun sen. Elin ayağın düzgün dursun.)

 

Gülmemek için kendimi o kadar zor tutuyordum ki. Kaya amcam sinirden memleketinin şivesine geçiş yapmıştı.

 

Aha gerçek eğlence. Kaya amcamız sinirimizi uçurup giderecek şimdi.

 

"Heh Kayseri şivesine de geçiş yaptığına göre yavaş yavaş sofraya geçeceğiz demektir. Dimi Kaya bey." Bakışlarım Leyla teyzeme kaydığında ellerine beline atmış bir şekilde gördüm onu. Yüzüne uygun bir şekilde incelttiği kaşlarını çatmış eşine ve oğluna bakıyordu.

 

"Gözünün yağını yidiğim. Şu delanlının dediklerini duymuyon mu sen. Çığırıyo kürük. Beni de Kadir emmisini de dellendiriyo. Ne güzel gasde okuyodum." (Gözünü yağını yidiğim bir sevgi sözcüğü. Şu delikanlının dediklerini duymuyor musun sen. Bağırıyor eşek sıpası. Benide Kadir amcasını da delirtiyor. Ne güzel gazete okuyordum.)

 

"Duyuyorum Kaya. Sana az önce köpek dedi. Çek biraz daha kulağını da akıllansın."

 

"Anne sende mi ya. Baba valla sana demek istemedim ben onu. Aha şu ite dedim. Sende ne sırıtıyorsun pişmiş kelle gibi. Gelip kurtarsana beni babamızın gazabından." Babam yanıma gelmişti. Bende onun güvenli kollarına sokulmuş Kaya amcamların kavgasını izliyordum. Şuan bütün öfkem uçup gitmişti. Hatta zevkten dört köşe olmuştum.

 

"Kusura bakma abi sen kendin kaşındın. Babamda seni bir güzel kaşıyor işte."

 

"Ulan. İşin düşer ama senin bana. Bak bakalım o zaman sana yardım eli uzatıyor muyum?" Kaya amcam biraz daha kulağını çekmiş olacak ki acıyla inledi.

 

"Şinci ekece. Beni eyi dinle. Bi daa Duru kızıma bulaşma. Eğer bi daa bulaşacak olursan mezerini kendi ellerimle eşeler, seni o mezere kendi ellemle gömerim. Dölek dur." (Şimdi çok bilmiş. Beni iyi dinle. Bir daha Duru kızıma bulaşma. Eğer bir daha bulaşacak olursan mezarını kendi ellerimle kazar, seni o mezara kendi ellerimle gömerim. Düzgün dur."

 

Her ne kadar bu zamana kadar birlikte yaşasakta Kayseri şivesini anlamakta zorluk çekiyordum. Sessizce babama fısıldadım. "Baba ekece ne?"

 

"Çok bilmiş diyor amcan." Babamın sıcak nefesi saçlarıma ılık bir esinti gibi vurmuştu. İkimizde fısıltıyla konuştuğumuz için dikkat çekmiyorduk.

 

"Peki dölek?"

 

"O da düzgün dur demek. Neyse. Hadi git bir duşa gir sen. Saçların bu şekilde durdukça hasta olursun. Biz bekleriz seni kahvaltıya." Kafamı salladım. Daha dinlemek isterdim ama saçlarım birbirine girmiş durumdaydı. Kısacası berbat görünüyordum. "Duştan sonra saçlarını kurut bal göz." Babamın alnıma koyduğu öpücükle salon çıkışına yöneldim.

 

"Ya ama baba abartmıyor musun acaba. Kendi oğlunu gömmek nedir?"

 

"Zııınk. Söstenme. Dalaşma. Şinci düş önüme annene yardım edeceğiz adı batasıca." (Sus. Konuşma. Akıllı dur. Şimdi düş önüme annene yardım edeceğiz.) Son duyduklarım bunlardı.

 

Odama çekildiğimde kendimi banyoya atmıştım. Üzerimdekilerden kurtulup ılık suyun altına girdiğimde vücudumdaki kasların gevşediğini iliklerime kadar hissettim. Ama aynı zamanda zihnime hücum eden, beni endişelerle dolduracak bir ton düşünce zihnime firar etti. Bugün İstanbul'a gidecektik. Hayır. Gitmekle kalmayacak ve oraya yerleşecektik. İstemeye istemeye kabul ettiğim bir şey beni korkutuyordu.

 

Hayatınızın bazı dönemleri sizin dönüm noktanız olabiliyordu. Bu dönüm noktalarından bir çoğu hayatınızda büyük değişikliklere neden olurdu. Başıma gelecek değişikliklere hazır mıydım bilmiyordum. Hayatımın en önemli bir dönüm noktasındaydım.

 

Başıma geleceklerden bihaber hayatımı değiştirecek şeye tamam demiştim.

 

Duşumu alıp durulandıktan sonra duşa kabinden çıktım. Çıplak ayaklarımın temas ettiği paspas içimi gıdıklıyordu. Bornozumu ıslak vücuduma sardıktan sonra lavaboda dişlerimi fırçalayıp ufak bir bakım yapıp saçlarımı kuruttum. Normalde üşenirdim ama bu sefer içimden gelmişti.

İstanbul'a gideceğin için istemişsindir. Malum kimlerle karşılaşacağımız belli olmaz. Allah aşkına kimle karşılaşabilirim. Hem sanki sen bugün fazla sessizsin. Niye içimi bunlatacak kadar fikirlerini söylemiyorsun.

 

Kızım sabah saatin bilmem kaçı bu saatte neden kafanı şişirelim. Akşama kadar daha kaaç saat var. Haklısın. Biz her zaman haklıyız aşkoo.

 

Göz devirme isteğime hakim olamadım. İçimdeki hissetmiş olabilir ama görmemişti. İşimi bitirip banyodan çıktığımda saate bakmak için komidinin üzerindeki telefonuma ilerledim. Saat tam da beklediğim sabahın yedisiydi. Allah bilir beni saat kaçta kaldırmıştı Doruk.

 

Gardırobumun kapağını açıp kıyafetlerimle bakışmaya başladım. Kişiliğim gereği bunu yapmak zorundayım. Malum bir insanın en nefret ettiği şeylerden biri kararsız olmaktır. Kıyafet konusunda çok kararsız bir insana dönüşebiliyordum.

 

Acaba İstanbul sıcak mı? Elbise tarzı bir şey giyebilirsin. Ay bilmiyorum ki. Ama olabilir. Ya da yok ya normal eşofman tişört giyeceğim. Sen bilersin. Ben bileceğim tabi.

 

Siyah bilekleri lastikli bol bir eşofman ve üzerine beyaz ingilizce yazı yazılı olan koyu mavi tişört çıkardım. Tişört crop tarzında kısa bir tişörttü. Çekemecemden iç çamaşırımı da alıp yatağımın üzerine bıraktım kıyafetlerimi. Yastığımın bir kısmı Doruk yüzünden ıslaktı. Şuan tembellik yapıp bu işi Leyla teyzoşuma bırakmaya karar verdim.

 

Babam her ne kadar buradan eşya götürme desede bir bavul da olsa eşya götürecek gibi duruyordum. Yemekten sonra kitaplarım dahil bir kaç parça için tekrar odama çekilip valiz hazırlamam gerekiyordu. Bornozumu çıkarıp iç çamaşırlarımı sonra da tişört ve eşofmanımı üzerime geçirmiştim. Beyaz spor ayakkabılarımı giyip bağcıklarını bağladığımda saçım dışında hazırdım. Saçımı taramak için makyaj masamın önüne geldiğimde kapım çaldı.

 

"Abla geleyim mi?"

 

Elime tarağımı alıp "Gel ablam." dediğimde kapıyı aralayıp kafasını içeri uzatmıştı. "Noldu bir şey mi oldu. Bir şeye mi ihtiyacın var yakışıklı."

 

"Yo. Sadece seni merak ettim. Az önce baya bir sinirliydin." Gözlerinde özlem duygusunu net görebiliyordum. Yanılmamıştım. Çünkü cümle sonunu kısık bir sesle "artı seni özledim." diye bitirmişti.

 

Oyy Atlas beyimiz bizi özlemişş. Seni değil beni özledi. Yalnız sen bizsin bizde sen. Ne. Boşver.

 

"Ee girsene o zaman. Ne diye kapıda duruyorsun. Abin olacak o hayvan olsaydı şimdiye yüz defa girmişti." Bunu söylediğimde Doruk koridordan geçiyor olacaktı ki "Seni duyuyorum sıçan yavrusu." diye bağırmıştı. Umursamadım. Yeterince sinirlendirmiş huzurumu kaçırmıştı bugün. Ama ben ona yapacağımı bilirim. Yolculukta elimden çekeceği vardı. Atlas arkasından kapıyı kapatarak yanıma geldi. Kalçasını makyaj masama yaslamış, kollarını da göğsünde birleştirerek yüzümü incelemeye başlamıştı.

 

"Ne o bakmalara doyamıyorsun." Çocuk gibi omuz silkti.

 

"Derslerimdi arkadaş grubumdu derken seninle görüşemedim bayağıdır. O yüzdendir seni izlemem."

 

"Bak sen. Sanki sadece arkadaş grubu değil gibi geldi bana ama." Omuzları gerilmişti. Tam da tahmin ettiğim gibi sadece arkadaş grubu değildi. Amanın kardeşim elden gidiyor.

 

"Ayy sen bir gerildin Atlas. Abo kardeşim elden gidiyor. Ve ben ayakta uyumuşum resmen." Sesim gereğinden fazla çıkmış olacak ki avcunu dudaklarıma bastırdı.

 

"Ya abla ne diye yükseliyorsun hemen. Hem niye bu kadar iyi gözlemcisin sen. Gerçekten korkmaya başladım senden."

 

"Detaya gel Atlas. Çatlatma insanı. Zaten göz göre göre kaptırmışım seni de. Abin ezelden kapılı. Sanki bilmiyorum onu da."

 

"Evham yapma hemen. Kimsenin kaptığı falan yok. Daha yeni gelişti zaten herşey. Kız geldi önce deneyelim diye."

 

"Heh sende hemen kabul mü ettin. Tanıyor musun bari bu kızı. Yoksa yeni mi tanıştın. Eğer yeni tanıştığın biriyse ve teklifini hemen kabul ettiysen seni şuracıkta gebertirim. Ya da dur niye seni gebertiyorum ki. Gidip kızı gebertiyim yeni tanıştığı birine yani sana bu teklifi ettiği-"

 

"Abla abla. Uçtun gidiyorsun yine. Bir nefes al." Eğer Atlas beni durdurmamış olsaydı konuşmaya devam edecektim. Ayrıca nefes al demeseydi nefesimi tuttuğumun farkında bile değildim.

 

O bana olayları anlatırken bende sessizce onu dinlemiş, saçımı sıkı bir topuz yapmıştım. Kol kola girmiş bir şekilde odadan çıkıp merdivenlere yöneldiğimizde hala o kızı anlatıyordu bana. Ama benim anlam veremediğim bir şekilde içime bir his yerleşmişti. Bu kızın Atlas'ı aldatacağı gibi bir his. Ve bundan adım gibi emindim..

 

"İşte böyle ablam. Bak kimseye söyleme he. Aramızda kalsın ben zamanı geldiğinde annemlere söylerim."

 

"Okey. Sen nasıl istersen küçük bey. Ama dikkat et. Eğer seni üzecek olursa yer yarılıp içine girsede o kızı bulur seni üzdüğü gibi benden onu üzerim. Şimdiden söyleyeyim." Koluma girmiş haldeyken hafif eğilip yanağıma yine o sulu öpücüklerinden kondurdu. Anında yüzümü buruşturdum. Ama beyefendi keyifle gülüyordu. Ablalıktan mı ne bilmiyorum o yüzden bir şey demedim.

 

"Tamam ablaların bir tanesi. Eğer öyle bir şey olacak olursa adresini bizzat ben kendim vereceğim sana."

 

"Aferin." Mutfaktan içeri girdiğimizde ikimizde kendi sessizliğimize gömülmüştük. Konuşmamız şimdilik burada bitmişti. Herkes masada yerini almış bir tek ikimiz eksiktik sofrada. İlk söylenen kişi tabiki de şaşırtmamıştı.

 

"Hadi be iki saat sizi mi bekleyeceğiz. Açlıktan geberdim burada. Zaten yola çıkacağım. Saatlerce araba kullanacağım." Yerime yerleşirken cins cins Doruk'a baktım. Görende fizana gidecek sanır. Gideceğimiz yer iki saatlik yoldan fazlası değildi.

 

"Ne o oğlum yurt dışına mı gideceksin araba ile. Söylenip duruyorsun. Geldiler işte. Çok konuşmada önündekini zıkkımlan. Yoksa gitmeden seni anne terliğine bir güzel doyururum."

 

"Ya bu evde niye hep benim üzerime oynanılıyor. Kırılıyorum artık ama he."

 

"Zevzeklik yapma sarı kafa. Hak ediyorsun sende. Kızımla seni nasıl baş başa bırakıcam hiç bilmiyorum. Gerçi en çokta sana güveniyorum ya." Doruk'un gözlerinin içi parladığını gördüm. Anında dikleşti. Bunu gören babamda hemen dik konuma gelip çıkıştı. "Tamam kabarma hemen. İki güzel kelam ettim diye tepeme çıkaramayacağım seni." İkisininde yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Her ne kadar bizi kızdırsa da kendisini sevdirmeyi başarıyordu. Ona her ne kadar kızsam, sinirlensem, dövsem de ona olan sevgim gün geçtikçe daha da artıyordu. En zor anlarımda yanımda onun olduğunu hatırlıyordum. İnsan hem iyi hem de kötü gününde yanında olan bir insandan nasıl nefret edebilirdi ki. O duyguyu nasıl besleyebilirdi içinde.

 

Aile olmak kan bağı olmaktan geçmiyordu. Kan bağı olan aileler böyle bir aile sıcaklığını içinde hissedebiliyor muydu? Aile olmanın kan bağıyla hiçbir alakası yoktu. Kan bağı olmadığın insanlarla da sıcak bir aile yuvasını kurabiliyordun. Şuan bulunduğum ortam tamda bundan ibaretti. Leyla teyzem Kaya amcamın önüne kahvaltılıklardan koyarken Kaya amcam ona aşkla, sevgiyle bakıyor dudaklarında o sıcak tebessümü eksik etmiyordu. Doruk ve Atlas her zaman ki gibi didişerek, önlerindeki nimetlerle kapışarak, yeri geldiğinde önündekileri bölüşerek yemeğe devam ediyorlardı. Ben ve babamda sessizce bu manzarayı izliyorduk. Babamın olduğu her kahvaltı da yaptığım gibi kızarmış ekmeğe tereyağ ve bal sürerek babamın önüne koydum yemesi için. Böyle yemeği gerçekten seviyor muydu bilmiyorum ama zihnimde babamla olan tüm anılarda yediği buydu. Bunu çok iyi hatırlıyordum.

 

Önüne koyduğum ballı tereyağlı ekmeğe bakıp tebessüm ederek yemeğe başladı. Elinde yediği çok lezzetli bir şeymiş gibi mırıldandı. "Bunu senin elinden yemek ayrı bir lezzetli oluyor he. Acaba seni yaparken bal mı yemiştim de eline bal bulaşmış bal kızım." Utanmayan ben şuan neden kızarmış gibi hissediyordum. Babamın bu iltifatı içimi gıdıklayıp geçmişti. Tatlı tatlı babama bakmakla yetindim. Kendimi bildim bileli babam bana çok düşkündü. Üzerime çok titriyordu. Bu yüzden Cihan şerefsizini öğrendiğinde çok öfkelenmişti. Ama bana kızamayıp saçlarımı okşamış kendimi yalnız olmadığımı hissettirmek için sıkıca sarılmıştı. Kendimi bazı şanslı kızlar gibi hissediyordum babamdan dolayı.

 

"Afiyet olsun babam."

 

"Acaba sizi göndermekte hata mı yapıyorum ya. Sen gidersen bana kim bu ekmekten yapıp önüme koyacak."

 

"Aşk olsun Kadir. İstedin de ben mi yapmadım." Babam sadece anlamlandıramadığım bir bakış attı. Onun dışında bu konu hakkında konuşmadı.

 

"Durum, kızım. Şimdi siz oraya gittiğinizde evinizin yanında ki ev benim çok yakın bir dostuma ait. Adı Levent. Sizi onlar karşılayacak. Siz yerleşene kadar da yardımcı olacak size."

 

"Çok mı yakın dostun. Leyla teyzem gibi mi? Eğer öyleyse saygısız olmayacak şekilde resmiyeti kaldırabilir miyim? Peki şey. Çocukları var mı?"

 

"Evet. Leyla teyzen gibi. Levent amca diye seslenebilirsin. Sorun edeceğini sanmıyorum. Ayrıca sana ne çocuklarından? Evet var senden büyük ikizleri birde beş altı yaşlarında kızı var."

 

Tatlı bir tebessüm ederek başımı sağ omzuma yatırdım. "Pekii babam ikizler kız erkek?" Gözlerimi de tatlı tatlı kırpıştırmıştım.

 

"Duruu. Bilerek mi yapıyorsun babam. Niye sinirlerimi hoplatmaya çalışıyorsun ki." Cevap alamayacağımı anladığımda huysuz yüz ifademi takınıp önüme döndüm. Ne olurdu söyleyiverse.

 

Erkek olana aşık olmayacağımız ne malum. Ay yok Cihan'dan sonra erko tayfasına pek güvenmiyorum. Peki o zaman Duru hanım biz niye aşık ​​​​​olacağız gibi bir vibe aldık? Ne bileyim ben niye öyle vibe aldınız.

 

Kahvaltıdan sonra odama çekilmiş bir adet valiz hazırlamıştım kendime. Ders kitapları, bir kaç parça kıyafet ve özel eşyalarımdan oluşan bir valizdi. Babam her ne kadar eşya götürme desede bir kaç günlük beni idare edecek şeyler almıştım. Orada beni karşılayacak şeyleri bilemezdim. Odamı son kez inceleyerek odadan dışarıya adımımı attım. Acaba bir daha ne zaman gelirdik buraya. İçimi kaplayan hüzne engel olmadım, olamadım. Özleyecektim yuvamı. Gözlerim dolsada akmalarına izin vermedim. Ağlayıpta arkamda gözü yaşlı bir baba bırakmak istemiyordum. Her ne kadar sert kabuğu olsada görebiliyordum içindeki enkazı. Bazen geceleri odasının önünden geçerken derin iç çekişlerini duyardım. Geceleri odasına çekildiğinde içine attıkları gün yüzünde çıkardı. Bazense şişe sesi duyardım. O zamanlar ise içtiğini anlamak zor değildi. Her zaman mı böyleydi yoksa o kadın bizi bırakıp gittiğinde mi bu hale gelmişti çözemiyordum.

 

Derin bir nefes alarak merdivenlerden inmeye başladım. Niye bu kadar erken yola çıkmak zorundaydık ki. İstanbul kaçmıyordu ya. Merdiven sonuna geldiğimde valizi sürüyerek kapının oraya bıraktım. Salona yöneldiğim sırada Leyla teyzem mutfaktan elinde kendisine göre küçük ama iki kişiye göre büyük poşet yollukla çıktığını gördüm. Dudaklarında hüzünlü bir tebessüm vardı. Evladından ayrılacaktı kolay mıydı onun içinde?

 

"Kızım."

 

"Teyzoş?"

 

"Bunları sizin için hazırladım. Yolda yersiniz. Şimdi benim sarı oğlan akıl edipte mola vermez yolda. Aç susuz kalmayın yollarda." Bakışlarım gözlerine ve elinde ki poşette mekik dokudu. Elindeki poşettekiler gerçekten çok fazlaydı iki kişi için. Yüzümü buruşturduğumu Leyla teyzemin yüzümde gördüğü ifade ile kaş çatmasıyla fark edebilmiştim. Tam bir şeyler söylemek için ağzımı açıyordum ki elini kaldırarak tüm kelimeleri boğazıma dizdi.

 

"Sakın o ağzını açıp, söylenmeye başlamıyorsun Duru. Doruktan sonra seni de gitmeden terlik manyağı yaparım görürsün. Yeter be ne bu sizden çektiğim. Biri söz dinlemez. Biri yüzüne ellerine saçma sapan takılar takar. Bir diğeri ise her şeye söylenip durur. Hiçbir şeyden memnun kalmaz. Bıktım yeminle bıktım. Oh be ikinizden kurtuluyorum sonunda." Ağzım açık bir şekilde Leyla teyzemi dinliyordum. O kadar çok mu bıktırmıştık kadını.

 

Kadın bir tık haklı sanki. ​Hergün sizinle uğraşıyor. Galiba haklısın. Ama içine attıklarının bu kadar fazla olduğunu bilmiyordum.

 

"Bakma öyle söylendiğime güzel kızım. Canımdan çok seviyorum sizi." Şaşkınlığım daha da arttı. Bunu dışından söylemediğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam. Zihninden söylenmiş bir düşünce gibiydi..

 

"Ne bakıyorsun öyle uzaylı görmüş gibi. Düş önüme. Babanlar salonda. Bizde yanlarına gidelim." Kafamı iki yana sallayarak şaşkınlığımdan kurtulmaya çalıştım. Bir şey söylemeden sessizce peşine takıldığımda salona doğru ilerliyorduk. Kapıya geldiğimizde Doruk'un yallavaran sesi doldurdu kullaklarımı.

 

"Ya baba yüzüme bakabilir misin artık. Valla sana demek istemedim onu. Atlas'a dedim gerçekten."

 

"De get. Atlasa demişmiş. Sen orada it demedin. İt oğlu it dedin. Atanı köpek belledin. Bir ton dayak atsam yine sinirim geçmez."

 

"Babam. Aslan babam. Kaplan babam. Yakışıklı babam. Bir ömür geçse de yaşlanmayacak olan babam."

 

"Ha şimdi de yaşlı mı demek istiyorsun sen bana. Yürü git ya. Yağcılığı bile doğru düzgün yapamıyorsun. Sen bu akılla nasıl hukuk tutturdun. Çok merak ediyorum."

 

"Ulan Atlas bunlar hep senin yüzünden başıma geliyor."

 

Kaya amcam Doruk'un kafasına bir sille çakarak "kendi suçunu çocuğun üzerine atıp durma." dedi. Doruk da sanki her zaman söz dinliyormuş gibi uslu uslu "tamam" dedi. Ardından Kaya amcamın hukuk tutturması hakkında sorduğu soruyu yanıtladı.

 

"Hukuk okuyorum ama hukuk büro da çalışıp çalışmayacağıma daha karar vermedim. Bir bakmışsınız boksör olup çıkmışım karşınıza." Bu sefer ki darbesi ise hiç beklemediği yerden geldi. Leyla teyzemin ne ara ayağından çıkardığı terliği Doruk'a fırlatmıştı bilmiyorum. Sorun şurada ki kadın asla ıskalamıyor, tam on ikiden hedefini vuruyordu. Doruk kafasına inen darbe ile "Ah" diye inleyerek terliğin geldiği noktaya avucunu yasladı.

 

"Doruk! Ben seni sokakta bulmadım. Boksör olup kendini dövdürmen içinde doğurmadım. Benim canımı sıkma. Bitirdiğin bölümden mesleğini yapacaksın o kadar. Yoksa bir daha seninle konuşmam. Yüzümü göstermem. Ona göre kararını ver."

 

"Az önce öyle demiyordun ama teyzoş. Bıktım sizden. Oh be ikinizden de kurtuluyorum. Falan diyordun. Şimdi ne oldu Leyla hanım." Ters bakışlarla bakarak yutkunduğunu gördüm. Şimdi yalanlasın yalanlıyabiliyorsa. Az evvel kapının önünde bana patlamıştı. Doruk kınayıcı bakışlarını annesine dikmiş durumdaydı.

 

"Öyle mi Leyla sultan. Oğlundan bıktın he mi? Gidiyoruz zaten. Rahat bir nefes çekersin artık." Ayağa kalkarak beni de kolumdan tutarak çekiştirdi. "Kalk kız. Gidelim. İstenmediğimiz yerde durmayız bizde." Zorlamadan ayağa kalktım. Zaten artık yola çıkmamız gerekiyordu. Oraya gidip bir de ev yerleştirmekle uğraşacaktık. Leyla sultan tek bir kelime edememişti. Ama gözlerinin dolduğunu görebilmiştim. Doruk da görmüş olacak ki hızla Leyla teyzeme sarılmıştı. Bende babamın kollarının arasında çıkışa yürümüştüm.

 

Gerçek bir veda olmasa onlardan uzağa gitmek için vedalaşmak içime oturmuştu. İki saatlik bir uzaklığa gittiğimiz için canları ne zaman istese arabaya atlayıp geleceklerini biliyordum. Dorukla ikimiz büyüklerimize sarılıp vedalaştıltan sonra yola koyulmuştuk. Tabi ki her zaman olduğu gibi sürücü koltuğu kavgası yapmıştık. Ama galip gelen yine ben olmuştum. Kendisi bugünde yan koltuk prensesi olmuştu. Arada o tarafa bakıp keyiflenerek önüne dönüyordum. Kendisi de sövüp tekrar keyifle hızla üzerinden kayarak gittiğimiz yolu izliyordu. Yaklaşık bir buçuk saattir yoldaydık. Az bir yolumuz kalmıştı. Kendimi şarkının ritmine kaptırarak arabayı sürmeye devam ediyordum.

 

Yorucu bir yolculuk ve İstanbul trafiğinden sonra Doruk'un konumunu açtığı evimizin önüne gelmiştik. Arabadan inmeden bir kaç dakika yan camdan evi inceledim. Bursa da ki kaldığımız eve benziyordu. Ama ondan bir tık daha küçük yine iki katlı villa tarzı bir evdi. Babamın çizdiğine adım gibi emindim. Arabadan indiğimde bakışlarım yan eve kaydı. Bizimkisinden biraz daha büyüktü. İki eve de girmek için inmemiz gereken merdivenler mevcuttu. Aklıma gelenlerle yüzümü buruşturdum. Şimdi bu evin temizliği ile uğraşacaktık.

 

"Kızım hadisene daha neyi bekliyorsun."

 

"Off bir dur sende be. Geliyorum işte." Merdivenlerden inip kapının önünde dikilen onun yanında durdum. Ve hiç beklemeden huysuzca söylenmeye başladım. "Ya Doruukk. Şimdi bu evin temizliğini ikimiz mi yapacağız." Kaşlarım çatılı bir şekilde yan profilini izlerken yandan bir bakış atmıştı. Söyleyeceği şeyi söyleyemeden bizim evin merdivenlerinde bağırışma sesleri yükselmeye başladı.

 

"Ya baba. Bize ne komşuların evinin temizliğinden. Kendilerinin elleri kolları yok mu? Kendi evlerini temizleyemiyorlar." İkimizde aynı anda merdivenlere baktığımızda gördüğüm manzara karşısında afallamıştım. Şaşkınlık artı şok etkisi tüm vücuduma yayılırken bakmayı sürdürdüm. Şuan da merdivenleri inen üç kişi vardı. Babam yaşlarında diyebileceğim adam önünde ki genci kulağından tutmuş çekiştirerek bizim eve getiriyordu. Yüz ifadesini görmesemde kaşları çatık, öfkeli bakışlarla baktığını tahmin edebiliyordum. Yanlarında da benim gibi genç bir kız vardı. Ama yüzlerini henüz seçememiştim.

 

"Lan başlarım senin huysuzluğuna ananın oğlu. Canımı sıkıp durma benim. Yardım edeceksiniz dedim bitmiştir. Şimdi daha fazla zorluk çıkarmada yürü."

 

"İkizim ne çok söylendin sende. Alt tarafı yardım. Eline yapışmaz ya."

 

"Eğer yapışırsa ikiz seni elimden kimse ala-" Tam önümüzde durduklarında bakışları beni buldu. Az önce tahmin ettiğim yüz ifadesi beni gördüğünde kaybolmuştu. Kaşları düzelmiş, hatta hayretle havaya kalkmıştı. Öfkeli bakışları da anlamlandıramadığım bir duygu kırıntısıyla parıldamıştı. Ama aynı saniyelerde şok ifadem daha da artmıştı. Boğazımda ki yumru yüzünden yutkunamamıştım bile. Bu oydu. Dünkü motorcu çocuk.

 

"Sen.."

 

"Kedicik."

 

🪽

 

 

 

Loading...
0%