Yeni Üyelik
28.
Bölüm

Bölüm 27

@yazarkasa

Taksiye bindiğimde ne konuşacağımı bile bilmiyordum. Tek istediğim Kaya Aksoy’un suratına tüm gücümle vurmak ve gerekirse burnunu kırmaktı. Ayrıca Rüzgar’ın bacağının yaralandığı yerden dişlerimi geçirmek de fantezilerimin arasındaydı.

Rüzgar hastaneye girer girmez hızlıca ameliyata alınmıştı. Kurşun etinin içinden çıkarılmış ve kasları, tendonları dikilmişti. Kalıcı bir sakatlığı olup olmayacağı da kesin değildi. Aslında Kaptan kıvamında bir atış yapmıştı. Sakat bırakmayacak kadar keskin ama canını yakacak ve dersini alacak kadar derin.

Şimdi o kanlı kurşun avucumun içindeydi. Sanki tüm nefretimi, öfkemin bana kattığı o gücü ve hırsı onun varlığı sayesinde diri tutuyordum. O kurşun benim sevdiğim adamın etinden çıkmıştı. Ve bunun sebebi abisiydi. Belki de Kaptan’a olan öfkem bile Kaya’ya olan nefretimle yarışamazdı.

Rüzgar’ın ameliyatı neredeyse iki saat sürmüştü. Oysa yaranın açılması on saniye içinde olmuştu. Ama kapanması hiç kolay olmayacaktı. Bir yarayı açmak ne kadar kolay ne kadar çabuktu. Ama iyileşmek uzun ve yorucu bir süreçti.

Yol boyunca ne diyeceğimi düşündüm. Sen nasıl bir abisin? Bir abi kardeşine sahip çıkar ayağından vurulması için talimat verir mi? Böyle bir vicdan var mı? Bunları düşünürken aklıma Cem Yılmaz’ın ‘benzin dökülüp adam yakılır mı abi?’ dediği sahne geliyor ve tüm düşüncelerim birbirine karışıyordu. Ne yapacağımdan emin değildim. Belki de öfke ile girdiğim odada hüngür hüngür ağlayacaktım. Bunu yapmama gerektiğini kendime hatırlattım. Asla kendimi ezdirmeyecektim. Ben artık Gülce Aksoy’um. Bazen Sancho Pancho bazen de Sofia’ydım. Bazen yaz gülü bazen küçük kızdım. Ben artık Rüzgar nereye sürüklerse oraya savrulan bir gül yaprağıydım. Yine aklım dağılıyor. Tüm duygularım darmadağın oluyor. Öfke mi hissetmeliyim? Kime karşı öfke? Bizi bu noktaya getiren Rüzgar’a mı yoksa bu noktada karşımızda duran abisine mi? Yoksa umarsızca onların peşinde sürüklendiğim için kendime mi?

Hastane girişinde Zehra ve Sena oturuyordu. Beni gördüklerinde önce şaşırdılar. İşi bıraktığını sanıyorduk dediler. Sonra bir hasta kayıt için gelince konuşmamız bölündü. Kaya beyin hastanede olup olmadığını sordum. Aslında bunu daha önce, taksiye binmeden arayıp sormam gerekirdi. Ama çok da sağlıklı düşünemediğim bir haldeydim.

Kaya bey odasındaydı. Bugün keyfi yerindeydi. Hastaneden içerik gülücük saçarak girmiş ve herkese güzel günler dilemişti. İşte bu öfkemi daha da kabartan bir durumdu. Kardeşi acı içindeyken onun bundan keyif alması normal değildi.

Kaya’nın sekreteri beni görünce gözlerini devirdi. Keyifsiz bir suratla Kaya’yı arayıp benim adımı verdi ve onunla görüşmek istediğimi söyledi. Karşı taraftan olumlu cevap alınca şaşırdı ve kaşları havaya kalktı. Peki efendim deyip telefonu kapattığında beni gözleri ile süzdü. Öfkemi oracıkta boşaltım onun saçlarını yolmak geçse de aklımdan bu fikri hemen uzaklaştırdım. Enerjimi boşa harcayacak lüksüm yoktu. Özellikle bu kız için. onunla muhatap olmadan içeri geçtim.

Kaya koyu kahverengi, oymalı büyük masasının basında oturuyordu. Önünde bilgisayarı açıktı. Ben içeri girince bilgisayardan gözlerini ayırıp bana baktı. Gözleri memnuniyetle ışıldıyordu. Her zamanki gibi yakışıklı ve mağrur görünüyordu. Bir kadını duruşu ile bile etkileyebilecek kadar rahat ve kalbini hızlandıracak kadar ölümcüldü. Sanki yeni tıraş olmuş gibi parlayan esmer teni, özenle taranmış gece siyahı saçları ve koyu bir gökyüzü gibi kucak açan mavi gözleri ile kötülüğün ona bulaşmayacağını düşündürüyordu. Ama o kötülüğün kendisiydi. Zalimliğin efendisiydi. Savaştığımız yel değirmenlerinin suç ortağıydı.

“Hoş geldin Gülce. Bu ziyareti neye borçluyum acaba?”

Gülümsüyordu. Ama gülüşü suratıma doğrulmuş bir silahın namlusu kadar soğuktu.

“Hoş gelmiş gibi görünüyor muyum?”

Üzerimde kan lekeli beyaz elbisem duruyordu. Sabah Rüzgar gözlerini açana kadar hastanede beklemiş sonra da buraya gelmiştim. Elbisemi değiştirecek zamanım olmamıştı. Rüzgar’ın yarasına bağlamak için kopardığım kısım da kendini belli ediyordu. İnsanların bana neden garip baktığını yeni fark etmiştim. Gerçekten kötü görünüyordum.

Kaya dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını kaldırdı. Bana üzerimdeki elbiseleri gözleri ile çıkartıyormuş gibi baktı. Kendimi mahremiyetime el uzatılmış kadar kötü hissettim.

“Rüzgar’la takılmak sana yaramamış. Ürkek ve çekingen bir genç kızken kaba ve saldırgan bir kadına dönüşmüşsün.”

“Bana büyüyüp olgunlaştığımı mı söylemeye çalışıyorsun? Bunu hakaret değil iltifat olarak alabilirim. Kırılgan ve küçük bir kız olmaktan çok uzağım artık. Köyden yeni gelen o ürkek kız değilim evet. Bu seni korkutuyor mu yoksa?”

Kaya elinde tuttuğu kalemi masaya koydu. Elinde kalem olduğunu daha önce fark etmemiştim. Bir eli ile koltuğa oturmam için işaret etti. Ama oturmadım. Aslında yorgundum ama o söylediği zaman değil kendim istediğim zaman oturmaya niyetliydim. Belki bir iki dakika sonra ama kesinlikle şimdi değil.

“Cüretkarsın da. Bu seni daha seksi ve güzel yapmış. Ama dikkat etmelisin küstahlıkla cesaretin arasında bir sınır vardır. Haddini aşmamanı öneririm.”

Burnumdan soludum. Beynimde bir şeylerin kaynayıp fokurdağını hissedebiliyordum. Kalbimden dumanlar tütüyordu.

“Şimdi de beni mi tehdit ediyorsun? Kendi öz kardeşinin vurulmasına razı olan bir ağabey olarak buna şaşırmamam gerekir değil mi?”

Kalbim hızla giden bir yarış arabası gibi uçuşa geçmişken sık nefes alıyor ve ağlamak la öfkeden çıldırmak arasında gidip geliyordum.

“Ah şekerim, beni hiç tanıyamamışsın. Ben kimseyi tehdit etmem. Gürültüyü sevmem. Sessiz ve sakin çalışırım.”

Soğukkanlı bir seri katil gibi. Bunu anlamam lazımdı. Geri planda duran ve elini kire bulaştırmayan bir pislik.

“Seni yeni tanımaya başlıyorum Kaya Aksoy. Ama sen beni hiç tanımıyorsun. Tek yapabildiğin karşıma geçip ahkam kesmek.”

“Birbirimize soy isimlerimizle mi hitap edeceğiz artık? Gülce Aksoy.”

Beynimden vurulmuş gibi bir anda dona kaldım. Evlendiğimizi bilmesine şaşırmamalıydım ama namlusundan çıkmış bir mermi gibi kalbime dokunan bu hitapla sarsıldım.

“Ah evet, evlendiğinizi duydum. Aslında nikahınıza çağırmadığınız için alınmadım desem yalan olur. Küçük kardeşimin böyle mutlu bir gününde yanında olmak isterdim.”

Masanın önündeki koltuğa oturdum. Ellerimi yumruk yapıp kucağıma bastırdım.

“Onu vurdurtarak bir düğün hediyesi mi vermiş oldun? Yoksa bu bir ceza mıydı?”

“Bunun cevabını saba bırakıyorum Gülce Aksoy,” dedi Kaya kararlı ve tok bir sesle. “Ama benim de sana bir sorum var. Kocanı ne kadar tanıyorsun?”

Başımı kaldırıp ona baktım. Her zamanki masum ve yakışıklı suratı ve hafif çapkın gülümsemesi ile bana bakıyordu.

“Ne demek istiyorsun?”

“Annenle ilgili gerçeği sana anlattı mı?”

Kalbim sıkıştı. Annemin Aksoylarla ilgili ne gibi bir gerçeği olabilirdi.

“Kafamı karıştırmaya çalışıyorsun. Benimle oyun oynama.”

“Ah anlıyorum. Sana anlatmamış. O zaman seninle oyun oynayan ben mi oluyorum yoksa sevgili eşin mi oluyor sence?”

“Neyi anlatmamış?”

Kalbim yavaşlamaya başladı. Öfkem yerini kararsız ve bocalamış bir duyguya bıraktı. Ne yapacağını bilmeyen aklımla bir kedinin yumakla oynadığı gibi oynuyordu Kaya. Onun bu tuzağına düşmemeliydim. Ama konu annem olduğunda… Annemle ilgili bilmediğim bir şey mi vardı?

“Annenin ölümündeki gerçeği.”

Kafamın içinde bir uğultu oldu. Kulaklarım duyamaz hale geldi. Annem hastaydı. Ameliyatı kaldıramamıştı. Ama şimdi başka bir gerçekle mi yüzleşecektim?

“Beni manipüle etmeye çalışıyorsun.”

“Ah hayır canım. Sana hakkın olan gerçeği anlatıyorum. Bunu bilmek istemez misin? Annenin gerçek ölüm nedenini?”

Gözümün önünde annemin ameliyata giderken bana gülümseyerek baktığı o an vardı.

“Onu Rüzgar mı öldürdü?” diye sordum. Bu soru hem dilimi yakmış hem kalbimi acıtmıştı.

“Hayır o babamın suçuydu. Ameliyata girmemesi gerekiyordu çünkü artık demans hastalığı yüzünden birçok kabiliyetini kaybetmişti. Ama ısrar etti. Annenin o ameliyattan sağ çıkması gerekirdi Gülze. Rüzgar da babamla beraber girmişti ameliyata. Sonra ikisi annenin ölümündeki hatayı örtbas etti. Sence de bunu sana anlatmış olması gerekmez miydi?”

Rüzgar’ı ne kadar tanıyorum? İşte bu soru aklımın her köşesinde belirmeye başladı. Ne yana dönsem onu ne kadar tanıyorsun diye soran bir hayaletle karşılaşıyordum sanki. Ona güvenebilir miydim?

 

 

 

 

Loading...
0%