Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@yazarkasa


“Sude sarhoşsun,” dedim bezgince. Etrafımızda uğuldayan insanlar ve tepemizden aşağı akan müziğin sesi yüzünden kendimi bile zor duyuyordum. Sıkılmıştım. Ayaklarımdaki topuklu ayakkabı, teknik olarak Sude’nin ayakkabısı, ön tarafı sıkıyor ayağımın arkasını da sanki sivri cadı dişleri varmış gibi ısırıyordu.

“Bana bilmediğim bir şey söyle,” dedi Sude. Her zamanki şımarık haline bir de sarhoşluğun verdiği vurdumduymazlık eklenmişti. Elindeki renkli içecekten bir yudum aldı ama birazını üzerine damlattı. Bardağı o kadar iğreti tutuyordu ki her an dökülecekmiş gibi heyecan yapıyordum. Bana neyse!

“Bana söz vermiştin Sude. Sarhoş olmayacaktın. Beni yalnız bırakmayacaktın. Bu gece ikimiz olacaktık.”

Sude yanaklarını şişirip alay eder gibi dilini dışarı çıkardı. İçimden o kırmızı rujlu ağzının ortasına okkalı bir yumruk atmak gelse de derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Sude benim stajım için çok uğraşmıştı. Ona borçluydum. Gerçi yarın sabah yumruğu kimden yediğini bile hatırlamazdı ama. ne diyorum ben?

“Çok sıkıcısın Nehir, keyfine bak biraz.” Ağzından tükürükler saçarak saçma bir şekilde güldü. Çantasından birkaç tane iki yüz lira çıkartıp bana uzattı. “Al bunu ve taksiye bin ya da biraz eğlenceli bir şeyler yap.” Daha önce de Sude’den defalarca borç almıştım ama böyle sadaka verir gibi uzatması sinirimi bozmuştu.

“Sen berbat bir arkadaşsın Sude,” dedim müziğe inat bağırarak.

Sude omuzlarını silkip biraz ötemizdeki yakışıklı delikanlıya el salladı. “Geliyorum aşkım bir dakika,” dedi. Sonra bana döndü. “Haklısın Nehir ben berbat bir arkadaşım. Ama eğlenmeyi senden iyi bildiğim kesin. bu gece senin de eğlenebileceğini düşünmüştüm ama yanılmışım. Sen iflah olmaz bir ineksin. Duydun mu beni çalışkan karınca? Şimdi yarın sabah neye harcadığımı bile unutacağım şu parayı al ve eve git. Kavgamızı sabah ikimiz de ayıkken yapalım.”

Sarhoş bir kadına göre oldukça uzun bir konuşma yapmıştı. Takdir etmiş bir şekilde kaşlarımı kaldırdım. Tekrar ısrarla yüzümün önüne doğru uzattığı parayı bir hışımla aldım. Fakirdim ama salak değildim.

“Yarın senin burnundan getireceğim Sude. Bu gece güzel eğlensen iyi olur.”

Sude hınzır bir şekilde gülümseyip dudaklarını yaladı. “Eğleneceğime emin olabilirsin,” derken ürkütücü görünüyordu.

Derin bir nefes aldım ve Sude’nin yakışıklı çocuğun yanına gidip kalabalığın içinde kaybolmasını izledim. Müzik giderek daha rahatsız edici olurken kalabalığın da artması ile içerisi iyice havasız kalmıştı. Panik atak krizim sağdan sağdan beni yoklarken nefesimi kontrol etmeye ve içimden ona kadar saymaya çalıştım.

Bir. Sude senin allah cezanı versin.

İki. Hangi akılla sen bu salak kızın peşine takıldın ki?

Üç. Benim aklım mı var zaten?

Dört. Ben aklıma tüküreyim.

Beş. Buradan çıkmam lazım.

Altı. Bir taksi bulup eve gideceğim.

Yedi. Buradan nasıl çıkacağım bu insanlar üzerime üzerime geliyor!

Sekiz. Nefes alamıyorum. Kalbim sıkışıyor.

Dokuz. Allahım disko bar köşelerinde öleceğim!

On. Burada ölemem burası hiç hijyenik değil!

Saymayı bırakıp adımlarımı hızlandırdım. Sayı saymak bana hiç iyi gelmiyordu. Birbirine sokulan çiftleri ortadan ikiye ayırarak, tıpkı vahşi bir ormanda ilerleyen avcı gibi hissederek kapıya ulaştım. Temiz havaya çıkınca başım hafif döner gibi oldu ve gözlerim karardı. Yanımdan geçen biri bana çarparken düşmemek için birilerine tutunmam gerekti. Ama dışarı çıkanlar da pek ayık sayılmazdı. Tutunduğum kişi ile beraber birkaç kişilik bir grup halinde yere düştük. Güç bela ayağa kalktığımda çantamın kolumda olmadığını fark ettim. Teknik olarak Sude’nin çantasıydı. Üzerimdeki dar elbise de onundu.

“Çantam! Çantam yok!” diye bağırdım. İri bir güvenlik görevlisi yanıma gelene kadar ne kadar bağırıp çırpındığımı hatırlamıyorum. O kadar ağlamıştım ki yaşımı silmek için elimi yüzüme sürdüğümde Sude’nin yüzüme sürdüğü bütün boyalar birbirine karışmış bir şekilde elime bulaşıyordu. Güvenlik bana bir mendil uzatırken burnumu çekerek “Çantam kayboldu,” dedim. Adam böyle şeylere oldukça aşina gibi görünüyordu.

“Çantan neye benziyordu?” diye sordu. Ama cevabı çok da merak ediyormuş gibi görünmüyordu.

“Kırmızı,” dedim. Sude kıyafetimle uyumlu olması için bu rengi seçmişti çünkü üzerimdeki mini elbise de kırmızı bir renkteydi. Sonra iç çekerek devam ettim “Kareydi. Parlaktı. Küçük bir şeydi,” diye devam ettim ağlamaklı bir halde. Adam bezgin bir şekilde nefes verdi.

Etrafına göz ucuyla bakındı. Genç kızların elinde parlak küçük çantalar vardı ve hepsi de iddialı renklerdeydi. Bazıları altın gibi parlıyor bazıları da fosforlu renkler saçıyordu.

“Kırmızı bir çanta,” diye kendi kendine mırıldandı güvenlik görevlisi. “Ben etrafa bakınırım. Eğer bulursam sabah seni arar bilgi veririm,” dedi. Nereden arayacaksın aptal adam telefonum da çantamla birlikte kayboldu. demedim. Başımı yukarı aşağı sallayıp ağlamaya devam ettim. Adam sırtımı sıvazlarken eli belime doğru kaymaya başladı. Önce çanta şimdi namus elden gidecek gibi görünüyordu.

“Yardımınız için teşekkür ederim. Benim gitmem lazım,” diyerek acele ile adamın yanından ayrıldım.

“Telefon numaranı bırakmadın,” diye seslendi arkamdan ama onu duymazdan geldim. Kalbim hızla atıyordu. Nereye gideceğimi ne yapacağımı bilemez bir halde biraz ilerledim. Bu sırada arkamdan bir erkek sesi duydum.

“Bakar mısınız bağğyan?”

Bakmayacaktım ama merakıma yenik düştüm. Göz ucuyla gelen çocuğa baktım ve elinde kırmızı küçük çantayı görünce altın bulmuş gömü avcısı gibi heyecanlandım.

“Bu sizin galiba,” dedi çocuk. Ona nasıl teşekkür ettiğimi bilmiyorum. Çocuk çantayı elime tutuşturup hızla uzaklaşırken kendimi şanslı hissediyordum. Bu gece sağ salim evime ulaşabilme ihtimalim vardı artık. Derin bir nefes aldım ve çantamı açtım. İçinde telefonum ve paralar yoktu. Cüzdanım ve kimliklerim kalmıştı.

Ne bekliyordum ki?

Ağlamaktan şişmiş ve bulanık gören gözlerle önümü görmeden ilerlerken girdiğim lanet olasıca bir çukur yüzünden ayakkabımın birinin topuğu da kırılmıştı. Teknik olarak Sude’nin ayakkabısı olsa ve ayağıma düşmanı gibi eziyet etse de biraz daha idare etmesini isterdim. Zaten canımı yakan şeylere olan bağımlılığım yüzünden Sude ile arkadaş olmaya devam ediyordum. Tıpkı bu ayakkabıyı giymeye devam ettiğim gibi. Eğlence mekânında sadece soda içmiştim ama başım dönmeye başlıyordu. Belki ağlamaktan belki panik ataktan belki de bu ıssız sokak yüzündendi.

Bir kuruş param yoktu. Telefonum yoktu. Yoldan bir Allah’ın kulu geçmemişti. Nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Eğer eve ulaşabilirsem ılık bir banyo yapmak ve yorganın içine gömülüp uyumak istiyordum. Ayaklarım acıyordu.

“Kötü bir gün geçiriyorsun ha?”

Yanımda durmuş son model arabasının sürücü koltuğundan bana laf atan adama şaşkınlıkla baktım.

“Daha iyi günlerim olmuştu.”

Arabadaki adam boğazını temizler gibi hafifçe öksürdü.

“Bu geceyi senin için güzelleştirebilirim istersen.”

Duyduklarıma inanamayan elf kulaklarım dikleşti. Sivri kulaklı bir kız olduğum için genelde elf kulaklı esprisi yapardım ve normalde komik olurdu.

“Ne diyorsun be sen!”

Sesim beklediğimden de yüksek çıkmıştı. Karşımdaki adam kısa bir an bocalar gibi oldu ama sonra tekrar kendini beğenmiş, otoriter tavrına geri döndü.

“Bu gece kaybettiğin parayı telafi etmek istemez misin? Sana bir iş teklifim var.”

Etrafıma bakıp bir taş parçası aradım ama sokak ıssız ve temizdi. Bu adam benim para kaybettiğimi nereden biliyordu?

“Sen beni ne sandın acaba?”

Elimdeki çantayı arabanın camına doğru tuttum.

“Para kazanmak istiyor musun istemiyor musun? Merak etme sana dokunmak gibi bir niyetim yok. Sadece bu gece için yanımda geleceksin ve ben de sana 1000 dolar vereceğim. Bence karlı bir iş.”

Bin dolar mı?

Bin dolar mı?!

Kendimi Binbir Gece dizisindeki Şehrazat’ın ikileminde kalmış gibi hissettim. En azından o kadın yüz elli bin dolara gitmişti. Gerçi küçük bir hesapla bin dolar benim gibi yeni mezun olmuş bir kız için oldukça iyi bir paraydı.

“Bence ahlaksız teklifini de al ve buradan hızla uzaklaş.”

Oldukça kararlı göründüğüme inanıyordum. Ayağımı sürüyerek birkaç adım attım. Son model araba arkamda bir süre bekleyip yavaşça yanıma geldi.

“İyi pazarlık yapıyorsun. Beş bin dolar ve sadece birkaç saat desem?”

Beş mi bin mi dolar mı?

Kendimi Küçük Emrah’ın annesi gibi hissediyordum. Fakirliğin gözü kör olsun evlat…

Kredi kartı borçlarım, almak istediğim bilgisayarın görüntüsü, o çok beğendiğim ayakkabının görüntüsü bir bir gözümün önünden geçerken neredeyse tamam demek üzere olduğumu fark ettim.

Sonra aklıma kadın cinayetleri ve seri katillerin profilleri geldi.

Hızla koşmaya başladım. Adama cevap bile vermedim. Hem ne cevap vereceğim Allah’ın sapığına? Ahlaksız adam! Sen kim köpek! Ben senin ağzını burnunu… diye içimden geçirirken birden ayağım bir taşa takıldı. Son model arabadan daha hızlı koşacağımı düşünmem yeterince aptalcayken bir de önüme bile bakmamam ne kadar akıllı bir kız olduğumu size anlatmıştır. Neyse bu konuyu geçelim. Ayağım taşa takıldıktan sonra tek hatırladığım dizimden gelen keskin bir acı ve yere kapaklanırken kolumu yüzüme doğru siper etmeye çalışmamdı. Sonra bulanık ve karanlık, kesik görüntüler, hayalle karışık anılar.

Loading...
0%