Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@yazarkasa

Gözümü açtığımda ilk fark ettiğim tavanın çok yüksekte olduğuydu. Burası bir ev olamaz çünkü tavan çok yüksek diye geçirdim içimden. Sonra bir telaşla neredeyim ben diye sorguladım kendimi. Ama telaşı sadece aklımın içinde yaşıyordum henüz hareket edebilmiş değildim. Bu sırada dizimden gelen bir sızı ile tıslar gibi ses çıkardım.

“Tamam az kaldı merak etme, sadece yarayı temizliyorum,” dedi tanımadığım bir erkek sesi.

Hastanede olmalıyım diye düşündüm. Biri beni hastaneye getirmiş olmalı. Ama neden?

“Bu kızı kaçırmadığına emin misin?” diyen başka bir erkeğin sesi ile gözümü tavandan ayırdım. Ayakta durmuş bana doğru kaygılı bakışlarla bakan ve bir ileri bir geri adımlar atarak huzursuzluğunu belli eden bir erkekti. Yakışıklıydı. Gençti. Spor kıyafetler giymişti.

“Saçmalama Tuna. Henüz delirmedim. Bir kadın kaçıracak kadar psikopat biri değilim. Sadece anlık bir karar alıp teklifimle kızı korkutmuş olabilirim.”

“Bilmiyorum Kartal. Selin’den ayrıldıktan sonra mantıklı düşünme yetini kaybettin. Adeta delirmiş gibi geziyorsun ortalıkta. Yani bu kızcağız da iyi görünmüyor.”

Dizimdeki yanma ile acı içinde tısladım. Bakışlarımı ayak ucuma çevirdim. Bu adam ne yapıyordu orada?

“Az kaldı. Yarayı temizledim, şimdi bir bant takacağım.”

Bu yakışıklı adamın yüzü tanıdıktı. Ama kim olduğunu çıkaramadım. Bir yerlerden tanıdığım ama bir şekilde hiç tanışmadığım biri miydi? Ya da tanıştığım ama adını bile aklımda tutamadığım gereksiz biri miydi? Gerçi hiç gereksiz birine benzemiyordu. Eğer tanışmış olsaydık onu unutmazdım gibime geliyordu.

Kafamı yastığa geri koydum. Yüksek tavan bir şekilde kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyordu. Tavandan sarkan modern tarzdaki siyah avizelere bakıp düşüncelere daldım.

Neredeyim? Telaş yapmam lazım mı? Kaçabilir miyim? Bu adamlar kim? Neden bu kadar yakışıklılar? Bana zarar vermeyi düşünüyor olabilirler mi? Neden yarama pansuman yapıyor? Diğer manyak adı Tuna olan neden zebani gibi başımda bekliyor?

İki erkek kendi aralarında konuşmaya devam ediyordu.

“Senden istediklerimi getirdin mi?” dedi esmer olan. Sanırım adı Kartal’dı.

“Getirdim. Allah kahretsin mantıklı davranmıyorsun. Delirmiş gibisin. Aklını kaybediyorsun Kartal.”

Kısa bir sessizlik oldu ve sonra esmer olan adam derin bir nefes aldı. Elindeki ilk yardım malzemelerini sehpaya bıraktı.

“Eğer istediklerimi getirdiysen artık gidebilirsin Tunacığım. Seninle after partide görüşürüz.”

“Partiye bu kızla mı geleceksin?”

“Henüz karar vermedim. Sen partiye geç kalma.”

Yine kısa bir sessizlik oldu. Bu sırada esmer erkekle bakışmaya başlamıştık. Kararlı bakışları beni görünmez parmaklıklar gibi olduğum yerde hapsetmişti. Kömür karası gözleri, uzun kıvrık kirpikleri ve dolgun kaşları ile bakışları karanlık ve ölümcül bir hal alıyordu.

“Sen bilirsin, ne bok yersen ye abicim. Bundan sonra işlerine karışmayacağım ama işin sonunda arkanı toplamak için de bana gelme.”

Arkanı toplamak derken; bu kızın cesedini gömmen gerekince beni çağırma mı demek istemişti? Aklımda deli sorular çığlık atarak koşuşturmaya başladı.

“Güle Güle Tuna. Merak etme delirmedim ve aklım başımda.”

“Evet bütün deliler aynı şeyi söyler. Bunu unutma,” dedi Tuna ve sonra odadan çıktı.

Esmer olan, adı Kartal olan, dikkatle bana bakmaya devam ediyordu. Dış kapının kapanma sesini duyana kadar duruşunu hiç bozmadı. Dış kapı da öyle sert çarptı ki bir an tuğlalar içeri doğru fırlayacak diye düşündüm.

“Adın ne?” diye sordu Kartal. Esmer olan. Yakışıklı oğlan.

Ne diyeceğimi bilemedim. Gerçek ismimi mi söylemliydim? Bağırıp yardım mı çağırmalıydım? Kaçmaya mı çalışmalıydım?

“Konuşabildiğini biliyorum. Bana dilsiz numarası yapma.”

Gözlerimi devirdim. Dilsiz numarası yapmıyordum. Ama iyi bir fikirdi keşke aklıma gelmiş olsaydı.

“Adım Banu,” dedim. Gerçek ismimi söylemek doğru gelmemişti o an.

“Peki Banu. Sanırım beni ya da teklifimi pek beğenmedin. Ya da daha önemli işlerin vardı. Bilmiyorum. Ama artık burada baş başayız. Ve sen pek iyi durumda görünmüyorsun.”

Konuşma sesi giderek daha karanlık ve tehditkâr çıkıyordu. Bana göz dağı mı veriyordu?

“Yani bu senin bana tecavüz etme hakkını mı veriyor?”

Şaşkınlıkla bana baktı.

“Sana tecavüz etmek gibi bir niyetim yok. Hatta sana elimi sürmeyi bile düşünmüyorum. Sadece bir davette yanımda durup etrafa gülücük saçacaksın ve sana iki bin dolar vereceğim. Tüm anlaşma bundan ibaret.” Konuşmaya anlam veremediğim için boş gözlerle yüzüne baktım. “Yani bu senin için zor olmasa gerek.”

Durdum ve düşündüm. Bu paraya ihtiyacım vardı ve yapacağım şeyin ahlaksız bir yanı yoktu. En azından benim ahlak anlayışıma göre. Ayrıca beş parasızdım. Borç içindeydim. Almam gereken bir bilgisayar vardı. Lanet olsun. Şartlar duruma o kadar müsaitti ki!

“Nasıl bir parti?” diye sordum yerimden doğrulmaya çalışırken. Sanki bir gün önce bir kamyon çimento çuvalını tek başıma indirip taşımışım gibi tüm kaslarıma ağrı girince suratımı astım.

Kartal, esmer çocuk, gözlerinde beliren ışıltı ve dudağının kenarında oluşan hafif kıvrım ile yüzüme baktı. “Küçük bir kutlama partisi. Yalnız gitmek istemiyorum ve tanıdığım biriyle de gitmek istemiyorum. Aslında gitmeyi hiç istemiyorum ama gitmek zorunda gibi bir şeyim. Anlıyor musun?”

Nereden anlayabilirim acaba? Bir parti olduğunu anladım mesela. Ama gerisi muamma şu an.

Gözlerini kısıp bana baktı. “Zekâ problemin mi var?”

Allah’ıma bin şükür öyle bir problemim yok. Ama neden konuşamadığımı henüz ben de anlamış değilim. Bence senin anlatma problemin var delikanlı!

“Aslında ayrıntılar beni ilgilendirmiyor. Ödemeyi nasıl yapacaksın?”

Kırk yıllık eskort gibi konuşmuş olmamı ben bile garipsedim açıkçası. İçimden kendimi kınarken fakir ve gurursuz yanım zafer çığlıkları atıyordu.

“Anlıyorum,” dedi. Cebinden cüzdanını çıkardı. Adamın siyah deri bir cüzdanı vardı. Cüzdanın bölmelerinde de para vardı. Benim bir kredi kartı ve bozuk para bölmesi olan cüzdanım var ve içine çok nadir kâğıt para giriyor girdiği gibi de havaya karışıp buhar oluyor mübarek. Bir tomar para çıkardı ve içinden birkaç kâğıt parayı ayırıp sehpanın üzerine koydu. “Senden tek istediğim aşık bir kız rolü yapman. Sevgili yani. Aşık sevgili. Rol yapabiliyorsun değil mi?”

Hiçbir fikrim yok. Daha önce hiç rol yapmam gerekmemişti. En azından sevgili rolü yapmam gerekmedi. Ama bazen aptal rolü yaptığım oluyordu.

“Sanırım yapabilirim,” dedim. Göz ucuyla sehpadaki paraya baktım. Bana son model bir Macbook için yetecek kadar para olmalıydı orda. Bu yaptığım için yarın bir gün pişman olmak istemiyordum ama daha geçen akşam Sude ikna etmeseydi neredeyse FeetFinder sitesine ayak fotolarımı koymak üzereydim. Ayağımdan kim tanıyacak ki diye kendimi ikna etmiştim ama Sude başka bir yol buluruz diye vazgeçirmişti. Şimdi düşününce o yol bu yol olabilir miydi? İyi ki Sude yanımda değildi çünkü kesinlikle beni saçımdan sürüyerek çoktan kapıdan çıkarmıştı.

“Tuna’nın getirdiği kıyafetlerden bir tane seçebilirsin ve içerideki makyaj malzemelerini kullanabilirsin. Hafif bir makyaj yap, abartma.” Saatine baktı. “Yarım saat içinde çıkmamız gerekiyor.” Yüzüme bakmaktan kaçınarak ayağa kalktı ve odadan çıktı. Yerimden doğruldum ve sızlayan dizime aldırmadan öylece oturdum. Hava karanlıktı. Beş parasızdım. Ve resmen kötü yola düşmek üzereydim. Sehpada duran kağıt paraları elime aldım ve bugünü atlatıp esmer oğlanı bir daha görmeyeceğimi umdum.

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%