Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm Şaka Günü

@yazarlik_hayali.06

Eren

Aklım Özgür'deydi. Atları serbest bırakmak için ayrılmış ve yarım saat geçmesine rağmen geri dönmemişti.

 

Aklım Lena'daydı. Ona aşık olmuştum ve bunu söyleyemeden gitmişti. Tekrar göremeyecektim.

 

"Beyler ben çok sıkıldım" dedim.

 

"Bizde sıkıldık Eren. Ama yapacak bir şey yok" dedi Kardeşim.

 

"Rahatlayın. Haftalar sonra ilk kez sakin bir gün geçiriyoruz" dedi Mert.

 

"Evet. Karanlık güçlerdi, elementlerdi. Anı yaşıyalım. Bu sakinliği bir daha bulamayız."

 

"Kızlara şakamı yapsak?"diye sordum doğrulurken.

 

"Unut. Minik kelebeğimle aramı bozamam."

 

"Yapacaksın Kerem, yoksa." Küçük bir ışık topu yaptım.

 

"Tamam tekrar yapma lütfen." İki gün önce yaktığım kolunu gösterdi. "Hâlâ sızlıyor."

 

Kaç kez su topu atmaman konusunda uyarmıştım."

 

"Yakman gerekmiyordu."

 

"Başka çare bırakmamıştın."

 

"Bundan sonra kızlarla aramız bozulacak beyler." Kalkıp omzuma sert bir yumruk vurdu. "Sen rahatsın tabi."

 

"Evet. Sizin sorununuz beyler."

 

"Bilerek yapıyorsun değilmi?"

 

Başımı salladığımda tekrar vurdu.

"Bir daha vurursan o yanık küçük kalır."

Yaptığım topu küçültüp koluna attım. Bu kez çok yanmamıştı. "Ödeştik kardeşim."

 

"Bu nasıl ödeşmek lan?"

 

"Kızlara nasıl şaka yapacağız?"

 

Diğerleride doğruluğunda Mert "her birine ayrı ayrı yapalım" dedi.

 

"Bence tek bir şaka yapalım" dedi Arda.

 

Kalkıp arkama döndüğümde ağaçların arasında beyaz bir at gördüm. Özgür'ü bulmam gerekiyordu.

 

"Siz düşünün ben geliyorum" diyerek ayrıldım. Yaklaştıkça atın Fırtına olduğunu fark ettim. Bu Özgür'ü bulmamın tek yoluydu.

 

Yanına geldiğimde elimi üzerine koydum.

"Özgür'ü bulmamda yardımcı olur musun? Onunla konuşmalıyım."

 

Yürümeye başladığında takip ettim. Çok geçmeden Özgür'ü gördüm. Tek başına oturmuş elindeki dalla yere bir şeyler çiziyordu. Düşünceli görünüyordu.

 

Yanına geldiğimde yüzüme bakmıyordu.

"Özgür. Bana bakar mısın?"

Başını kaldırıp yüzüme baktı. Gözlerinde tek bir duygu vardı. Pişmanlık.

"Çok sert davrandım Özgür."

 

"Bende abi. Asya'yla yaşadığım olaydan sonra hâlâ toparlanamadım. Haklıydın orada vurula bilirdim."

 

"Senin hissettiğini bende hissettim Özgür. Ama kötüsünü. Sen ormanın, ne olursa olsun seni koruyacağını hissettin. Ben ise vurulacağını. Özgür bir daha beni dinleyeceksin."

 

"Dinleyeceğim abi."

 

"Güzel. Şimdi bize yardım etmen lazım."

 

"Tam olarak nasıl bir yardım abi?"

 

"Kızları şakalayacağız. Neredeler bilmiyoruz."

 

"Bende abi. Nasıl yapıyoruz?"

 

"Onu henüz düşünmedik. Sen kızları bul yeter."

 

"Bulmam kolay olacak."

 

"Yap aslanım."

 

Ayağa kalkıp atına binip uzaklaştı. Mavi önüme inip üzerime atlayıp yere düşürdü.

 

Drago tepemizde durduğunda kükreyerek ormanı inletti. Mavi kanatlarını açıp üzerimden çekildi.

"Mavi bu enerjiyi nereden buluyorsun?"

 

Kalkmama fırsat vermeden tekrar üzerime atladı.

"Mavi oynamak istiyorsun ama şimdi oynayamayız. Önemli bir işim var."

 

Bir şekilde kurtulup kalktığımda göle geri döndüm. Kerem gölü dondurmuş kayıyordu.

"Bir şeyler buldunuz mu beyler?" diye sordum. Çünkü ben bulamamıştım.

 

"Siz kimsiniz?" dedi Arda. Aklındaki olanı anlamıştım.

 

"Nasıl yapmayı düşünüyorsun Arda?"

 

"Onuda sen düşün Eren."

 

"Aslında "dedi Mert. "Bizim mızrakları kullana biliriz."

 

"Evet."

 

"Mert bana bir tane mızrak getir. Gerisini bana bırakın" dedim. O an aklıma kızlarla beraber çocuklara da şaka yapmak geldi.

"Yada iki tane getir."

 

"Neden?"

 

"On yedimden sonra hançer kullanmayı bıraktım. Nasıl olduklarını unuttum. İkisiyle de deneyeceğim."

 

"Getirmeyi deneyeceğim. Getire bilirmiyim bilmiyorum."

 

"Yaşa Mert."

 

Mert kalkıp yanımızdan ayrıldığında kardeşim geldi. "Özgür'ü buldun mu?"

 

" Özgür'ü bulmaya gittiğimi nereden anladın?"

 

"Ben senim unuttun mu?" Yüzüme su topu attığında bir ışık topu yaptım.

"Tamam, tamam. Şaka bir yana Fırtına'yla gittiğini gördüm."

 

Ben yanına gitmeden fark edemezken Kerem nasıl anlamıştı?

 

"Nasıl anladın?" diye sordum merakla.

 

"Bağlı olduğumuz hayvanlar uzaktan farklı gözüküyor."

 

"Nasıl?"

 

Gökyüzünü gösterdi. "Bak sol taraftaki Drago. Sağdaki ise normal bir ejderha."

 

Gösterdiği yere baktığımda iki tane ejderha gördüm. Birinin karnında güneş gibi bir şey vardı. Bileğine baktığımda ne demek istediğini anlamıştım.

 

"Şimdi anladım. Üzerindeki işaret bağlı olduğunu gösteriyor."

 

"Evet. Kanadında ve yüzünde de çıkıyor."

 

"Daha önce fark etmemiştim.'

 

"Hep yakınındaydın çünkü. Senin haberci geliyor."

 

Arkama döndüğümde Özgür'ü gördüm. Hızla üzerimize geliyordu. Durduğunda her yeri toz bulutuyla kaplandı.

 

Arda parmaklarını şıklatıp bulutu dağıttı.

 

"Abi ablam ormana girdi."

 

"Sonunda" dedi Kerem. "Minik kelebeğimi özlemiştim."

 

"Eda ve Ebru abla Element mağarasındalar."

 

"Güzel. Mert'in gelmesi kaldı."

 

"Mızrakları hançere benzetmeyi nasıl düşünüyorsun Eren?" diye sorduğunda Arda'ya baktım. "Sence Arda?" Elimdeki topu büyüttüm. "Güneşin sıcaklığını kullanarak."

 

"Yapabilecek misin?"

 

"Deneyeceğim. Olmazsa Mert'ten yüzüğünü isteyeceğim."

 

"Tehlikeli. Ateşin gücünü Mert ve Eda kontrol edebilir. Biz bunu yapamayız."

 

"Bir efsaneye göre güneş gücüne sahip biri elementleri de kullana bilirmiş."

 

"Eren bu sadece efsane inanıyor musun?"

 

"Biz insanlar için de vampirler bir efsaneydi. En azından denemeliyim."

 

"Bizim için değildi. Lena'yı yıllardır tanıyoruz."

 

"Daha önce sarayına gittiniz mi?"

 

"Ben değil ama Mert bir çok kez gitti."

 

Bir yolunu bulup Mert'ten nasıl gidebileceğimi öğrenmeliydim.

Son kez de olsa onu görmek istiyordum, ona olan hislerimi söylemek istiyordum.

 

"Eren sana ne oluyor kardeşim?" diye sordu Kerem.

 

"Nasıl Kerem? Anlamadım."

 

"Vampirlerden ne zaman söz edilse sen bir değişıyorsun."

 

Topu küçültüp göğsüne attım. Nedense bu hoşuma gitmeye başlamıştı.

 

"Atıp durma lan. Yanmadık yerim kalmadı."

 

"Sen atarken iyiydi."

 

"En azından yakmıyorum."

 

"Islanmaktan bıktım artık lan."

 

Önüme düşen mızrakla geriye çekildim.

"Mert ne yapıyorsun?"

 

"Biraz eğlenmek istemiştim Eren" dedi Mert elindeki mızrağı uzatıp. İki mızrağıda almıştı.

 

"Mert kırmam gerekiyor."

 

"İstediğin kadar kır. Bu mızraklar yakılacakmış zaten. Babam kullanılmadığını söyledi."

 

"Süper. Tam istediğim gibi. Mert abin nerede?"

 

"Abimi ne yapacaksın?" Beni süzdüğünde bir şeylerden şüphelenmişti. "Hiç. Bir şey soracaktım da."

 

"Bana sor."

 

"Önemli bir şey değildi zaten. Boşver. "

 

"Eren sen bir şeyler karıştırıyorsun ama neyse."

 

"Ne karıştıra bilirim Mert?"

 

"İste onu bilmiyorum."

 

Mızrakları alıp sirvi kısmına yakın yerden kırdım. Tam bir hançer boyutuna getirdiğimde tüm gücümü toplayıp mızrağın sivri kısmına eğim vermeyi denedim.

 

Yapamayınca Mert'e dönüp yüzüğünü gösterdim. "Yüzüğünü ver."

 

"Neden veriyorum?"

 

"Işık gücüm yeterince sıcak değil. Eğim vermem gerekiyor. Bunun içinde ateş gücüne ihtiyacım var. Verir misin?"

 

Yüzüğü uzattığında tamamen şüphelenmişti. Ben ise normal davranmaya çalışıyordum. Ama gözleri üzerimdeyken bu pek mümkün olmuyordu.

 

Yüzüğü alıp taktığımda parmağım sanki bir ateş kaplamış gibi yandı. Tekrar eğim vermeyi denedim. Bu kez olmuştu. Kerem'e uzattım. "Şunu soğut. Dikkat et yüzüne sıçramasın."

 

Elimden aldığında öbür mızrağıda aynı şekilde bir hançere çevirdim. Yüzüğü Mert'e geri verdim. "Element mağarasında buluşalım. Kerem kızlar sende." Bakışlarım Arda'ya ve yanındaki Mert'e döndü. "Siz mağaraya gidin ben on dakikaya geliyorum."

 

"Sen niye bizimle gelmiyorsun Eren?" Mert yüzüne yaklaştı. "Ne yapacaksın?"

 

"Drago'nun uçmayı sevdiği yerlerden biri Element Mağarası. Biriniz Özgür'ü alacak. Drago bunu görürse saldıra bilir. Onu uyarmalıyım."

 

İki hançerce soğuduğunda alıp birini Mert'e verdim. Diğerini abisine verecektim. Bunun için kabile halkının kampına gitmeliydim.

 

Yanlarından ayrıldığımda elimdeki hançere baktım. Karanlık hançerlere çok benziyordu. Yaptığımız şaka bu sayede daha inandırıcı olacaktı.

 

"Şakalanmaya hazır olun beyler" dedim kendi kendime. Kabile halkının kampına geldiğimde direkt Toprak'ı gördüm. Yanına gittiğimde elimdeki hançere baktı.

"Avcılığamı başladın güneşin oğlu."

 

"Hayır. Çocuklara şaka yapacağım da yardımın gerekiyor."

 

"Tam olarak nasıl bir yardım?"

 

Bu soru yardım edeceği anlamına geliyordu.

 

"Abi senin tek yapman gereken sana işaret verdiğimde arkadan Mert'in boğazına hançeri dayayacaksın."

 

"Bunun için ağır bir ceza alabilirim. Ama umrumda değil. Nerede yapıyoruz?"

 

"Element Mağarasında. Hızlı olmalıyız, gitmişlerdir."

 

Drago yere indiğinde üzerine çıktım. "Abi senin görünmemen lazım. Sen atlarla gel."

 

Hançeri yere attığımda Drago hızla kalkıp uçtu.

"Drago hepimiz güvendeyiz. Orada göreceğin kişi Mert."

 

Drago alev üflediğinde hızlandı. Bu hızla giderse diğerlerinden önce varacaktım.

Rüzgâr saçlarımı okşarken sanki boşluktaydım. Gözlerimi kapatıp rüzgarı tüm bedenimde hissettim.

"Lena" diye mırıldandım. Az önce dediğime inanamayarak gözlerimi açtım.

Bu kızda beni kendine çeken bir şeyler vardı. Daha önce hiç bir kıza karşı böyle hissetmemiştim. Bunun sebebi ortak geçmişimiz olabilir miydi?

 

Mağaraya indiğimizde diğerleri çoktan gelmişti.

 

"Anlat bakalım Eren nasıl yapacağız?" dedi Mert. Arda havada dönderdiği hançeri yere sapladı.

 

"Mert sen Özgür'ü yakalamış gibi yapacaksın. Biraz konuştuktan sonra Özgür'ün koluna küçük bir kesik atacaksın. Gerçek olmadığı için bir şey olmayacak."

Özgür'e döndüm. "İstemiyorsan yapma Özgür."

 

"İstiyorum abi" dedi Özgür hevesli bir şekilde. "Ama önce yapmam gereken bir şey var." Cebinden bir aksiyon kamerası çıkarttı. "Video kaydı alacağım."

 

Sağındaki ağaçlardan birine çıkıp kalın bir dala kamerayı sabitledi. Kayıt tuşuna basıp indi.

"Bu kısımları en son keseceğim." Bir kaç saniye durup arkasına baktı. "Geliyorlar abi."

 

Mert yerden çıkartıp Özgür'le beraber ilerleyip bize döndüler. Pozisyon aldıklarında etrafa baktım. Toprak'ı gördüğümde gülümsedim. Elinde hançerle işaretimi bekliyordu. "Tamam arkadaşlar herşey hazır."

 

Özgur"abla orada kalın" dediğinde gözlerinde sahte bir korku vardı.

 

"Çocuk haklı koruyucular" dedi Mert. Sesini kalınlaştırmıştı. "Bir adım daha atarsanız çocuk ölür."

 

"Size daha kaç kez diyeceğim? Sizin derdiniz benimle" dedim kendimi gösterip. "Diğer koruyucularla değil."

 

Mert gülmemek için kendini tutuyordu, onunla beraber bizde.

 

"Buraya neden geldin?"

 

"Yarım kalan işi tamamlamaya geldim prens."

 

"Yarım kalan tek bir iş var." Küçük bir top yapıp fırlattığımda kenara çekildiler. Toprak'a işareti göndermiştim.

 

"Eren ne yapıyorsun? Bu yoktu."

 

"Daha gerçekçi olmalıydı Mert."

 

Arkamdan su topu yediğimde sinirle Kerem'e döndüm. "Bana öyle bakma bunu ben atmadım" dedi Ecem'i gösterip.

 

Ecem'e döndüm. Elinde bir su topu vardı. Gözlerinden adeta ateş fışkırıyordu. Elindeki topu yüzüme attığında üzerime yürümeye başladı. "Bu kimin fikriydi?"

 

Arda'yı gösterdim. "Arda'nın. Bizide o ayarttı."

 

Arda" yalancı. Asıl sen bizi ayarttın" diye itiraz etti. Herkesin korku dolu bakışlarından Toprak'ın geldiğini anladım. Döndüğümde tam da beklediğim manzara vardı karşımda. Toprak "Vay vay vay. Kimleri görüyorum. Ateşin lordu" dediğinde Mert başını çevirip abisine baktı. "Komik değil abi."

 

"Nereden anladın lan?"

 

"Abi rol yapamıyorsun." Bana döndü. "Bir şeyler karıştırdığını biliyordum Eren."

 

"Biraz rol yapsaydın ya Mert" dedim. Mavi yere indiğinde yanına gittim. Eğildiğimde, uçmasıyla bastığım toprağın düşmesi ve suya düşmem bir oldu. Kendi kazdığım kuyuya düşmüştüm.

 

"Ne yapıyorsunuz lan?"

 

"Üzgünüm kardeşim" dedi Kerem. Elini uzattığında bir hamlede kolundan tutup yanıma çektim. Ardından ensesinden tutup başını suya batırdım. Bir şey olmayacağını biliyordum. Su son koruyucu oğlunu koruyacaktı. "Ben senin ıslatma sevdandan ne çektim lan?"

 

Bıraktığımda bana baktı. "Yaz gelsin asıl o zaman çekeceksin."

 

"Dalgamı geçiyorsun Kerem?"

 

"Hayır yazı bekliyorum."

 

Elimi alnıma vurdum. "Kurtulamayacağım yani?"

 

"Evet kurtulamayacaksın."

 

Düştüğüm çukurdan çıktığımda Mavi'nin yanına gittim. "Oynamadığım için yaptın değilmi?" Mavi başını bacağıma vurdu.

Çocuklara döndüm. "Hepiniz hainsiniz."

 

"Onlarda bilmiyordu"dedi Kerem. Hâlâ çukurdan çıkmamıştı. "Çık artık üşüteceksin."dedim.

 

"Üşütmem" dediğinde öksürmeye başladı.

"Demiştim. Çık artık."

 

Çukurun yanına gidip çıkardım.

"Titriyorsun."

 

"Ben iyiyim."

 

"Değilsin. Bir kez olsun beni dinle."

 

"Dinlemek zorunda değilim."

 

"Ben senim. Kendini dinlemek zorundasın. Şimdi sevgilini al ve hastaneye git."

 

"İyiyim diyorum. Ayrıca beni neden düşünüyorsun?"

 

"Düşünüyorum çünkü salak kardeşim ailemden geriye tek sen kaldın."

 

"Hayır Eren" dediğinde Arda'ya baktım. "Ailenden geriye tek Kerem değil." Tüm koruyucuları gösterdi. "Bizde kaldık. Eren biz bir aileyiz."

 

"Biz aile değiliz. Biz Element koruyucuları'yız."

 

"Ne farkı var Eren?"

 

Gülümsedim. Biz aileydik. Biz Element Koruyucuları'ydık. Hepsinin yüzüne baktım, en çokta Kerem'e. Rengi solmuştu. Üşütmüştü.

"Hadi daha fazla durma. Hastaneye."

 

"İyiyim diyorum" dedi kardeşim.

 

"Bende değilsin diyorum" dedim. "Kafanı patlatmamı istemiyorsan gideceksin."

 

"Boşuna uğraşıyorsun Eren. Gitmeyeceğim."

 

Ecem"gidiyoruz Kerem. Hiç iyi görünmüyorsun" deyip Kerem'in kolunu tuttu. "Hadi."

 

"Yeterki sen iste güzelim. Hadi gidelim."

 

"Uğraştırmasan olmuyor değilmi?"

 

Ayrıldıklarında üzerimize büyük bir gölge düştü. Bu gölge Drago'ya aitti. Mavi uçarken Özgür kamerayı sabitlediği ağaca çıkıp kamerayı aldı.

"Özgür son kısmı da siliyorsun" dedim.

 

Özgür başını iki yana salladı. "Silmeyeceğim. Çok güzel düştün abi."

 

"Bu"dedim yanımdaki su dolu çukuru gösterip. "Kimin fikriydi?"

 

"Senin abi."

 

"Kerem bitirdim seni. Geldiğinde benden çekeceğin var. Bu kez öyle bir yakacağım ki."

 

"Abi bence bunu hakketmiştin."

 

"Haklısın. Arkadaşlar ben hâlâ sıkılıyorum."

 

"Uç abi. Drago'da istiyor."

 

Başımı kaldırım Drago'ya baktım. "İnecek bir yer bul Drago. Biraz uçalım."

 

Ecem

 

"Nasılsın?" diye sordum Kerem'e dönüp. Yüzü kızarmıştı.

 

"Hiç iyi değilim güzelim. Midem bulanıyor, ayrıca donuyorum."

 

"Bu havada göle girmemeni söylemiştim."

 

"Bazen sizi dinlemeliyim."

 

"Evet Kerem." Hastanenin bahçesine girdiğimizde yol boyunca ara ara öksürmüştü.

 

"Kerem bizi şakalamak kimin fikriydi?"

 

"Eren'in."

 

"Bu şakayı yapmak kimin fikriydi?"

 

"Arda'nın." Yüzüme baktığında göz göze geldik. "Bir dakika. Sen beni sorguyamı çekiyorsun?"

 

"Evet" dedim sert bir sesle. "Sorguya çekiyorum. Nasıl böyle bir şey yaparsınız?"

 

"Sıkılmıştık kalbim."

 

"Eğlenecek başka bir şey bulamadınızmı arkadaş?"

 

Kerem başını iki yana salladı. "Hep o Eren ayarttı aşkım. Bilirsin ben öyle şeyler yapacak adam değilim."

 

"Sence buna inanayım mı Kerem?"

 

Masum bir çocuk gibi başını salladı. "İnanmış gibi yapıyorum o zaman."

 

"Gibi yapma güzelim. İnan. Sana olan aşkıma inan. Senin için her şeyi yapabileceğime inan. Senin için öleceğime inan." Gözleri dudaklarıma kayarken çenemi tuttu.

 

"Kerem biri görecek."

 

"Görsün güzelim. Burada ki herkes sevgilin olduğumu biliyor."

 

"Kerem buraya neden getirdim seni?"

 

"Neden geldiğimizin ne önemi var?"

 

"Hadi Kerem."

 

"Borcun olsun."

 

Çenemi bırakıp elimden tuttu. Hastaneye girdiğimizde Demir'le karşılaştık.

 

"Demir Kerem'le ilgilen lütfen."

 

"Hastamızın nesi var?" dedi Demir.

 

"Fena şekilde üşüttü. Hızlı ol lütfen. Ormana dönünce burada kaldığımı söylersin."

 

"Sen gelmiyor musun güzelim?" diye sordu Kerem.

 

"Hayır. Bugün küçük bir kızın ameliyatı var. Benimde orada olmam lazım."

 

"Bende kalsam kalbim?"

 

"En son geldiğinde ne olduğunu hatırlıyorsun değilmi?"

 

"Benim suçum değildi."

 

"İlk sen vurmuştun."

 

"Sana karşı kazanamıyorum kelebeğim. Gitmeden yanına uğrarım."

 

"Demir bu çocuğa sahip çık lütfen."

 

Demir güldüğünde başını salladı. "Merak etme. Çıkışa kadar kendisine eşlik edeceğim. Görüşürüz."

 

"Görüşürüz" diyerek yanlarından ayrıldım. Telefonumu çıkartıp bölüm başkanının attığı mesaja baktım.

 

Ecem küçük bir kızın hayatı bizim ellerimizde. Yarın üçüncü ameliyathaneye gel.

 

Asansörün kapısı açılınca hiç istemeyeceğim biriyle karşılaştım.

 

Emre'yle.

 

Başını telefondan kaldırıp bana baktı. Kenara çekilip bana yer açtı. Binip düğmeye bastım.

 

"Bugün önemli bir ameliyatın varmış. Öyle duydum."

 

"Evet Emre. Küçük bir kızı kurtaracağım."

 

"Bunu bilemezsin Ecem. Bana söz vermiştin hatırlıyor musun? Bırakmayacağına dair söz vermiştin."

 

"O gün gelip bana her şeyi düzgünce anlatsaydın ayrılmayacaktık."

 

"Denedim. Ama beni dinlemedin."

 

Kapılar açıldığında hızla inip uzaklaştım. Onu bir daha görmek istemiyordum. Sesini duymak istemiyordum.

 

 

Loading...
0%