Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm Ay Ve Yıldız

@yazarlik_hayali.06

Muhafız Ateş'in önünde durup kutuyu yere koyup kayboldu. Biz ne olduğunu anlamaya çalışırken Eren, Mert'e üstünlüğünü kurmuştu.

 

"Ateş'i burada istemiyorum Eren." Mert ateşin boyutunu iki katına çıkardığında Kerem büyük bir su topunu, son anda ateşe atıp söndürdü.

 

"İstesende istemesende Mert bir kaç gün burada kalacak." Eren ışık topu yapıp bölgeyi aydınlattı. "Dediğim gibi bir yer ayarlayacağım."

 

Kerem'e döndüm. Öylece Ateş'e bakıyordu. Bileğime bastırdığım bezi bağlayıp kalktım. Eda'ya baktım. Bir şeyler yapmamız gerekiyordu. Bu ailenin dağılmasına izin veremezdik.

 

"Eren, Mert iki dakika gelir misiniz? Sizinle bir şey konuşmam gerekiyor" dedim bir Eren'e bir Mert'e bakıp. "Hemen, şimdi konuşmalıyız."

 

Üçümüz yanlarından ayrıldığımızda yürümekte zorlanıyordum. "İkinizde kendinize gelin. Ortak bir karar verin."

 

"Bunun ortak verilecek bir kararı yok Ecem." Eren kuzenini gösterdi. "Oda burada kalacak. Yoksa bende gidiyorum."

 

"Eren bu dediğin saçmalık. Sen bu ailenin bir parçasısın." Mert'e baktım. "Sen bu aileyi kuran kişisin."

 

İkisine de baktım. "Sizi bu kadar kolay parçalamasına izin vermeyin."

 

"Siz her ne kadar istemesenizde onu bırakamam."

 

"Sana bırakmanı söyleyen olmadı. Sadece burada istenmiyor. En kısa zamanda bir yer bul."

 

Eren başını sallayıp onaylandığında geri döndük. Eda yeni bir ateş yakmıştı. "Tatlım dakikalardır ne konuşuyorsunuz?"

 

"Boşver." Oturduğumuzda Ateş kendisine verilen kutuyu açtı. İçinde bir yüzük vardı. Aldığında bileğinde hilale benzer bir şekil parladı. Artık oda bizden biriydi.

 

"Bir efsaneye göre üç büyük güç var." Eren yüzüğünü çıkartıp gösterdi. "Güneş ay ve yıldız."

 

"Kuzen yıldız gücü gerçek bir efsane. Bu güce ulaşan kimse olmadı." Ateş yüzüğü taktığında Eren takmayıp geri cebine koydu. "Belki içimizden biri yıldız gücüne sahiptir."

 

"Bu imkansız. Sizin zaten bir gücünüz var. Efsane gerçekse bile yakın zamanda gerçekleşmeyecek."

 

"Neden imkansız olsun kuzen?"

 

"İki güç bir insanda olmaz çünkü. Hiç kimse fiziksel ve zihinsel olarak güçlü değil."

 

"Ben imkansızı yaptım Ateş. Yıllar boyu süren bir savaşı tek seferde gözümü kırpmadan bitirdim. Hemde babamın kontrolündeyken. Gücümü değiştirdim. Bu canımı yaktı, ama yaptım."

 

"Bunlar olası şeylerdi Eren. Ama yıldız gücü. Varlığı bile kesin değil."

 

"Yıldız gücü yok çünkü koruyucusu yok."

 

"Belki de vardır."

 

"Ben gidiyorum. Lena döndüğünde uyanık olmak istiyorum." Eren kalkıp ayrıldığında Kerem su topu yapıp attı. "Bu çocuğu böyle sinir etmeye bayılıyorum."

 

"Bende seni sinir etmeye bayılıyorum." Eda'ya döndüm. "Eda sende gelmeliydin."

 

"Anlamadım tatlım nereye gelmeliydim?"

 

"Dün parka diyorum gelmeliydin. Mete'yi görmem lazım."

 

"Yapma be kızım. Demek o kadar iyiydi."

 

"Hem de nasıl felaket bir şeydi."

 

"Üzgünüm Ecem, bu şekilde konuşarak beni kıskandıramazsın." Kerem'in parmaklarını saçlarımda hissettim. "Daha etkili şeyler yapman lazım."

 

Bu kez onu sinirden delirtecektim. Mert'e döndüm. "Mert vampir krallığına nereden giderim?"

 

"Tamam Ecem. Bu kadar yeter."

 

"Evet Mert. Seni dinliyorum" dedim. Bu Kerem'i daha fazla sinirlendirdi. "Ecem şuna son ver."

 

Kerem'e baktım. Sinirden yüzü kızarmıştı. "Çok ciddiyim Ecem."

 

"Bende ciddiyim."

 

"Bu hoşuna gidiyor değil mi?"

 

"Evet. Hemde fazlasıyla."

 

"Bu gece bir yere gitmiyorsun kelebeğim."

 

"Hep uyanık olacak değilsin ya."

 

"Olurum güzelim."

 

"Kerem seni zombi gibi görmek istemiyorum." Tekrar Mert'e döndüm. "Söylemeyecek misin?"

 

Mert başını iki yana salladı.

 

"Bende oraya ait birinden öğrenirim."

 

Ayağa kalktıgımda Kerem'de pesimden kalktı. "Bir yere gittiğim yok Kerem" dedim. "Ebru, Efe gele bilirmisiniz? Sizinle bir şey konuşacağım. Özel."

 

"Bunun vampirlerle ve ya başka birinin sevgilisiyle alakalı değil, değil mi?"

 

"Alakalı." Kollarımı göğsümde bağladım.

 

"Ecem ciddi değilsin, değil mi güzelim?"

 

"Ciddiyim."

 

"Değilsin."

 

"Biliyorsun madem, neden soruyorsun?"

 

Ebru'nun "gidelim Ecem" demesiyle ayrılıp boş çadırlardan birine girdik. "Ne diyecektin?"

 

Efe'ye baktım. "Abim Özgür ve Özge'yle beraber Efe'yi üniversiteye gönderecek."

 

"Ecem." İkiside mahcup olmuştu.

 

"Efe'nin bir hayali var." Bakışlarımı Ebru'ya çevirdim. "Senin olduğu kadar benimde kardeşim. Unutma biz bir aileyiz."

 

Bir elimi Ebru'nun omzuna bir elimi Efe'nin omzuna koydum. "Hepimiz benzer şeyler yaşadık. Bizi bir araya getirende buydu."

 

"Ecem ben ne diyeceğimi bilmiyorum."

 

"Bana diyeceğin tek şey Efe'nin kimlik bilgileri."

 

Efe boynuma sarılıp çadırdan çıktı. Onun tek bir hayali vardı. Pilot olup tüm dünyayı gezmek istiyordu.

 

"Tek bir hayali var Ecem."

 

"Biliyorum Ebru. Bir gün hepimizi uçuracak."

 

"Bunu nasıl ödeyeceğim?"

 

"Bana bir şey ödemeyeceksin. İlla ki ödeyeceğim diyorsan bana asıl adımla seslen."

 

Yıllardır arkadaşım olan Eda'ya bile asıl adımla seslenmesine sinir olurken Ebru'ya bu şansı vermiştim.

 

"Öyle seslenilmesini sevmiyordun."

 

"Herkes değil sadece sen." Göz kırptım. "Anneme çok benziyorsun."

 

"Hangisine?"

 

Bu beni eskisi kadar üzmüyordu. Su topu yapıp attığımda, Ebru havada döndürüp yüzüme attı.

 

"Kendimi vurdum."

 

"Evet Sare. Bir daha deneme."

 

"Hadi çıkalım."

 

Çıktığımızda diğerleri ateşin başında uyuyordu.

 

"Kerem'in uyuması iyi oldu."

 

"Neden Sare? Ne yapacaksın?"

 

"Lena'dan krallığının yerini öğreneceğim."

 

"Ciddi değilsin."

 

"Tabi değilim. Gel."

 

"Nereye?"

 

Eda ve Mert'in yanına geldik. Ele ele tutuşmuşlardı. Telefonumu çıkartıp fotoğraflarını çektim. Telefonun flaşı patladığında Eda uyandı. "Tatlım ne yapıyorsun?"

 

"Hiç. Uyumaya devam et." Hemen yanlarında uyuyan Kerem'e baktım. O kadar güzel uyuyordu ki gülümsemeden edemedim. "Kerem'e bir özür borcum var."

 

"Bence de Sare. Nasıl yapacaksın?"

 

"Orasını bana bırak."

 

"Arda'ya bak. Nasıl tatlı uyuyor."

 

"Sen ona aşıksın."

 

"Evet, o bunu bilmiyor. İki gün sonra doğum günüm. O zaman söyleyeceğim."

 

"Neden daha önce söylemedin?"

 

"Kendim hakkında konuşmayı sevmiyorum."

 

"Bende çok sevmem."

 

"Biliyor musun Sare. Kendimi açtığım ilk kişi sensin."

 

"Biraz dolaşalım mı? Sıkıldım."

 

"Sana Gölge'nin yavrularını gösteriyim. İstermisin?"

 

"İsterim. Tabi rahatsız olmayacaklarsa. Bir çok şey yaşamışken, bir kurt saldırısında ölmek istemiyorum."

 

"Korkma. Saldırmazlar. Hadi gidelim. Biraz ortadan kayboluruz."

 

"Haklısın, bu gece Kerem'i görmek istemiyorum."

 

"Bende Arda'yı. Sen bu konuda bu kadar hassasken, böyle bir şaka yapmamaları gerekiyordu."

 

"Eren'in düşüşü çok komikti."

 

"Evet. Tekrar görmek isterdim."

 

"Bende."

 

"Hadi şu yavruları uyandıralım."

 

Koluma girdiğinde uzaklaştık.

 

"Neyin var Sare? İyi değil gibisin."

 

"İyiyim. Sadece çocukları düşünüyordum. Bu güne kadar beraber büyüdüler. Okullar açılınca ayrılacaklar."

 

"Tamamen ayrılmıyorlar. Üçünün de bir hayali var." Arkasına dönüp Ateş'e baktı. "Sare ben Ateş'e güvenmiyorum. Onun sakladığı bir şey var."

 

"Evet bir şeyler var. Kerem'e çok benziyor. Kuzenler arasında bu kadar benzerlik olamaz."

 

"Bende fark ettim."

 

On dakika sonra bir kurt sürüsünün ortasındaydık. Her an uyanacak gibilerdi.

 

"Bu sürü Gölge'ye ait. Onun sayesinde büyük bir ordum var."

 

"Bu harika."

 

"Bak tüm asaletiyle uyuyor."

 

Gösterdiği yere baktığımda hangisinin Gölge olduğunu anlamam uzun sürmedi.

Yüzünde kar tanesi olan Gölge'ydi. Yanına yaklaştığımızda kulakları dikleşip gözlerini açtı. Üzerimize atlayıp hırlamaya başladı.

 

Ebru "sakin Gölge. Biziz" diyerek elini Gölge'nin başına koydu. "Sadece bebeklerine bakacaktık."

 

Gölge çekildiğinde arkasında yatan üç küçük kurdu gördüm. Küçük olmalarına rağmen oldukça güçlü görünüyorlardı. Gölge yanımızdan ayrılıp yavrulardan birini getirip Ebru'nun kucağına koydu.

 

"Bu canını yakmıyormu?"

 

"Hayır dişiyle tutmuyor."

 

Diğer bir yavruyu getirip kucağıma koydu. Karanlıkta çok belli olmasa da rengi gri gibiydi. Gölge tekrar yatıp gözlerini kapattı.

 

"Uyuyor mu?"

 

"Hayır. Lider kurtlar sürüden biri uyanana kadar uyumaz."

 

"Bu Gölge'yi zayıf düşürmüyormu?"

 

Gölge dişlerinin arasında hırladığında ikimizde sustuk. Ölüm sessizliği hakim olurken Ebru kucağındaki yavruyla kalktı.

 

"Hadi" dedi fısıltıyla. Bende yavruyu alıp kalktıgımda iki yavruyla beraber sürüden ayrıldık.

 

"Bu gece yavrular bizde." Kucağındaki kurda baktı.

 

"Bu gece uyumayacağız yani?"

 

"Sanmıyorum Sare. Ben kesinlikle uyuyacağım."

 

Uyanan yavrular yere atlayıp yanımızdan yürümeye başladılar.

 

"Az sonra tüm kurtlar uyanacak." Ebru başını kaldırıp gökyüzüne baktı. "Bu gece dolunay var."

 

Bende başımı kaldırdım. Ayın ağaçların arasından sızan ışıkları oldukça hoş görünüyordu. Ağaçların azaldığı bölgeye geldiğimizde yavrularla beraber sürünün ulemaları tüm ormanda yankılandı.

 

"Bir dahaki dolunayda bizde katılalım."

 

"Katılalım Ebru."

 

"Ormana gelirken bunları yaşayacağımı düşünmemiştim."

 

"Bizde" dedim yanımda uluyan yavruya bakarak. "Kafa dağıtmak için kamp yapmaya gelmiştik. Bir de şimdi bak. Aklımıza hiç gelmeyecek şeyler yaşadık ve gördük."

 

"Biraz oturalım. Çok sürmez."

 

Uzandığımızda ulumalar sustu. Ayın yarim gelen ışığı altında uyuyakaldık.

 

*

 

Güneşin gözlerime vuran hafif ışığıyla uyandım. Gözlerimi açtığımda Ebru'yu göremedim. Çoktan kalkmış olmalıydı. Kalktıgımda az ileride uyuyan iki yavruyu gördüm. Uyandıklarında yanıma geldiler. İkisinide yanıma alıp köye geri döndüm.

Kerem'in etrafta dolanmasından, Ebru'nun nerede olduğumu söylemediğini anladım.

 

"Beni mi arıyorsun?" diye sordum. Beni aradığı ortadaydı.

 

"Evet neredeydin?" dedi Kerem.

 

"Vapmir sarayında."

 

"Yeter artık. Benimle kafa bulmayı kes."

Kollarını açtığında yanından geçip gittim.

 

"Barışmadık mı güzelim?"

 

"Barıştık, sadece acıktım."

 

"Şanslısın güzelim."

 

"Neden?"

 

"Çocuklar taze meyve toplamaya gitti."

 

Diğerlerinin yanına gidip oturduğumuzda Kerem belimden sarıp kendine çekti. Bir tek Ateş gitmemişti. "Garip Bir rüya gördüm. Yıldızlı bir geceydi ama yıldızlar bir bir kayboluyordu."

 

"Benim küçük bir işim var. On dakikaya gelirim." Ateş kalkarak hızlı adımlarla ayrıldı.

 

"Ateş'in sakladığı bir şey var" var dedim bakışlarımı ayırmadan. "Kerem size çok benziyor."

 

"Evet kalbim. Hemen hemen aynı kanı taşıyoruz."

 

"Öyle değil. Sanki biyolojik gibi."

 

"Nasıl güzelim?"

 

"Seninle Eren gibi diyorum."

 

"Bu olamaz güzelim. Annem bir kardeşim olduğunu ama doğumda öldüğünü söyledi. Ama yaşıyor, Eren hayatta."

 

"Ya kardeşin olarak bahsettiği kişi Ateş'se?"

 

Gülüp saçlarımdan öptü. Çocuklar geri döndüklerinde ellerinde bir çok meyve vardı.

 

"Ateş nerede?" diye sordu Eren.

 

"İşim var dedi gitti." Kerem meyvelerden birini alıp bana verdi. "En iyisi güzelim."

 

"Ecem siz neredeydiniz?" Kerem'le Arda'yı gösterdi. "Bu ikisi deliye döndü."

 

Ebru koluma vurup gülümsedi. "Arada bir ortadan kaybolmayı düşünüyoruz. Değilmi Sare?"

 

"Evet" dedim başımı sallayıp. "Arada bir kaybolacağız."

 

"Bir dakika güzelim. Sen bu adınla seslenmemizi istemiyordun" dediğinde Kerem'e baktım.

 

"Sadece sizin demenizi istemiyorum." Ebru'ya döndüm. "Seninde Ecem demeni istemiyorum."

 

"Bunun burada ne işi var Ateş?" Mert'in sesiyle karşıya baktım. Ateş geri döndüğünde tek değildi. Yanında Asya vardı. Onu neden getirmişti?

 

"Anlatacağım Mert." Oturduklarında Ateş

Eren ve Kerem'e bakarak anlatmaya başladı. "Siz kuzenim değilsiniz."

 

"Nasıl Ateş anlamadım?" Eren yabanmersinlerinden bir kaç tane alıp yedi.

 

"Siz benim kardeşimsiniz."

 

" Evet bizden büyüksün. Bu yüzden abimiz sayılırsın."

 

"Kanımız aynı anneden ve babadan."

 

Hepimiz şaşıracakda ben o kadar şaşırmamıştım. Bunu tahmin ediyordum.

 

"Nasıl?"

 

"Evet. Oldukça uzun bir hikaye. Sonra anlatacağım."

 

"Peki onun" derken Asya'yı gösterdi. "Burada ne işi var?"

 

"Yeğenini kabul etmeyecek misin Eren?"

 

"Nasıl?"

 

"Bu kadar şaşırmana gerek yoktu."

 

"Küçüklüğünden beri yanında ama nasıl yeğenim ola bilir?"

 

"Asya'yı aldığımda çok küçüktü. Beni babası yerine koyuyor. Bende onu kendi evlâdım gibi koruyorum."

 

"Baba ben hâlâ dün yaşadıklarımın etkisindeyim. Biraz yalnız kalsam?"

 

"İlerideki çadırlar boş. Birine gir."

 

Asya bir şey demeden ayrıldığında Ateş oturdu. Az önceki dediklerinde hiç bir şey anlamamıştık.

 

"Ateş daha açık konuş."

 

"Yıldız gücü bir efsane değil. Bir gerçek."

 

"Bunun Asya'yla ne alakası var?"

 

"Tek koruyucu o çünkü. Bunu Asya bilmemeli."

 

"Abla"dedi Özgür. "Ben biraz dolaşsam? Kafamı dağıtmalıyım."

 

Başımı salladığımda uzaklaştı.

 

"Bunu bugün söylemeyi düşünmüyordum. Asya'yı korumalıyız. Yıldız gücünü kaybedemeyiz. Bu hepimizin sonu olur."

 

"İkisini de burada tutacak mıyız?" Lena sessizligini bozduğuna hepimiz ona baktık.

"Özellikle Adya'yı."

 

"Aklında ne var bilmiyorum Lena. Asya yoksa bende yokum."

 

"Lena haklı." Mert Asya'nın girdiği çadırı gösterdi. "Onun yaptıklarını ne çabuk unuttunuz? Ormanın büyük bir kısmını kaybediyorduk."

 

Eren iki tane ışık topu yaptı. "Ruhunuzdaki kötülüğü sileceğim." Birini Ateş'e uzatırken birini çadıra fırlattı. "Korkma Ateş. Zarar vermeyecek."

 

"Adımla seslenmekten vazgeç."

 

"Alışmamız uzun sürecek."

 

Ateş topu alıp sıktı. Teni beyazlayıp normale döndü. Artık ruhu temizdi. Artık güvendeydik. Öyle olmasını istiyordum.

 

 

Loading...
0%