Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm Unuttun mu Beni?

@yazarlik_hayali.06

Emre'nin yanına gidip omzuna elimi koydum. "Ecem" diyerek başımı kaldırıp bana döndü. "Seni özledim. Unutamıyorum seni."

 

"Ben özlemedim Emre. Unuttum seni."

Dönüp gideceğim sırada Emre omzundaki bileğimi tutup ayağa kalktı. "O halde son kez sarılayım. Ecem ben sensiz yapamam."

 

"Yaparsın Emre. Hemde öyle bir yaparsın ki. Ben sensiz yapamayacağımı düşünmüştüm, ama yaptım seni unuttum. Sende unut."

 

"Yapamıyorum Ecem. Denedim ama yapamıyorum."

 

"İşlerim var gideceğim."

 

"Bana ayıracak beş dakikan bile yok mu?"

 

"Yok! Bırak beş dakikayı beş saniyem bile yok!"

 

Yanıma gelip sarıldı. Burnuma dolan kan kokusu başımı dönderdi. "Ecem tekrar benim ol istiyorum."

 

"Seninim zaten sevgilim"

 

Kerem

 

Az önceki duyduklarımla yıkıldım. Emre beni gördüğünde sinsice gülümseyip kırmak istediğim parmaklarını Ecem'in saçlarına geçirdi.

 

"Güzelim" diyerek bir adım attım. Bana döndüğünde bakışlarında aşkı göremiyordum. Sanki bir yabancıya bakıyormuş gibi baktı.

 

Emre'nin yüzündeki gülümseme büyüdüğünde kendime hakim olamayıp yakasına yapıştım. Başına sert bir kafa atıp yere düşürdüm.

 

Ecem'e baktım. O ise Emre'ye bakıyordu.

 

"Hadi güzelim."

 

"Gelmiyorum be adam. Sen kimsin?" İkinci kez olmuştu. Ecem tekrar unutmuştu.

 

"Hadi kelebeğim. Seni bu adamın yanında bırakmam."

 

"Gelmiyorum dedim ya bayım."

 

"O zaman zorla geleceksin."

 

Ecem'i kucağıma alıp yürümeye başladım. Tekmelemeye başladığında daha sıkı kendime bastırdım.

 

"İstediğin kadar canımı güzelim bırakmayacağım. Emre'nin yanında asla."

 

"İndir beni!"

 

"Sessiz ol. Herkes bize bakiyor."

 

Bahçeye girdiğimizde indirip kolundan tutarak yürümeye devam ettim. Kolunu kurtarmaya çalışsa da bırakmadım. Apartmana girdimizde ilk fark ettiğim kapının önündeki fazla ayakkabılardı.

 

Evdeki tek kişi Lena değildi. İki çocuk ayakkabısınıda tanımıştım. Sahra ve Taha'nın ayakkabısıydı.

 

Tırnaklarını koluma geçirdiğinde tekrar "bırak" dedi.

 

"Kendine gelene kadar bırakmayacağım. Bu ayakkabılar kimin biliyor musun?"

 

"Hayır be adam nereden bileyim?"

 

Zile bastığımda tekrar kucağıma alıp saçlarından öptüm. "Aşık olduğun tek adam benim Ecem. Öyle de kalacağım."

 

"Seni ilk görüyorum bayım."

 

Kapı açıldığında Lena'nın şaşkın bakışları üzerimizdeydi. "Kerem?"

 

"Lena soru sorma hemen ormana gidip abimi çağır. Ecem kendinde değil."

 

"Ne oluyor?"

 

"Hadi gelince anlatacağım."

 

"Evdekilere ne diyeceksin?"

 

"Başka şansım yok her şeyi anlatacağım. Merak etme vampirlerden bahsetmeyeceğim."

 

"Hızlı olacağım."

 

İçeriye girdiğimde Lena kapıyı kapatıp çıktı. Ecem hâlâ bırakmam için bağırıyor, tırnaklarını koluma geçiriyordu. Ben ise daha fazla sarılıyordum.

 

Salona geçtiğimde indirdim. "Nereye getirdin beni? Ne yapacaksın bana?"

 

"Sakin ol güzelim. Burası senin evin." Yüzüne uzadığımda geri çekildi. "Bir şey yapmayacağım. Seni güvende tutmak istiyorum."

 

"Ne oluyor çocuklar?" diye sordu Deniz hanım. "Sare iyi misin kızım?"

 

"Malesef hiç iyi değil. Ama olacak."

 

Omuzlarından tutup koltuğa oturttum. Gözlerine baktım. "Sana bir tavşan almışdım hatırlıyor musun?"

 

"Hayır."

 

"Peki bu kadını, anneni hatırlıyor musun?"

 

"Hayır dedim ya!"

 

"Az önce çıkan kızı?"

 

"Hayır! Daha fazla soru duymak istemiyorum." Ecem ayağa kalktığında kolundan tutup tekrar oturttum. "Bırakmayacağımı biliyorsun Ecem."

 

Yüzünü ellerim arasına aldım. "Her şeyi atlattım Ecem. Ama bir şerefsiz yüzünden beni, aileni unutmanı atlatamam."

 

Yüzüme sert bir tokat yediğimde hâlâ gözlerine bakıyordum. Yeşil gözlerinden ateş saçıyordu. "Bunu atlatamam Ecem. Seni hâlâ seviyorum. Bende ki yerin asla değişmeyecek."

 

Kalktığında tekrar oturtup koltuğun köşesine sıkıştırdım. Abim gelene kadar burada tutmalıydım. "Gitmeyeceksin dedim"

 

"Gideceğim dedim!"

 

"Olmaz Ecem. İzin vermem bebeğim. Emre canını yakacak."

 

"O beni seviyor, bende onu."

 

"Sevmiyor Ecem. Seni ben seviyorum."

 

"Ben sizi sevmiyorum bayım."

 

"Seviyorsun Ecem."

 

"Sizi ilk kez görüyorum. Buradan gitmek istiyorum."

 

"Gitmeyeceksin. Bizi ilk kez görmüyorsun."

 

Üzerine biraz daha eğildim. Kendini korkuyla geri çekti. Kim olsa korkardı.

 

"Ecem benden korkuyorsun. Sevdiğin birinin senden korkması nasıl bir şey biliyor musun?"

 

"Şuan üzerimdesin be adam. Nasıl korkmayayım?"

 

"İşte bu olmamalı Ecem. Korkmamalısın. İnsan sevdiğinden korkarmı? Sen korkuyorsun. Emre her ne yaptıysa bozacağım. Ben sensiz yaşayamam. İnsan kalpsiz yaşayamaz."

 

Elim saçlarına uzandığında elimi tutarak engelledi. "Bana dokunmanı istemiyorum."

 

"En acısı ise bu. Saçlarına dokunmama bile izin vermiyorsun."

 

Zil çaldığında hafif doğruldum. Deniz hanım odadan çıktığında gözlerimi ayırmadan Ecem'e bakmaya devam ettim.

 

Abimin sesini duydum. "Kerem ne oldu?"

 

"Hiç iyi şeyler olmuyor."

 

"Nasıl oldu?"

 

"Emre şerefsizinin kelebeğime sarılmasıyla hepimizi unuttu."

 

"Özgür'e yaptığımız şeyi hatırlıyorsun değil mi?"

 

Başımı salladım.

 

"Ecem'in hafızasını tamamen sildiğim hançeri hatırlıyorsun değil mi?"

 

Tekrar başımı salladım. Bu iki şeyin ne alakası vardı?

 

"Haberdeki zehir ve hipnozcuların kullandığı kökü karışmış. Bu Emre'ye olan bağlılığını ve bizi unutmasını açıklıyor."

 

"Bir yolu var değil mi? Hep böyle kalmayacak değil mi?"

 

"Tek bir yol var." Abim elini omzuma koydu. "Ona kalpten söylemek istediğin ama söyleyemediğin bir şeyi söyleyip her hangi bir yerinden öp."

 

"Abi tek yolu bu öyle mi?"

 

"Kaybetmek istemiyorsan acele et." Eğilip kulağıma "Emre güçlenmiş. Lena bahçede oyalıyor. Çok tutamaz"diye fısıldadı.

 

"Ecem seni çok seviyorum. Seninle tanıştıktan sonra tek bir hayal kurdum."

 

Elimi tutan, elini tutup indirdim. "Evlen benimle kelebeğim" dedim. Ardından uzanıp alnından öptüm.

 

Boynuma sarılıp başını omzuma koyduğunda sıkıca sarılıp kendime çektim. Saçlarını okşarken "evet hanımefendi. Cevabınızı bekliyorum."

 

"Evet." Ecem'in sesi bağırmaktan kısılmıştı. "Sesime ne oldu?"

 

"Güzelim bağırmamanı söylemiştim."

 

"Ne zaman?"

 

"Hatırlamıyor musun?"

 

Ecem başını iki yana salladığında abim "güzel oyundu." Ne yapmaya çalıştığını anlamak zor olmamıştı. Elementlerin sırrı açığa çıkmamıştı.

 

"Ne oyunu Kerem?"

 

"Annene oyun oynamak istediğini söylemiştin ya. Abim onu diyor."

 

"Haa evet. Güzel oynadın. Su alacağım, gelsene."

 

"Geleyim." Kalkıp mutfağa gittik. O kadar susamıştım ki dayanamayıp, bir su topu yapıp içtiğimde geri püskürttüm. Çünkü su tuzluydu. "Tuzlu bu su."

 

"Başım çatlayacak gibi. Ne olduğunu anlat."

 

"Emre'yle konuşmaya gittin. O sana sarıldı ve kâbusa hoş geldiniz."

 

"Yüzüne ne oldu?"

 

"Sen vurdun."

 

"Ne zaman. Hatırlamıyorum." Kolumdaki tırnak izlerini gösterdi. "Bunları da benim yaptığımı söyleme."

 

"Sen yaptın." Belinden tutup kendine yasladım. "Ne kadar canımı yakarsan yak, seni bırakmayacağım. Seni çok seviyorum Ecem. Tanışmamızın üzerinden neredeyse iki ay geçmesine rağmen evlenmek isteyecek kadar."

 

"Sen az önce bana, seninle evlenmem için emir mi verdin?"

 

"Evet."

 

"Ya yapamadıysan? Ya hâlâ Emre'ye aşıksam?"

 

"Bu imkansız Ecem. Tekrar o hırçın kızla uğraşmak istemem."

 

"O kadar hırçınmıydım?"

 

"Evet. Seni hiç o kadar sinirli görmemiştim."

 

"Yüzünden ve kollarından anlaşılıyor."

 

"Eserinle tanış."

 

"Sen eserim değilsin. Sevdiğim tek adamsın."

 

"Sende benim sevdiğim tek kızsın." Alnımı alnına yasladım. "Seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim."

 

"Bende Kerem."

 

Tişörtüm asıttırılınca başımı yere eğdim. Bu Taha'ydı. Yüzünde sinirli bir ifade vardı.

 

"Evet Taha? Neden geldin?"

 

"Halamı bana ver."

 

"Asla küçük bey. Halan artık benim."

 

Taha Ecem'in koluna sarıldı. "Benim."

 

"Hayır."

 

"Evet."

 

"İkinize de yeteceğimi biliyorsunuz." Ecem ayrılıp Taha'yı kucağına alıp omzuma oturttu.

 

"Bu ne şimdi?"

 

"Çıkın bahçede dolanın. Biraz uyuyacağım."

 

"Öyle olsun."

 

Ecem

 

Yorganı başıma kadar çekip uyumaya çalıştım. Ama nafile. Bir türlü uyuyamıyordum.

 

Kapı açılıp bir kaç saniye sonra tekrar kapandı. Başımı çıkardığımda sehpanın üzerinde altın sarısı su damlası şeklinde bir yüzük ve bir not vardı.

 

Doğrulup notu ve yüzüğü aldım.

 

Yüzüğü parmağında görmek isterim kelebeğim.

 

Kutudan Yüzüğü çıkartıp taktım. Kalkıp odadan çıktım. Beni karşılayan iki çift göz oldu.

 

Bir elimden Sahra bir elimden Taha tuttu.

 

"Babanız geldimi?"

 

İkisi beraber "geldi" diye bağırdı.

 

Oturma odasından gelen seslerle oraya yöneldik. Odaya girdiğimizde abim kalkıp sarıldı.

 

"Günaydın küçüğüm."

 

Elimden tutup parmağımdaki yüzüğe baktı. "Çok yakışmış."

 

Aklımda tek bir soru vardı. Oda parmak ölçümü nasıl aldıklarıydı.

 

"Teşekkür ederim abi."

 

"Mutluluğun benim için herşeyden önemli."

 

Gözüm element yüzüğümü taktığım parmağına kaydı. Parmağım boştu, yüzük yoktu.

 

"Merak etme. Öbür değersiz yüzük Kerem'de."

 

O yüzük paha biçilemez bir değere sahipti. Ama abim bunu bilmiyordu, bilmemeliydi.

 

 

Loading...
0%