Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm Bağlanma

@yazarlik_hayali.06

Normal de hayvanlardan korkan biriyim. Ama bu aslanı beş dakikadır seviyordum. Küçük bir köpekten korkan ben, aslandan korkmuyordum.

 

"Kral bana bile bu kadar sevdirmedi kendini" dediğinde Arda'ya baktım.

" Bence zamanın varken biraz daha sev. "

Elimi çektiğimde Kral başını bacağıma sürtmeye başladı. Tekrar yürümeye başladığımızda Kral ağaçların arasına girip gözden kayboldu.

 

"Yakında geri döner. Kral'ın da bir ailesi var. "

 

Eda yanıma geldiğinde gülümsüyordu.

"Kızım bir platoniğin var. " Önümüzden giden Kerem'i gösterdi. "Karşılaştığımızdan beri senden gözlerini alamadı."

 

"Saçmalama Eda" diyerek çıkıştım.

"Bir birimizi tanımıyoruz bile. "

Kerem'e baktığımda göz göze geldik.

Aynı anda başka yönlere baktığımızda kızardıgımı hissettim.

"Kızım bu çocukla konuşmalısın."

 

"Şuan olmaz. "

Ağaçlarin arasında beyaz bir tavşan gördüm.

"Geliyorum"

 

Ona ilerlemeye başladığımda kalbim hızlandı. Diğerlerinin arkamdan gelen seslerini duyuyordum ama ne dediklerini anlayamıyordum.

Tavşanı gördüğüm anda zaman ve mekan algmı kaybettim sanki.

Yanında geldiğimde dizlerimin üzerine çöktüm. Uzanıp tavşanı alıp kucağıma koydum. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu.

 

"Bağlandılar." Arda'nın sesiyle kendime geldim. Onu alıp ayga kalktıgımda arkamı döndüm. Herkes hayranlıkla bana bakıyordu.

"Bağlandınız. Artık tavşan ve sen bir birinize aitsiniz. Eee " dedi sorgular bir sesle. "Nasıl bir his ?"

"Heyecan verici. Ve çok garip bir his."

Parmaklarımı tüylerinin arasına geçirdim. "Merhaba Pamuk."

 

Ormandan gelen çığlık sesiyle Arda Mert'le beraber önümüze geçti. "Gidelim Mert. Bu kişi her kimse yaralanmış olmalı. "

 

"Haklısın Arda. "

 

Sesin geldiği yönden ilerlemeye başladık. Ağaçların seyrekleştiği yere geldiğimizde yerde yatan çocuğu gördük. Ağır yaralandığı belliydi. Yanina gittiğimizde bileğini tutup nabzını ölçtüm. Yaşıyordu ,ağır yaralıydı ve kan kaybediyordu.

 

"Yaşıyor. Bana bir şey verin. Kanamayı durdurmam lazım." dedim.

 

"Kaplan pençesi" dedi Kerem. "Kaplan saldırmış."

 

"Bana bir şey bulun. Kanaması artıyor.

Durdurmam lazım."

Çocuğun yüzüne baktım. İnanılmaz derecede Kerem'e benziyordu. Kardeşi olabilirmiydi?

Merakıma yenik düştüm ve "Kerem kardeşinmi ?" diye sordum.

 

"Hayır, benim kardeşim yok ki. "

 

Üzerimdeki bluzu çıkartıp bastırdığımda ,üzerimde sadece bej Cropum vardı. Tek elimle tekrar nabzını kontrol etmek için bileğine uzandığımda bileğindeki daire şeklinde olan siyah şeyi fark ettim. "Arkadaşlar sizce bu ne olabilir ? Normal bir morarmaya benzemiyor."

 

Mert" Bilmiyorum.Babam biliyordur. Onu kabileye götürmeliyiz." Dediğinde yanıma çöktü. "Önce kanaması durmalı değilmi ?"

 

"Evet bu halde kaldıramayız. Hastaneye gitmesi lazım. Yaraları çok derin. "

 

"Hayır hastaneye felan gitmek istemiyorum. "Bu ses önümde yatan çocuğa aitti. Doğrulmaya çalıştığında engelledim. "Kalkamazsın kanaman çok fazla. Bu arada adını sorabilirmiyim?"

 

"Bence asıl sormamız gereken bu değil."

Mert çocuğun üzerine eğildi. "Burada ne işin var ? Kaç gündür bu ormandasın?"

 

Bastırdığım bluzu kaldırdım. Kanaması azalmıştı.

"Ben Eren" dedi çocuk doğrulmaya çalışarak. "Neredeyse bir haftadır buradayım. Burada olma sebebim ise"

Kerem'e baktı." Seni bulmaktı kardeşim. Başka bir sebebim yok "

 

"Yalan söylüyor "dedi Kerem. "Benim kardeşim yok. "

 

"Kanıtlaya bilirim. " Eren başını kaldırarak boynunu gösterdi. Yarım kalbe benzer bir doğum lekesi vardı.

"Aynı lekeden sende de var. İnandın mı?"

Kerem 'de boynunu gösterdi. Aynı doğum lekesinden onda da vardı. Bu kardeş olduklarının bir işaretiydi.

"Bu imkansız. Annem bir kardeşim olduğunu bana söylemedi. Peki sen nereden biliyorsun?"

 

"Babam askerleriyle konuşurken duydum. Sanırım en baştan anlatmam gerekiyor değilmi?"

 

"Evet lütfen."

 

Eren bileğini gösterdi." Bu karanlık güçlerin simgesi. Ben karanlığın varisiyim. Babam lordumuz, karanlık güçlerin temsilcisi. Kendisi çok tehlikeli ve acımasız biridir. "

 

"Beni neden daha önce bulmadın?

On beş yaşındayken annemi kaybettim. "

Kerem'e üzülmüştüm. Oda benim gibi küçük yaşta annesini kaybetmişti. Babasını tanımıyordu bile.

 

Arda " Arkadaşlar hadi. Kabileye geri dönelim "dediğinde öbür yanıma çöktü.

 

"Evet orada sarabilirim. Kalkabilecekmisin? " dedim. Az ileride oynayan kardeşlerime döndüm. Eğleniyor gibilerdi. Eda'da benimle aynı şeyi düşünmüş olacak ki" sizinkiler eğleniyor ha? " dedi.

Bluzu Eren'e uzattım. "Bastır. Hareketlenince kanayacaktır."

Mert ve Arda'nın yardımıyla ayağa kalktığında Eren beni kırmayarak bluzu alıp göğsüne bastırdı.

 

Yola çıktığımızda Kerem'in yanında geldim.

" Kaderlerimiz aynıymış. Bende küçük yaşta annemle babamı kaybettim. "

Önümde yürüyen kardeşlerime baktım.

İkisi içinde üzülüyordum. Ailesini hiç tanımamış iki çocuk. Buna rağmen güçlü kalan iki çocuk.

"Kardeşlerim çok küçüktü. Hiç tanıyamadılar. "

 

" Benden şanslısın. Ben babamı tanımadım. "

 

Yetiştirme yurdundaki çocukları düşündüm. Bizim gibi olan onlarca çocuk vardı. Ailesiyle hic tanışmamış,

küçük yaşta kaybetmiş onlarca çocuk.

 

"Bir dilek hakkın olsan ne dilerdin?" Soruyu sorup Kerem'e baktım. " Ben o gün kaza yapmamayı dilerdim."

 

"Eren doğru söylüyorsa ve kardeşimse

onunla daha önce karşılaşmak isterdim."

 

Önüme döndüğümde kardeşim Özge'nin ağacın önünde öylece dikildiğini gördüm. O an bir hayvanla bağ kurduğunu anlamam uzun sürmedi. Başını yavaşça yere indirip dizlerinin üzerine çöktüğünde

yanına geldik. Aniden kardeşimin omzuna bir sincap çıktı.

 

"Merhaba Alvin. Merhaba küçük dostum " dedi Özge.

Tekrar yürümeye başladığımızda Kerem hızlanarak kardeşinin yanına gitti. Eda dirseğiyle koluma vurdugunda ona döndüm. "Hoş çocuk değil mi?"

 

Kimden bahsettiğini anlasamda, anlamamış gibi baktım.

"Hadi ama kızım. Anlamamış gibi yapma. "

 

"Off "dedim, ardından Kerem'e baktım.

"Kabul ediyorum gerçekten hoş biri."

Eğilip yanımda zıplayan Pamuk'u aldım. Ondan ayrılırsam bir parçamı kaybedecekmişim gibi hissediyordum.

 

Kabile bölgesine geldiğimizde bize verilen mavi çadıra girip ilk yardım çantasını aldım. Eren ise tişörtünü çıkartmış beni bekliyordu. İzlerin büyüklüğü belli oluyordu. Tekrar kanamaya başlamıştı.

 

"Uzan lütfen" dediğimde Eren uzandı.

Malzemeleri çıkarttım ardından Eren'in

çıkarttığı tişörtünü alıp kanları temizlemeye başladım. Yaraların kenarlarındaki kanlar kuruduğu için çıkmıyordu. " Su getirirmisiniz? Tamamen temizlemem lazım."

 

"Babamla konuşmam gereken bir şey var. Bir kaç dakikaya gelirim."

Mert'le beraber Arda'da ayağa kalktı.

"Bende su getireyim."

İkisi beraber yanımızdan ayrıldı.

 

Hava kararmaya başlamıştı,bu yüzden hızlı olmam gerekiyordu. Eren'e döndüm. Kerem'le çok benzemelerine rağmen gözleri farklıydı, yeşil gözlerinde sanki bir orman vardı.

 

"Geldim" Arda geri döndüğünde elinde küçük bir tabakla su vardı. Yanıma koyduğunda bezi suya batırıp tekrar silmeye başladım. Tamamen temizledigimde sardım.

"Arkadaşlar sizi burada misafir etmek istiyoruz. Dilediğiniz kadar kalın. "

Ardından gökyüzüne baktı. "Bu saatlerde orman tehlikelidir. İsterseniz sabah gidersiniz. Biz Mert'le bir ekip kurmak istiyoruz. "Başımı eğip hepimizin yüzüne baktı. " Bize katılmak istermisiniz? "

 

Başımı sallayıp kabul ettiğimde Eda "isteriz "dedi.

Diğerleride başlarını sallayarak onayladılar. Bu ekip sayesinde bir günde bir çok arkadaşa sahip olmuştum.

"O halde "dedi Arda. "Birbirimizi tanıyalım. Sen başla yeni çocuk. Kimsin sen?"

 

Eren nefesini verdi. "Ben Eren. Karanlık güçlerin sonraki lorduyum.

Yani öyleydim. "Bileğini gösterdi.

"Bu güçü bana babam verdi. Ve. En bu gücü istemiyorum,bırakacağım. Tekrar karanlığa dönmeyeceğim. "

 

"Sıra bende. Ben Arda, bu kabilenin bir üyesiyim. Her zaman da böyle kalacağım. Tek hayalim elementimi bulup üst seviyeye çıkmak. "

 

"Ben Kerem" dediğinde hepimiz ona döndük. "Annemi bu ormanda kaybettim. O günden sonra arada buraya geliyorum. "

 

" Ben Ecem. " Sağımda oturan kardeşlerimi gösterdim. "İkiz kardeşlerim Özge ve Özgür. Çok küçük yaşta hem annem hem babam kazada öldü. Teyzemlerle büyüdüm. "

 

"Ben Ebru, Kardeşim Onur. Bizde bir olay sonrasında annemi kaybettik. Babam biz çok küçükken hapse girmiş.

Bizde anneannemlerle büyüdük."

 

"Arda yarın element mağarasına gidiyoruz." Mert'in gelen sesiyle arkama döndüm. Kucağında bir kaç parça dal vardı." Geriye ben kaldım galiba. Ben Mert " kucağındaki dalları yere koyup oturdu." Bu kabilenin sonraki liderim. Yarın sizde bizimle gelsenize. Şimdi bu ekibe birde isim lazım değil mi? "

 

Arda " Evet arkadaşlar sizde gelin. Tek bir sorunumuz var. Biz mağaranın yerini bilmiyoruz. "

 

"Abim biliyor o götürecek. "

 

"Bu ormanda ejderhalar varmı?" Hepimiz Eren'e döndük. " Karanlığı bırakacaksam bir ejderhaya ihtiyacım var. "

 

"Ormanın doğusunda mağaraları var.

Bebeklerinin yanına gitmeni önermem. "

Hava karardığında ateş yaktık. Sessizce ateşin yanmasını izledik. Hiçbirimizden ses çıkmıyordu. Taki Arda " hadi ormanı gezelim" diyene kadar.

"Ekibimize bir isimde buluruz."

 

Mert" babama sormam lazım" diyerek ayağa kalkıp ilerledi.

Arda yanında duran kalın dallardan birini alıp ucunu yaktı. "Buralarda bir göl var. Gidelim mi? Kumların üzerinde uzanırız. "

 

Mert geri geldiğinde yanında otuzlu yaşlarda uzun boylu bir adam vardı.

"Arkadaşlar abim Toprak. Babam bizimle gelmesi istiyor. "

 

Abisi Arda'nın elinden biraz önce yaktığı dalı aldı. Saçı siyahken teni beyazdı. " Size meraklı değilim küçük kardeşim. Şuan uyuyor olabilirdim. "

 

Kalktığımızda Mert yerdeki dallardan birini alıp yaktı. " Hadi gidelim."

 

Ormana girdiğimizde ard arda kurt ulumaları duyuldu.

" Bugün dolunay var. Korkmayın yakınlarda değildir."

 

"Bence o kadar emin olma Mert."

Arda'nın gösterdiği yere baktığımızda parlayan bir çift göz gördük. Biz yavaş yavaş geri giderken, Ebru ilerlemeye devam etti. Cesaretine hayran olmuştum. Uzaklaştıkça sadece silueti kaldı. Yere çöktüğünde "merhaba Gölge " dedi.

Ayağa kalktığında "gelin size zarar vermeyecek"dedi.

Rahatlamıştık, ilerlemeye başladığımızda çocukların elindeki ateşler sayesinde önümüzü görüyorduk. Yanlarına geldiğimizde kurt başını gökyüzüne kaldırıp ulumaya başladı. Onunla beraber uluma sesleri artmıştı.

Arda" Göle gidiyoruz. Fazla yolumuz yok" dedi.

Sağ tarafa yöneldigimizde büyük açık bir alan bizi karşıladı. Gökyüzündeki ay ve yıldızların parlamasıyla göle geldiğimizi anlamam uzun sürmedi.

 

Kumların üzerine geldigimizde oturup ayın göldeki yansımasını izlemeye başladık.

" Burası çok güzelmiş" dediğimde gözlerimi ayın yansımasından alamıyordum.

"Evet güzeldir. "Mert'in kumlara yatınca,bizde ona eşlik edip yattık.

 

Son hatırladığım buydu, uyuyakalmıştım.

 

🌸

 

Sabah uyandığımda ter içindeydim.

Rüyamda annemi görmüştüm. Gözlerimin içine bakıp gülümsüyordu.

Bana bulmam gereken bir kutu olduğunu bunun önemli olduğunu söyledi.

"Kızım" bu Eda'nın sesiydi."iyimisin ?

Geceden beri bulman gereken bir kutu olduğunu sayıklayıp durdun."

"Değilim Eda "dedim sağ tarafında oturan Eda'ya dönüp." Benim eve gitmem lazım. Annemin bulmamı söylediği kutuyu bulmam lazım."

 

"Bende geleyim mi?" dediğine Kerem elini dostça omzuma koydu. "İzlersen yani."

Eda'nın gözleri kısılırken sırıttı. Gözlerimi devirip "tabi gel."dedim.

"Sende geleceksin Eda."

 

🌸

 

Yaklaşık 40 dakika sonra apartmanın önündeydik. Sağımda en iyi arkadaşım Eda, solumda yeni tanıştığımız Kerem vardı. İçeriye girdiğimizde sağ tarafa dönüp 5 nolu kapının önünde durduk.

 

"Ecem" bu sesi tanıyordum. Karşı komşumuz Zehra teyzeydi. Ellili yaşlarda tatlı bir kadındı. Kocasını uzun zaman önce kaybetmiş bir daha da evlenmemişti. Üzerimde büyük hakkı var. Teyzemlerden sonra yanımda olan tek kişiydi. Arkamı döndüğümde

gülümseyerek bana bakıyordu. Aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdim.

"Merhaba Zehra teyze. Nasılsın?"

"İyiyim kızım" Kerem'e baktı. "Bu genç kim? Sevgilin mi?"

Kerem'le o kadar yakın duruyorduk ki bizi sevgili sanması gayet normaldi.

"Yok teyze. Çok yakın bir arkadaşım."

Arkamı dönüp kapıyı açtım. İçeriye girdiğimde direkt olarak annemgilin yatak odasına ilerledim.

 

Odaya dirdiğimde ilk gördüğüm yatağın yanında duran beşik oldu. Ardından odaya göz gezdirdim. Dolabın üzerindeki kırmızı beyaz kareli kutuyu fark etmem uzun sürmedi. Dolabın üzerinden alıp yatağa oturdum.

Kutuyu açtığımda içinde bir not, bir kaç fotoğraf ve su damlası şeklinde bir kolye vardı. Bu kolye anneme aitti.

Gözlerim dolduğunda notu aldım.

El yazısından babamın yazdığını anladım. alenme yazılmıştı.

" Babam yazmış. Bu kolye" derken kolyeyi kutudan aldım." Annemindi."

Notu aldiğimda altıdaki küpeler göründü. Şu damlası şeklindeki bu küpelerde anneme aitti.

 

Güzel kızım.

 

Bunu kaç yaşında okuyorsun bilmiyorum. Ama bunun için bizi affedeceksin. Prensesim bunu yüzüne söylemek isterdim. Sen evlatlıksın.

Şunu bil prensesim,annen ve ben seni hep sevdik. Kardeşlerinden ayırmadık.

 

"Ben öz çocukları değilmişim" diyebildim sadece. Kutuya tekrar baktım. Fotoğrafları aldığımda bir kimlik gördüm. Aldığımda kendi gerçekliğimle yüzleştim.

 

Sare Aktaş

 

"Benim asıl adım Sare' ymiş."

Notu alıp okumaya devam ettim.

 

Daha önce söylemediğim için özür dilerim Sare. Seni hep sevdik ve seveceğiz prensesim

 

Dakikalar sonra kendime geldiğimde notu bırakıp küpeleri alıp kalktım.

"Peki sana ne dememizi istersin?" Eda kalkıp yanıma geldi.

Tek bir kelime söyledim " Ecem. "

Aynaya ilerlerken kolyeyi taktım.

Durduğumda küpeleri taktım.

Asla çıkartmayacağıma dair kendime söz verdim.

"Geri dönelim."

Arkamı döndüğümde yatağa ilerledim.

"Ecem iyimisin tatlım?"

"İyiyim Eda. "

Fotografları aldım. Annemle babam vardı. Annemin kucağında bir bebek yatıyordu,o bebek bendim. Babam anneme arkasından sarılmış, bana bakıyordu. Annemde şuan taktiğim kolye ve küpeler vardı.

Fotoğrafın üzerinde bir tarih ve bir not vardı.

 

10.06.1098

Hoşgeldin prenses

 

Diğer fotoğrafı aldim

Ten başıma duruyordum. Bir oyuncak ayı tutuyordum.

 

27.03.1099

Prensesim 1 yaşında

 

"Burada bir yaşındayım" dedim fotoğrafı göstererek.

" Buradada üç aylık" diğer fotoğrafı gösterdim.

Son fotoğrafa baktım. Kardeşlerim ve ben vardım . Yan bir sekilde yatmış kardeşlerimi izliyordum. On yaşında olmalıydım. Çünkü kardeşlerim daha bebekti.

 

20.07.2003

 

Bunda sadece bir tarih vardı.

Ailemi kaybettiğim tarih . 20 temmuz 2003.

"Burada kaç aylıklar bilmiyorum" derken son fotoğrafı gösterdim.

"20 temmuz. Benim en acılı günüm."

Yatağın üzerine koyduğum herşeyi toplayıp kutuya koydum.

"Hadi gidelim artık. "

Ayağa kalktıklarında odadan çıktık.

Eda yanıma gelip koluma girdi.

"Kızım bunlar sana çok yakıştı."

" Sağol Eda."dedim. " Anneme de yakışırdı. Az çok hatırlıyorum. "

Elimi kalbime koydum.

"Biliyorumki kalbimde yaşıyorlar. Kardeşlerim onlardan bana bir hediye"

 

Evden çıktığımızda bir parçamı burada bırakıyormuş gibi hissettim.

Eda kapıyı kilitlediğinde apartmandan çıktık. Yavaş yavaş yağmur yağıyordu.

" Bugün daha güzel olabilirmi?" diye sordum.

"Olamaz kızım" dedi Eda."Olamaz. Nasılsın?"

"İyiyim." Elimi kolyenin üzerine koydum.

 

🌸

 

Uzun yürüyüş sonrasında kabile alanına geldik. Direkt kardeşlerimin yanına gidip sarıldım.

"Abla bu sabah Özgür bağlandı. "

"Aferim benim korkusuz kardeşime"

dedim saçlarını okşarken.

 

Mert yanımıza geldiğinde kolunda bir kartal vardı.

"Hadi mağaraya gidelim. "

Ormana girdiğimizde Eda önümüze geçip "durun dedi. "Burada bir kaplan var." İlerideki ağaçların arasından hırlama sesi duyuldu. Eda ilerlemeye devam ediyordu. Durduğunda yere, dizlerinin üzerine çöktü.

Yanında gittiğimizde bize döndü.

"Yeni dostumuz Çizgili . "

 

Kerem" Eren nerede ?"diye sorduğunda

arkamızda Eren'in sesi geldi.

"Buradayım. "

Ona döndüğümüzde büyük bir ejderhanın üzerindeydi. Dört pençesi ve en az 1 metre kanatları vardı. Koyu rengiyle dik duruşu gücünü kanıtlar gibiydi. İndiğinde yanımıza geldi.

" Bu küçük arkadaş sayesinde karanlıktan arındım." Bileğini gösterdiğinde güneşe benzer bir şekil vardı. "Bu ejderha artık bana ait. "

 

Bağlamışlardı.

 

Tekrar yürümeye başladığımızda mağarayı gördük.

 

Element mağarası. Kaderimizi belirleyecek olan yer.

 

Önünde durduğumuzda üzerinde dört elemente dair bir çok işaret vardı. Sanki mağaraya kazınmış gibi.

"Yükselmiş koruyucular "dedi Mert.

 

İçeriye girdigimiz anda sol bileğimde iğne batar gibi bir acı hissettim.

Tek ben değil, hepimiz hissettik.

Baktığımda bileğimde su damlasına benzer bir şekil vardı. Ne olgunu o an anlayamamıştım.

Diğerlerine baktım. Aynı anda kaldırıp bileklerimizi gösterdik, her birimizde farklı şekiller vardı.

Arda' da bulut,

Mert' te ateş,

Kerem' de dalga ,

Efe' de yaprak,

Özgür' de ağaç,

Özge' de çiçek,

Eda'da ateş ve üzerinde küçük bir duman ,

Ebru' da kar tanesi,

Bende de su damlası.

 

Mert Eda'y la bana baktı.

" Buraya ilk kez geldiğinize eminmisiniz?"

"Evet "dedim." İlk kez geliyoruz."

"O zaman bu demek oluyor ki..."

 

"Siz son koruyucularsınız"diyerek abisi Mert'in cümlesini tamamladı. "Bunu babama söylememiz gerekiyor."

Mert abisine dönerek"abi şuan "

 

"Evet. Yüzükleri bulmanız gerekiyor.

Babam yardım edecektir." Hepimize baktı." Aynı elemente sahip kişilerin hayatlarının sonuna kadar beraber yaşayacağına inanılır."

 

Bu kader olmalıydı. Kendime itiraf edemesemde Kerem'e aşık olmuştum.

 

Mağaradan çıktığımızda hayvanları gördük. Yeni hayvanlar vardı. BİR kurt,

bir panter ve bir at. Pamuk yanıma geldiğinde kucağıma aldım. Kalbim ilk gördüğümde ki gibi hızlanmıştı.

 

Ormana girdiğimizde Özgür atıyla beraber hızla yanından geçti.

"Yavaş git Özgür,"diye bağırdım ama beni duymadı. Hızla uzaklaşırken Mert' in abisi Toprak yanıma geldi.

"Korkma. Toprak zarar görmesine izin vermeyecektir."

 

Kabile bölgesine geldiğimizde Mert babasını çağırmak için abisiyle yanımızdan ayrıldı.

Geri döndüklerinde yanlarında bir kadın vardı. Siyah saçlara ve kahve gözlere sahipti. Orta boyda ve kırklı yaşlarda olan bu kadın Mertin annesi olmalıydı.

 

"Arkadaşlar annem . Kendisi havanın koruyuculuğunu yapmıştır"

dediğinde Mert Eda'nın yanındaki boş yere oturdu. "Baba bu yüzükleri nereden bulacağız?"

 

"Su yüzüklerini gölün derinliklerinde bulacaksınız,"derken babası bize döndü. " Su yüzüklerini almak çok zordur. Koruyucuların bir çoğu yüzükleri alamadı. "

 

"Hava yüzüklerini rüzgar dağlarında bulacaksınız. Ateş yüzüklerini yanardağda bulacaksınız. Son olarak toprak yüzüklerinide yeraltı mağaralarında bulacaksınız. Hepiniz dikkatli olun. Bir çok testten geçiceksiniz. "Eren'e baktı.

"Sen ışığın çocuğu. Burada kalacaksın.

Seni daha yakından tanımalıyım. Benimle gel "

 

"Sağol baba teşekkür ederiz. "

 

"Bir şey değil oğlum. Abini görürsen onu görmem gerektiğini söyle."

 

"Tamam baba söylerim."

 

Eşiyle ve Eren'le beraber yanımızdan ayrıldıklarında hem kendi hem diğerlerinin merakını gidermek için

"Mert bu yüzükler tam olarak ne işe yarayacak" dedim.

 

"Yüzükler gücümüzü artıracak. Yeraltı mağaralarına, Element mağarasının oradan inebilirsiniz. Arda"derken Arda'ya döndü. "Dikkatli olun. Rüzgar dağlarını bilirsin, çok sert eser."

 

" Sizde dikkatli olun"dedi Arda.

"Volkan sizin gücünüzle aktifleşebilir."

 

"Öyle bir şey olmamasını umuyorum. Yoksa ne bir orman kalır, ne de bir canlı."

 

"Hayvanlarda bizimle olmak zorunda. Kerem sen ne yapacaksın? Henüz bir hayvanla bağlanmış değilsin."

 

Aramızda bağlanmayan tek kişi Kerem'di.

 

"Bugün bir hayvan bulman gerekiyor.

İstersen biraz dolaş. Sık sık bu ormana geldiğine göre orman sana bir hayvan vermiş olmalı. Sadece bulman gerekiyor. "

 

"Bilmiyorum Arda. Neyse ben biraz gezeceğim." Kerem ayağa kalktığında ormana girdi.

 

"Şimdi gitsek,"dedim Mert'e bakarak.

 

Mert başını kaldırıp gökyüzüne baktı.

"Olabilir. Akşama çok var. "

Arda'ya döndü. "Ne dersin Arda?"

 

"Tamam, Kerem gelince çıkalım. Bizimkilere baksana. Bizden heyecanlılar."

 

Hayvanlar az ileride birbirleriyle oynuyorlardı. Yorulduklarında bağlı oldukları insanların yanına geldiler.

 

Gölge ulumaya başladığında Ebru elini başına koydu. "Sakin ol Gölge. Az sonra uzun bir yolculuğa çıkacağız."

 

On dakika sonra Kerem geldiğinde yanında bir ceylan vardı. "Arkadaşlar yeni dostumuz, Maya"

Ayaklandıgımızda Arda" hadi gidiyoruz. Hepimizin yeri belli. Yüzükleri almalıyız."

Ormana girdiğimizde dağıldık.

Kardeşlerimden tekrar ayrılmıştım, ama bu kez son olacaktı.

 

 

Loading...
0%