@yazarlik_hayali.06
|
Kerem
"Kalbim" diyerek kolumu attım ama direkt yere düştü. Gözlerimi atladığımda Ecem'i göremedim.
Benden önce uyanıp çadırdan çıktığını umut ederek çıktığımda içimi bir korku kapladı. Herkes etrafta dolanıyordu.
Eren beni gördüğü gibi yanıma geldi. "Kızlar yok."
"Nasıl yok oğlum?"
"Baya yok. Bu sabahtan beri kimse görmemiş."
"Eren bulmamız lazım."
"Biliyorum. Abim bulmaya çalışıyor."
Kolumdan tuttuğunda etrafta dolanmaya başladık. Hiç biri yoktu. Delirmek üzereydim.
Dakikalar sonra abimi bulduk. "Kimin yaptığını buldum çocuklar. Diğerlerini bulalım." Digererlide geldiğinde, ormana girdiğimizde abim anlatmaya başladı.
"Kuzenimiz Alper. Benden çok daha tehlikeli biri. Elementlerin yarısını kaybede biliriz."
"Bu olamayacak abi" dedi kardeşim. "Kaybedemeyiz. Dediğin doğruysa Asya'da yıldız gücü var. İkimizden daha güçlü."
"O gücü Alper almamalı."
Aniden içimde bir şeyler hissettim. Kötü değil iyi bir şeydi. "Nasıl bulacağız abi? Nerede ola bilirler?" diye sordum.
"Aklımda tek bir yer var. Nasıl bulacağımız konusuna gelirsek işte onu bilmiyorum."
Karşıda Gölge'yi gördüm. Daha önce annemin söyledikleri geldi aklıma.
Kurtlar oğlum, koku alma duyuları gelişmiş hayvanlar.
"Kurtlar" dedim Gölge'yi göstererek. "Koku alma duyuları gelişmiş hayvanlar. Bize yardım ede bilir."
Gölge bize doğru yürümeye başladığında bizde ona doğru yürümeye devam ettik. Bize yardım edecek tek hayvan oydu.
Birleştidiğimizde Gölge'nin kesik kesik ve sessiz hırlamalarını duyduk. Acı hırlamaları Ebru'nun ve diğerlerinin tehlikede olduğunun bir işaretiydi.
Arda elini uzatıp Gölge'nin başını okşadı. "Ne hissettiğini çok iyi anlıyorum Gölge. Bende aynı şeyi hissediyorum. Bul onu."
Gölge kararlı bir şekilde başını kaldırıp kulaklarını dikleştirdi. Koşup Ebru'nun kaldığı çadıra koştu. Yarım dakika sonra ağzında bir tişörtle geri döndü.
"Neye ihtiyacı olduğunu bilen zeki bir hayvan." Gölge tişörtü yere koyup önce havayı sonra toprağı kokladı. Bir öz bulduğunda ilerlemeye başladı. Hemen peşinden ilerledik.
Ne kadar süre geçti bilmiyordum. Sonunda çiçeklerle kaplı bir yere vardığımızda burasının neresi olduğunu anladım. Rüzgâr dağlarından hemen önceki bölgeydi. Dağ ise hemen karşımızdaydı.
Gölge başını kaldırıp etrafta dolanmaya başladı. İzi kaybetmiş olmalıydı. Bir işimizde terlik çıkmasa şaşardım zaten.
Tekrar düz bir çizgide ilerlemeye başladığında peşinden ilerledik. Yaklaşık on dakikanın sonunda bir yere vardık.
Büyük siyah bir kaleydi. Üzerinde Eren'in güç işaretine benzer şekiller vardı. Onlarda siyahtı. Bu bölgede güçlü kötücül bir şey hissettim. Daha önce bu denli bir şey hissetmemiştim. Emre'ye olan öfkem dışında.
Kalenin kapısı açıldığında içeriden benim yaşlarımda yada bir iki yaş büyük bir adam çıktı. Bir şey demeden abimin önüne geldi. "Sevgili kuzenim Ateş. Bakıyorum da kardeşlerini bulmuşsun."
"Seninde onlardan bir farkın yoktu Alper." Abim yumruğunu sıktı. "Kızlara zarar verdin mi?"
"Sakinleşmezsen vereceğim." Gelip önümde durdu. "Tek bir hareketle Ecem'in hafızasını tekrar siler Emre'yle birlikte olduğuna inandırırım."
"Yapamazsın" dedim.
"Bir kere yaptım, tekrar yaparım."
Mert'in önüne geçti. "Tek bir emirle Eda'yı aylarca uyuturum ve hiç bir şekilde uyandıramazsın."
Arda'nın önüne geçti. "Sence bir insan kirli havaya ne kadar dayanır?" Sınır bozucu bir şekilde güldü. "Çok dayanamaz."
Eren'in önüne geçti. "Gümüş bir vampire güneşten sonra en çok zarar veren şey."
Özgür'le Efe'nin önüne geçti. "Size bir soru çocuklar. Polen alerjisi olan biri ne kadar dayanır? Özelliklede bu kişide toprak gücü varsa." Tekrar abimin önünde durdu. "Sence Asya'dan gücünü alsam yaşar mı?"
Alper hepimiz can noktalarımızdan vurmuştu. Bunun hesabını en ağır şekilde verecekti. Er yada geç.
"Merak etmeyin, hepsi..." Gölge birden Alper'in üzerine atlayıp pençelerini sırtına geçirdi. Abim ilerleyip yakaladı. "Gidin."
Âdeta yaydan fırlamış bir ok gibi kaleye girdik. Bir çok oda vardı. Her kapıda farklı bir kilit vardı. Üç tanesinde normal kilit varken, iki tanesinde birer delik vardı. Bir tanesinde ise hiç bir şey yoktu.
"Çocuk oyuncağı" dedi Özgür. "Yurttayken az ceza almadım." Bir dakika içinde kapılardan birini açıp şaşkın bir ifadeyle bana döndü. "Abi işin var." Başka bir kapıya ilerlediği sırada bende odaya ilerledim.
Odaya baktığımda gördüğüm manzara karşısında şaşkınlıkla gözlerim açıldı. Adam yerde yatıyordu. Bayılmış olmalıydı. Ecem ise adamdan aldığı hançeri yerde döndürüyordu. Bu kızdan korkmaya başlamıştım.
"Bu kıza yanlış yapma, bitersin." Eren yanından ayrıldığında Ecem kalkıp yanıma geldi. "Sıkılmıştım, hadi."
En sonunda şaşkınlığımı üzerinden atıp "nasıl?" diyebildim sadece.
"Kendimi koruyabileceğimi söylemiştim."
"Senden korkulur."
Koluma sarıldığında çıktık. Özgür, Özge ve Asya'yı da çıkarmıştı. Ebru ve Eda'ya ulaşmamıza engel olan kapılar açılmamıştı.
Gölge ve Çizgili geldiklerinde kapıların önlerinde durdular. Tek patilerinin kaldırıp deliklere koyduklarında kapılar küle dönüp uçtular.
Ecem
Hayvanlar hırlayarak içeriye atladılar. Saniyeler sonra çıktılar. Ebru'nun tutulduğu odadan yoğun bir toz bulutu kapladı.
Arda bir küre yapıp temizledi bulunduğumuz yeri. Son kapalı olan kapının önüne geldiğimizde Eren bir ışık topu yapıp, kapıya topu bastırdı. "Gücüm kapıyı parçalamaya yetmiyor."
Göz kamaştırıcı ışığıyla güneş muhafızı kalenin içinde belirdiğinde kapının bir köşesi küle dönmeye başladı.
"Muhafız gücüm kapıyı yok etmeye yetmiyor."
"Bunun için buradayım koruyucu." Muhafız elinde bir ışık topu yapıp kapıya attığında tamamen toza döndü. Kaybolduğunda Lena kuzeniyle beraber çıktı.
Lena bir şekilde ikna etmiş getirmişti.
"Sonunda. "Lena yanıma geldi. "Gücümün kısıtlanmasını sevmiyorum."
"Bende sevmem" dedim.
"Bebeğim birbirimize çok benziyoruz." Kerem omzumdan tutup kendine çekti. "Aşkımız tesadüf değildi Ecem."
"Nasıl Kerem?"
"İkimizde babalarımızı bir kez gördük. O tek seferde ise kaybettik. Ne dersen de biz birbirimiz için yaratıldık."
Kaleden çıktığımızda Ateş'i toprak muhafızlarla konuşurken bulduk.
"İzin ver şunu patlatayım." Eren büyük bir ışık topu yapıp kuzenine ilerledi.
"Hayır! Gücün gücüne ters. Onu yok etmek isterken, kendini yok edersin. Şimdilik yer altında kalacak."
"Evet koruyucular." Muhafız one çıktı. "Size bir sürprizimiz var." Elinde bir kutu belirdi. Asya'ya uzattı. "Toprak seni koruyucusu ilan etti."
Asya kutuyu alıp açtı. İçinde bir yüzük vardı. Üzerindeki küçük fidan simgesi Asya'nın bileginde parladı.
"Sizin için başka bir sürprizimiz daha var. Dağın diğer tarafında."
|
0% |