@yazarlik_hayali.06
|
Göle geldiğimizde Ada'yı gördüm. Sırrımızı öğrendikten sonra bir şekilde karşımıza çıkıyordu.
"Ada senden kurtulamayacak mıyım ben?" diye sordum azarlar bir tonda. Ona kızmıyordum. Aksine yanımda olmasını seviyordum.
"Hayır Ecoş. Kurtulamayacaksın." Sinsi bir şekilde gülümsedi Ada. "Şaka bir yana abin her şeyin hazır olduğunu bilmeni istedi. Sadece sizin kıyafetler ve kuaför eksik."
"Bu kadar hızlımı?"
Kerem evlenme teklifi ettiği gün abim "keyfinize bakın ve kesinlikle düsünmeyin. Ben her şeyi ayarlayacağım" demişti. Dediğinide yapmıştı.
"Hadi, daha sizi hazırlayacağız."
"Güzelim saatler sonra evlenmiş olacağız." Kerem karşıma geçip gözlerime baktı. "Evet Kerem."
"Hadi tek biz kaldık." Ada koluma girdi. "Önce sen Ecem. Benden kurtulamayacaksın."
Bakışlarım en sonunda Kerem'den ayrılıp Ada'ya döndü. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. " Sen bizimle geliyorsun Ecem." Kerem'e döndü. " Kerem Sende yarım saate hazır ol. Polat gelip alacak."
Çocuklardan ayrıldığımızda içimde büyük bir heyecan vardı. Lena bu heyecanımı hissetmiş olacak ki kanadının birini omzuma koydu. "Sakin ol. Kalbin çok hızlı atıyor."
"Deniyorum, elimde değil."
İki saat sonra üzerimde gelinlikle mağazanın ortasında duruyordum. Boynumda annemden kalan kolye ve aynı şekilde annemden kalan küpeler vardı.
"Kızlar bu olmadı ya." Aynadan hâlâ kendime bakıyordum.
"Tatlım burayı ateşe vermeme şu kadarcık kaldı." Eda işaret parmağını ve baş parmağını birbirine yaklaştırdı.
"Ecoş sana bir şey beğendiremiyoruz." Ada yanımızdan ayrıldığında Ebru yanıma geldi. "Rahat bırakın kızı. Daha zaman var. İstediğini al."
"Şekerim tahmininden daha az zamanımız var. Daha kuaföre gideceğiz."
"Kızı acele ettirme Eda. Zaten stresli, daha fazla strese sokma."
Ada elinde başka bir gelinlikle geri geldi. Sağ göğüs kısmından bel kısmına kadar uzanan küçük taşlar haricinde sade bir gelinlikti. "Ecoş bu son. Bundan sonra buradan gidiyorum."
Elindeki gelinliği alıp deneme kabinine girdim. Üzerimi değiştirip çıktım. Dudaklarımı araladığımda Eda elini kaldırıp susturdu. "Bunu alıyoruz."
"Kesinlikle Ecoş" dedi Ada.
"En iyisi bu oldu" dedi Ebru.
"Bir insan ancak bu kadar güzel olabilir." Lena'nın sol eli titremeye başladı. Kana ihtiyacı vardı.
Beş dakika sonra elimizde büyük bir çantayla mağazanın önündeydik.
"Sonunda tatlım hadi." Eda karşımıza geçip hepimize baktı. "Şimdi kuaföre gidiyoruz."
"Bu kez abartı bir şey istemiyorum." Derin bir nefes verdim.
"Tatlım sus ve bize uy artık lütfen." Elindeki çantayı yere koyduğunda hemen yanımıza abim durdu. "Atlayın kızlar. Sonraki durağa geçiyoruz."
Ben yolcu koltuğuna geçerken diğerleri arka koltuğa geçtiler. Abim arabayı çalıştırıp sürdü.
"Küçüğüm son kararın mı?"
"Abi! Zaten gerginim. Hiç sırası değil."
"Rahatla küçüğüm. Bugün bir daha yaşanmayacak."
"Çocuklar ne yaptı acaba?"
"Hazırlar küçüğüm. Ancak akşam görebilirsin."
Eda "hayır!" diye bağırdı. "Bir eksik bulma Eda."
"Tatlım en önemli şeyi unuttuk."
"Neyi?"
"Ayakkabılar."
"Küçüğüm yetişmeyecekse yarına ayarlayayım." Abim elimi tuttu.
"Yetişecek abi."
Bir ayakkabıcının önünde durduğumuzda Eda'yla beraber hızla inip ilerledik.
"Tatlım bekar olarak geçirdiğin son saatler. Nasıl hissediyorsun?"
"Heyecanlıyım. Sence yetişebilecek miyiz?"
"Yetişeceğiz."
İçeriye girdiğimizde Eda beyaz yüksek topuklu bir ayakkabı aldı. "Nasıl?"
"Çok yüksek."
Başka bir ayakkabı gösterdi. Bir öncekine göre topuğu kısaydı. Ön kısmı parlıyordu.
"Dene."
Eda'nın ne kadar inatçı olduğunu bildiğim için elinden alıp denedim. Daha önce bir kez giymiştim, oda yine Eda'nın zoruyla tıp mezuniyetinde.
Yavaş adımlarla yürümeye başladım.
"Rahatmı?"
"Evet."
"Güzel tüm gece topuklularla olacaksın çünkü."
Geri dönüp kendi ayakkabılarımı giydim. Herşey hazırdı.
"Hadi tatlım."
Bir an önce akşam olsun istiyordum. Mağazadan çıktığımızda Eda elini omzuma koydu.
"Neyin var şekerim?"
"Bilmiyorum. İçimde suya bir şey olacakmış gibi bir his var."
"Bir şey olmayacak Ecem. Büyük ihtimalle kirli sulardır."
"Öyle bir şey değil."
Arabaya bindiğimizde abim sürmeye başladı.
"Neşelen küçüğüm. Annemler ne yaptı acaba?"
Akşam saat 18.30'da ancak eve gelebilmiştik. İçimde büyük bir heyecan vardı. Önce gelinliği sonra zar zor ayakkabıları giydim.
Eda odaya girdi. Üzerinde diz üstü kırmızı ışıl ışıl bir elbise vardı. Yüzünde hafif bir makyaj, yapılmış saçları Ada'nın eseriydi. "Tatlım çok güzel olmuşsun."
"Çok heyecanlıyım."
"Normal şekerim. Yirmi dakikaya çıkacağız."
"Ormana giderken bunları yaşayacağımı düşünmemiştim."
"Bende tatlım. Sadece kafa dağıtmak için ormana gitmiştik."
Kapı bir kaç kez tıklanıp açıldı. Gelen abimdi. "Küçüğüm" dediğinde gözleri doldu. "Hazır mısın?"
"Hazırım abi. "
"Küçüğüm ben buna hazır değilim ya."
Yarı açık olan kapıdan Taha odaya girdi. Babasının arkasından üzgün gözlerle bana baktı.
"Anlaşılan küçük beyde hazır değil. "
Abim yanıma gelip koluma girdiğinde çıkıp salona ilerledik. Salonun girişinde bizim kızları gördüm. Yanlarına geldiğimizde açıldılar.
Tüm koruyucular buradaydı. Demir ve hastaneden yakın bir kaç arkadaşımda buradaydı. Herkesin bakışları arasında salonun ortasına geldik.
Abim karşıma geçip alnımdan öptü. Ardından başını çevirip anneme baktı. "Anne beni buna hazırlamamıştın."
Annemden aldığı kuşağı üç kez bağladı. Tekrar alnımdan öptü. "Hayatın boyunca mutlu ol küçüğüm."
Gözlerime bakarken, gözlerinden birer damla yaş aktı. Abim yanıma geçtiğinde Kerem diğer yanına geldi. Üzerindeki siyah giysiler mavi gözlerini açığa çıkarıyordu.
"Çıkalım artık."
Önden abim ve annem çıktı. Hemen arkalarından ben ve Kerem çıktık. Elimden tuttuğunda evden çıktık.
"Hep bu günü hayal etmiştim güzelim."
Taha aramıza girdiğinde boşta kalan elimi tuttu. "Bu küçük bey işimi zorlaştırıyor."
Taha Kerem'i gösterdi. " Bu abiyi sevmedim hala."
"Halan benim artık küçük bey."
Kerem'e dönüp dil çıkarttı. Ardından elime sarıldı.
"Küçük bir düşmanım var artık."
Bahçeye çıktığımızda neredeyse tüm hastaneyi gördüm. Demir yanıma geldi. "Küçük hanım tüm kardioloji bölümü kapattırdın."
Abimin arabaya geldiğimizde Kerem'le beraber arka koltuğa geçtik. Annem yolcu koltuğuna otururken abim sürücü koltuğuna oturdu.
Kornalar eşliğinde ilerlemeye başladık.
"İkinizde bir ömür mutlu olun çocuklar." Annem başını çevirip bize baktı. Eda yanımızdan geçtiğinde üç araba daha geçti.
"Nasılsın küçüğüm?"
"Harikayim abi."
Abim hızlandı. Sağ taraftan Polat hızla geçti.
"Bu çocuğu sevmedim küçüğüm."
"Neden abi seni geçtiği için mi?"
"Alakası yok küçüğüm."
"Yalan söyleyemiyorsun abi."
"Söylemek istemiyorum küçüğüm o kadar."
"Öyle olsun abi. Yakında öğrenirim zaten."
"Ben istemezsem öğrenemezsin küçüğüm."
"Öğrenirim abi."
Yarım saatin sonunda durduğumuzda büyük bir salonun önündeydik.
Yıldıray düğün salonu.
Bu kesinlikle Eda'nın işiydi.
"Hadi küçüğüm. Doğruca gelin odasına."
"Hadi tatlım. On dakika kaldı." Eda'yla beraber diğer kızlarda geldiğinde ilerledik. Beş dakika sonra gelin odasındaydık.
"Sare ağladın mı sen?" Ebru yüzüme yaklaştı.
"Hayır" diye cevapladım.
"Tatlım makyajın akmış" dedi Eda.
"Orası bende Eda." Ada çantasından bir kaç parça makyaj malzemesi çıkardı. "Yüzünü sil Ecoş."
Elimi ıslatıp yüzümü yıkadım. İşkence gibi geçen on dakikanın sonunda Ada malzemeleri topladı. Kerem geldiğinde dördüde çıkıp bizi yalnız bıraktılar.
"Daha güzel olmuşsun kelebeğim."
"Ben çok heyecanlıyım."
"Bende. Hayatlarımızın sonuna kadar beraber olmamıza çok az kaldı."
"Evet."
"Gelin ve damadı sahneye davet ediyorum." Yapılan anonsla arka kapıdan çıkıp kol kola sağ taraftan salona girdik.
Yüksek sesle çalan müziğin yanı sıra patlayan konfetiler eşliğinde salonun ortasına geldik. "Gelin ve damadın dansından sonra imzalar atılacak."
Kerem iki elini belime koyarken, bende ellerimi omuzlarına koydum. Dansa başladığımızda herkes birer birer kalkıyordu.
İki dakikanın sonunda müzik durduğunda yerlerimize geçip oturduk. Kalbim heyecandan patlayacakmış gibi atıyordu.
Memur geldiğinde Ateş ve Lena'da geldi. Şahit olarak onları seçmişlerdi. Bir vampiri insanların arasına karıştırdığımız yetmezmiş gibi birde şahit yapmışlardı.
Yerlerine geçtiklerinde memur defteri açtı. Mikrofona uzandı. "Önce sizden başlayalım gelin hanım. Adınız, soyadınız."
"Ecem Bulut" dedim mikrofona doğru eğilerek.
"Adınız soyadınız."
"Kerem Yıldırım."
İkimize döndü. "Sayın Ecem Bulut ve sayın Kerem Yıldırım" dediğinde Kerem elimi tuttu. Oda benim kadar heyecanlıydı. Çünkü elimi tutan eli titriyordu. " "Beşiktaş belediyesine evlenmek üzere başvuruda bulundunuz. Yaptığımız araştırmalar sonucunda evlenmenize dair yasal bir engel olmadığına karar verdik. Çiftimizi çok bekletmeyeceğim. Bu isteğinizi birde şahitler ve davetliler önünde dile getirmenizi istiyorum."
Bana döndü. "Sayın Ecem Bulut, kimsenin baskısı altında kalmadan özgür iradenle Kerem Yıldırım'ı eşliğe kabul ediyor musun?"
"Evet" dedim yüksek sesle. Ardından Kerem'e döndüm.
"Sayın Kerem Yıldırım, kimsenin baskısı altında kalmadan özgür iradenle Ecem Bulut'u eşliğe kabul ediyor musun?"
Kerem bana dönüp gözlerime baktı. "Sonuna kadar evet."
"Siz sayın şahitler, bu evliliğe şahitlik ediyor musunuz?"
İkiside aynı anda "evet" dedi.
"Bende bana verilen yetkiye dayanarak sizi hastalıkta sağlıkta, zenginlikte yoksullukta karı-koca ilan ediyorum."
İkimizde önümüze döndük. Memur defteri imzalayıp önüme koydu. İmzaladığımda Kerem'e verdim. Oda imzaladığında şahitlere verdi. Onlarda imzaladıklarında memur defteri alıp salondan çıktı.
Büyük bir alkış koptuğunda müzik tekrar başladı. Bu kez hareketli bir müzikti.
Gece yarısına kadar süren düğünde baya yorulmuştuk. Ayaklarım inanılmaz derecede açıyordu. Sanırsam ayakkabı vurmuştu. Herkes dağıldığında tüm koruyucular, abimgil ve Demir kalmıştı. Bizde çıkmak için hazırdık. Ben ise daha fazla dayamayıp evden getirdiğim kıyafetleri giymiştim herkes dağıldıktan sonra. Sıkıya gelen biri değildim. Ve gelinlik beni sıkmıstı. Tüm eşyaları kızlara yüklemiştim. Daha doğrusu bana vermemişlerdi.
Yeğenlerim uyumuştu. Abim Sahra'yı almıştı kucağına. Taha'yı ise annesi almıştı. Binadan çıktığımızda, Lena " Ecem durun" diye bağırdı.
Kerem birden yere düştüğünde üzerindeki gömleği kırmızıya boyandı. Vurulmuştu. En güzel günümüzde suikasta uğramıştık.
Kızlar kolumdan tutup geri çekerken Demir eğilip nabzını kontrol etti. "Düşüyor! Ambulans çağırın!" Üzerindeki ceketi çıkartıp kanayan bölgeye bastırdı. Ben ise dizlerimin üzerine çökmüş sessizce ağlıyordum. "Kim olabilir abi?" diye sordum acıyla.
Abim "babam" dedi sadece.
"Suçlu bu arkadaşlar." Başımı kaldığımda Lena'yı gördüm. Önünde bir abam vardı. Omzunda ise bir keskin nişancı tüfeği vardı. Aradan sıvışıp yakalamıştı. Siren seslerinin duyulmasıyla önümüzde bir ambulans durdu. Saniyeler içinde Kerem'i sedyeye yatırıp ambulansa aldılar. Demir ve bende bindik.
Süren sesleri eşliğinde hızla ilerlemeye başladık. Nabzı düşüyordu. Çok kan kaybetmişti. Solan teni ve kuruyan dudakları bunu kanıtlıyordu. Demir öne ilerleyip vurdu. "Daha hızlı."
Kulaklarım tıkanmıştı. Hiç bir şey duymuyordum. Biri omzundan tutup sattığında kendime geldim. Korku dolu gözlerle Demir'e baktım. "Ecem kendine gel."
"Demir ben çok kötüyüm."
"Tamam sakinleştirici yapacağım." Başımı hafif kaydırarak Kerem'e baktım. Ölüyordu.
"Ecem kurtulacak." Demir arkasındaki doktordan aldığı sakinleştiriciyi vurduğunda az da olsa kendime gelmiştim.
"İyisin değil mi?"
"Evet iyiyim."
"Güzel. Durumu ne Murat?"
"Stabil."
"Haber verdin mi?"
"Verdim. Hazırlıyorlar."
Hastaneye gdigimizde hızla ambulanstan inip içeriye girdik. Ameliyathanenin önüne geldiğimizde beni almadılar. Bu sebeple sandalyelere oturup beklemeye başladım. Başımı yere eğip parmaklarımı saçlarıma geçirdim.
Geldiklerinde abim yanıma oturdu. "Küçüğüm durum ne?"
"Bilmiyorum abi. Almadılar beni."
"Sakin ol küçüğüm. Kerem güçlü biri."
Bana saatler gibi gelen bir saatin sonunda Demir çıktı. "Durumu iyi." Rahatlamış bir nefes verdim. "Ama hayati tehlikesi devam ediyor. İç kanama riski var."
Demir ne yapması gerektiğini biliyordu. Yanıma gelip oturarak sıkıca sarıldı. Kerem'den sonra kollarında huzur bulduğum tek adamdı Demir. "İyi olacak Ecem. Daha iyimisin?"
"Evet, daha iyiyim. Teşekkür ederim Demir."
"Her zaman yanındayım. Bunu unutma."
Demir ayağa kalkıp karşımda doz çöktü. "Şimdi gidiyorum. Tekrar geleceğim." Kalkıp gittiğinde bu kezde abim sarıldı. "Daha önce ne yaşadınız bilmiyorum ama çok şey yaşadığınızı biliyorum. Hepsini atlattınız."
Bir çok şey yaşamıştık. Ayrı ayrı ve ya birlikte. Ama bir şekilde hepsini atlatmıştık. Hiç biriyle ölümle burun buruna gelmemiştik.
"Bunuda atlatacaksınız. Güçlü kal küçüğüm."
"Abi benim Kerem'e bakmam gerekiyor."
"Hayır dinlenmen gerekiyor."
"Farkındasın değil mi abi? O artık eşim."
"Farkındayım küçüğüm."
*
Uyandığımda bir hastane odasındaydım. Yanımda kızlar vardı. Perişan bir haldeydim. Kerem nasıl olmuştu? Doğruluğumda kalktım.
"Tatlım." Elimi kaldırarak Eda'yı susturdum. "Kerem nasıl?"
"Hâlâ yoğun bakımda şekerim."
"Onu görmem lazım." Kapıya ilerlediğimde Demir içeriye girdi. "Demir durumu..."
Sarıldığında sustum. "Daha iyi. Şimdilik uyutuyoruz."
"Demir görmeliyim."
"Çok duramazsın."
"Tamam Demir."
3. Gün
Kerem üç gündür uyutuluyordu. Hayati tehlikesi kalmamıştı. Daha iyiydi.
5. Gün
Diğer günlerden farklıydı. Sonunda uyanmıştı. İlk yaptığı beni sormak olmuştu. Yaralı bölgeye pansuman yapıldı. Normal odaya alınacaktı. Beş gün ölü gibi yaşadıktan sonra hayata dönmüştüm.
10. Gün
Yavaş yavaş kendine gelmişti. Bir kaç gün sonra hastaneden çıkacaktı.
15. Gün
Sonunda hastaneden çıkıyordu. İki haftadır ormana gitmemiştim. Pamuk'u ve diğerlerini çok özlemiştim.
Kerem'in yattığı odaya girdim. Yataktan çıkmış camdan dışarıya bakıyordu. Yanına gidip sarıldım. Aynı şekilde karşılık verdi.
"Çok korktum Kerem."
"Bende. Senin için korktum. Ya sen vurulsaydın?"
"Asıl ssorunkimin vurduğu değil. Lena."
"Ne olmuş ona?"
"Ani bir refleksle adamı yakaladı."
"Güzelim bunu abin soracaktır."
"Evet. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum."
"Dürüst ol güzelim. Her şeyi anlat."
Kapı açıldığında ayrıldık. Gelen abimdi. "Nasıl oldun Kerem?"
"İyiyim abi sağol."
"Ne demek enişte." Yanımıza geldi. "Sizinle bir şey konuşmalıyım çocuklar."
Ne konuşacağını ikimizde biliyorduk.
"Arkadaşın Lena küçüğüm. Nasıl o adamı yakaladı?"
"Anlatacağım şeyleri annem duymasın abi."
"Küçüğüm beni korkutuyorsun."
"Abi önce bir yere gitmeliyiz. Burada olmaz."
"Hadi o zaman çıkalım."
Kışa sürede eşyaları toplayıp hastaneden ayrıldık. Sırrımızı bir kişi daha öğrenecekti.
|
0% |