Özge
Yine buradaydım. Hayata başladığım yerde.
Yurdun önünde.
Bir yanımda Özgür vardı, bir yanımda Efe. Asya ve Chris'te hemen yanlarındaydı.
Ablam bir şekilde ikna etmişti.
"Burayı özlemiştim Özge." Özgür elimi tuttu. "Hazır mısın?"
"Hazırım" dedim.
Bahçeden içeriye girdiğimizde çocukluğumuzdan beri tanıdığımız bir kaç kişi geldi.
Bunlar Murat, Sena, Aras, Melike ve Melis'i.
Murat, siyah gözleri ve saçlarıyla orta boylu 18 yaşında bir çocuktu. Bizden bir yaş büyüktü.
Sena, ela gözleri ve sarı saçlarıyla hafif kısa 16 yaşında tatlı bir kızdı. Burada anlaştığım nadir kişilerdendi. Saçları beline kadar geliyordu.
Aras, mavi gözlere ve kahve saçlara sahip orta boylu 17 yaşında bir çocuktu.
Melike, yeşil gözlü kahve saçlı bir kızdı. 15 yaşında olmasına rağmen yaşına göre olgundu. Kendisi anlaştığım bir diğer kişiydi. Beline kadar gelen saçlarını omzuna gelecek şekilde kestirmişti.
Melis, açık kahve gözleri ve siyah saçlarıyla oldukça etkileyici görünüyordu. 14 yaşında tatlı bir kızdı. Saçları omzundaydı. Kendisiyle diğerleri gibi anlaşamazdık.
Kısa bir selamlaşma faslından sonra meydana yürümeye başladık.
"Özgürlüğü buldun Özgür" dedi Aras. Espirili biriydi. En çok bu huyunu seviyordum.
"Harbi oğlum ya" dedi Murat. Kendisi Özgür'den sonra tek dayanağım olmuştu.
"Biraz öyle oldu" dedi Özgür. "Murat ne zaman ayrılıyorsun?"
"Bir kaç aya ayrılacağım."
Karşıda küçüklüğümden beri sinir olduğum bir kızı gördüğümde Özgür'ün elini sıktım. Bu kızdan uzak durmasını istiyordum. Özgür'e karşı bir ilgisi vardı. Gördüğü gibi yanımıza gelecekti.
Tam tahmin ettiğim gibi oldu. Bizi görür görmez yüzünde sinir bozucu bir gülümsemeyle yanımıza geldi. Aynı sinir bozucu haliyle Özgür'e sarıldı.
Sinirle Özgür'ün elini daha fazla sıktım. Beni sakinleştirmek için elimin üzerini okşadığı sırada Asya hızla kızın omuzlarından tutup Özgür'den ayırdı.
"Sevgilimden uzak dur kızım! Yoksa sonuçlarına karışmam." Asya'nın yaptığı şey, tamda yapmak istediğim şeydi. Her ne kadar birbirimizi sevmesekte aramızdaki duvarları yıkmalıydık.
Özgür'le Efe yaptıysa bizde yapabilirdik. Aramızdaki buzları eritebilirdik.
"Bu son uyarım."
Özgür'ün sol tarafına geçip koluna girdi. Deniz ise korku ve şok içinde Asya'ya bakıyordu. Aynı şekilde arkasını dönüp gitti.
Özgür hâlâ parmağıyla elimin üzerini okşamaya devam ederken başını çevirip Asya'ya baktı.
"Sen yapmasaydın ben yapacaktım Asya" dedim. " Bu kızı küçüklüğümden beri sevmezdim, hâlâ daha sevmiyorum."
"Bende öyle Özge, sevmedim."
"Bende sevmezdim Özge" dedi Sena.
Diğerleride bize katıldı. Bu kızı hiç birimiz sevmiyorduk. Tekrar yürümeye başladığımızda koyu bir sohpete daldık.
Binaya girdiğimizde yemekhane bölümüne ilerledik. En son burada yemek yemememizin üzerinden hemen hemen iki ay geçmişti.
Tanıdığım bir çok kişi ayrılmış yada birileri
tarafından evlat edinilmişti.
Aynı ablam Sare gibi. Ama.bu Özgür'le benim için önemsizdi. O bizim öz ablamızdı.
Yemeklerin alındığı bölüme geldiğimizde ellilerinin ortasındaki Mustafa abi yüzünde gülümseme ve şaşkınlıkla bize baktı. Siyah gözleri adeta parlıyordu. Beyazlaysan saçlarının yarısı dökülmüştü. Ne olduğunu anlayamadığım bir yemek koku aldım.
"Hoş geldiniz çocuklar. Sizi görmeyeli uzun zaman oldu."
"Hoşbulduk Mustafa abi. Nasılsın?" diye sordu ikizim.
"İyiyim çocuklar siz?"
"Bizde iyiyiz."
Burnuma gelen yemeğin kokusunu nihayet anlamıştım. Patates ve köfteydi. En sevdiğim yemekti. Her gün yemeğin yanında birde meyve verilirdi. Bugün elma verilmişti.
Çocuklar yemeklerini aldıklarında boş bir masaya oturmak istedik ama nafileydi. Eskisi gibi oturacak yer yoktu. Bazı şeyler hiç değişmiyordu.
Hemen boşalan maslardan birine oturduk. Deniz ise hemen yan masaya oturdu.
Asya eğilip kulağıma "iyi izle" diye fısıldadı. Masanın altından parmağını şıklattığında Deniz'in önündeki elma bir kaç saniye içinde tamamen çürüdü.
Chris "kan kokusu" diye mırıldandı. Atağa kalktı. "Hemen geleceğim."
Yanımızdan ayrıldığında merdivenlere yöneldi. Özgür ve Efe'de peşinden gitti. Merdivenlerden bir kaç doktor inip mutfağa ilerlediğinde bizde kalktık. Ciddi bir şey olmuş olmalıydı.
Buradaki doktorlar ciddi bir şey olmadıkça revirden çıkmazdı.
Hepimiz toplandık. Çok göremiyordum. Tek gördüğüm Mustafa abinin yerde yattığıydı. Ablam geldiğinde hemen mutfağa geçti. Biz ise ne olacağını bilmeden bekliyorduk.
Ecem
Önümde yatan adama baktım. Karnının sol üzerinden kalıbından bir kaç parmak aşağıdan bıçaklanmıştı. Doktorlardan biri nabzını ölçerken diğeri bıçağa uzandı.
Bileğinden tutup durdurdum. "Kurtarayım derken öldüreceksin."
"Geri çekilin bayan ne yaptığımı biliyorum."
"Bilmiyorsun!"
"Nabzı düşüyor" dedi diğer doktor.
Yapmam gereken tek bir şey vardı. Ellerimi üst üste koyup kalp masajı yapmaya başladım. "Ambulans çağır. Hastaneye gitmesi gerek."
"Normale döndü."
Elimi yavaşça kaldırdım. "Bana kanamayı durdurmak için bir şey verin."
Verilen bezi bıçağın etrafına dolayıp bastırdım. O an aklıma Toprak geldi. Onuda kurtarabilir miydim? Hayır kurtaramazdım. Göğsü tamamem paramparça olmuştu.
Ama bu adamı kurtara bilirdim. Tek bir yarası vardı. Başım dönmeye başladı. Gözlerim kararıyor, konuşulanları anlamıyordum.
Olabilecek en kötü şey oldu. Bayıldım.
Kendime geldiğimde bir hastane odasındaydım. Yorgundum. Birden ne olmuştu bana? Hafif doğruluğumda Kerem'in sesini duydum. "Güzelim ne yapıyorsun yat"
"Ne oldu bana?"
"Birden bayılmışsın." Karşıma geçip yüzümü elleri arasına alıp gözlerime baktı. "Ben yanında değildim bebeğim." Sıkıca sarıldı.
"Şimdi iyiyim." Ayrıldığında gözlerime baktı yine. "Hangi hastanedeyiz?"
"Evinde."
Tek kelimelik bu cevaptan çalıştığım hastanede olduğumu anladım.
"İyisin değilmi güzelim?"
"İyiyim."
Kapı açıldığında Demir geldi. "Kendine gelmişsin Ecem."
"Geldim Demir."
"Ecem yaptığımız testler normal."
Kerem bakışlarını benden ayırıp Demir'e çevirdi. "Neden bayıldı o zaman Demir?"
"Bilmiyorum."
"Demir bana Selin'i çağırır mısın?" diye sordum.
"Ne oldu Ecem?"
"Sorgulama Demir çağır."
"Güzelim korkutuyorsun." Kerem'in bakışları tekrar beni buldu.
"İyiyim korkacak bir şey yok."
"Ecem beni bitiriyorsun."
"Dinlenmeliyim. İkinizde çıkın."
İkiside çıktığında uzandım. Başım ağrıyor midem bulanıyordu. Beş dakika sonra kapı açıldığında doğruldum. Gelen Selin'di. "Beni çağırmışsın Ecem."
"Selin senden bir şey isteyeceğim. Sorgulamadan yap."
"İsteğine bağlı."
Yanıma gelip oturdu. "Evet Ne isteyecektin?"
"Kan almanı istiyorum."
"Çıkar ağzındaki baklayı."
"Hamilelik testi için."
" Şaka değil mi?"
"Emin değilim Selin. Öğrenmem gerek."
Bir saat sonra şok içinde elimdeki kağıtla bakışıyorduk. Başımı kaldırıp Selin'e baktım. "Bu sonuçlar doğrumu?"
"Evet hiç bir yanlışlık yok."
"Bunu nasıl söyleyeceksin?"
"Aklımda süper bir fikir var."
Kalkıp odadan çıktım. Abimle Kerem kapının önünde bekliyordu.
"Küçüğüm iyimisin?"
"Çok iyiyim abi. Ayrıca size bir sürprizim var."
"Ne sürprizi?"
"Akşam söyleyeceğim. Kalede buluşalım."
Dakikalar sonra hastanenin bahçesindeydim. Abimlerde geldiğinde yanında durdular.
"Güzelim iyi değilsin. Bir kaç gündür yorgun olduğunu hissediyorum."
"Doğru. Bunun çok güzel bir sebebi var."
Karşılarına geçip hepsine baktım. "Herkesi bizim evde toplayın."
"Ecem bir sorun değilmi güzelim?"
"Yok dedim ya Kerem. Hadi gidin."
İkisi beraber ayrıldığında telefonumu çıkartıp Eda'yı aradım. Bir kaç kez çaldıktan sonra açtı. Ormandan çıkmıştı.
"Ne oldu şekerim?"
"Hemen hastaneye gel."
"10 dakikaya ordayım tatlım."
Söylediği gibi on dakika sonra hastanenin önünde durdu. Hemen yolcu koltuğuna geçtim.
"Ne oldu şekerim? Neden apar topar çağırdın?"
Cebimden sonuçların olduğu kağıdı verdim.
"Tatlım bu ne?"
"Oku anlayacaksın."
Kâğıdı açıp okudu. Ardından şaşkın ve mutlu bir ifadeyle başını kaldırıp bana baktı.
"Tatlım bu sonuç doğrumu?"
"Evet" dedim gözlerim dolarken. "Doğru."
"Tatlım bu muhteşem bir haber."
"Evet."
Eda arabayı çalıştırıp yürümeye sürmeye başladı. 20 dakikanın sonunda bir dövmecinin önünde durduk.
İnip beraber içeriye girdik. Çok büyük değildi. Sol tarafta bir kaç sandalye, sağ tarafta ise ücretlerin ödenebilmesi için kasa vardı. İlerledigimiz sırada orta boylarda ve yirmili yaşlarda bir bir kız geldi. Kahve saçları tepeden toplanmıştı.
"Buyurun efendim nasıl bir şey istersiniz?" diye sordu tatlı bir şekilde gülümseyerek.
"Üç tane doğum tarihi yazdıracağım" dedim gülümseyerek.
Boş sandalyelerden birine geçtim. Kız elinde malzemelerle geldi.
"Tarihler neler efendim?"
"12/04/2000, 26/03/2000, 2020."
Kız birşey demeden kağıda yazdı.
"Nereye yapılacak?"
Üzerimdeki tişörtü çıkartıp sol göğsümün bir kaç parmak üzerini gösterdim. Kız kağıdı yapıştırıp dövmeyi yapacağı yeri belirledi. Ardından makinayla üzerinden geçti. Yaklaşık 10 dakika sonra sandalyeden kalktım.
Yaptırdığım yer acıyordu. Ama umursamadım.
Dövmeyi gördüklerinde yüzlerinin halini görmek için sabırsızlanıyordum. Sağ taraftan ücreti ödeyip çıktık.
25 yada 30 dakika sonra evin önündeydik. Heyecandan ne kadar sürede geldiğimizi bilmiyordum.
Apartmana girip kapının önünde durduk. Zile bastığımda 30 saniye sonra açıldı. Kerem bir anda kendine çekip sardı. "Güzelim nerde kaldınız ya?"
"Geldik işte." Ayrılıp ayakkabıları çıkarttım. Oturma odasına geçip koltuğa oturdum. Herkes meraklı gözlerle bana bakıyordu. "Küçüğüm nerdeydiniz?" Abimin sesinde korku vardı.
"Size bir sürprizim var." Hafif bir şekilde tişörtün omzunu indirip dövmeyi gösterdim. Hepsinde bu kez heyecan vardı. Kerem elini dövmenin üzerine koydu. "Güzelim bu düşündüğüm şey değil, değil mi?"
"Düşündüğün şey."
"Kelebeğim ben şimdi babamı oluyorum?"
"Evet Kerem baba oluyorsun."
Kendine çekip sıkıca sarıldı. Kollarını sanki bırakmayacakmış gibi doladı. Boynuna sarıldığımda omzuma bir öpücük bıraktı. "Sizi ne olursa olsun koruyacağım."
Başımı omzuna yaslayıp gözlerimi kapattım. O an sanki ikimiz vardık. İkimizin olduğu bir yerdeydik.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.12k Okunma |
106 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |