28. Bölüm

28. Bölüm Tacın Gerçek Sahibi

Beyza Soykun
yazarlik_hayali.06

Yine ormandaydık. Gölü izliyorduk. Hamile olduğumu öğrendiğimin ertesi günüydü. Kerem bütün gece uyuyamamıştı.

 

Başımı omzundan kaldırıp uykusuz bakan gözlerine baktım. Uykusuzluktan kızarmıştı. Yorgun bakıyordu.

 

"Uyusan mı artık? Seni böyle sevmediğimi biliyorsun."

 

"Güzelim ben heyecandan uyuyamamki. "

 

Yanına biraz daha yaklaşıp başımı göğsüne yasladım. Saçlarımla oynamaya başladı. Dikleşip elini karnıma koydu. "Ecem bana aldığım en güzel hediyeyi verdin."

 

"Bana da verdin küçüğüm." Abim elini omzuma koydu. "Yıllar sonra seni bulmam zaten bir hediyeyken, şimdi dayı olduğumu söylüyorsun."

 

Bakışlarım abime döndü. Mavileri heyecanla parlıyordu. "Annem nasıl heyecanlandı küçüğüm bilemezsin."

 

"Biliyorum abi hissettim."

 

Diğerleride doğruldu. Böyle uyumlu olduğumuz anları seviyordum.

 

"Annemler bu akşam gelecekler." Lena kanatlarını açıp havalandı. Chris'te aynı şekilde havalandı. "Chris dün harika bir iş çıkarttın."

 

"Ben bir şey yapmadım ki." Chris biraz uzaklaştı.

 

"O adamı kurtardın Chris."

 

"Görevimi yaptım."

 

"Başarılı oldun."

 

İkiside uçup ağaçların arasına girdiklerinde Gölge yavrularıyla beraber geldi. Başını, Kerem'in elini iterek karnıma yasladı. Elimi başına koyarak okşadım.

 

Saat akşam 20.30

 

Akşama kadar kumsalda öylece oturmuştuk. Abim bir saat önce gitmişti. Şimdi ise kalenin önünde dört vampirle beraber oturuyorduk.

 

Eren 

 

"Lena" dedim başımı kaldırarak.

 

"Ne oldu Eren" diye cevapladı.

 

"İlişkimiz böyle devam edemez."

 

"Neden?"

 

"Biz başka dünyaların insanıyız." Tek dizimin üzerine kalktım. "İzin ver seni dünyama alayım. Benimle evlenir misin?"

 

O an kalenin etrafına ölüm sessizliği çöktü. Kırmızı gözlerinde parladı. Bir kaç saniye sonra sorumu cevapladı. "Evet."

 

Babasının sesi aramıza girdi. "Yarın akşam hepinizi krallıkta bekliyorum koruyucular."

 

Biz hâlâ bir birimize bakıyorduk. Lena bir anda kanatlarını açıp etrafımı sardı. Yüzüne bir kaç damla su geldiğinde Kerem'in bir su topu attığını anladım.

 

Bir ışık topu yapıp Lena'nın kanatlarının altından topu atıp sinsi bir gülümsemeyle kalkıp Kerem'e baktım. Sol omzu yanmıştı.

 

"O topu atmayacaktın."

 

"Sana gelmedi bile lan."

 

"Bana gelmedi zaten." Lena'nın belinden sarıp kendime çektim. "Biricik sevdiceğime geldi."

 

Bir ışık topu yaptım. "Şimdi bunu Ecem'e atsam aynını yapmaz mısın?"

 

Bir an öfkeyle baktı. "Kardeşim felan demem canına okurum Eren."

 

Topu attığım anda abim siyah bir top yapıp, yaptığım topu vurarak etkisiz hale getirdi.

"Gücünüzü boşa harcıyor sunuz." Arkamızda kalan kral ve kraliçeyi gösterdi. "Ayrıca misafirlerimiz var."

 

Kale parlamaya başladı. Bunu iki gün önce ayarlamıştım. 50 metre yakınlarda birileri olmalıydı. Alper her hangi bir şey hissetmemişti. Bu yüzden pek umursamadık.

 

Kaleye girdiğimizde vampirler uzaklaştı.

 

Hemen üst kata çıkıp kendimi yatağa bıraktım.

Bütün gece heyecandan uyuyamadım. Uyuduğumda ise gere yarısı olmuştu.

 

Sabah yüzüme yediğim su topuyla uyandım.

Nefes nefese doğruldum. "Hayvan böyle kaldırılır mı?"

 

"Hadi kalk artık öğlen oldu."

 

"Tamam be kalktım."

 

Oflayarak yataktan kalkıp odadan çıktım. Kerem'de peşimden çıktı. Kaleyi mis gibi yemek kokusu sarmıştı.

 

Ecem yine döktürmüştü.

 

"Hadi uyuşuk."

 

"Lena nerede?"

 

"Chris sarayda kaldığını söyledi. Hadi yapacak bir ton işimiz var."

 

Aşağıya inip yemek odasına geçtik. Masanın üzeri çeşit çeşit yemeklerle doluydu. Sandalyelere oturup yemeye başladık.

 

Yaklaşık yarım saatin sonunda hepimiz kalkmıştık. Hemen çıkıp Drago'yu aramaya başladım. Aslında nerde olabileceğine dair bir kaç fikrim vardı.

 

Ya ejderha mağaralarında ya da element mağarasındaydı. Hiç bir yere gitmeme gerek kalmamıştı. Çünkü Drago tam önüme indi. Elimi başına koydum. "Bugün uzun bir gün olacak Drago." Yan tarafına geçip elimi kanadına koydum. "Göster şu kanatları."

 

Kükreyip kanatlarını açtığında üzerine çıktım.

Hızla yükseldi.

"Daha hızlı Drago."

 

Hızlandığında Mavi hızla yanımızdan geçti. Ejderhalar arasındaki en hızlı ejderhaydı. Geri dönüp önüme indi.

 

"Yoruldun ha?"

 

Başını sallayıp göğsüme başını vurdu. Ardından kendini kanatlarıyla sardı. Bunun anlamını biliyordum. Uyuyacaktı ve onu korumamı istiyordu.

 

Drago bunu hissetmiş olacakki yavaşladı. Hafifçe alçaldı.

 

Yarım saattir sabit bir hızla ilerlemeye devam ediyorduk. En sonunda ejderha mağarasına indik. Mavi hâlâ uyuyordu. İnip mağaralardan birine ilerledim.

 

Önünde durduğum mağara gerçekleri fark ettiğim mağaraydı. Kendimi bulduğum yerdi.

 

Burası Ecem'in on gün boyunca uyuduğu yerdi.

Acı bir gülümsemeyle mağaraya ilerlerdim. İçeride bir büyük iki küçük ejderha vardı.

Uyuyorlardı.

 

Mağaradan çıkıp yavrularla oynamaya başladım. Akşam olduğunda zamanın nasıl bu kadar hızlı geçtiğini anlamamıştım.

 

İçimi büyük bir heyecan kapladı. Bir kaç saat sonra sevdiğim kadınla evlenecektim. Drago'nun üzerine çıkıp havalandım. Yolu bilmiyordum, diğerlerini bulmalıydım.

 

Kaleye dönmeye karar verdim. Orada olmalıydılar. Dakikalar içinde kaledeydim. Yere indiğimizde herkes toplandı.

 

"Sonunda Eren. Bizde seni bekliyorduk." Abim elini Drago'nun başına koydu. Chris kanatlarını açıp yükseldi. "Efendim nasıl geleceksiniz. Yürünmeyecek kadar uzak."

 

"Hallettim. Ayrıca efendim yok. Sen bizden birisin." Başımı kaldırdım. "Sen koruyucuların bir üyesisin."

 

Kırmızı gözlerinde parladı. Yükseldiğinde dört ejderha indi. Herkes bindiğinde önümüzü görebilmek adına bir kaç tane top yaptım.

 

Yükseldiğimizde Chris ilerlemeye başladı.

 

Ay tam yerde yıldızlarla parlarken sarayın önüne indik. Sadece Drago içeriye girebilmişti. Diğer ejderhalar dışarıda kalmıştı.

 

Etraf mini ışıklarla kaplıydı. Saray ise çeşitli şeylerle süslenmişti. Yavaş yavaş ilerlemeye başladık. Drago ise sarayın arka kısmına uçtu.

 

Bizi gören her bir vampir Lena ve Chris'in daha önce yaptığı gibi, sabit kalarak kanatlarını yavaş yavaş çırptılar.

 

Saraya girdiğimizde herkes karşımızdaydı. Bir tek Lena yoktu. Onu özlemiştim. Bir dakika sonra ortadaki merdivenlerden indi. Üzerindeki kırmızı-siyah karışımı elbise diz altıydı. Kırmızı gözleri ise parlıyordu. Yeni kan içmiş olmalıydı. Saçları salıktı.

 

Hayranlıkla inişini izledim. Tahminimden daha güzel olmuştu. Son basamağa geldiğinde kanatlarını açtı.

 

"Lena" diyebildim sadece. Konuşamıyordum.

 

"Hadi Eren. Git giyin" dedi Lena. Bir şey demeden başımı sallamakla yetindim. İlerlediğimde hemen yanıma geldi.

 

Üst kata çıktığımızda sola yöneldik. Beni bir odaya götürdü. "Burada üzerini değiştir."

 

Üzerimdeki şoku atıp "rahat bir şeyler olsun" diye mırıldandım. Kapıyı açıp içeriye girdim. Altın işlemeli sıfır kollu bir giysi vardı. Bir zırh olduğu her hâlinden belliydi.

 

"Bunu giymelimiyim? Hiç rahat görünmüyor."

 

"Evet Eren. Hayalinde bir kez giyeceksin."

 

"Sana asla hayır diyemeyeceğim."

 

"Ben çıkıyorum giyin hadi."

 

Çıktığında bende zırha ilerledim. Üst kısmı çıkardım. Hafifliği beni şaşırttı. Bir tişört kadar hafifti. Hemen kendi tişörtümü çıkartıp giydim. Ardından pantolonu ve ayakkabıyı. Hepsi altın kaplamaydı.

 

Odadan çıktığımda Lena kapıda bekliyordu. Koluma girdiğinde ilerlemeye başladık.

 

"Taçları abim takacak."

 

Kocaman gözlerle Lena'ya döndüm. "Abin beni öldürmek istiyor biliyorsun değil mi?"

 

"Evet ama emir büyük yerden gelince abimde bir şey diyemedi."

 

"Baban istedi yani?"

 

Sadece başını salladı. Balkona çıktığımızda krallığın yöneticileri bekliyordu. Kenarda ise ellerinde birer taç olan iki vampir bekliyordu.

 

Kevin bize döndü. "Sonunda geldiniz."

 

"Geldik abi." Lena kolumu bırakıp ilerledi. "O bir insan. Bizim kadar hızlı olamıyor."

 

Kevin gözlerini devirip elini kaldırıp işret verdiğinde taçları taşıyan vampirler geldiğinde taçları inceleme şansım oldu. İkiside bir birinin aynıydı. Tek farkları birinin tam ortasında güneş vardı.

 

Balkonun kenarına gittiğimizde Kevin eline üzerinde güneş olan tacı alıp halka döndü. "Vampir krallığı yıllar sonra bir insan tarafından yönetilecek."

 

Bana dönüp tacı taktı. "Krallık ve Lena sana emanet."

 

"Canım pahasına koruyacağıma söz veriyorum." Başımı kaldırdım.

 

Diğer tacı aldı. "Krallağın gördüğü en iyi kraliçe ol küçük kardeşim." Aynı şekilde Lena'ya da taktı.

 

Halka döndü. "Ben prens Kevin. Sevgili kardeşim Lena ve insan kral Eren'i krallığın varisleri ilan ediyorum."

 

Sonunda ay ve güneş birleşmişti. Gece ve gündüz birlikteydi. Güneş ve karanlığın mükemmel uyumu kanıtlanmıştı.

 

Halkı selamlayıp içeriye girdik. Bugün hayatımın en güzel günüydü. Kraliçe yanımıza geldi. "Kevin diğer Yıldırım'ları çağır."

 

Kanatlarıyla ikimizde sardı. "Eren sana göstermem gereken biri var."

 

"Anne zamanı geldimi?" diye sordu Lena.

 

İçimde anlamsız bir korku oluştu.

 

"Geldi Lena." Önümüze geçip sağa döndü.

 

"Lena ne oluyor?" diye sorarak Lena'ya döndüm.

 

"Bir şey olmuyor."

 

"Yalan söylüyorsun Lena. Birşey var."

 

"Evet aslında var. Görmen daha iyi olacak."

 

Bir kapının önünde durduk. Kapı açıldığında abimler geldi. Oda orta boyutlardaydı. Tam karşıda küçük bir pencere, sağ tarafta ise bir yatak vardı.

Yatakta ise yaşını tam anlayamadığım bir kadın yatıyordu. Üzeri göğsüne kadar örtülüydü.

 

İçeriye girdiğimizde kadının yanına gittik.

 

"Bu imkansız." Kerem elini örtünün altına geçirdi. "Annem. Bu imkanız. O öldü."

 

"Doğru suyun oğlu. Ama imkansız değil" dedi kral. "Buraya getirdiğimiz de ağır yaralıydı."

 

Kraliçe devam etti. "On yılda ancak toparlandı."

 

"Uyuyor mu? " Abimin sesi nadiren titrerdi. Bu o nadir anlardan biriydi. "Durumu nasıl? "

 

"Durumu gayet iyi. Ve evet uyutuluyor."

 

Lena yanıma geldi. "Bugün uyanacak. Ve ilk gördügü kişiler siz olacaksınız."

 

Yatağın ucuna oturdum. Birden üzerime bir ağırlık çökmüştü.

 

Az önce annem olduğunu öğrendiğim kadın gözlerini açtı. Ela gözlerinde yorgun bakıyordu. Direkt abime döndü.

 

"Ateş'im" dedi yorgun ve uykulu bir sesle.

Zorla doğrulup oturdu. Abim ise yere çöktü.

 

Kapı açıldığında Özgür girdi. "Abi Asya yok. "

 

"Nasıl yok Özgür." Abimin sesi hâlâ titriyordu.

 

"On dakikadır arıyoruz abi. Hiç bir yerde yok."

 

Mavi içeriye dalıp uctu. Korkmuştu.

 

Arda, Mavi'ye yaklaştı. "Sakin Mavi ne oldu."

 

Mavi şiddetli bir şekilde kükredi.

 

"Hayır. Nasıl oldu?"

 

Bir kez daha kükredi.

 

"Anladım Mavi. Sakin ol."

 

"Ne oldu Arda?"

 

"Asya kaçırılmış. Mavi kurtarmayı denemiş ama kurtramamış."

 

"Arda bana Asya'nın götürüldüğü yeri bulup." Abim çöktüğü yerden kalktı.

"Geri geleceksin."

 

 

Bölüm : 01.01.2025 02:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...