Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm Yüzükler

@yazarlik_hayali.06

Göle geldiğimizde ilk yaptığımız şey suya alışmak oldu. Tamamen suya girdiğimizde Kerem derinlere dalarken ben sığ kısımlarda kalmayı tercih ettim. Çok iyi yüzemiyordum.

 

Sudan çıkıp yanıma geldi. " Derin, nasıl ineceğiz. Kimse o kadar derine yüzemez"

 

"Bilmiyorum. "

 

Su çekilmeye başladı. Bize itaat ediyormuş gibi ikiye ayrıldığında ilerlemeye başladık. Hayatımda gördüğüm en inanılmaz şeydi.

 

Yolun yarısına geldiğimizde durduk.

Önümüzde su tekrar birleşmişti.

Yüzükleri almamız için suyun içinden geçmemiz gerekiyordu.

 

"Su burada tekrar birleşiyor. Belki testlerden biridir ha?"

 

"Öğrenmenin tek bir yolu var," dediğimde suyun içinden geçtim.

Kerem' de peşimden geldiğinde ikimizde sırılsıklam olmuştuk.

"Hadi devam edelim."

 

Bileklerimize kadar çamura batmıştık .

Pamuk' u alıp omzuma koydum. Kalın bir ses duyduk. "Hoşgeldiniz koruyucular. Yüzükleri istiyorsanız, kendinizi kanıtlayın."

 

"Testler başlıyor. Bu yüzükleri almamız gerekiyor" dedi.

 

"Evet."

 

Suyun oluşturduğu tünelden ilerlemeye devam ettik. "Burası muhteşem"dedim.

"Böyle çok az yer gördüm. "

Çamur yürümemizi zorlaştırıyordu.

Önümüzdeki büyük delik durmamıza neden oldu. Eğilip derinliğine baktık, fazla derin değildi.

 

Kerem bir kaç adım geri gitti, ardından hızla koşup karşıya atladı.

"Hadi. Burayı geçmeden devam edemeyiz."

 

Aynı şekilde atlayıp karşıya geçtim

 

Aynı sesi tekrar duyduk. "Cesaret testini geçtiniz. Devam edin."

 

Hayvanlarda geldiğinde devam ettik. Etrafıma baktım. Onlarca küçük balık yüzüyordu. Alt kısımlar renkli mercanlarla doluydu. Gördüğüm en güzel yerdi.

 

Yol ikiye ayrılıyordu.

"Hangi taraftan gideceğiz ?" diye sordum. Ardından Kerem'e döndüm.

"Bence soldan gidelim"

 

Pamuk, Maya' nın üzerine atladığında sağ taraftaki yola ilerlediler.

Doğru yol sağ taraftaki yoldu.

 

"Sence alabilecekmiyiz?" dedim umutsuz bir sesle.

 

"Alacağız. Güven bana" dedi ardında hızlı adımlarla Maya'nın yanına gitti.

Kerem'e güvendim ve yüzükleri alacağımıza inandım.

 

Kısa yürüyüş sonrasın kuru toprağa çıktık. Etrafımız suyla kaplı olmasına rağmen bulunduğumuz yer kuruydu.

Aynı ses tekrar duyuldu , bu kez daha yakından. " Tebrikler koruyucular.

Güven testini geçtiniz. Devam edin."

 

"Daha kaç test kaldı acaba?" derken bana döndü. "Alıp çıkalım. Yoksa hastalanacaksın"

 

Kendinden önce beni düşünmüştü, ama neden? Bana aşık olmuş olabilirmiydi?

Eda bu kezde haklı olabilirmiydi?

 

"Sende hastalanacaksın."

 

"Ben alışığım" dedi, ardından yanıma geldi.

 

"Bende alışığım. "

Tünelin sonuna geldiğimizde daha büyük bir alana çıktık.

 

"Son testi geçtiniz. Yaklaşın."

Ses bu kez daha yakından geldi. Kazanmıştık, buradan yüzükleri alıp çıkacaktık. Alanın ortasına geldiğimizde suyun içerisinde iki adam çıktı. Bizden çok farklılardı, sanki suyla bir bütün gibilerdi.

"Korkmayın koruyucular. Biz yüzüklerin muhafızlarıyız. Buraya neden geldiniz?"

 

"Yüzükler için geldik efendim" dedim kararlı bir sesle.

 

"Neden istiyorsunuz?"

 

"Karanlık güçlere karşı koymak için istiyoruz."

 

"Cesursunuz, güvenilirsiniz ve en önemlisi sadıksınız. Size verilen emanetlere sahip çıkıyorsunuz.

Sen suyun oğlu, sana annenden kalan kalan temiz bir kalbin var.bu annenin sana bir emaneti. Sen suyun kızı, kardeşlerin ailenden kalan emanetler.

Onları korumak için elinden geleni yaparsın."

 

Haklıydı. Kardeşlerimi korumak için her şeyi yapardım.

 

"Bunlarda muhafızlardan size emanettir."

 

Yerden iki tane deniz kabuğu alıp bize verdi. "Su herzaman sizinle olsun koruyucular"

 

Kabuklar açıldığında yüzükleri aldık.

Başlarımızı eğip tünele girdiğimizde rahatlamıştım. Zor olanı başarıp yüzükleri aldık.

Aynı yoldan geri dönüp kumsala çıktık.

Su tekrar yükseldiğinde Kerem'in buz gibi elini kolumda hissettim.

 

"Sana bir şey demem lazım," dedi. Önüme geçip gözlerime baktı.

"Nasıl diyeceğim bilmiyorum ama ben" elini boynuna götürdü. "Sana aşık oldum Sare" dedi çekinerek.

 

Ben Sare'ydim. Gerçeğimden kaçamazdım. Bunu çok iyi biliyordum.

 

Eda 

 

Dakikalardır dağın önünde bekliyorduk. Dağa bir şekilde girmemiz gerekiyordu ama nasıl gireceğimizi bilmiyorduk. Mert bile nasıl gireceğimizi bilmiyordu.

 

"Eski ateş koruyucularından yardım almalıydık"dedi.

 

"Bence de " diyerek onu onayladım.

Çizgili ilerlemeye başladığında takip ettik. Bizi bir yere götürdüğü belliydi.

Elimi üzerine koyduğumda nereye götürdüğünü anladım. Toprakta büyük bir delik vardı. Üst taraflarda kaldığı için görmemiştik.

Cesur Mert'in koluna indiğinde deliğin

önündeydik. Sıcaklık artmaya başladı.

 

"İçerisi daha sıcak olacak. Diğerleri ne yaptı acaba?" dedim.

 

"Bilmiyorum. Girelim, en azından bizim almamız lazım. "

Uzun bir yol haricinde yerler tamamen lavlarla kaplıydı. En ufak bir hatada lavlara düşerdik, ve bu isteyeceğimiz en son şeydi.

Aşağıya indiğimizde lavlar gücümüzün etkisiyle sıçramaya başladı.

Hızlı ve dikkatli adımlarla ilerlemeye devam ettik.

Üzerimdeki ceketi çıkartıp belime bağlayıp Mert'e baktım. Kolunda büyük bir kartal ve geniş omuzlarıyla oldukça

güçlü görünüyordu.

 

"Dikkat et!"

Bir anda beni geri çekti.

"Hep böyle dikkatsizmisin?"

 

Aşağıya baktığımda yolda büyük bir yarık vardı ve Mert beni son anda kurtarmıştı.

İlk görevden Mert'e rezil olmuştum.

 

"Diğerlerini düşünüyordum, dalmışım."

"Diğerlerine mi bana mı?"

Sorusunun üzerine kızardığımı hissettim. Ona daldığı mı nereden anlamış olabilirdiki?

 

"Hadi devam etmeliyiz. " Kolundaki Cesur'a döndü. "Uç beni karşıda bekle. "

 

Cesur uçtuğunda elimi tuttu. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlandığında "Eda hadi " dedi. Bana baktı," üzgünüm bu ormana gelen herkesten ben sorumluyum. Buradan yaralı çıkarsan ya da sensiz çıkarsam kendimi affetmem."

 

"Sensiz çıkarsam derken Mert?"dedim korkuyla.

 

"Sakin ol. Gücün volkanın şiddetini artırıyor." Birkaç adım geriye gitti.

"Benimle hareket et. Duygularını kontrol altına almalısın."

 

Derin nefesler alarak sakinlestiğimde hala heyecanlıydım, çünkü Mert elimi bırakmayacak gibi sıkı tutuyordu.

 

Yanına geldiğimde "hazırım" dedim.

 

"Koş"

 

Hızla koşup karşı tarafa atladık. Sıcaklık artmaya devam ediyordu.

 

"Hadi biz burada olduğumuz sürece sıcaklık artmaya devam edecek. Söylemek istemiyorum ama biraz daha kalırsak patlayabilir. Uyuyan bir devi tetikliyoruz."

 

Hızlı ama dikkatli adımlarla ilerlemeye devam ederken kalın bir ses dağın içinde yankılandı. "Cesaret ve güven testini geçtiniz. Devan edin."

 

Yolun sonunda büyük bir alan vardı.

Etrafı farklı olarak her yer ateş kaplıydı. Daha ileriye gitmek büyük delilikti.

 

"Yüzükleri alalım artık. Yoksa burada yanacağız." Mert elimi bıraktığında beni arkasına aldı. Cesur koluna konduğunda o önde ben arkada Çizgili yanımda yürümeye başladık.

 

"Buradan beraber ve yüzüklerde çıkacağız."

 

"Geliş amacınız nedir koruyucular?"

Sesi tekrar duyduğumuzda ateşlerin içinden, ateşle bir bütün olmuş iki kişi çıktı.

 

"Yüzükler için efendim."

 

"Neden istiyorsunuz?"

 

"Karanlık güçlere karşı koymak için istiyoruz."

 

"Cesursunuz, güvenilirsiniz ve en önemlisi sadıksınız. Yanınızda olmasalar bile kalben birilerine bağlısınız. Verilen emanetlere sahip çıkıyorsunuz. Ve inanıyorum ki ateşin size verdiği emanetlere en iyi şekilde bakacaksınız."

 

Bir anda arkamızda patlamalar oldu.

"Arkanıza bakın koruyucular. Ateş her daim sizinle olsun."

Muhafızlar ateşlerin içine geri döndüğünde, bizde arkamıza döndük.

Yerde buraya gelmemize sebep olan yüzükler duruyordu.

Eğilip yüzükleri alıp birini Mert'e verdim.

"Amacımıza ulaştık."

Kısa süre sonra dağın dışındaydık.

İkimizdekisa süreliğine girmemize rağmen yanmıştık.

 

Ebru 

 

Dağın sonlarına geldiğimizde rüzgar şiddetini artırmıştı. Zorlukla yürürken

etrafımızı hafif bir sis kapladı.

 

Dar yolda ilerlerken önümde giden Arda'yı göremiyordum. Sis her ne kadar hafif olsada engelliyordu.

 

"Daha ne kadar var Arda?"diye sordum.

 

Cevabı gecikmedi," fazla kalmadı. Sis ve rüzgar işimizi zorlaştırıyor."

 

Şuan tek isteğim bir an önce yüzükleri alıp bu dağdan inmekti. Gölge'nin ulumaları eşliğinde zirveye çıktık.

Bir anda rüzgar kesilip, sis kalktı.

Bulunduğumuz yerde bizden be sağ taraftaki küçük mağaradan başka bir şey yoktu.

 

"Ormanın en yüksek dağı."

Arda mağaraya ilerlediğinde, Kral yüksek sesle hırlamaya başladı.

"Arda bence girmeni istemiyor. Bir aydır sizinleyim. Kral'ın böyle hırladığını görmedim."

 

"Yıllardır beraberiz bende görmedim.

Tamam oğlum girmeyeceğim. "

Kenara yaklaşıp ormana baktım.

O kadar güzel görünüyordu ki hayran kalmıştım. Tüm orman ayaklarımızın altındaydı.

 

"Buraya neden geldiniz koruyucular?"

Duyduğum kalın ses beni korkutmuştu.

"Yüzükler için geldik efendim" dedi.

Sesi bana güven veriyordu.

 

Neden istiyorsunuz?"

 

"Karanlık güçlere karşı koymak için. "

 

"Cesursunuz, güvenilirsiniz. Be en önemlisi sadıksınız. Hayatta olmasa bile birilerine bağlısınız. Size verdiğimiz emanetlere sadık olacağınıza inanıyoruz. Arkanıza bakın"

 

Amacımıza ulaşmış yüzükleri almıştık. Arkama döndüğümde Arda elindeki yüzüklerden birimi bana uzatıyordu.

Aldiğimda gülümsedim. "Diğerleri ne yaptı acaba?" dedim.

Küçük kardeşimi özlemiştim.

"Efe'yi özledim."

 

"Bir şey sorabilirmiyim?"

 

"Tabi sor "

 

"Ailen" derken çekiniyor gibiydi. "Nerede? Yanlış anlama. Bir aydır beraberiz ve ailenden hiç bahsetmedin.

Sadece merak ettim."

Sorusunu beklemediğim için afallamıştım.

"Babam alkol bağımlısıydı. Bundan iki yıl önce annemi öldürdü. Sonra tutuklandı. Kardeşimle bir başımıza kaldık. "

Gözlerim dolduğunda daha fazla anlatmak istemedim.

"Özür dilerim. Bilmiyordum."

O an ikimizde sessizliğe gömüldük.

Ne Arda'dan ne de benden ses çıkmıyordu.

 

Özge

 

Yeraltına indiğimizden beri kardeşimle Efe'nin kavgasını bıkmış bir halde izliyordum. En sonunda sinirlenip "yeter!" diye bağırdığımda ikiside bana döndü. "Yeter artık. Başımı ağrıttınız. İkinizde susun."

 

"Ama Özge..."

Sinirli ve sert bakışlarım Özgür'ü susturduğunda" Özge'si yok" dedim.

"İkiniz yüzünden yüzükleri almadan çıkarsak benden kurtulamazsınız."

Efe'nin elindeki yanan meşaleyi aldım.

"Haklısın kardeşim. Devam edelim. "

Efe'yle arama girdiğinde ne yapmaya çalıştığını anlamıştım.

Beni kıskanmıştı ve açıkça belli ediyordu.

Yolun sonuna geldiğimizde yol üçe ayrılıyordu. Ortadaki ve sağdaki yoldan ışık gelirken, soldaki yol tamamen karanlıktı.

Kardeşim direkt olarak soldaki karanlık yola yöneldi. Bir karşındaki yola, bir diğer yollara baktı.

"Soldaki yol."

"Nereden biliyorsun?" dedi Efe ters bir şekilde.

 

"Bu yollar bir yanıltmaca."

 

Burada güveneceğim tek kişi kardeşimdi. Yanına geldiğimde omzumdaki Alvin yere inip karanlık yola girdiğinde diğer hayvan dostlarımızda ona katıldı.

Böylece Özgür bir kez daha haklı çıktı.

"Bana güvenmiyorsan panterine güven Efe."

 

"Seni sevmedim. Ama güveniyorum."

Efe aralarındaki duvarı aşmak istiyordu. Göstermesede güveniyor, arkadaş olmak istiyordu. Kardeşim ise Efe'ye güvenmiyor, duvarı aşmak için hiç bir şey yapmıyordu.

 

Yola girdiğimizde ince ve sevecen bir ses yankılandı. "Karanlığın sonundaki ışığı bulun koruyucular."

 

Elimde yanan meşale olmasına rağmen karanlık beni korkutuyordu. Küçüklüğümden beri bu böyleydi. Karanlıktan hep korkardım. Korktuğumda ise hep kardeşime sığınırdım.

 

Özgür bileğimden tuttuğunda başparmağı elimin üzerini okşadı.

Korkuyordum, tekrar kardeşime sığındım. Herşeyiyle bana cesaret verdi.

"Her zaman yanındayım"

 

Yanımdaydı,ve hep öyle kalacaktı.

"Biliyorum Özgür. Karanlığın sonundaki ışığı bulalım"

"Karanlığın sonundaki ışık yüzükler olmalı "

 

Aynı sesi tekrar yankılandı. "Güven testini geçtiniz."

 

Gülümsedim. Birbirlerine güveniyorlardı. Belli etmeseler de, bende güveniyordum her ikisinede.

"Anlaşmanız güzel. Ablamlar ne yaptı acaba?"

"Bence almışlardır. Bizde alacağız."

Özgür elimdeki meşeleyi aldığında bileğimi daha fazla sıktı. "Cesur ol kardeşim. Yüzükleri almamıza az kaldı.

Niye bilmiyorum ama" Efe'ye döndü.

"Seninle iyi anlaşacakmışız gibi duruyor Efe. Sana ısınmaya başladım."

 

Kardeşim duvarları yıkmaya başlamıştı.

Az önceki hâlinden eser kalmamıştı.

"Sen iki dakika içinde değiştin Özgür."

 

"Nasıl değiştim?"

 

"Efe'ye karşı daha sıcaksın"

"O benim element kardeşim. Ayrıca uzun süre beraber olacağız. "

 

Sona geldiğimizde daha büyük bir yere çıktık. "Cesaret testini geçip karanlığın sonundaki ışığı buldunuz. "

Sesi tekrar duyduğumuzda içinde garip bir his oluştu. Bizden başka birileri vardı. Toprağın içinde hissettim.

"Sizi yeraltına getiren nedir koruyucular?"

Bu kez konuşma sırası sessizliğini koruyan Efe'deydi.

"Yüzükler için geldik efendim."

 

"Neden istiyorsunuz?"

 

"Karanlik güçlere karşı koymak için."

 

"Cesursunuz, güvenilirsiniz. En önemlisi sadıksınız. Birbirinize kalben bağlısınız. Toprağın size verdiği emanetlere de sadık olacağınıza inanıyorum."

 

Yerde ufak bir sarsıntı olduğunda kardeşim elimi bırakıp belimden tutup kendine çekti. Ardından başımdan tutup göğsüne yasladı. Beni her korumak istediğinde aynısını yapıyordu.

 

"Karanlığın sonundaki ışık, " dedi Efe.

Özgür'ün kollarından sıyrıldığımda bize yüzükleri uzatıyordu.

"Alın. "

Yüzükleri aldığımızda Alvin omzuma tırmandı. Tünele tekrar girdiğimizde kardeşim tekrar elimi tuttu.

 

Özgür bana kalben değil, ruhen bağlıydı, bende ona.

 

"Çok cesurdun kardeşim."

 

"Sayende Özgür."

 

"Ben birşey yapmadım ki. Sadece yanında oldum."

 

Beni cesur yapan oydu. Yanımda olduğu her saniye bana hareketleriyle ve sözleriyle cesaret veriyordu.

 

"Yanımda olman yetiyor," derken koluna sarıldım. Birden aklıma başka bir kızın elini tutacağı geldi. Kendime hakim olamayıp koluna sertce vurdum.

 

"Ne yaptım?" dedi kardeşim kolunu ovuştururken.

"Bir şey yapmadın. Aklıma bir şey geldi de."

 

"Söylemeyeceksin değilmi?"

 

"Evet " Özgür'e döndüm. "Benden başka bir kızla beraber olamazsın aslanım."

 

"Yani beni kıskanıyorsun?"

 

"Evet. En doğal hakkım."

 

Kardeşimi kıskanmak en doğal hakkımdı.

"Değil mi Efe?"

 

Kardeşinin yanından ayrılıp aralarına girdim. Bu Özgur'ü sinir etmişti. Çünkü

parmaklarını parmaklarımın içine geçirip sıktı. Sinirlendigine her zaman bunu yapardı.

 

Efe"öyle tabi" dedi. Ardından bana dönüp gülümsedi. O kadar samimiydi ki aynı şekilde karşılık verdim.

 

Bu Özgür'ü daha fazla sinirlendirmiş olacak ki yaklaşıp "bak güzel kardeşim, sorun istemiyorsan öyle içten gülme" dedi fısıldayarak.

 

Yer yüzüne çıktığımızda, kardeşim atına bindiğinde elini üzerine koydu. "Hadi gidelim artık. "

 

Ormana girdiğimizde ağaçların sıklığından dolayı Efe'yle aramızda çok az bir mesafe vardı. Özgür arkamızda olduğu için onu göremiyordum ama sinirden kızardıgına emindim.

Hızlanarak önlerine geçtim. Özgür'ün bir sorun çıkarmasını istemiyordum.

 

Eren 

 

Dakikalardır ışık almayan bir çadırda gözlerimi kapatmış meditasyon yapıyordum. Babamın saltanatını bitirmek ve karanlık güçleri bitirmek istiyorsam kendimi geliştirmem gerekiyordu. Bana saatler gibi gelen on yirmi dakikanın sonunda çadırın açılmasıyla beraber kabile liderinin sesini duydum. "Hadi ışığın oğlu. Bugün bu kadar yeterli."

 

Benim için oldukça zor bir savaşa hazırlanıyordum.

"Geliyorum efendim. Çalışmaya devam etmem gerekiyor."

 

"Sana vermem gereken bir şey çocuk. Sonra devem edersin."

 

Başımı sallayıp çadırdan çıktım.

Aklımdaki tek şey Element koruyucularının güçlerini artıracak yüzükleri alıp alamadıklarıydı. Onlar tek şansımızdı.

Meydanda ellerinde kutu olan iki kişi vardı.

Yanlarına geldiğimizde kutuları liderlerine verip uzaklaştılar.

"Bunlar dedenden sana kaldı oğlum. Işığın son koruyucusu bu emanetlerle elementleri kötülükten özgür bırakacak." Kutuları bana uzattı. "Çekinme al. Artık sana aitler" dediğinde uzanıp çekinerek kutuları aldım. Biri diğerine oranla daha küçüktü.

"Kutularda ne olduğunu sorabilirmiyim?"

 

"Aç ve kendin öğren. Benim söylemem olmaz evlat."

Üstteki küçük kutuyu açtım. İçinde bir yüzük vardı. Aldığımda üzerindek güneşe baktım. Benimkine benziyordu ama tamamen farklıydı.

"Elindeki bu yüzük son güneş yüzüğü. Karanlığı bitirecek tek eşya."

 

Yüzüğü taktığım anda üzerindeki şekil değişip benimkiyle aynı oldu. Boş kutuyu bırakıp diğer kutuyu açtım. İçinde bir kemer, iki tane hançer ve hançerleri koymak için kılıflar vardı.

"Bunlarda yakın dövüşlerde kullanabilmen için."

Kılıfları kemere takıp hançerleri içine koydum.

"Dedende yakın dövüş ustasıydı."

 

"Efendim babamı çok iyi tanıyorsunuz. Benim geleceğimi biliyormuydunuz?"

 

"Baban çok yakın bir arkadaşımdı. Ve evet geleceğini biliyordum ama bu kadar erken beklemiyordum. Bu döngüyü bozacak kişi sensin."

 

"Döngü derken?"

 

"Babadan çocuğa geçen bir lanet. İçindeki saf iyilik bu döngüyü bozacak."

 

"Biz geldik," bu onun sesiydi. Kardeşimin. "Yüzükleri aldık"

Tek kardeşim ve Ecem değil, diğerleride gelmişti.

Kemeri taktığımda "hadi gidiyoruz " dedim. "İçinizden gücü açığa çıkarmamız gerekiyor. Bunun için ejderhalara ihtiyacınız var."

 

Kabileden ayrıldıklarında Drago'yla beraber ejderha mağaralarına uçmuş küçük bir ejderha grubu ayarlamıştım.

 

"Ejderhalarmı?" dedi Özgür.

 

Özge kardeşinin omzuna sertçe vurduğunda "çok meraklısın zaten değilmi görmeye?"

 

"Hep bir ejderhayla arkadaş olmayı hayal etmiştim."

 

Drago yere indiğinde üzerine çıktım.

"Ben havadan geleceğim" dediğimde Draco kanatlarını açtı. Direkt Özgür'e döndüm. Büyük bir heyecanla ve hayranlıkla bir bana bir kanatlarını açmış uçuşa hazır bekleyen Drago'ya baktı.

O heyecan dolu bakışları karşısında kendime engel olamayıp" gel, beraber uçalım genç adam."

 

Ablası "dikkatli olun" dediğinde yanıma geldi. Draco kanadını indirdiğinde eğilip tek hamlede yukarıya çıkardım.

"Sıkı tutun. Baya yüksekten uçacağız."

 

Birden havalandığımızda tüm orman ayaklarımızın altındaydı. Ben korkmasamda Özgür'ün belimden sıkıca sarılan kolları tam tersini söylüyordu.

 

"Meraklısın genç adam. Baştan uyarayım, sana vereceğim yavru dışında başka bir yavruya dokunma. Yanımızda olmasalarda anneleri bizi her daim izliyor olacak."

 

"Abi bu çok güzel. Birgün uçurmayı öğretirmisin?"

 

"Başımızdaki belayı atlatalım söz öğreteceğim."

 

10 metre kadar yukarıya çıktığımızda mağaralara doğru uçmaya başladık.

 

Ecem 

 

Kardeşim Eren'le beraber gözden kaybolduğunda bizde yerden ilerlemeye başladık.

 

Pamuk her an olduğu gibi yine omzumdaydı. Eda'nın yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bu kızarıklığın sebebi sadece volkanın sıcaklığı olmazdı. Mert'le aralarında bir şey geçmis olmalıydı.

 

Yanına gittiğimde düşünceliydi.

"Eee" dedim. "Ne yaptınız?"

 

Sesimi duyduğunda irkildi. "Hiçbir şey. Yüzükleri alıp çıktık."

 

"Yalan söyleme. Bu kadar kızarmam volkana bağlı olamaz."

 

"Bir şey olmadı."

 

"Olmuş. Beni kandırma lütfen. Anlat hadi."

 

Etrafına baktıktan sonra ısrarlarıma dayanamayıp pes ederek ve utanarak "elimi tuttu kızım. Şu an heyecandan ölecek gibiyim." dedi.

 

Sırttığımda "Mert'e artık ne demem gereliyor?"dedim.

 

"Saçmalama Ecem. Yeni tanış.. Bir dakika, sen benimle dalgamı geçiyorsun?"

 

"Herhalde kızım. Ayrıca haklı çıktın."

 

"Ve sende ona karşı boş değilsin. İtiraf et."

 

"İşte bunda yanıldın."

 

Her zaman olduğu gibi tekrar haklı çıkmıştı. Kerem'e aşık olmuştum.

 

"Ben asla yanılmam kızım. Seninde ona aşık olman an meselesi."

 

"Değil. Hadi hızlanalım. O bebek ejderhaları görmek istiyorum."

 

On dakika sonra ejderha mağaralarındaydık. Büyük bir dağın üzerinde onlarca mağara vardı. Etrafımızda Bir çok ejderha vardı.

 

Eren ve kardeşim yanımıza geldiklerinde yanlarında ona yakın küçük ejderha vardı. Hepsi birbirinden

vahşi ve saldırgan duran ejderhalar bir o kadarda tatlıydı.

 

"Evet Element koruyucuları. Bir kaç gün burada kalıp çalışacağız" dediğinde Eren eğilip ejderhalardan birini alıp bana verdi. "Ona çok iyi bak suyun kızı."

 

Herkese ejderhaları dağıttığında takip etmeye başladık.

"Amacınız ne kadar güçlüyse, gücünüzü bir o kadar hızlı açığa çıkarırsınız. Ben ejderhayla bağlı olduğum için çok daha hızlı açığa cıktı."

 

Arkasına dönüp hemen yanımızdaki hayvan dostlarımıza baktı. "Bağlı olduğunuz hayvanlar size yardımcı olacak. Şuan ejderha sürüsünün ortasındayız. Ve kucağınızdakiler altın yumurtalar. En ufak bir hatada yumurtaları kırarsınız. O zaman sizi Draco bile kurtaramaz."

 

Kucağımızdaki ejderhalar birer altın yumurtaydı. Ve hiçbirimiz yumurtaların kırılmasını istemiyorduk.

Kırılırlarsa canımızdan olabilirdik.

 

"Geldik." Eren'le beraber durduğumuzda yerde her birimizin element işareti vardı. "Herkesin yeri belli. Hemen başlayalım."

 

Hepimiz belirlenen yerlere oturduğumuzda Eren tam karşımızdaydı. "Tek amacınız karanlık güçleri bitirmek olmalı. Her ne kadar babam olsada bu ormanda hüküm sürmesine izin veremem. Biz sonuncuyuz koruyucular, bunun hakkını vermeliyiz."

 

Bileğimde aynı acıyı hissettiğimde parmağımdaki yüzük hafif bir şekilde parlamaya başladı.

 

"Bu imkansız. Hepinizin gücü aynı anda açığa çıktı. Bu diğer hiç bir koruyucuda olmadı."

 

"Yani az önce imkansızımı başardık?" diye sordu Kerem. Sesiyle bile beni etkilemeyi başarıyordu.

 

"Evet kardeşim. Önce topraklar. Gelin"

Eren ayağa kalktığında toprağın üç koruyucusu yanına gitti.

"Sırayla toprağı yavaşça sarsın. Toprak sizin kontrolünüzde."

 

Üçü sırayla toprağa vurup küçük deprem etkisi yarattılar.

"Süpersiniz çocuklar. Daha çok çalışın,

kendinizi geliştirin. Sırada ateş."

 

Mert Eda'y la beraber çıktığında Eren yerden bir dal alıp Mert'e verdi.

 

"Yak."

İkiside anlamaz gözlerle Eren'e bakıyordu.

 

"Yak! Vücut ısını kullanarak yak."

 

Eda" anladım. İzninle Mert" deyip dalı aldı. Üst kısmını tutup sıktı. Üzerinden çıkan duman dalın yandığının bir işaretiydi. Bıraktığında dal alev alev yanmaya başladı.

Mert etkilenmis bir şekilde Eda'yı izliyordu.

 

"Mert sıra sende. Ateşi kendi içine al."

Mert duymuyor gibiydi.

"Mert! Sana diyorum"

 

"Ateşi kendi içimemi alayım? Nasıl yapacağım."

 

"Böyle yapacaksın." Eda Mert'in bileğinden tutup ateşe yaklaştırdığında, ateş yavaşça söndü.

 

"Süpersiniz. Kendinizi geliştirin. Sırada su."

Eda'lar yerlerine geçince biz kalktık.

Eren yanında getirdiği suyu kardeşine verdi. "Dondur."

Kerem suyu alıp şişeyi sıktığında su saniyeler içinde buza döndü. Bana verdiğinde ne yapmam gerektiğini biliyordum. Suyu eski haline geçirecektim.

Şişeye üflediğimde su saniyeler içinde sıvılaştı.

"Süper. Sırada hava." Biz geçtiğimizde Ebru ve Arda çıktı. "Arda yağmur. En şiddetlisinden."

 

Arda yumruğunu sıkıp gözlerini kapattığında gök gürlemeye ve yıldırım çakmaya başladı. Ardından yağmur yağmaya başladı. Başımı kaldırıp hep yaptığım gibi yağmurun yüzümü ıslamasına izin verdim.

 

Aklıma ormana gelmeye karar verdiğimiz gün geldi. O günde yağmur yağıyordu.

 

"Ebru sıra sende. Yeterince ıslandık."

 

Yağmur birden durduğunda Kerem'e döndüm. Hep yaptığı gibi beni izliyordu.

 

"Koruyucular." Eren'in sesiyle ona döndük. "Bugün bir imkansızı başardınız. Çalışmaya devam edeceğiz. Karanlığı bitirene kadar durmayacağım. Benimlemisiniz?"

Hep bir ağızdan "evet "diye bağırdık.

 

"O zaman devam ediyoruz Element koruyucuları."

 

 

Loading...
0%