35. Bölüm

35. Bölüm Toprak Ve Yıldız Çiçeği

Beyza Soykun
yazarlik_hayali.06

Gözlerimi açtığımda boş bir odadaydım. Tek başıma soğuk zeminde yatıyordum. Odayı aydınlatan ışık çok azdı. Doğrulduğumda odanın diğer köşesinde Asya'yı gördüm. Hala baygındı.

 

Kalkıp yanına koştuğum sırada yüz üstü düştüm. Neye takıldığıma bakmak için doğruldum. Bileğimden zincirlenmiştim.

 

Asya'ya döndüm. Oda aynı şekilde zincirlenmişti. Sertçe bir kaç kez çekiştirip zinciri kırmayı denedim. Başarısız olmuştum.

 

"Asya" diye bağırdım. Her neredeysek çıkmalıydık. Burnuma küf kokusu doldu. Her neredeysek eski bir yer olmalıydı. "Asya"

 

Yavaş yavaş kendine gelip doğruldu. "Özgür nerdeyiz biz?"

 

"Bilmiyorum. Çıkmamız gerekiyor, tek bildiğim bu." Zincirleri gösterdim. "Bunlardan kurtulmalıyız."

 

"Bende." Tutup bağlı olduğu zinciri kırmayı denedi ama nafile. Kıramadı. Bu zincirler de tek boynuz boynuzuyla güçlendirilmiş olmalıydı. "Olmuyor."

 

"Tamam zorlama."

 

"Çıkmalııyız."

 

Tekrar denedi. Kırmıştı. Bu kez sağ omzundaki ışık daha parlaktı. Hemen gelip bağlı olduğum zinciri kırdı. Sandığımdan daha güçlüydü.

 

Etrafa bakındım. Küçük bir çay yada toprak bulmalıydım. Bulursam Özge'ye bir şekilde ulaşabilirdim.

 

Ama burada hiç biri yoktu. Buradan çıkıp geri dönmeliydik. Aklıma aniden Fırtına geldi. En son yanımızdaydı.

 

"Fırtına'ya bir şey olmuş olsun. Hiç birini yaşatmayacağım."

 

Yanıma gelip elimi tuttu. "Fırtına'ya bir şey yaptıklarını sanmıyorum. Bence hedefleri bizdik."

 

"Haklı olabilirsin. O sadece bir hayvan."

 

"Öyle konuşma. O sadece hayvan değil. O bir koruyucu hayvan."

 

"Sadece hayvan. Basit bir at."

 

"Buradan çıkıp onu bulacağız."

 

Kapı sert bir şekilde açıldığında Asya'yı arkama aldım. Tamamen siyah giyimli biri göründü. Bunlar kimdi ve bizden ne istiyorlardı.

 

"Demek kurtuldunuz toprağın koruyucuları." Tahmin ettiğimin aksine bir erkek değil bir kadındı. "Şimdi bana gücünüzü verin."

 

"Özgür bu kadını tanıyorum." Arkamdan çıkıp ilerledi. "Gücümü istiyorsun. Durma, al."

 

"Bu kez değil benimle gel."

 

"Hayır gitme!" Bağırsamda beni dinlemeyip çıktı. Bu huyuna sinir oluyordum.

 

                                    Asya

 

"Gücümü istemiyorsan ne istiyorsun?"

 

"Sadece bir çiçek."

 

"Benimle dalga geçme."

 

Arkasını dönüp bana baktı Buse. "Dalga geçmiyorum. Ve sen bana yardım edeceksin."

 

"Buna inanıyorsun."

 

Büyüyle bir küre oluşturdu. Özgür'ü gösterdi. Duvarlar daralmaya başlamsıyla "ediceksin" dedi.

 

Duvarlar iyice küçüldüğünde dayanamayıp "tamam edeceğim" dedim. "Yeterki onu bırak." Duvarlar genişledi.

 

"Daha değil. Önce yardım edeceksin."

 

İstemesem de başka çarem yoktu. Tekrar ilerlemeye başladığında peşine düştüm. En sonunda durduğunda bir odaya girdi. Sağ tarafta küçük bir pencere ve altındaki masadan başka bir şey yoktu.

 

Bu kez küren beyaz bir çiçek gösterdi. "Bu bir yıldız çiçeği. Onı bana vereceksin."

 

"Nerede o çiçek."

 

" Onu sen belirleyeceksin."

 

"Nasıl?"

 

"Çiçek senin gücünle büyüyecek."

 

"Akıllım tepede güneş var. İstesem bile yapamam."

 

"Ah küçük aptal. Güneşte bir yıldız. Ve sen şuan çiçeği büyüteceksin. Yoksa... "

 

"Biliyorum" diyerek sözünü kestim. "Özgür'ü ezersin."

 

"Aferin. Benimle gel."

 

Bir kaç dakika sonra dışarıdaydık. Gözlerim güneşe alıştıktan sonra yere çöküp eskiden öğrendiğim bir ilizyon büyüsünü yaptım sessizce. Ardından bir gül büyüttüm. Tabi Buse bunun gül olduğunu bilmiyordu.

 

"İstediğin çiçek. Şimdi sözünü tut."

 

"Aferin. Sözünün eri bir kadınım. Birazdan getirirler."

 

Dediği gibi bir kaç dakika sonra Özgür'ü getirdiler. İlk yaptığı bana sarılmak oldu. "İyisin değil mi?"

 

"Evet yaptığım büyü bozulmadan gidelim."

 

"Ne?"

 

"Sus."

 

Hızlı bir şekilde uzaklaştık. Özgür'ün meraklı bakışlarını üzerimde hissediyordum. Uzaklaştığımızdan emin olduktan sonra "sen büyücü müsün?" diye sordu.

 

"Sadece bir kaç büyü biliyorum."

 

Hayır Özgür. Ben en iyi büyücülerden biriyim.

 

"O beyaz çiçek neydi?"

 

Yaptığım büyüden ben hariç hepsi etkilenmiş olmalıydı.

 

Yaklaşık yarım saat sonra kaleye geldik. Babamlar bir masanın etrafında toplanmış bir şeyler konuşuyorlardı. O kadar dalmışlardı ki geldiğimizi bile fark etmemişlerdi.

 

"Bakın gençler onu kurtarmalıyım." Babam neredeyse bir saat önce gönderdiğim bilekliği kaldırdı. "Bunu gönderdiğine göre zor durumda demektir."

 

Arkasını dönmesiyle beni görmesi bir oldu. "Asya. İyi misiniz?"

 

"Evet. Sormam gereken bir şey var."

 

"Ne soracaksın?"

 

"Yıldız çiçeği. O ne ?"

 

"Benimle gel."

 

Babamla beraber kaleye girip çalışma odasına gittik. Küçük odadanın sol tarafı tarafı full eski kitaplarla doluydu sağ tarafta ise küçük bir masa ve pencere vardı.

 

"Sen doğduğunda bir çiçek büyümüş. Kar beyazı olan bu çiçek çok geçmeden solmuş. Bir efsaneye göre o çiçek yıldız çiçeğiymiş. Ve bugün Asya." Bir kitap alıp bana döndü. "O çiçeği büyüteceksin."

 

"Neden bu gün?"

 

"Bugün dolunay var. Bu çiçek efsaneye göre yıldızlı bir dolunay gecesi büyüyebilir miş."

 

"Yani bu gece?"

 

"Evet." Kitabı bırakıp ellerini omzuma koydu. "Bu çiçeği çok iyi korumalısın."

 

"Ya koruyamazsam baba ne olur o zaman?"

 

"Koruyamazsan ve kötü ellere geçerse Eren'in yok ettiği her şeyi geri getirirler."

 

"Buse o yüzden çiçeği istiyordu."

 

"Buse'mi?"

 

"Bizi tuzağa düşüren oydu."

 

"Nasıl kurtuldunuz?"

 

"Ufak bir büyüyle. Şuan sırası değil ama ben karanlık güçlerin Alper abiden sonra gördüğü en iyi büyücüsüyüm."

 

"Büyüyle uğraşmanı istemediğimi defalarca kez söylemiştim."

 

"Ve seni dinlemedim."

 

Sağ omzum parladı. Hiç bu kadar parlak olmamıştı.

 

"Daha önce bu kadar parlak olmuşmuydu?"

 

Hayır anlamıda salladım başımı.

 

"Şuan gerçekleşecek."

 

"Çiçeği şimdimi çıkartacağım?"

 

"Evet."

 

"Daha akşam olmadı ki."

 

"Neden böyle oldu anlamadım, acele et."

 

" Tamam."

 

Hızlı adımlarla bahçeye çıktım. Toprağın hafif bir şekilde sarsılmasıyla aynı orantıda hafif bir ışık belirdi.

 

Işığın yanına gidip çöktüm. Ellerimi toprağa koyup gözlerimi kapattım. Parlayan ışık gözlerime vuruyordu. Bir kaç saniye sonra ışık kesildiğinde gözlerimi açtım.

 

Beni karşışayan hafif bir ışık saçan beyaz çiçek oldu. Her santimi beyaz olan bu çiçek beni büyülemişti.

 

Hemen sağımdaki Özgür'ü fark etmem uzun sürmedi. Onun karşısında ise aynı şekilde bir çiçek vardı. Tek fark renkleriydi.

 

Beyaz değil kahverengiydi.

 

Toprak muhafızı önümüzde belirdi. "Koruyucular bu iki çok özel çiçek size emanet. Kötü ellere geçmemeli."

 

"Çiçeklere ben bakarım." Özge'nin sesini bile özlemiştim.

 

"Hayır. Çiçekler onların sorumluluğunda. Onlara çok iyi bakın." Muhafız kaybolduğunda ayağa kalktık.

 

Hiç beklemediğim kişi olan Özge gelip sarıldı. Bende şaşkın bir halde karşılık verip gülümsedim. Bana karşı olan duvarlarını yıkmıştı.

 

"İyi misin?"

 

"Evet, iyiyim. Neden sordun?"

 

Ayrılıp Özgür'ü gösterdi. "Bu aptal gitmeseydi yakalanmayacaktın."

 

Şaşkınlığım iki katına çıktı. Beni kardeşine karşı savunuyordu.

 

"Yanlız kalmaya ihtiyacı vardı. Buna izin vermezdim." Özgür'e döndüm. "Yalnızlığın nasıl bir şey olduğunu en iyi ben bilirim."

 

"Beni ilgilendirmiyor." Bileğimi gösterdi. " Bileğine bak. Kelepçe hala duruyor."

 

Başımı eğip bileğime baktım. Kelepçe dediği gibi duruyordu. Küçük beyaz bir küre yapıp kelepçeye atarak parçaladım. Kelepçe iz yapmış, morartmıştı.

 

Aynı topta yapıp Özgür'deki kelepçeye attım. Onunda bileğinin morardığına emindim.

 

Özge'nin tam arkasına bir kalkan indi. Yavaş yavaş kalkanın rengi değişti.

 

"Saf kötülükten güç alan biri olmalı. Hemen kaleye. Beyler kimmiş öğrenelim."

 

                                    Eren

 

Kızlar içeriye girdiğinde sıraya dizildik. Bir kaç dakika sonra tamamen siyah giyimli biri geldi. Tam cinsiyetini anlayamıyordum.

 

Tamamen yaklaştığında başındaki şapkayı indirdi.

 

Abim bir adım öne çıktı. "Ne işin var burada Buse?"

 

 

Bölüm : 16.01.2025 14:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...