Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm Siz Kimsiniz?

@yazarlik_hayali.06

Bir haftadır ejderha mağaralarında güçlerimizi geliştirmek için kalıyorduk.

 

"Güzelim"

Bu Kerem'in sesiydi. İki gün önce kendimi ona açtığımda çıkmaya başladık.

"Ne düşünüyorsun?"

 

"Bir insan nasıl bu kadar kötü kalpli olabilir?"

 

"Düşünme bunları Sare. Bu günleri atlatacağız"

Yanıma oturduğunda başımı omzuna yasladım.

 

"Kerem çocuklar yakınlardayken bana Sare dememen konusunda anlaştığımızı sanıyordum."

 

"Bir gün öğrenmeyeceklermi zaten?"

 

"Yakın zamanda öğrensinler istemiyorum."

 

"Hadi bizimkiler bekliyor."

 

"Neden?"

 

"Bilmiyorum. Eren tüm koruyucuları topluyor. Sanırım bir şey anlatacakmış."

 

Kolunu belimden dolayıp kendine çekti.

"Bence hemen gitmeye gerek yok."

 

"Babama benziyorsun Kerem."

 

"Sende anneme benziyorsun. Ve ben seni kaybetmek istemiyorum."

 

"Gidelim mi artık?"

 

"Hayır. Biraz daha kalalım."

 

"Benimle yalnız kalmak istiyorsun değilmi?"

 

Başımı sallayıp başıma yasladı.

Kendimi onun yanındayken huzurlu hissediyordum. Ondan ayrı kalamazdım.

 

"Biz bunları bekliyoruz. Bunlar burada ne yapıyor."

Eren'in sağımdan gelen sesiyle o tarafa döndüm.

"Hadi sizinle konuşmam gereken bir şey var."

 

"Sonra söylersin kardeşim şimdi bizi yalnız bırak lütfen."

 

"Hadi kalkın. Kabile bölgesine geri dönmemiz lazım."

 

"Bırakmayacaksın yani?"

 

"Beraber vakit geçirmek bol bol zamanımız olacak" dedim aralarına girerek. "Şimdi gidelim."

 

İkimizde ayağa kalktığımızda diğerleri geldi. İlerlemeye başladığımızda, birden ne oldugunu anlamadan arkamdan biri bileğinden tutup geriye çekmesiyle "bırak" diye bağırmam bir oldu.

Diğerleri bana döndüğünde boğazıma bir hançer dayandı.

 

"Sakın" diyen Eren'in sesi korku doluydu. "Sakın yapma. Kızı bırak, sizin derdiniz benimle onunla değil."

 

"Ben öyle düşünmüyorum prensim. Lordumuza itaat etmeliydin."

Hançeri tam can damarımın üzerine getirdi. "Lordum suyun son kızını istiyor."

 

"Bu asla olmayacak. Kızı bırak ve defol."

 

"Artık sizden emir almıyorum. Karanlığa ihanet ettin."

 

"Bunun sebebim vardı. Kızı bırak onun hiç bir suçu yok!"

 

Hançeri boğazımdan çekip koluma dayadı. "Bunu hatırlamayacaksın, ben aşık olduğum olduğun adamın abisiyim" dedi arkamdaki adam fısıltıyla. O an ki korkuyla ne demek istediğini anlamamıştım.

 

Kolumdaki acı ve akan sıcak sıvıyla beraber başım şiddetli bir şekilde ağrımaya başladı.

 

Karşımda duran be korkuyla bakan kişiler kimdi?

 

"Siz kimsiniz?" dedim korkuyla.

 

"Ne yaptın lan?"

 

"Emirlere uydum."

Korkunç ve şiddetli bir kahkahaduydum arkamdan ardından sırtım birden boşluğa geldiğinde dengemi sağlayamayıp yere düştüm.

 

Korkuyla etrafıma bakıp ne olduğunu anlamaya çalışırken az ileride duran tanımadığım kişiler yanıma gelmişti.

 

Kendimi geriye çektiğimde az önce konuşan çocuk tek dizinin üzerine çöküp "korkma biz dostuz" dedi.

"Bizi hatırlamıyorsun değilmi?"

 

"Sizi tanıyormuyum?" dedim ayağa kalkarken.

"İki dakika önceye kadar evet. Size söylemek istediğim tam da buydu. Babam elementleri istiyor. Böylece ormanı daha kolay elde edecek. Az önceki hançer savaşçısıydı. O hançerler hafızanızı tamamen siler. Üç gün içinde kendimizi hatırlatmalıyız. Yoksa..."

 

"Yoksa ne Eren?"

 

"Kerem lütfen sakin ol. Onu korkutuyorsun."

 

Kızlardan biri aynı şekilde karşımda dikildi. "Ormana ilk geldiğimizde yaptığım şakayı hatırlıyor musun?"

 

Başımı sağa sola salladım. "Kim olduğunuzu hatırlamıyorum. "

 

Önümde oturan kalkıp arkama geçti ardından ellerini başıma koydu.

"Birimizi hatırlarsa, diğerlerini hatırlaması daha kolay olacak. Bir haftadır beraberiz, bu işi hızlandıracak."

 

Diğer çocuklardan biri yüzümü elleri arasına aldı. "Güzelim, seni de kaybedemem."

 

Sende anneme benziyorsun. Ve ben seni kaybetmek istemiyorum.

 

"Bende kaybedemem Kerem. Bende kaybedemem" dediğimde Kerem beni bir anda kendine çekip sıkıca sarıldı.

 

"Ağlıyorsun" dedim omzumun ıslanmasıyla. "Neden? Adını söyledim diyemi?"

 

"Evet denizkızı evet. "

 

Bende sarıldığımda hatırladığım huzurla sakinleşmiştim.

"Gidelim artık her an tekrar saldırabilirler"

 

"Gitmek istemiyorum Kerem. Ayrıca kim saldırabilir?"

 

"Gitmeliyiz bebeğim. Bana güven."

Benden uzaklaşıp yüzümü tekrar elleri arasına aldı. "Hep yanında olacağım"

 

"İstemiyorum."

 

"Neden istemiyorsun?"

 

"Çünkü senin dışında kimseyi tanımıyorum."

 

"Hep yanında kalacağıma söz verirsem gelirmisin?"

 

Başımı iki yana salladım. "Hadi prensesim. Burada güvende değiliz. Gideceğimiz yerde güvende olacağız."

 

"Hep yanımda kal. "

 

Elimi tutup parmaklarını parmaklarımın içine geçirdi.

"Kalacağım sevgilim. Kalacağım."

 

Yürümeye başladığımızda nereye gittiğimizi bilmiyordum. "Bunları tanıyormuyum?" dedim önümüzden gidenleri göstererek. "Tanıyor gibiyim ama kim olduklarını bilmiyorum."

 

"Evet tanıyorsun. Bak arkasına bakan çocuklar senin kardeşin. Hemen yanlarındaki kız senin en iyi arkadaşın.

Hatırlamalısın Ecem."

 

"Kardeşim olduklarına eminmisin? Bana hiç benzemiyorlar."

 

"Eminim. Diğer taraflarındaki adamda benim kardeşim. Tabi hiç birini hatırlamıyorsun."

Tuttuğu elimi sıktı. "Annemden sonra tanıdığım en cesur kadınsın."

 

Basim hafif ağrıdığında elim boynumdaki kolyeye gitti. O an nerede gördüğümü bilmediğim bir kaç resim hatırladım.

"İkiz kardeşlerim" dedim.

"Evet. İsimlerini hatırlıyor musun?"

 

Başımı olumsuz anlamda sallayıp yere eğdim. "Kardeşlerim olduğunu biliyorum ama isimlerini hatırlamıyorum."

 

"Hatırlayacaksın güzelim. Annenler gibi onları bırakamazsın."

 

Annemler gibi bıraktın sandım.

 

"Şuan yapacağım en son şey Özge'yi ve diğer kardeşimi bırakmak olur."

 

"Yapıyorsun. Hatırlıyorsun."

 

"Diğerlerini hâlâ hatırlamıyorum. Ama anlamsız şekilde güveniyorum."

 

"Onlar senin ve benim en iyi dostlarımız. Eren haklıymış, beni hatırlayınca Özge'yi hatırlaman daha kolay oldu."

 

"Ben nasıl unuttumki?"

 

"Uzun hikaye sonra anlatırım."

 

Onlarca çadırın olduğu büyük bir alana geldiğimizde durduk. Kerem'in arkasına geçtim. Burada ki insanlar beni korkutuyordu. "Kerem gitmek istiyorum" dedim fısıldayarak.

"Burayı sevmedim."

 

"Buradaki kimseyi tanımıyorsun biliyorum. Bende tanımıyorum prenses. Ama arkadaslarimiz Arda ve Mert buraya ait. Bizde öyle."

 

"Kerem yalnız kalmak istiyorum."

 

"Yalnız bırakmam. Gel tamamen yalnız kalacağımız bir yere gideceğiz. Eren biz çadıra gidiyoruz."

 

"Tamam. Bende hatırlatmanın bir yolunu bulmaya çalışacağım."

 

Tekrar yürümeye başladığımızda mavi bir çadıra ilerliyorduk.

"Bu çadırı hatırlıyor musun?"

 

"Çok az. Oda bulanık, tam hatırlamıyorum."

 

Çadıra girdiğimizde Kerem koluma baktığında gözlerine acı oturdu. "Cok acımıyor değilmi?"

 

"Hayır. Acımıyor."

 

"Şimdi rahatmısın?"

 

Başımı salladım. "Evet. Ama hâlâ eksik bir şeyler var gibi hissediyorum."

 

"Diğerleri eksik Sare." Elleri yüzümü buldu. "senide kaybedemem."

 

Kerem'in gözlerindeki acı yerini korkuya bıraktı. "Gözlerin koyulaşıyor. Gözlerinin yeşili kayboluyor."

 

Birden çadır açıldığında Kereme'e benzeyen çocuk içeriye girdi. "Hançerin zehri etkisini göstermeye başlamış. Hemen hatırlatmalıyız. Bir günümüz var."

 

"Ne diyorsun Eren."

 

"Sakin ol. Neden böyle oldu anlamadım. Özür dilerim, hepsi benim suçum."

 

"Kendini suçlama Eren. Bu kardeşini dinlememeliydim."dedim. İkiside umutla parlayan gözlerle bana döndüler.

 

"Şimdi nasıl olduğunu buldum. Bizi ona hissetirdigimiz duygular hatırlatıyor."

 

"Yani Eren bu ne anlama geliyor" dedi Kerem başını omzuna yatırırken.

 

"Seni hatırlamasını ona olan aşkın sağladı. Kardeşini hatırlamasını başka bir duygu." Eren kendini gösterdi. "Beni hatırlamasını pişmanlık sağladı. Hepimizi ona hissetirdiğimiz şeyler hatırlatıyor. Çözüm yine biziz."

 

"Aslında hatırladığım bir isim var, Emre. Kim olduğunu bilmiyorum ya da nerden tanıdığımı."

 

"Bak güzelim ne yapıp edip o çocuğu bulacağım."

 

"Çıkalım mı artık? Mert'in babası görmek istiyorda."

 

Kerem elimi tuttuğunda çıktık.

"Eda bir şey soracağım. Emre kim?"

 

"Kızım ciddi misin ya? Eski sevgilisi."

 

"Az önceki dediğimi unut Ecem. O çocuğu bulmayacağım."

 

"Eski sevgilim mi Eda?" dedim. Çünkü öyle birini tanıdığımı hatırlamıyordum.

 

Eda birden boynuma atladı. "Kızım yapıyorsun. Çok az kaldı, seni kaybedemeyiz." Bende aynı şekilde sarılarak karşılık verdim. "Özellikle de kardeşlerin seni kaybedemez."

 

"Biliyorum, Özge ve diğer kardeşimi bırakmam. Yapacağım en son şey olur."

 

"Özge'yi de hatırlıyorsun. Ama Özgür'ü hatırlamıyorsun."

 

Beni bıraktığında yanımda durdu.

 

"Şimdi daha iyi anladım," dedi Eren. "Ona hissetirdiğimiz duygular ve ona söylediğimiz kelimeler bizi hatırlatıyor."

 

"Bu kısmen benim suçum," dedi Kerem. Pişmanlığı her hâlinden belliydi. "Daha önce kalksaydık belkide hiçbirimizi unutmayacaktı."

 

"Size orada söylemeliydim."

 

Birden aklıma Pamuk geldi. Neredeydi ve ne yapıyordu?

"Pamuk nerede? Uzun zamandır görmüyorum."

 

"Nerede olduğunu biliyorum abla." Erkek kardeşim yanımızdan ayrıldığında onu izliyordum. Henüz fazla uzaklaşmamışken yere sertçe düştü.

 

O an ormana ilk.geldigimizde aynı şekilde düştüğünü hatırladım.

 

"Özgür," dediğimde ayağa kalkıp arkasına baktı. İsmini söylediğim gibi o mavi güzel gözleri doldu. İki dizide yaralanmıştı.

 

Eren"Ecem çok hızlı ilerliyor. Hem zehir, hem hafızan. Kimse bu kadar kısa sürede bu kadar kişiyi hatırlayamadı."

 

Özgür koştuğu gibi boynuma sarıldı.

"Özgür iyimisin?"

 

"İyiyim abla hemde, çok iyiyim." Daha sıkı sarıldı. Bende aynı şekilde karşılık verdim. Parmaklarımı saçlarına geçirdiğimde ağlamaya başladı.

"Ağlama küçük prens. Ağlama cesur kardeşim. Lütfen."

 

Başını kaldırdığında yüzünü ellerimin arasına aldım, gözyaşlarını sildim.

"Lütfen ablacığım ağlama."

 

"Küçük prens söz veriyor ağlamayacak."

 

Elinin tersiyle gözlerini silip tekrar sarıldı. Ayrıldığında rahatlamıştı.

"Küçük prens bir daha ağlamayacak."

 

Kerem'in elini kolumda hissettim. "İşte benim sevgilim be."

Çocuklardan birinin koluna kartal kondu. Bu anı daha önce yaşamış gibiydim.

 

Sizi Cesur'la tanıştırayım. Korkma. Cesaretini göster ki sana itaat etsin.

 

Elimi uzatıp kartalın tüylerinin arasına geçirdim. "İlk hatırladığım gibi Mert. Ama şimdi daha az korkuyorum."

 

"Çok hızlı ilerliyor. Son üç kişi kaldı." Eren'in şaşkınlığı sesinden anlaşılıyordu. "Hey göle gidelim. Belki bir şeyler hatırlar."

 

"Burada gölmü var?" diye sordum.

 

"Evet kızım. Çok güzel ve büyük bir göl var." Eda boynuma sarıldı. "Hoşgeldin kızım."

 

"Tamam Eda, sakin ol lütfen. Sizi hatırlıyorum ama hâlâ boşluklar var."

 

"O boşluklar dolduracaksın."

 

Ayrıldığında ağaçların arasına girdik. Ormanı inleten aslan kükremesiyle kendimi tekrar Kerem'in arkasında buldum. "Korkma güzelim. Dostlarımızdan biri."

 

Eren "Arda'yı hatırlamıyor. Onunla beraber ona ait olan herşeyi de. Ecem bugün karanlığa ait birinin bile yapamadığı bir şeyi yaptın. Bir gün içinde neredeyse tüm Element Koruyucuları'nı hatırladın" dedi.

Ardından başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Üzerimize bir kaç saniyeliğine düşen gölge Draco'nun habercisiydi.

 

Ağaçların arasından çıkan aslan direkt yanıma gelip başını bacağıma yasladı. Elimi başına koyup yelesini okşadım.

 

Kral bana bile bu kadar sevdirmedi kendini. Vaktin varken biraz daha sev.

 

"Sana bile böyle sevdirmedi değil mi Arda?"

 

Arda yanıma geldiğinde "evet" dedi. "Bana bile böyle sevdirmedi. Geriye iki kişi kaldı. Ebru ve Efe'yle çok anıları yok."

 

"Sizinlede yoktu Arda. Ama yaptım, değilmi?" diye sordum.

 

"Evet yaptın."

 

Kerem'e döndüm. Bir haftadır yaptığı gibi beni izliyordu. Neden bilmiyorum ama beni izlemeyi seviyordu. Bir anda belimden tutup kendine çekti. "Ne yapıyorsun Kerem?" dedim.

Herkesin içinde böyle bir şey yapması beni utandırmıştı.

"Utanma, buradaki herkes kardeşim. Ayrıca sevgilimsin. Sarılmakta bir sorun göremiyorum."

 

"Bende göremiyorum da herkesin içinde yapma, utanıyorum."

 

"Off denizkızı off. İlk tanıştığımızda bu kadar utangaç değildin." Daha fazla kendine çekti. "Senin aksine ben utanmıyorum. "

 

Göle geldiğimizde Kerem elini belimden çekip elimden tuttu. "Buraya en son neden geldiğimizi hatırlıyorsun değilmi?"

 

"Evet. Yüzükleri almaya gelmiştik." Kumların bittiği yere geldiğimizde "burada bana açılmıştın."

Gülümsedim, aklıma o gün kızardıgı geldi. O gün Kerem'i utandırmıştım.

"O gün kıpkırmızı olmuştun."

 

"Hadi kumlara uzanalım." Kerem kendini kumlara bıraktığında kolunu uzattı. "Hadi güzelim. Gel."

 

Sakince koluna yattım öylece bulutları izlemeye başladık. Hepimiz sessizlige gömüldüğümüzde gökyüzünü izledik. Hafiften ayaklarımıza vuran sular rahatlatmıştı.

 

Dakikalar sonra sessizliği Kerem bozdu. "Güzelim, üşümedin değilmi? Su soğukmuş."

 

"Üşümedim. O kadar soğuk değilmiş."

 

Gözlerimi kapattığımda yan dönüp kendimi Kerem'e yasladım. Oda bana sarılıp kendine çektiğinde o kumsalda uyuyakaldık. Hiç bu kadar huzurla uyumamıştım.

 

*

 

Boynumda hissettiğim sıcak nefesle uyandım. Gözlerimi açtığımda karanlıktan hoc bir şey göremedim. Kaç saattir burada böylece uyuyorduk? Kalkmaya çalışsamda Kerem öyle bir sarılmıştı ki kalkamadım.

 

"Kalkma lütfen" dedi uykulu sesiyle. Sesi hayır diyemeyeceğim kadar güzeldi. Ona döndüğümde başımı başına yasladım. "Korkuyormusun?"

 

"Evet" dedi. Ardından kendini benden uzaklaştırdı. "Seni kaybetmekten korkuyorum. Sevdiğim bir kadını daha kaybedemem."

 

"Bu olmayacak."

Tekrar kalkmaya çalıştığımda bu kez engellemedi. Oturduğumda ayın göle vuran yarım yansımasını izlemeye başladım. "Bir rüya gördüm. Nasıl oldu bilmiyorum ama Efe'yi hatırlıyorum."

 

Kerem'de aynı şekilde oturup gölü izlemeye başladı. "Ciddi misin? O zaman bir kişi kaldı."

 

"Ciddiyim. Kendisi toprağın koruyucularından biri. Hayvanı Gece ismindeki bir panter."

 

"Seni kaybetmeyeceğim Sare."

 

"Lütfen bana Sare demekten vazgeç."

 

"Bu senin gerçeğin. Sende benim gerçeğimsin. Ve ben gerçeğimden vazgeçemem. Seninde vazgeçmeni istemiyorum."

 

"Gerçeğimden vazgeçmiyorum zaten. Sadece şuanlık saklamak istiyorum. Bazen birilerinin iyiliği için gerçeği saklaman gerekir. Doğru zaman geldiğinde gerçek ortaya çıkar."başımı eğip kardeşlerime baktım. "Ve ben doğru zamanı bekleyeceğim."

 

"Bazen doğru zamanı biz yaratırız. Sende yarat, bekleme." Belimden sarıp kendine çekti. "Ne zaman söylemek istersen söyle. Şunu bil hep yanında olacağım."

 

Dakikalarca o şekilde gölü izledik. Önümüze ikimizinde gölgesi düştü. Ardından sırtımda bir yanma hissettim. Birileri kalkmış ve ateş yakmış olmalıydı.

 

Arkama döndüğümde Mert'i gördüm, elinde yanan bir dalla bize bakıyordu. "Günaydın uykucular." Başını kaldırıp gecenin karanlığında parlayan aya baktı. "Gündüz sayılmaz ama. Hadi diğerleri sizi bekliyor. Sessiz olun çocuklar hâlâ uyuyor."

 

Kalktığımızda toprağın üzerinde yakılmış büyük bir ateş yaktıklarını gördüm. Yavaş yavaş ilerlemeye başladık. "Son bir kişi kaldı Mert" dedim.

 

"Süper hâlâ bizimlesin. Seni kaybetmek bu gölün yarısını kaybetmek demekti. Sonra toprak hava ve ateş sırasıyla tüm elementleri kaybederdik. Ve bu orman ve içindekiler için fazlasıyla tehlike yaratırdı."

 

"En çokta benimle." Kerem'in sesi araya girdiğinde gülümsedim. Kıskanmıştı ve bu hoşuma gitti. "Onu kimseye vermem."

 

"Sen az önce benimi kıskandın?"

 

"Evet kelebeğim kıskandım."

 

Ateşin etrafına oturduğumuzda Mert "arkadaşlar son bir kişi kalmış" dedi.

 

"Nasıl oldu bilmiyorum ama bir rüya gördüm. Uyandığımda Efe'yi hatırladım." dedim.

 

Eren "bu iyi haber. Bir gün olmadan herkesi hatırladın Ecem. Bu karanlığa ait biri bile bu kadar hızlı kendine gelmedi" dedi. Mert elindeki yanan kalın dalla Arda'yla beraber hepimize muteşem bir gösteri yaptılar.

 

Başımı yanımdaki Kerem'in omzuna koydum. Parmaklarını saçlarıma geçirip dağıttı. Bir haftadır en huzurlu akşamlardan birini geçiriyordum.

 

Pamuk kucağıma atladığında elimi üzerine koydum. "Bu akşam çok huzurlu" dedim.

 

"Öyle kelebeğim öyle." Kerem başını çevirip saçlarımdan öptü. "Bu akşamın huzurlu olmasının sebeplerinden biride sensin kelebeğim" dedi fısıldayarak.

 

Mert, Arda'yla beraber tekrar muhteşem bir gösteri daha yaptılar. Ormandan gelen uluma sesleri ve yanan ateşten gelen çıtırdama sesleri eşliğinde öylece oturduk.

 

"Hadi korku hikayeleri anlatalım" dedi Mert elinde yanan dalı ateşin içine atarken. "Bizim kabilede her gece ateş yakılır. Liderin yani babamın anlattığı korku hikayeleri dinlenir. Bu hikayeler yüzünden Arda'yla uyuyamadığımız zamanlar oldu."

 

"Unut, kötü fikir. O hikayelerden hala korkuyorum." Arda tersleyerek karşılık verdiğinde durmaksızın yanan ateşle oynuyordu.

 

"Bence iyi fikir. Ne dersiniz?"

 

"Arda haklı" dedi Eren. "Ecem yeni kendine geliyor. Korkmasını istemiyorum. Tekrardan hepimizi unutabilir."

 

Kerem" bu mümkün mü? Bizi tekrar unutabilir mi?" dedi ardından beni kendine çekti. Kıskanıyordu ve belli etmekten çekinmiyordu.

 

"Bu Ecem için çok düşük bir ihtimal ama evet, mümkün. Korkunca düşündüğü kötü şeyler içindeki zehri besler. Buda onu kaybetmemizi sağlar. Kaybedersek tüm ormanı unutun."

 

Tekrardan böyle güzel bir ekibi unutmam imkansızdı. Bu güzel ormanı unutmam imkansızdı. "Çok hatırlamıyorum ama ben hikayelerden korkmam. Anlatalım" dedim kendimi Kerem'den uzaklaştırarak.

 

"Karanlık güçlerin nasıl ortaya çıktığını öğrenmek isteyen kim?" Eren'in sorusunun üzerine hepimiz el kaldırdık. "Bundan çok çok uzun yıllar önce tanıyıp görebileceğiniz en kötü kalpli bir adam varmış. Etrafındaki herkes ondan nefret edermiş. Adamın bilmediği şey ise kendisinden nefret edenlerin arasında bir cadı olduğuymuş. Adama yaptığı büyünün ise yarayacağını düşünen cadı ilk ve son kez yanılacaktı. Yaptığı kötü büyünün etkisine kapıldı. Bu adamı hiç olmadığı kadar güçlendirdi. Güçlerini keşfeden adam bu güçleri kötülüğe kullandı. Buna savaş açan bir grup genç elementlere hükmedebileceklerini keşfettiler. Böylece ilk koruyucular ve nesiller süren savaş başlamış oldu. Ve biz son koruyucular, bu savaşı bitirecek son grubuz."

 

"Yani diyorsun ki kardeşim o cadı olmasaydı biz..."

 

"Burada beraber olamayacaktık. Bizim kaderimiz yıllar öncesinden yazılmış. Devam edecek?"

 

Mert" ben. Bu ormanın canlı olduğu söyleniyor. Bir kaç toprak koruyucusu ormanla konuştuğunu söylüyor."

 

Başımın ağrımasıyla, elimi başıma götürdüm. Aklıma bu sabah boğazıma hançeri dayayan adamın söyledikleri geldi.

 

Bunu hatırlamayacaksın, ben aşık olduğun adamın abisiyim.

 

"Eren bu sabahki adamı tanıyormusun?" Sorumun üzerine Eren başını iki yana salladı. "Bana 'ne aşık olduğun adamın abisiyim' dedi."

 

"Karanlığın en küçük üyesi bendim. Herhangi biri olabilir. Bunu araştırıp bulacağım."

 

"Takma kafana kızım. Seni tekrar kaybetme riskine giremeyiz." Eda Mert'in yanından kalkıp yanıma gelip oturdu. Karşısında oturan kızı gösterdi.

"Bu kız benim kardeşim."

 

"Senin tek bir kardeşin var. Oda şuan annenlerle yurtdışında."

 

"Hatırlatma lütfen. Kaç gündür aramıyorum. Özledim zaten."

 

Uluma sesleri yaklaştığında Kerem tekrar kendine çekti. Başımı omzuna koydugumda saçımla oynamaya başladı.

 

"Size bir şey diyeceğim" dedi Eren. Ardından başını kaldırıp gökyüzüne baktı. "Benim bir sırrım var. Ben karanlık güçleri kullanmaya zorlandım. Kendi isteğimle birine zarar verecek biri değilim zaten. Sizinle tanıştığımda babam tarafından kontrol ediliyordum. Ama Draco ile kurduğun bağ ve gücümü değiştirmem bunu sona erdirdi. Korkmayın artık kontrol edilmiyorum. Ama bu savaşı sonlandırmazsam bu hem benim hem elementler hen son koruyucuların sonu gelir."

 

"Bende en az senin kadar istiyorum kardeşim. Babamı hiç görmedim ama şimdiden nefretimi kazanmış durumda. "

Uluma sesleri artık yanımızdan geliyordu. "Bizim Gölge. En güçlü kurtlardan biridir. Ve arkadaşımız Ebru onunla bağlı."

 

Merhaba Gölge. Gelin size zarar vermeyecek.

 

"Biliyorum. Birbirlerine fazlasıyla sadıklar" dedim Ebru'yla Gölge'ye bakarken.

 

"Güzelim Ebru'yu hatırlıyor musun?"

 

"Evet. Eda'dan sonra en iyi arkadaşım."

 

"Yaptın güzelim." Kerem yüzümü elleri arasına alıp kendine çevirdi. "Gözleri düzeldi. Yeşile dönüyor."

 

"Gözlerime ne olmuştu ki?"

 

"Boşver."

 

"Bir gün anlatacaksın değilmi?"

 

"Şuan değil ama evet, anlatacağım. Şunu atlatalım."

 

Eren" bu hepimiz için iyi oldu. Ama size söz veriyorum, sizi bu belaya sürükledim, çıkartacağım. Ama yardımınıza ihtiyacım var."

 

"Her zaman kardeşim" dedi Kerem gözlerime bakmaya devam ederken. "Her zaman yanında olacağım."

Bunu bana söylemişti. Benden başka kimse bunu anlamamıştı.

 

"Abla." Özge'nin sesinden yeni uyandığı anlaşılıyordu. "Kalkmışsınız."

 

"Evet ablam gelin. Size anlatmam gereken şeyler var."

Oturduklarında başımı Kerem'in ellerinden ayırıp ateşe döndüm. Derin bir nefes verip anlatmaya başladım.

 

"Çocuklar ben sizin ablanız değilim."

 

"Anlamadım abla."

 

"Biz kardeş değiliz çocuklar. Beni evlat edinmişler. Sizin öz ablanız değilim. Sizi çok seviyorum çocuklar."

 

"Ne? Nasıl?"

 

"Bilmiyorum çocuklar." Devam edemedim. Benim için hem huzurlu hem zor bir geceydi. Kerem'in elini omzunda hissettim. "Sare, biraz daha beklemiydin kelebeğim. En azından bir kaç hafta daha."

 

"Hayır, bir hafta sakladım zaten. Daha fazla saklayamazdım zaten. Senin dediğin gibi, bazen doğru zamanı biz yaratırız."

 

"Abla daha açık konuşur musun? Hiç birsey anladım."

 

"Dediğim gibi çocuklar. Ben öz ablanız değilim. Ve adımda Ecem değil. Sare. Üvey olmanız benim için hiçbirşeyi değiştirmeyecek. Siz benim küçük kardeşlerimsiniz."

 

Özge sarıldığında "Benim içinde değiştirmeyecek abla. Hiçbirşeyi değiştirmeyecek." Özgür'de sarıldığında ikisine birden sarıldım. "Benim içinde değiştirmeyecek abla. Küçük prens sözü. "

 

"Küçük prens sözü" dedim aynı şekilde.

 

Ebru"ailen sana bir hayat vermiş Sare. Sevgilerini vermişler. Seni üzmeyecekse bir şey sormak istiyorum."

 

Başımı salladığımda "bunu öğrendikten sonra öz aileni bulmak istedin mi?" diye sordu.

 

" Aslında evet. Bir kezde olsa konuşup yüzleşmek istiyorum."

 

Eda" babama söyleyebilirim. Bilirsin eli uzun adamdır. Biraz araştırırsa bulur."dedi.

 

"Nasıl yapacaksın Eda. Bunu söyleyemezsin. "

 

"Bana bırak şekerim. Nasıl isteyeceğimi biliyorum. Ama önce başımızdaki beladan kurtulmalıyız."

 

"Eda haklı Sare. Her zaman yanında olacağım ve asla bırakmayacağım."

Kerem yüzümü tutup alnımdan öptü.

 

"Bende hep yanında olacağım ve asla bırakmayacağım."

 

"Abla sen ne zaman öğrendin?" Özgür'e döndüm. "Bir hafta önce. Aslında bir süre daha söylemek istemiyordum. Tekrar diyorum, hiç bir şey değişmeyecek. Sizi sevmeye devam edeceğim. Asla bırakmayacağım. Her zaman yanınızda olacağım."

 

Eren ayağa kalktığında "hadi gidelim artık. Çok geç oldu. Geri dönelim. " Onunla beraber bizde kalktık.

Kerem küçük bir su topu yapıp ateşe attı. Ardından bir tane daha attı. Elimi tutup parmaklarını parmaklarımın içine geçirdiğinde yürümeye başladık.

 

25 Mart benim için bir dönüm noktası oldu. Aniden verdiğimiz bir karar hiç bilmediğimiz sırları ve kişileri ortaya çıkardı. Orman bize birbirimizi verdi.

 

"Ne düşünüyorsun güzelim?"

 

"Buraya gelmesydik Element Koruyucuları bir gün bir araya gelirmiydi?"

 

"Bilmiyorum kelebeğim. Ama ben seni bulurdum."

 

"Belkide bulamazdın."

 

"Nasıl hissediyorsun?"

 

"Aslında söyleyince rahatladım. Bunu bilmek onlarında hakkıydı."

Önümüzde yürüyen kardeşlerime ve diğerlerine baktım. "Tüm Element Koruyucularının hakkıydı. Sonunda öğrendiler. Bundan daha iyi bir zaman olamazdı."

 

"Dediğim gibi canım doğru zamanı sen yarattın. Üzmek istemem ama öz aileni görmek istediğine eminmisin? Kararın ne olursa olsun yanında olacağım."

 

"Eminim. Bir kez görüp neden bıraktıklarını öğrenmek istiyorum."

 

Kabile bölgesine geldiğimizde bizim için yapılan çadıra girdim. Peşimden Eda'da girdi. "Bir kaç gün sonra babamla konuşacağım. Biliyorsun şuan ormandan gidemeyiz. Güçlerimizi geliştirmeye devam etmeliyiz. Ayrıca sana bir sır verceğim." Çadırdan dışarıya baktı. Geri bana döndüğünde "ben Mert'e aşık oldum."dedi kısık bir sesle.

"Hadi canım."

 

"Evet. Bence oda bana aşık. Sürekli kaçamak bakışlar atıyor. Fark etmiyorum sanıyor ama benden kaçmaz. Hep haklı çıkarım. Bence bunda da haklı çıkacağım."

 

"Eda sence söylemek için biraz daha beklemelimiydim?"

 

"Bundan daha doğru bir zaman olamazdı."

 

"Şuan neredeler? "

 

"Hemen sol taraftaki çadırdalar. En iyisini yaptın şekerim. Şu işler bitsin sizinle yurtdışında tatil yapacağız. Söz veriyorum tatlım."

 

"Ormanı ve diğerlerini bırakacağız demek?"

 

"Kısa süreliğine evet."

 

"Benim yakında kardeşlerimle eve gitmem gerekiyor. Fotografları göstereceğim."

 

"Beraber gideriz şekerim. Benim tekrar uykum geldi. Görüşürüz." Bana sarılıp çıktı.

 

 

Ertesi gün tekrar eve gittik. Bu kez kendim için değil kardeşlerim içi gittik. Aynı kutuyu bu kez kardeşlerim için açıldı.

 

"Abla bu senmisin?"

 

"Evet Özgür benim."

 

"Küçükken çok güzelmişsin. "

 

Özgür diğer bir fotoğrafı aldı. İkiside dakikalarca fotoğrafa baktı. Ardından sıkıca sarıldılar.

 

"Birşey demeyecekmisiniz?"

 

"Diyecek bir şey yok abla. Ama değişmeyecek çok şey var. "

 

"Evet abla. Sana olan güvenimiz. Daha önce söylemeliydin abla."

 

"Bana kızgınmısınız?"

 

"Hayır abla" dediler aynı anda. Bende sarıldığımda ağlayacaktım. "Çocuklar anne ve babanıza benziyorsunuz."

 

"Onlar bizim olduğu kadar seninde annenle baban abla. Bir daha böyle bir şey söyleme."

 

"Tamam söylemem. "Ayrılıp ikisinde yüzüne baktım. "Küçük prens sözü."

 

Evde bir saat kadar kalıp çıktık. İkiside hâlâ şoktaydı, bir hafta önce öğrenmeme rağmen bende şoktaydım.

Hepimizin bunu atlatması kolay olmayacaktı, ama bir şekilde atlatacaktık.

 

 

Loading...
0%