Muhafızın dediği oldu ve çok geçmeden Cesur geldi. Her zamanki gibi Mert'in koluna kondu. "Seni özledim eski dostum."
Elini Cesur'un tüylerinin arasına daldırdı.
"Yine iyisin Mert." Ateş elini Mert'in omzuna koydu.
"Evet. Keşke Arda'da burada olsaydı."
"Olacak." Ateş bakışlarını bana dönderdi. "Değil mi yenge?"
"Evet" dedim. " Üç dört güne çıkıcak. Şuan tam anlamıyla iyileşmiş değil."
"Ben gidiyorum. Gönüllüleri ayarlayacağım."
"Yarın hepsi hazır olsun. Sabahın ilk ışıklarıyla başlayacağız." Ateş yanımızdan ayrılıp kaleye ilerledi.
"Arda'yı çok özledim Ecem. O benim her anımda yanımdaydı. Ama ben şuan yanında değilim."
"Bir sorun çıkmadıysa bugün normal odaya alacaklardı."
"İyimi yani?"
"Evet. Ebru bana tüm gelişmeleri haber ediyor." Bulutları gösterdim. "Şuan uyutuluyormuş. Bir sorun çıkmazsa yarın geleceklermiş."
"Bir sorun çıkmaz değil mi?"
"Sanmıyorum. Ameliyatı çok iyi geçmişti."
"O benim çocukluk arkadaşım. Ailemle çok yakın değilim. Ve sizden başka arkadaşım yok."
Başını yere eğdi. "Yakın olduğum tek kişi abimdi. Ve o artık yok. Arda'yı da abim gibi kaybetmek istemiyorum."
Yaklaşıp omzuna dokundum. "Bu olmayacak. Abin ağır bir saldırıya uğramıştı. Bir çok yerinde yara vardı. Ama Arda'da tek bir yerde yara vardı."
"Ecem kalbine yakın bir yerde olduğunu söylemiştin."
"Evet baya yakın yere gelmişti. Ama çıkardım. Şuan durumu oldukça iyi. Arkadaşım Demir her zaman yanında."
"Ecem, Arda ölürse ben o adamı yaşatmam."
"Hiç birimiz yaşatmayız. Şuan zaten kasten adam yaralamadan hapiste."
"Ebru nasıl acaba?"
"İyi olduğunu umuyorum."
Eda tam önümüzde önümüzde ışınlandığında Cesur uçup kalenin üzerine çıktı. "Tatlım Arda yarın akşam çıkıcakmış."
Mert yanımdan ayrılıp karşısındaki Eda'ya sarıldı. Eda yüzükleri aldığımız gün ki gibi kızarmıştı. "O Cesur'muy du?"
"Evet. Eren için ondan vaz geçmem, ona bana tekrar kazandırdı."
Ayrılıp Eda'nın omuzlarından tuttu. "Benim gitmem gerek. Gönüllüleri toplayacağım."
Cesur'un uçmasıyla kaleden çıktı. Kollarımı göğsüm de bağladım. "Yeni tanıştığın biri değil mi Eda?"
"Ecem!"
"Tamam tamam. Bugün hayvanların bakım günü."
"Evet. Hadi toplayalım."
"Ne de olsa kurutma işi sizde."
"SARE!" Fazlasıyla sinirlendirmiş olmalıydım. Çünkü asıl ismimle seslenmişti. Bu nadiren yaptığı bir şeydi.
Bir buçuk saatin sonunda tüm hayvanları toplamış göle gelmiştik. Kral ve Gölge'nin keyifleri hiç yok denecek kadar azdı.
"Hiç iyi değiller Eda."
"Evet. Son günlerde hiç iyi değiller. Sürü darma dağın oldu."
Yanlarına gidip oturdum. Sırayla ikisininde başını okşadım. "İkiside gelecek." Oturup Kral'ın başını okşadım tekrar. "Arda çok iyi. Yarın gelecek. " Gölge'ye döndüm. "Ebru'da öyle."
İkiside dişlerinin arasında hırladı. "Malesef dediklerinizi anlayamıyorum. O yetenek Arda'da var."
Kral başını kaldırıp yalvarır gibi baktı. "Kral yarın gelecek. Hemde gayet iyi bir şekilde."
Ayağa kalkıp göle ilerledi. Gölge'de kalkıp ilerledi. Elimi karnımın üzerine koydum. Midem bugün, her zamankinden çok bulanıyordu. Pamuk zıplayarak kucağıma geldi. Başını karnıma yasladı. Bu iyi gelmişti.
O sırada yanıma Sude hanım geldi. Yıldırım kardeşlerinin annesiydi. Elini omzuma koydu. "Bu üçü bana Kaan'dan kalan son şeyler." Yanıma oturdu. "Beni anlıyorsun değil mi?"
Gölün içinde oynayan kardeşlerime baktım. Çok iyi anlıyordum. Bir kaç ay öncesine kadar bana kalan tek şeyin ikiz kardeşlerim olduğunu sanıyordum. Sonra Eda'yla tanıştım. En son Element Koruyucu'larıyla tanıştım.
26 Mart.
Hayatımı değiştiren en önemli gündü. O gün ilk kez tek olmadığımı hissetmiştim.
"Evet. Anlıyorum. Ailemi çok küçük yaşta kaybettim. Kardeşlerim hiç tanıyamadılar."
Başımı çevirip yanımda oturan Suda hanıma baktım
"Beni çok iyi anlıyorsun. En çok anladığın nokta ise." İşaret parmağıyla karnımı gösterdi. "Bu konuda beni çok iyi anlayacaksın. Çocuklarıma zarar gelirse ben yaşayamam."
"Şuan bile anlıyorum, kardeşlerim benim hassas noktam. Onların tek ailesi benim."
Başımı eğip Pamuk'a baktım. Başı karnıma yaslı bir şekilde uyuya kalmıştı.
*
Gözlerimi açtığımda Kerem'in mavi gözleriyle karşı karşıya kaldım. Kaledeki odadaydım.
"Güzelim." Elini yüzüme koydu. "Sizi çok özledim."
Yüzümden sırtıma indirip kendine çekti. Başımı göğsüne yaslayıp tekrar uykuya daldım.
*
"Hadi çocuklar tekrar." Eren hemen önündeki dalı aldı.
Başımı arkamdaki ağaca yasladım. Hikayemin başında olduğum gibi yanlız değildim. Başında yanlız olsamda sonunda yalnız olmayacaktım.
Bir saatin sonunda yakın dövüş, uzak dövüş, yakın ve uzak dövüşte uzman olmak üzere üçe ayrılmışlardı.
"Çok yorucuydu." Eren yeşil çimlere uzandı.
"O kadar da değil be." Ateş getirdiği oku yaya takıp fırlattı.
"Senin için değildi abi. Tek yaptığın ok fırlatmaktı."
"Bu yayı çekmek sandığın kadar kolay değil."
"Nasıl değil abi? Bildiğin yay işte."
Eren kalkıp yayı aldı. Ardından bir ok alıp taktı. Çekip atmayı denedi ama yapamadı. "Abi yaya ne yaptın ya?"
"Söylemiştim. Çok zor değil mi."
"Az önce kolay çekmiştin."
"Çünkü bu yay sadece bende çalışıyor."
Kalkıp yayı alıp oku fırlattı. "Böylece benden başka kimse bu yayı kullanamayacak."
Yanındaki kardeşine döndü. "Hadi. Bu gençleri mükemmeleştirelim."
"Ama yeni oturmuştum ya."
"Hadi Eren."
"Off tamam."
İkiside ayrıldığında Ada geldi. Onu ne zamandır görmemiştim. "Ecoş muhteşem haberlerim var" dedi otururken."
"Çabuk söyle. Yoksa." Bir şu topu yaptım.
"Ceyda ve Polat."
"Ne olmuş onlara."
"Bu hafta sonu evleniyorlar."
Bugün cumaydı.
"Şaka yapıyorsun."
"Hayır yapmıyorum. Ve tüm koruyucuların düğünde olmasını istiyor."
"Tüm koruyucularınmı? Orman ne olacak peki?"
"Ben kalırım" dedi Alper.
"Hayır kalmıyorsun" dedi Mert.
"Ormanda biri kalmalı."
"Ben kalırım." Bu Lena'ydı. "O kadar insanın arasına girmem fazlasıyla tehlikeli."
"Kararlısın yani Lena."
"Evet Alper. Şuan bile zor duruyorum."
Sağ eli hafifçe titriyordu. Şuan oldukça zor durumdaydı. Üst dalı gösterdim. Kanatlarını açıp uçtu. Bir kaç saniye sonra yere indiğinde daha iyi görünüyordu ve eli titremiyordu. Ağaca koydum emaneti bulmuş olmalıydı.
"Sen bir tanesin Ecem."
"Ecem? O ismi kullanmayı bıraktım. Asıl ismim olan Sare'yi kullanıyorum." Başımı çevirip çalışan ekibe baktım.
"Ama Sare ismini sevmiyordun."
"Şimdi ise Ecem'i sevmiyorum. O zayıf kızdan nefret ediyorum." Kendimi gösterdim. "Bu güçlü kadını seviyorum."
"Tatlım sen her zaman güçlüydün." Eda elini omzuma koydu. "Atlattığın tüm her şeyi Ecem olarak atlattın."
"Evet. Ama artık Ecem değilim."
"Hayır tatlım aynı kişisin. Sadece büyüdün."
"Büyüdüm ve geliştim. Ecem artık yok."
"Hayır şekerim. Geçmişini kabullenmiyorsun."
"Kabullendim. Ama Ecem'i değil."
" Benimle gelsene sen."
Kalktığımda ayrıldık. "Emre'yi düşünüyorsun değil mi?"
"Evet. Beni görmemek için ülke değiştiriyor."
"Tatlım o seni kaybetti. Sen onu değil. Ne diyeceğim, kaplan yavrularına bakalım mı?"
"Çizgili izin verir mi?"
"Kızım burada bağlı olduğum hayvandan bahsediyoruz. Tanımadığı insanlara karşı koruyor. Bize karşı değil."
"Gidelim o zaman."
On beş dakika sonra kaplanların olduğu yere gelmiştik. Çizgili yattığı yerden kalkıp yanımıza geldi. Arkasında ise yavruları göründü.
"Çizgili yavrularını sevebilir miyiz?"
Başını sallayıp önümüzden çekildi.
"Demiştim tatlım. Gel hadi."
Yanlarına gidip oturduğumuz da kucağımıza geldiler. Kucağımdaki yavru başını karnıma yaslayıp sürttü.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.12k Okunma |
106 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |