
Herkesin gözü annemin üzerindeydi. Ormana gelmeden eve uğrayıp almıştık. Her şeyi anlatmıştık. Bilmeye hakları vardı. Biz bir aileydik, hiç bir şeyi birbirimizden saklayamazdık.
Hepimiz annemin isteği üzerine karşısına dizildik. "Evet son koruyucular, elementler hakkında her şeyi biliyorsunuz. Bilmediğiniz tek şey onları birleştirmek."
Kerem'e ve Mert'e baktı. "Gelin buraya. Hayvanlarınızıda alın." Kerem ve Mert, Maya ve Cesur'la beraber annemin yanına geçtiler. "Alev hortumu yapın."
Kerem bir top yapıp elinde küçük bir hortum yaptı. Mert ise küçük bir alev topunu Kerem'in elindeki hortumla birleştirdi. Bir kaç saat önce suyun üzerinde olduğu gibi bir ateş hortumu oldu. "Çabuk öğreniyorsunuz. Sen Arda, Efe'yle gel."
Aynı şekilde Arda ve Efe'de hayvanlarıyla gitti. "Ebru sen hava kalkanı yap. Çünkü burası toz içinde kalacak."
Ebru bizi ve hayvanları büyük bir hava balonunun içine aldı. İşartini koymayı ihmal etmemişti. "Toprak fırtınası."
Arda şiddetli bir fırtına yaptığında elini Efe'nin omzuna koydu. Hem güçlerini birleştiriyordu hem Efe'den destek alıyordu. Göğsündeki yara hâlâ tam olarak iyileşmemişti.
Etraf adeta toprakla kaplandığında yanımda oturan Kerem'in kolunu tuttum. Oda diğer eliyle kolundaki elimi tuttu. Tamamen karanlıkta kaldığımızda Eren bir tane ışık topu yaptı.
Az çok etraf aydınlanmıştı.
"Güzel. Arda sen git, Mert gel."
Arda ayrılıp yerine geçtiğinde fırtına durmuştu. Mert yerini aldığında annem Kerem'le bana baktı. "Su balonu yapın. Burası ateş altında kalacak." Bakışları bizden ayrılıp Mert ve Efe'ye kaydı. "Doğanın öfkesi."
Büyük bir su balonu yaptık. İkisi aynı anda yumruklarını sıktığında bulunduğumuz alanın çevresi alevler içinde kaldı. "Geçin yerinize."
İkiside yerine geçtiğinde her yer açıldı. "Şimdi sıra sizde kızlar. Canan, Sare önce siz."
Eda'yla beraber kalkıp annemin yanına geçtik. Bir su topu yapıp bir kaç metre sağımda kalan göle attım. Herkesin anlamaz bakışları üzerimdeydi.
"Hadi Sare."
"Yaptım zaten anne." Gülümseyip anneme bir bakış attım. Ardından gölde yaptığım hortumu gösterdim. "Ben her zaman büyük oynarım."
Herkesin bakışları göle döndü. Eda ateş topu yapıp attığında hortum alev alev yandı.
"Aferin size. Ebru ve Özge, siz gelin."
Biz yerimize geçerken Ebru ve Özge çıktı. "Yapmanız gerekeni biliyorsunuz."
Etraf tekrar toz bulutuyla kaplandı. "Eren ve Alper siz gelin."
"Sonunda." Eren gücünü aktifleştirirken kalktı.
"Aceleci davranıyorsun." Alper'de, Eren'e katıldı.
"Sıkıldım oğlum."
Annem "hadi çocuklar. Sizi bekleyen büyük bir tehlike var. Hazırlıklı olmalısınız" dedi bir Eren'e bir Alper'e baktı.
İkisi aynı anda "ne tehlikelesi?" diye sordu. Eren devam etti. "Bir günü sakin geçirelim ya."
"Şuan olacağını söylemedim genç adam. İlerleyen zamanlarda büyük bir teklike sizi bekliyor olacak."
"Şimdiden başlamak zorunda mıyız?"
"Evet genç adam."
6 saat sonra
Yaktığımız ateşin etrafında oturuyorduk. Hava tamamen kararmıştı. Eda ancak tam anlamıyla kendine gelmişti. "Tatlım hâlâ senin öz kardeşim olduğuna inanamıyorum."
"Bende Eda." Elimi Eda'yla aramızda yatan Çizgili'nin üzerine koydum. "Hâlâ çok garip geliyor."
"Şekerim ormana gelmeseydik yine öğrenir miydik?"
"Bilemiyorum."
"Ormana gelirken bu kadarını yaşayacağımızı düşünmemiştim."
"Bende." Eda'ya döndüm. Gözlerinde uyku hakimdi. Elimi karnıma koydum. "Eee teyze olmak nasıl bir duygu?"
"Harika. Peki anne olmak nasıl bir duygu?"
"Zor ama çok güzel bir duygu."
Kurt ulumaları duyulduğunda başımı gökyüzüne kaldırdım. Dolunay tepemizde parlıyordu. "Bu orman bir çok sırrı açığa çıkardı."
"Evet kızım. Babamın hâlâ beni öldürmek üzere olduğuna inanamıyorum."
"Yarın Arda'ya pansuman yapılacak. Hastaneye gideceğiz."
"Bizde Mert'le şehre ineceğiz."
"Dikkat edin. En son çok iyi şeyler olmamıştı."
"Sizde. Babamın adamları hâlâ özgürce dolaşıyor."
Uzandığımda uyuyakaldım.
*
"Yavaş Ecem." Arda sedyenin ucunu sıkıca tuttu. Öğlen saatlerinde hastaneye gelmiştik.
"Elimde değil Arda. Bu son olacak. Yara neredeyse kapanmış."
Kurumuş kanları silip tekrar bandajladım. "Daha iyi olacak. Haftaya tamamen çıkar."
"Pişman değilim. Yine olsa yine yaparım." Hemen arkamda kalan Ebru'ya baktı. Oda gelmişti. Yanlız bırakmamıştı.
"Hadi çıkalım."
"Ormana gidelim. Kral'ı özledim. Kaç gündür göremiyorum."
Önce odadan sonra hastaneden çıktık. Bir ambulans sirenler eşliğinde bahçeye girdi. "Siz gidin ben geleceğim." Kapısı açılan ambulansın yanına geldim. Gözlerim korkuyla açıldı. Sedyede yatan bir gün önce ikizim olduğunu öğrendiğim Eda'ydı.
"Eda" diyebildim sadece. İndirdiklerinde omzunun alt kısmından vurulduğunu gördüm. Bastırdıkları tampon tamamen kardeşimin kanıyla kaplanmıştı.
Görebildiğüm kadarıyla omzundan ve göğsünden vurulmuştu. "Omzundan ve göğsünden vurulmuş" dedi doktorlardan biri.
"Ecem en iyi kardiologlardan birisin ama bu kez seni alamam. Bana Demir Soner'i bulun."
Can dostum en büyük yardımcım Demir'de kardiologdu. İkimiz beraber bir çok ameliyata girmiştik.
"Kan grubunu biliyor musunuz?" diye sordu doktorlardan biri. Hayır anlamında başımı salladım.
"Koruyamadım onu." Mert kendini suçluyordu. Hastaneye girdiğimizde direkt ameliyethaneye yöneldiler. "Kan grubu öğrenilsin" dedi doktor. Beni kapıda durdurdular. İçeriye almayacaklardı.
"Ecem bu ameliyata giremezsin."
"O benim kardeşim. Gireceğim."
"Bu kez olmaz. Geçen sefer izin verdim ama bu kez olmaz."
Ne kadar itiraz etsemde yanımda bir tek Mert kaldığında sandalyelere oturduk.
"Koruyamadım onu." Mert'in bu ses tonunu daha önce duymuştum. Abisi Toprak'ın öldüğü günde sesi aynı tondaydı. Ağlıyordu. "Elimden bir şey gelmedi."
"Bir de beni düşün. İkizimin ameliyatına alınmadım bile."
"Abimdem sonra sevdiğim kızı aynı şekilde göreceğimi düşünmemiştim." Bana döndü. "İyi olacakmı?"
"Olacak. Doktorlar işlerinde çok başarılılar."
"Abim gibi onuda kaybedemem."
"Bu olmayacak Mert."
Telefonumun çalmasıyla irkildim. Baktığımda arayanın abim olduğunu gördüm. Hemen açtım.
"Küçüğüm nerdesin?"
"Hastanedeyim abi."
"İyisin değil mi?"
"Ben iyiyim ama..."
"Biliyorum. Canan nasıl?"
"Bilmiyorum şuan ameliyatta."
"Hemen geliyorum."
Telefonu kapatıp boş duvarı izlemeye başladım.
Kaç dakikadır duvarı izliyordum bilmiyordum. Beni kendime getiren şey abimin yüzü oldu. Yanımda oturan Mert'e bakıyordu. "Durum ne genç adam."
"Bilmiyorum. Hâlâ haber yok." Mert'in ayaklandığını hissettim. Abim yanıma oturdu. Mert ise ameliyathanenin önüne ilerledi. "Senide kaybedemem Eda. Tekrar olmaz."
"Sakinleş genç adam. Bir şey olmayacak."
"Beni almadılar abi." Tekrar boşluğu izlemeye başladım. "Kardeşimin ameliyatına alınmadım."
Abimde kalktığında bende kalktım. Bakışlarım ameliyathaneye döndüğünde Demir'i gördüm. "Demir durumu nasıl?"
"Stabil, hâlâ riskler var. Bir kaç gün yoğun bakımda kalacak." Demir yanıma gelip elini omzuma koyup hafifçe sıktı. "İyi olacak. Her zaman yanında olacağımdan emin olabilirsin."
"Teşekkür ederim Demir. Her zaman yanımda oldun."
"Rica ederim. Ben gidiyorum. Az sonra çıkartırlar." Demir gittiğinde içeriden başka bir hemşire çıktı. "Eda Yıldıray'ın yakınları sizmisiniz?"
"Evet biziz" dedi abim.
"Vücudundaki kurşun çıkarıldı. Şuan uyutuluyor." Hemşire ayrıldığında Eda çıkarıldı. Onu bu halde görmek acıydı. Abim ilerlerken Eda'nın elini tuttu. "Bunun peşini bırakmayacağım. Onu yaşatmayacağım."
Arkasında kalan bana baktı. "Ama şuan değil. Bana ihtiyacınız var."
Beş dakika sonra camın ardındaki Eda'yı izliyorduk. Yine alınmıyordum. Kardeşimin bana ihtiyacı vardı ama yardım edemiyordum.
*
Birinin beni sarsmasıyla uyandım. Ne zaman uyumuştum? Kaç saattir uyuyordum?
Gözlerimi açtığımda sarsan kişinin Demir olduğunu anladım. Doğrulup bir kaç saniye nerede olduğumu anlamaya çalıştım. "Ecem hadi seni eve götüreyim."
"İstemiyorum Demir. Durumu nasıl?"
"Aynı. Madem gitmeyeceksin bir şeyler ye."
"İstemiyorum Demir. Aç değilim."
Camın önünde daha önce görmediğim bir muhafız belirdiğinde doğruldum. Yıldızlı bir gece gibi görünüyordu. Bir top yapıp Eda'ya gönderdi. "Korkma suyun kızı. Bu ona iyi gelecek." Kaybolduğunda kalkıp camdan Eda'ya baktım. Parmaklarını hafifçe oynattı. O her kimse yardım etmişti. "Demir parmaklarını oynatıyor."
"Nasıl?" Yanıma gelip oda izlemeye başladı. "Kontrollerini yapayım ben. Sende bir şeyler ye."
"İstemiyorum dedim Demir. Zorlama."
İçeriye girdiğinde izlemeye devam ettim. Gözlerini açtığında Demir elini kaldırıp beni çağırdı. İçeriye girdiğimde hemen koruyucu giysileri giydim. Yanına gittiğimde yorgun bakan gözleriyle karşılaştım.
Demir çıktığında Eda'ya baş başa kaldık. Yanına oturduğumda "Mert nerede?" diye sordu. Yorgunluğu sesine yansımıştı.
"Ormanda."
"O iyi değil mi?"
"Evet. Kendini yorma. Dinlen."
Doğrulmaya çalıştığında yapamayıp acıyla inleyerek geri yattı.
"Az önce ne dedim? Dinlen. Bir iki haftaya çıkarsın."
Başımı cama çevirdim. Kerem'i abimi ve Mert'i gördüm. Üçününde gözü üzerimizdeydi. "Gelmişler."
"Mert'i çağırır mısın?"
"Malesef. Ben bile çok duramam."
Kalktığımda tekrar uykuya daldı. Yarın daha iyi olacaktı. Çıktığımda Mert "nasıl?" diye sordu. Kerem ise desteklemek adına elini Mert'in omzuna koydu.
"İyi. Uyuyor şimdi. Bir kaç güne normal odaya alınır."
"Görebilme şansım varmı?"
"Malesef Mert. Normal odaya çıkana kadar olmaz."
3 gün sonra
Eda sonunda yoğun bakımdan çıkmış normal odaya alınmıştı. Can yoldaşım Demir yanlız bırakmamıştı.
Koltukta oturmuş Eda'nın uyanmasını bekliyordum. Kapının açılma sesinin ardından abimin "küçüğüm" diyen sesini duydum.
"Hoş geldin abi." Sesim uykuluydu. 3 gündür doğru dürüst uyuyamamıştım. Eve ya da ormana gitmemiştim.
"Sen kaç gündür uyumuyorsun?"
"3 gündür abi."
"Şimdi uyuyorsun hemen."
"Eda uyanmadan olmaz."
"Hemen dedim Sare."
İsmimle hitap etmişti. Bu 𝘱𝘢𝘴̧𝘢 𝘱𝘢𝘴̧𝘢 𝘺𝘢𝘱𝘢𝘤𝘢𝘬𝘴ı𝘯 anlamına geliyordu. Başımı yasladığım anda uyuyakaldım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.92k Okunma |
125 Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |