48. Bölüm

48. Bölüm Yeraltı Sığınağı

Beyza Soykun
yazarlik_hayali.06

Kalenin önünde hepimiz oturuyorduk. Bize ek olarak abim, Ada ve annemde vardı.

 

"Evet genç koruyucular." Hepimiz anneme döndük. "Size bir yer göstermek istiyorum." Ayağa kaktığında peşine takıldık. Abim her zamanki gibi yanımdaydı, Kerem ise diğer yanımdaydı. İkiside en büyük destekçim olmuştu.

 

Eda'nın yanında ise Mert ve Ebru vardı. İkisi onun en büyük destekçisi olmuştu. Tabii benden sonra.

 

Yarım saatin sonunda Element Mağarasının önündeydik. Annem elini toprak kısmında bulunan bir işaretin üzerine koydu. Tahminimce kendi işaretiydi. "Buraya isimleri yazılan son kişiler siz olacaksınız."

 

Annemin bizi buraya neden getirdiğini anlamamştım. Ta ki Mert'in annesini görene kadar. Sırt sırta savaşmış iki dost yıllar sonra yeniden birlikteydi.

 

"Doğa" dedi annem.

 

"Deniz" dedi Mert'in annesi.

 

"Uzun zaman oldu."

 

"Evet baya uzun zaman oldu." Bana, Eda'ya ve abime baktı. "Çocuklarını bulmuşsun."

 

"Evet. Aslında onlar beni buldu. Zamanında yaptığımız sığınak duruyormudur?"

 

"Duruyor, arada gidiyorum. Ama eskisi gibi değil." Abim ve Ada dahil tüm koruyuculara baktı. "Özellikle son koruyucu'lardan sonra."

 

Mert bir kaç adımda annesinin yanına geçti. "Anne siz tanışıyor musunuz?"

 

"Evet oğlum. Kendisi toprağı koruyan nadir kızlardandı. Gelin benimle."

 

Abim yanından ayrılıp Eda'nın yanına gittiğinde Kerem'in yanına sokuldum. O ise belimden sarıp daha çok kendine çekti. "Bebeğim bizim bir araya gelmemiz tesadüf değildi."

 

"Evet Kerem. Hiç bir zaman değildi."

 

"Hayır suyun çocukları." Mert'in annesi elindeki mızrağı kaldırdı. "Hepinizin bir araya gelmesi tesadüftü." Mızrağı bir ağacın yanına sapladığında yerin titremesi ve yer altına inen bir yol oluşması bir oldu.

 

Yerden bir dal alıp Mert'e verdi. "Gerekeni yap Mert."

 

Mert bir ateş topu yapıp dala attı. Annesi önde Mert ve muhafızlar arkasından indiler. Bizde hemen arkalarından indik. Uzun ve dar yol tamamen topraktı. Yürüdükçe dar yol genişledi. Daha rahat yürüyorduk.

 

Kısa bir yürüyüşün ardında çok daha geniş bir alana giriş yaptık. Alan oldukça eskiydi. Her yerde eski bir çok resim vardı. Neredeyse hiç birini tanımıyorduk. İki kişi hariç. Biri annem öbürü ise Mert'in annesiydi.

 

Burası uzun süre kullanılmamıştı. Her halinden belli oluyordu. Doğa hanım ara ara geldiğini söylese de gelmediği her halinden belliydi. Resim çerçevelerinin ve masaların üzeri tozla kaplanmıştı.

 

Şimdiki hallerinden oldukça farklılardı.

 

"Burası sizinmiydi anne?" diye sordu Eda.

 

"Evet Canan. Şimdi ise sizin. Burası bizim saklanma ve eğlence yerimizdi. Eskisi gibi" diye cevapladı annem.

 

"Buraya bir kaç bitki iyi gider. Ne dersin Asya?" diye sordu hemen arkamdaki Özge.

 

Asya etrafı dolaşmaya başlamıştı. "Fena olmaz aslında." Elini toprağa koyup bir gül büyüttü. "Duvarın birini yeşertelim."

 

"Yanındayım kızım."

 

Ebru daha önce yaptığı gibi bir top yaptı. İşaretini eklemeyi ihmal etmemişti. Aklıma ormanın yandığı gün geldi. O gün çocukları ıslatarak uyandırmıştım. Güldüğümde kimse neden olduğunu anlamamıştı.

 

"Aklına o gün geldi değil mi Sare?" Ebru yanıma gelip kolunu omzuma koydu.

 

"Evet" dedim gülmeyi keserek.

 

"Kötü uyandırmıştın ya."

 

"Hak etmişlerdi."

 

"Kesinlikle evet."

 

Mert bize dönüp 𝘤̧𝘰𝘬 𝘬𝘰𝘮𝘪𝘬 der gibi baktı. "Hiç komik değildi kızlar" dedi Arda arkamızdan. "Bir insan öyle uyandırılmaz."

 

"Nasıl uyandırmamızı bekliyordun Arda?"

 

"Bilmiyorum ama ıslatarak değil."

 

Bende etrafı gezmeye başladım. Ebru'nun yaptığı top tüm tozu almıştı. Resimlere bakarken başka tanıdık bir yüzle karşılaştım. Yıldırım kardeşlere benziyordu ama hiç biri değildi.

 

Ateş yanımda durup resime baktı. "Babam" dedi sadece.

 

"Doğru, o baban. Bir zamanlar bizimle beraberdi." Mert'in annede hemen Ateş'in yanında durdu. "Suyun Kerem'den önceki oğluydu. Element birliğine ihanet etti. Elindeki güç alınınca kötülüğe geçti. Gerisini biliyorsunuz zaten. Kaan'ın bunu yapması beni derinden yaraladı. Başarılı bir kullanıcıydı. İsmini mağaraya yazdıracak kadar."

 

"Babam o yüzden Sare'yi istiyordu. Gücünü almak için."

 

"Evet. Efsaneye göre dört element birleşince son bir güç ortaya çıkacak. Bu güç ay ve güneşten tam dört kat daha güçlü."

 

"O yüzden babam en zayıflarımızı avlmaya çalıştı."

 

Kerem ve Eren hemen arkamızdaydı. Bir kez daha ve yeniden geçmişlerini öğrenmişlerdi. Kerem destek almak ister gibi elimi tuttu.

 

"Ama başarısız oldu."

 

Mert'in annesi arkasına döndü. "Eren sayesinde evet. O gün hepiniz yakalanmıştınız. Güçlerinizin alınması an meselesiyken mantığı ve öfkesi onu harekete geçirdi."

 

"Yapmam gerekeni yaptım" dedi Eren kararlı bir sesle. "Yerimde kim olsa yapardı."

 

"Hayır Eren. Yerinde kim olsa yapmazdı. Bu döngü sürer giderdi. Ve elbet bir gün bozulurdu."

 

Döndüğümde Kerem'le göz göze geldik. Mavilerini tam göremiyordum. "Burayı ışıklandırmak gerek güzelim" dedi fısıldayarak. Parmaklarını belimde hisettim. Ardından sırtıma çıktı. "Çünkü seni göremiyorum."

 

"Hiç sırası değil Kerem" dedim aynı şekilde fısıldayarak. "Abim burada, ve annemde öyle."

 

"İlgilenmiyorum denizkızı. Beni ilgilendiren iki kişi var. Bir sen ikincisi ise o karnındaki küçük bebek."

 

Işık vurduğunda yüzünü gördüm. Mavilerinde her zamanki gibi umut ve güven vardı, ek olarak aşkı gördüm.

 

"Gençler." Abimin sesini duyduğumda geri çekilmeye çalışsamda Kerem daha çok kendine çekti. "Gençler büyük bir sorun var."

 

"Ne sorunu abi?" Bakışlarımı abime çevirdim.

 

"Henüz bende bilmiyorum küçüğüm. Ama bir sorun var. Herkes çıktı."

 

Etrafa baktığımda üçümüzün kaldığını fark ettim. Yer sarsıldığında Kerem'e sarıldım. Her ne oluyorsa buradan çıkmalıydık. Ayrılıp yanına geçtim. "Kerem çıkalım. Ne olduğuna bakmamız gerek."

 

"Küçüğüm siz böyle nasıl yaşıyorsunuz?"

 

"Alıştık abi. Yakında sende alışırsın."

 

"Alışacağımı hiç sanmıyorum abiciğim. Çıkalım artık."

 

Beş dakika sonra dışarıdaydık.

 

"Şimdi de sığınağı patlatmaya çalıştın. Oğlum sen ne istiyorsun lan?" Eren'in öfke dolu sesi sağ tarafımızdan yükseldi. Baktığımızda birini ağaca yapıştırmıştı. Diğerleri ise öylece izliyordu.

 

Yanlarına gittiğimizde kim olduğuna bakmak için hemen Eren'in yanına gittim. Gördüğüm kişi Emre'ydi. Üzerinde karanlık güçlere ait giysiler vardı. Gözleri gözlerimi bulduğunda "papatyam" dedi. Anlamsız şekilde gözlerim doldu. Sebebi neydi?

 

Ağzı yüzü kan içinde kalmıştı. Anlaşılan Eren fena dövmüştü.

 

"Sus lan!" Arkada kalan ve kan kokusundan delirmek üzere olan Lena'yı gösterdi. "Seni Lena'ya veririm. Onun elinden seni kimse alamaz. Ben bile."

 

"Anlattım her şeyi işte." Başı düştü. "Gitmeden Ecem'i son kez görmek istedim."

 

"Bana yalam söyleme." Eren sert bir şekilde Emre'nin tşörtünü yırttı. "Bunu nasıl açıklayacaksın?"

 

Göğsünde Eren'i ilk bulduğumuzda bileğinde olan işaretle aynı işaretten vardı. "Seni şimdi sağ bırakır mıyım lan? Sen hepimize bir tehtidsin. O patlamadan nasıl sağ çıktın?"

 

Zorla başını kaldırıp bana baktı. "Ecem'e olan sonsuz sevgim."

 

"Güzel. Şimdi seni Lena'ya vermemem için bir sebep söyle!"

 

"Değiştim. Ve artık karşınıza çıkmayacağım. Yarın için İngilere'ye uçağım var."

 

Eren diğer eliyle siyah izi gösterdi. "Bu değişmediğinin büyük kanıtı." Yüzüne bir yumruk atıp bıraktı.

 

Bu kezde Mert aldı. "Abimi öldürdün" derken sesi titriyordu. "Hayvanlarla ve arkadaşlarımla olan bağımızı koparmaya çalıştın. Ormanımı yaktın. Şimdi elimden seni kim alacak?"

 

Emre zar zor Eda'ya baktı. Mert'te aynı yere baktı. Ardından tekrar Emre'ye döndü. "Emin ol o bile alamaz. Sen en hassas noktama bastın. Benden iyi bilirsin hassas yerler daha çok acır."

 

Mert'te sert bir yumruk vurdu. Emre bu kez tamamen hareketsizdi. Rahatlamış bir nefes verip bize döndü. Başını eğip elindeki kana baktı. "Eren kanları temizleyelim. Lena daha fazla dayanamaz."

 

"Haklısın Mert. Bunu ne yapacağız?" Eren arkada cansız yatan Emre'ye baktı. "Bunuda kaldırmak lazım."

 

"Bizim hayvanlara veririz."

 

"Drago tekler" dediğinde Drago arkasına indi. "İyi hayvan lafının üzerine gelirmiş. Ye koca kız."

 

Drago tek hamlede aldı. Kerem'in elini omzumda hisettim. "Bebeğim iyimisin?"

Sadece başımı sallaya bildim. "Değilsin dinlenmen gerekiyor." Kimseyi umursamadan kucağına aldı. "Yapma denizkızı. Onun için üzülmeyeceksin her halde."

 

"Hayır" dedim. "Üzülmeyeceğim. Hak etti."

Lena görüş açıma girdiğinde elinin titrediğini gördüm. "Lena hadi git."

 

"Neden Sare? Anlamadım." Lena kanatlarını açtı. Gözlerimle elini gösterdim.

 

"Nereden bulacağım. Sorun o."

 

"Drago'dan önce alsaydın ya."

 

"Bulurum ben. Görüşürüz."

 

Bir şimşek gibi yanımızdan uzaklaştı. Ben ise gözlerimi kapatıp başımı Kerem'in göğsüne yasladım. Hafif kaldırıp saçlarımdan öptü. "O gün seni alıp gitmeseydim ne olurdu? Düşünmek bile istemiyorum."

 

Gözlerimi açıp başımı kaldırdım. "Önce gücünü alırdı. Sonra seni vermek şartıyla diğer elementleri alırdı."

 

"Ve her şey başa sarardı" dedim.

 

"Evet, çok daha kötü şekilde."

 

O şekilde yürümeye başladı.

 

"Ve ben o zaman ne yapardım bilemiyorum."

 

Bir şekilde yere inip yanında yürüdüm. Hızlanıp abimlere yetiştim. Abim boşta kalan eliyle belimden sardı. "Küçüğüm çok güçlüsün." Eda'ya döndü. "Sende bücür. İkinizde çok güçlüsünüz."

 

"Bizi bu kadar güçlü yapan yer burası abi. Buraya gelmeseydik hiç bir zaman gerçekleri öğrenemezdik."

 

"Evet küçüğüm. Ama ben sizi yine bulup anlatırdım."

 

"Zor olurdu abi."

 

"Seni ben 5 yıl önce bulmuştum Sare."

 

"Ve gelip anlatmadın mı?"

 

"Annem engel oldu. Yoksa daha önce alacaktım seni, sonra bir şekilde Canan'ı bulacaktım. Yine şimdi ki gibi olacaktık. Sizi bu garip olaylardan uzak yaşatacaktım."

 

"Bu yine imkansız olurdu abi."

 

"Evet Sare'm." Annem dakikalar sonra konuşmuştu. "Element birliği sizi seçmişti. Ne yaparsak yapalım siz bu dünyaya aittiniz."

 

"Ben yine suyun kızı olacaktım."

 

Dakikalar sonra kalenin bahçesindeydik. Hep beraberdik.

 

 

Bölüm : 30.07.2025 13:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...