Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm Tatlı Rüyalar

@yazarlik_hayali.06

Ormana yaklaştığımızda korna sesi duymamla yanımıza bir arabanın durması bir oldu.

 

Arabanın camı açıldığında kuzenim Polat'ı gördüm. "Merhaba kuzen. Nasılsın? Ne yapıyorsun?"

 

"İyiyim Polat. Sen nereden çıktın?"

 

"Sinir bozucu ikizim seni özlemiş."

 

Arka kapı açıldığında kuzenim Ada indi. "Ecoş nerelerdesin kızım ya?"

 

"Buralardayım. Asıl siz nerelerdeydiniz?"

 

"Uzun hikaye. Bir ara anlatırım."

Sarıldığında "bunlar senin küçüklermi?" dedi.

 

"Evet Ada. Küçük kardeşlerim."

Bıraktığında Polat arabadan indi. Ardından yolcu koltuğundan tanımadığım bir kız indi.

"Nişanlım" dedi Polat. "Ceyda bu kuzenim Ecem. Teyzemin kızı."

Beraber ormana yürümeye başladık.

 

Özgür yanımızdan hızlı adımlarla ayrıldığında ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Bağ kurduğumuz hayvanları saklayacaktı. Kuzenlerime ormandan ve sahip olduğumuz hiç bir şeyden bahsedemezdik.

 

Ada'yla hızlandığımızda Polat kız arkadaşıyla arkada kaldı. "Arkaya atılmışsın bakıyorum."

 

"Evet şekerim. Bu kız şimdiden sinirlerimi bozmaya başladı. Şimdiden kardeşimi elimden aldı."

 

"Alış. Yakında ailenizden biri oluyor."

 

"Malesef evet. Bir ay sonra. Bekliyoruz bak."

 

"Müsait olursam gelmek isterim. Biliyorsun hastane."

Ormana girdiğimizde bize yetiştiler. Özgür ortalarda gözükmüyordu.

 

"Nereye gitti bu çocuk?"

 

"Bilmiyorum Polat. Fazla uzakta değildir."

 

Az ileride diğerleri göründü. Kerem sol elini yumruk yapıp hafiften sıktı. Kıskandığını her şekilde belli ediyordu.

 

Buluştuğumuzda hemen yanıma geldi.

"Merhaba kelebeğim. Misafirlerimiz var demek."

 

"Evet kuzenlerim. Polat ve Ada. Polat'ın nişanlısı Ceyda."

 

Kuzenlerime döndüm. "Bunlarda arkadaşlarım. Arda ve Mert kendileri gözlem yapmada bir numaralar. Eda'yı tanıyorsunuz zaten."

 

Eda"tatlım ne zamandır görüşemiyoruz." Bir birbirlerine sarıldılar. "Ne yapıyorsun?"

 

"Aynı tatlım. Sen?"

 

"Bende aynı."

 

" Ebru ortaokuldan başka bir arkadaşım. Efe onun kardeşi. Eren ve Kerem, üniversiteden arkadaşlarım. Ve son olarak kardeşlerim onlarıda biliyorsunuz."

 

Polat elini Kerem'e uzatınca Eren önce davranıp sıktı. Kerem'in sıkmayacağını anlamıştı. "Memnun oldum Polat. Ben Eren. Üniversite sanat mezunuyum."

 

Kerem'e baktı."kardeşim Kerem tarih mezunu. "

 

Polat bu kez de Arda'ya uzattı elini. Ardından Mert'e ve en sonda Kerem'e.

 

"Hoşgeldiniz Polat. Ben Kerem, memnun oldum. Bu güzel kız" dedi ardından bana baktı. "Sevgilim olur."

 

İlerlemeye başladığımızda "Ecem" dedi Polat. "Buraya gelme amacımız çok farklı. Tek seni görmek değil."

 

"Söyle Polat."

 

"Eniştem iyi bir avukattı." Bana döndü.

"Kuzen o kaza tesadüf değildi. Planlanmış bir şeydi."

 

"Yani suikasta kurban gittiler."

 

"Evet. Babam bunu bırakmadı. Sonunda buldu. İki gün önce büyük bir baskınla çökertildi."

 

"O kazada bizde ölebilirdik."

 

"Ölümden döndünüz. Hepiniz ağır yaralıydınız. Siz kurtulsanızda..."

Devam etmedi. Bir şeyi söylemek istemediğinde birden susar hiçbir şey demez ve parmaklarıyla oynamaya başlardı. Yine aynısını yaptı.

 

"Devamını biliyoruz zaten" dedim başımı yere eğdim. Yavaş yavaş yağmur yağmaya başladı.

 

"Bu sıradan bir yağmur değil" dedi Eren. Hepimiz ona döndüğümüzde Kerem "Ne saçmalıyorsun Eren? Sıradan bir yağmur."

 

Kuzenlerim ve Ceyda anlamasada biz anlamıştık. Kötü bir şey hissetmişti.

 

"Bilirsin Kerem, yağmuru çok sevmem."

 

"Evet, hadi sığınacak bir yer bulalım."

 

"Özgür benimle gel."

 

Eren, Özgür'le birlikte sağ tarafa yönelip uzaklaştılar. Kısa sürede Eren geri döndü. Özgür'ü kabileye göndermiş olmalıydı.

 

"Kardeşim Özgür nerde?"

 

Eren, Kerem'e döndü. "Kamp yaptığımız yerde bir şey unutmuşumda. Birazdan gelir."

 

"Nereye gidiyoruz?"

 

"Geçenlerde burada büyük bir mağara bulmuştum. Üzerinde anlam veremediğiniz işaretler vardı."

 

Bahsettiği yer Element Mağarasıydı. Bizi bir araya getiren yer.

 

"O mağaraya yağmur durana kadar gitmek istediğine eminmisin?"

 

"Evet hepimize yetecek kadar büyük. "

 

Ben ise sakladığımız sırrın açığa çıkmasından korkuyordum. Onlara söyleyemezdik.

 

Eda bunu fark etmiş olacak ki "korkma tatlım sadece bir mağara" dedi.

 

"Korkum mağaralar değil biliyorsun değilmi Eda."

 

"Korkunu anlıyorum şekerim. Ama korkmana gerek yok."

 

Kerem elimden tuttuğunda diğerlerinin önüne geçip uzaklaştık.

 

"Kerem, Eren Element mağarasından bahsediyor fark ettim değilmi?"

 

"Evet denizkızı. Bir şeyler ayarlamış olmalı. Eren sırrımızı açığa çıkartacak bir şey yapmayacaktır." Başını gökyüzüne kaldırdı. "Bu sıradan bir yağmur değil, hissettin değil mi?"

 

"Evet. Normal değil."

 

"Şu kuzenin Polat'ı sevmedim."

 

"Sevdin. Ve kıskandın. Boşuna itiraz etme."

 

Başını çevirip bana bakıp gülümsedi. "Evet güzelim, kıskandım. Kuzenin olması benim için hiç bir şeyi değiştirmez."

 

"Çocuğun yanında nişanlısı var. Ayrıca oda kıskandı. Ama söylemiyor."

 

"Kıskansın bebeğim." Kolunu belime doladı. "İstediği kadar kıskansın."

 

Mağaraya geldiğimizde yağmur şiddetini artırdı. Özgür bizden önce gelmişti.

"Abi bulamadım ya."

 

"Tamam Özgür. Sonra alırım. "

 

Mağaranın zeminine oturup yağmuru izlemeye başladık. Rengi bildiğim yağmurdan farklı olarak siyahtı.

 

"Yağmur neden böyle yağıyor?" dedi kuzenim Polat. Üçüde nedenini bilmiyordu. Anlasakta bizde bilmiyorduk. Eren'e baktım. Aramızda yağmurun neden böyle olduğunu olduğunu bilen tek kişi oydu. Ne yapması gerektiğini bilmiyor, korkuyordu.

 

Kerem'e döndüm. Oda korkuyordu. Bana döndüğünde gülümsedi. Sarıldığında ikimizde tekrar dışarıya döndük. Yağmur şiddetini daha fazla artırdığına mağaranın girişine ard arda iki tane ok düştü.

Eren"hayır. Bu oklar olmaz hayır" dedi ardından ayağa kalkıp yavaş ve dikkatli adımlarla çıkıp okları aldı. "Buradan en kısa sürede gitmeliyiz."

Arkasını dönüp okuları tek hamlede kırdı. Okların ucunda küçük iğne benzeri sivri şeyler vardı. "Bu oklara kesinlikle dokunmayın. Polat sizde en kısa zamanda ormandan çıkmalısınız."

 

"Eren ne oluyor?"

 

"Anlatacağım Kerem. Ama şuan değil. Tek isteğim bu olaydan kimsenin yara almadan çıkması. Bu oklara kesinlikle dokunmayın."

Okları bir köşeye atıp geri yanımıza gelip oturdu. Kimse neden bahsettiğini anlamıyordu. Ona güvenmekten başka şansımız yoktu, bizden daha bilgili olan oydu.

 

Yağmur durduğunda hepimiz ayağa kalkıp çıkışa geldik.

 

"Biz gidelim Ecem. Burada korumam gereken iki önemli kişi var."dedi Polat. Çıkıp hızlı adımlarla gözden kayboldular.

 

"Bu normal bir yağmur değildi. Bu biz insanlar ve hayvanlar için son derece zehirli olan asit yağmuruydu." Eren köşeye attığı okları gösterdi. "Uyku okları. Ucundaki iğneler tene temas ettiği an uyutur. Bu bir yıla kadar uzar. Bunun her hangi bir çözümü yok. Vurulursanız uyursunuz."

 

Kardeşlerim dışarıya çıkıp ilerlediler.

"Dikkat edin çocuklar. Henüz tehlike geçmiş değil."

 

"Tamam abi. Oradaki kim?" dedi Özgür. Ardından bize döndü.

 

"Çocuklar hemen geri dönün. Oradaki her kimse çok tehlikeli."

 

"Geldim abi. Hadi Özge." Özgür geldiğinde Özge hâlâ bir yere dikkat kesilmiş bekliyordu. Çıkıp Özge'nin önüne geçtim. "Özge neyin var miniğim?"

 

"Bilmiyorum abla. Sanki ormanda burada kötü bir şey var" demesiyle sırtımda bir acı hissettim, şiddetli bir acı. Diğerlerinin arkamdan gelen anlaşılmayan sesleri ve Özge'nin korkmuş gözleriyle yere düştüm. Gerisi karanlık...

 

Eren

 

Kardeşim mağaradan bir ok gibi fırladığında peşinden çıktım. Etrafta kimse yoktu. Yanina gittiğimizde Kerem yere çöktü. "Bebeğim. Hayır"

 

"Kerem, elimden bir şey gelmez, uyutuldu. Uyandırmanın bir yolunu bulmaya çalışacağım." Umutsuzca başımı eğdim. Uyandırmanın bir yolu yoktu.

 

"Onuda kaybedemem" dediğinde sesi titriyordu. Eğilip elimi omzuna koydum. "Onu götürelim. Burada güvende değil. Söz veriyorum bir yolunu bulacağım."

 

Tutamayacağım tek söz buydu. Elimden bir şey gelmiyordu.

Ecem'in sırtındaki oku çıkartıp kırdım.

 

Ayağa kalktığımızda kardeşim kucağına alıp bana döndü. Gözleri dolmuştu. "Tekrar kaybedemem."

 

"Oklar sadece uyutuyor. Beklemekten başka bir çaremiz yok. Ejder mağaralarına götürelim. Orada kalsın."

 

"Gidelim. Seni ne olursa olsun bırakmayacağım."

 

"Merak etme güçlü bir kız." Elimi omzuna koyup kucağındaki Ecem'e baktım. "Neler atlattığını en iyi sen biliyorsun."

 

"Eren ne zaman uyanır?"

 

"Bilmiyorum. 2 saat sonrada uyanabilir. 1 ay sonrada, 1 yıl sonrada uyanabilir. Bir şey diyemem. Zaman gösterecek."

 

Ecem'in üzerine düşen damlalardan Kerem'in ağladığını anladığımda başımı kaldırıp baktım. Kardeşim ağlıyordu ve bu canımı yakıyordu.

"Yapma oğlum. Bir gün uyanacak, o an sana haber vereceğim. Şimdi yapma."

 

"Elimde değil lan. Annemde gözümün önünde öldü. Tekrar yaşayamam."

 

"Yaşamayacaksın. Zamanla uyanacak. Ne zaman olur bilmiyorum. Bir şekilde uyandıracağım." Gün ortasına parlayan güneşi gösterdim. "Güneş parladığı her an umut vardır. "Ellerimi omuzlarına koydum. "Umudunu kaybetme."

 

Diğerleri yanımıza geldiğinde Özge'ye döndüm. Aynı şekilde duruyordu. Onunla beraber bizde ne olduğunu anlamamıştık. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki hepimiz hâlâ şoktaydık.

 

İlerlemeye başladığımızda Özgür'ün yanına geldim. "Özgür Pamuk'u bul. Bu ona az da olsa güç verir. Acele et aslanım."

 

"Gittim abi. Orada buluşalım."

 

"Tamam aslanım koş."

 

Özgür sağ tarafa girip kaybolduğunda Özge'nin yanına geçtim. "Özge kendine gel abim. Bana güven o iyi olacak."

 

"Abi ben ne olduğunu anlamadım."

 

"Bizde anlamadık. Hepinizin bilmesi gereken tek şey Sare'nin iyi olacağı."

 

Başımı eğdiğimde hepimiz sessizliğe gömüldük. Hiçbirimizden ses çıkmıyordu.

 

Dakikalar süren yolculuk bittiğinde boş mağaralardan birine girdik. Kardeşim yere yatırdığında yorgun ve bitkin bir halde hemen yanına çöktü. Bende aynı şekilde yanına çöktüm. "Kerem kendinde değilsin. Git Maya'yı bul. Sana iyi gelecektir."

 

Derin bir nefes verdim. "Bu oklardan çok yedim. Her seferinde de uyandırdar. Bir yolu var."

 

Tekrar yalan söylemiştim. Defalarca oklarla vurulmuş hiç birinde uyumamıştım. Bu okların diğer bir özelliği ise karanlığa ait kişilere etki etmiyordu. Bunu söyleyemedim.

 

"Git Maya'yı bul. Yanında olacağım."

 

"Tamam." Bana döndü. Mavi gözleri ağlamaktan şişmiş ve kızarmıştı. Bu hâli canımı daha fazla yakıyordu.

"Çok geç kalmam." Kalkıp mağaradan çıktığında Özgür kucağında Pamuk'la girdi.

 

"Hoşgeldin Özgür. Kardeşinin yanında olmalısın. "

 

"Olacağım abi." Pamuk kucağından zıplayarak Ecem'in yanına gelip yanına yattı. "Pamuk bugün çok huzursuz abi."

 

"Hepimiz aslanım. Hepimiz huzursuzuz. "

 

Elimi uzatıp Pamuk'un üzerine koydum. "O iyi olacak Pamuk. Sadece uyuyor. Şuan sana ihtiyacı var."

 

"Abi ben Özge'yi bulacağım. Bana ihtiyacı var."

 

"Tamam aslanım. Beni ararsanız burada olacağım. Özge'ye söyle kendine gelsin."

 

Özgür başını sallayıp çıktı. Karşı duvara döndüm. Öylece izlemeye başladım. Dakikalar sonra omzumda hissettiğim elle beraber irkilip bir anda arkamı döndüm. Gelen Mert'ti. "Eren yat uyu. "

 

"Hayır Mert. Babam Ecem'i istiyor. Tüm saldırıları onun üzerine oluyor. Ondan ne istiyor?"

 

"Bilmiyorum Eren." Yanıma çömelip elini omzuma koydu. "Ne istiyorsa beraber öğreneceğiz."

 

"Size zarar veriyor. Sırf bunun için pişman edeceğim. Diğerleri ne yapıyor?"

 

"Aynı. Kerem yan tarafta uyuyor. Özge çocuklarla ormana girdi. Eren bir şey diyemezmisin ne zamana uyanır?"

 

"Bilmiyorum Mert, bilmiyorum. Bir yıla kadar uyuyabilir. Zamana bağlı."

 

"Ama uyanacak değilmi?"

Başımı sallayıp onayladım. "Evet uyanacak. Ama ne zaman bilmiyorum."

 

"İyi tarafından bak. Bir gün uyanacak ve hepimiz yanında olacağız." Kalkıp kolumdan tuttu. " Kaç saattir burada oturuyorsun. Çık biraz hava al. Ayrıca küçük ejderhan seni istiyor."

 

Ayağa kalktığımda beraber çıktık. Direkt yan mağaraya ilerleyip Kerem'e baktım. Yanında Maya ile uyuyordu. Gülümsediğimde arkamdan Draco'nun sesini duydum. Arkamı döndüğümde elimi yüzüne koydum. "Uçalım mı Drago?"

 

Kanatlarını açtığında üzerine çıktım.

"Uçalım."

Hızla havalandığında mağaraların üst kısmına yükseldi. Bana bir şey göstermek istediği belliydi. Mağaralardan birinden koyu mavi küçük bir ejderha çıktı. Hemen önüme indi.

"Bu senin yavrunmu?"

 

Elimi küçük kanatlarının üzerine koyduğumda başını karnıma yasladı.

"Bu çok tatlı. O kanatları tekrar göster."

Kanatlarını açtığında hayranlıkla küçük ejderhaya baktım.

 

Drago dönüp göle uçmaya başladı.

"Gidelim Drago. Bugün gölde kalalım. Akşam oluyor zaten."

 

Beş dakika sonra kumsala indiğimizde küçük ejderha annesinin kanadının altına girdi. Ben ise öylece oturup gölü izlemeye başladım. Ecem'i düşündüm. Benim yüzümden ne zaman uyanacağını bilmediğim bir uykuya dalmıştı.

Kardeşimi düşündüm. Sevdiği kız derin bir uykuya dalmıştı.

 

Tüm bu düşünceler babama olan öfkemi artırmıştı. Kuma uzandığımda Drago kanadını üzerime koydu.

"Biliyor musun Drago? Sen çok iyi bir ejderhasın. Çok iyi bir dostsun."

 

Gözlerimi kapattığımda Drago sayesinde huzurla uyudum.

 

*

 

Gördüğüm kâbus yüzünden kan ter içinde uyandım. Babam tüm koruyucuları kendi ordusuna katmış hepsini bana karşı kullanmıştı. En sonunda bende yenilmiştim. Bunun olmasına izin veremezdim.

 

Gün daha doğmamıştı.

Yanımdaki Drago'ya baktım, uyuyordu.

Kanadının altından sıyrılıp çıktım.

Sessizce oradan ayrılıp ormana girdim.

 

Gecenin sessizliği beni rahatsız etmeye yetmişti. Derinlere ilerlediğimde Gölge'nin uzaktan gelen sesi beni rahatlatmıştı.

 

Ağaçların yoğunluğundan ayın ışığı bana ulaşmadığı için küçük bir ışık topu yaptım. Böylece önümü görebiliyordum.

 

Hâlâ gördüğüm rüyanın etkinindeydim. Babamı yok etmek istiyorsam kendimi geliştirmeliydim. Öylede yapacaktım. Kendimi geliştirip yıllar süren savaşı bitirecektim.

 

Bu benim için zor olacaktı. Beni büyüten babama ihanet etmiştim. Gücümü değiştirdiğimde, bana verdiği güçleri reddederek ihanet etmiş oldum.

 

Drago'nun sesi tüm ormanda yankılandı. Uyanmış ve peşimden uçmuş olmalıydı. Ardından bebeğininde sesi yankılandı.

 

İlerideki geniş alana indiklerinde yanlarına gelmiştim. "Ayrıldığımı anladın değilmi? Drago hemen yuvaya uç. Diğerlerine bakmam lazım." Kanatlarını açtığında üzerine çıktım.

"Hızlı uç."

Hızla kalkıp uçtuğunda ellerimi üzerine koyarak dengemi sağladım.

"Ejderhaya binmek ata binmekten daha zor" dedim kendi kendime.

 

Güneş doğarken mağaraya indik. Herkes uyuyordu. Direkt Kerem'in olduğu mağara ilerledim. Burada değildi. Ecem'in olduğu mağaraya ilerledim. Buradaydı, Ecem'in yanında yatıyordu. Sarılmış uyuyordu. Rahatlamıştım, hepsi iyiydi.

 

Geri çıktım.

"Eren dün nerdeydin?"

 

"Göle gitmiştim Kerem."

 

"Nasıl korktum biliyor musun?""

 

"Daha gelmeyi düşünmüyordum ama bir rüya gördüm, çok kötü bir rüya. Sizi kontrol etmeliydim. Dikkatli olun. Babam Ecem'i istiyor, sonrada sizi. En son beni. Artık bunu bitirmem gerekiyor."

 

Kerem çıkıp yanıma geldi. "Beraber yapacağız. Hep yanında olacağım. Babamın kim olduğunu bilmiyorum."

Ona döndüğümde mağarayı gösterdi.

"Bu son yaptığından sonra nefretimi kazanmış durumda. Annemi kaybettim. Şimdi ise onu kaybetme korkusuyla yaşıyorum."

 

"Kerem tekrar söylemeyeceğim. Sadece uyuyor. Onu kaybetmeyeceksin. Hiçbirimiz kaybetmeyeceğiz."

 

"Artık uyanmasını istiyorum."

 

"Benimde istediğim şey bu. Tüm karanlığı bitireceğim. Söz veriyorum."

 

Kendime çekip sarıldım. Aynı şekilde karşılık verdi. O an içindeki iyiliği ve temiz kalbini hissettim. Bu ondan güç almamı sağladı.

 

"Uyuması benim suçum. Sana anlatacaklarım var. Gelsene."

 

Boş mağaralardan birine girdik. Oturduğumuzda anlatmaya başladım.

"Size yalan söyledim. Kaleden kaçtım demiştim. Ama aslında seni bulmam için babam gönderdi. Şimdi size zarar vererek beni çağırıyor."

 

"Neden?"

 

"Babamdan aldığım güçleri reddettiğimde ona ihanet etmiş oldum. Bu şekilde geri çağırıyor. Sizden başka biri zarar görmeden bitireceğim. Senden tek isteğim, diğerleri şuan bunu bilmesin."

 

"Bende kalacak. İstediğin zaman söyle."

 

"Doğru zaman geldiğinde söyleyeceğim."

 

"Doğru zamanı sen yarat kardeşim."

 

"Doğru zamanın gelmesini bekleyeceğim. Geldiğinde diğer koruyucularada söyleyeceğim."

 

"Ne zaman istersen söyle. Şunu bil her zaman yanında olacağım."

 

"Biliyorum kardeşim."

 

"Bir daha onun zarar görmesine asla izin vermeyeceğim."

 

"Bende hiçbirinizin zarar görmesine izin vermeyeceğim. Bunlar benim suçum. İntikamınızı alacağım" dedim karalı bir sesle.

 

"Diğerleri uyanmıştır. Çıkalım. "

Ayağa kalktığımızda kolumu omzuna attım. Oda aynı şekilde omzuma kolunu attı. O şekilde çıktık. Bir haftadır bu kadar huzurlu ve rahat hissetmemistim.

 

Herkes uyanmıştı. Etrafta Mert, Özge ve Özgür yoktu.

"Draco'nun bir bebeği var Kerem."

 

"Görme şansım varmı?"

 

"Bence var." Diğerlerinin yanına geldiğimizde "günaydın. Nasılsınız?" diye sordum.

 

"Aynı. Hepimiz perişan"dedi Arda. Ardından yerden bir dal alıp oynamaya başladı.

 

"Onu çok özledim. Ben yanına gidiyorum." Kardeşim yanımızdan ayrıldığında arkasından bakakaldım. Acı çekiyordu ve elimden bir şey gelmemesi beni parçalıyordu.

 

"Eren o iyi olacak mı?" Sorusunun üzerine Arda'ya döndüm. "Sare uyanmadan olmayacak. Onu uyandıramam. Bunun bir yolu yok."

 

Başımı umutsuzca yere eğdim. "Beni aslında babam Kerem'i bulmam için gönderdi. Tabi ben söylediğini yapmadım. Beni cezalandırmak için size zarar veriyor."

 

"Tek bize değil ormanada zarar veriyor."

 

"Biliyorum Arda. Hepsini düzelteceğim."

 

Birden ayaklarımın ucuna koyu mavi bir ejderha geldi. "Drago yakınlarda olmalı. Tanıştırayım Drago'nun bebeği. Bir isim bulalım."

 

"Mavi" dedi Ebru. "

 

Arda" güzel isim" dediğinde yere çömelip elini küçük ejderhanın üzerine koydu. "Mavi göster o kanatları."

 

Mavi bir anda dönüp kanatlarını açtı. Ardından Arda'nın üzerine atladı.

 

"Oyun istiyor Arda" dedim gülerek.

 

"Bence daha çok parçalamak istiyor gibi."

 

"Bunu vahşi bir kediye sahip birimi söylüyor?"

 

"Kral'ın bana saldırmayacağını biliyorum."

 

"Vahşi bir aslandan korkmuyorsun ama küçük bir ejderhadan korkuyorsun öylemi?"

 

Mavi'den kurtulup ayağa kalktı. "Bu tatlı şeyden korkacak değilim."

 

"Tabi canım kesinlikle korkmuyorsun."

 

"Korkmuyorum Eren."

 

Başımı sallayıp "az önce korkan bendim zaten Arda."

 

"Korkmuyorum" dedi tekrar. Ardından başıyla Ebru'yu gösterdi.

 

"Anlaşıldı. Korkmuyorsun yani?" Arda'ya yaklaştım. "Yoksa birini etkilemeyemi çalışıyorsun?"

 

"Ne? Hayır tabiki. Kimi etkimeye çalışacağım."

 

"Bilmiyorum, belkide bizden önce tanıştığın birini olabilir."

 

Ne demek istediğimi anlasada anlamamış gibi yapmayı tercih edip Mavi'yle oynama başladı.

 

🌸

 

Bir önceki gece ayrıldığım ejderha mağaralarına gün doğarken döndüm.

 

Ecem'i uyandırmak için bir şeyler bulmam gerekiyordu. Bunun için terk ettiğim karanlığın kalesine geri dönmüştüm be elim boş Ecem'in yatırdığımız mağaranın önündeydim.

 

Bir adım daha attığımda Kerem'in sesini duydum. "Kimsin bilmiyorum ama oradan uzak dur."

 

Arkamı dönüp ona ilerlemeye başladığımda kardeşim yanında duran Arda ve Mert'e işaret verdi. Etrafımı sandıklarında "maskeyi indir ve kim olduğunu göster. Zor kullanmak istemiyorum."

 

Yüzümü tamamen kapatan maskeden dolayı beni tanıyamamışlardı. İndirip yüzümü gösterdim. "Sakin olun benim. Babamın kaleye sızdım. Ecem'i uyandırmanın iki yolu var. Birinci yol zaman. İkinci yol ise..."

 

"İkinci yola gerek kalmadı." Kerem'in heyecan dolu sesi ve bakışları beni susturdu. "Ecem uyanmış."

 

Ecem 

 

Mağaradan çıktığımda Kerem koşup sarıldı. "Sonunda uyandın."

 

"Kaç saattir uyuyordum ki? " dedim esneyerek. "En son Element mağarasındaydım. Buraya ne zaman geldim?"

 

"Doğru soru kaç gündür uyuyorum olacaktı."

 

"Ne! Günmü?"

 

"Hatırlamıyor musun? Okla vurulmuştun. On gündür uyuyorsun be kelebeğim."

 

"Şimdi hatırladım."

 

O an kardeşim Özge geldi aklıma. "Özge o iyimi?"

 

"Evet sayende uyumuyor ama çok kötü." Elleri yüzümü buldu. "Çıkmana izin vermemeliydim."

 

"Bilmezdin. Bilemezdim." Yüzümdeki ellerini tuttum. "Çıkalım artık. Sıkıldım burada."

 

"Çıkalım güzelim." Yaklaşıp alnımdan öptü. Biz çıkmadan diğerleri geldi.

 

Kerem'den ayrıldığımda diğerlerine baktım. Eren'in boynunda daha önce görmediğim bir maske vardı.

 

Eda sarıldığında özlediği belliydi. "Kızım bomba bir haberim var. Babam anneni buldu."

 

"Ne dedin peki."

 

"Bilirsin tek kızsan istediğin anında olur. Beni sinir eden biri olduğunu ve ailesiyle konuşmak istediğimi söyledim. Demiştim, babam eli uzun adamdır. Ne zaman istersen bir ziyaret ederiz."

 

"Önce orman ve elementler. Sonra en kısa zamanda gideriz."

 

"Tatlım sen tanıdığım en güçlü insansın."

 

"Sende Eda. Sende benim tanıdığım en iyi insansın"

Eda'dan ayrıldığımda direkt mağaradan çıkıp kendimi doğaya bıraktım.

 

"Abla." Özge'nin sesini duymamla beraber arkamdan sarılırken, Özgür önüme gelip öyle sarıldı. "Uyanmışsın."

 

"Evet miniğim."

 

"Ecem bunu ona ödeyeceğim." Eren karşıma geçti.

 

"Eren böyle olacağını bilemezdin."

 

"Sen benim arkadaşımsın. Ve babam benden intikam almak için size zarar veriyor. Ben bunu istemiyorum. Buna dayanamıyorum. Tüm karanlığı bitireceğim. Bunu yapacak güç bende var. Ama sizinde yardımınıza ihtiyacım var."

 

"Yanındayız Eren. Şimdi ne yapacaksın?"

 

"Babam tekrar saldırıya geçene kadar kendimi geliştireceğim."

 

"Arkadaşlar havada bir şey var. Çok yoğun bir şey" demesiyle Ebru'ya döndük.

 

"Kendimi geliştirmek için zaman yok. Mağaraya girelim. Bir kalkan koyacağım."

 

Mağaraya girdiğimizde yoğun bir sis çöktü. Dışarıyı hiç bir şekilde göremiyorduk.

 

"Bu siste dışarıya çıkmıyoruz. Çok tehlikeli, sizi her an kkaranlığa sürükleyebilir."

 

"Babamlar ve tüm kabile halkı. Onlar tamamen savunmasız" dedi Mert korkuyla.

 

"Merak etme Mert. Onlar için bir şey ayarladım. Element koruyucularına güvendikleri sürece zarar görmeyecekler. Bunun hepsini düzeltmem gerekiyor."

 

"Düzeltmemiz gerekiyor. Bu tek senin savaşın değil. Hepimizin savaşı. Baban ormanı çürütüyor."

 

"Siz Element koruyucularısınız. Düzeltecek olan sizsiniz. Babamı yok etmek için büyük bir patlama yapmam gerekiyor. Bu beni bitkin düşürecek."

 

"Eren başka bir yolu yokmu?"

 

"Yok, kendi isteğiyle vazgeçmesi lazım. Babam bunu yapmayacak kadar kötü biri."

 

Oturup ne yapmamız gerektiğini düşünmeye başladık. Bulduğumuz tek sonuç ise yok etmekti ve Eren buna hazır değildi.

 

 

Loading...
0%