51. Bölüm

51. Bölüm Alper&Koruyucular

Beyza Soykun
yazarlik_hayali.06

Alper'in aramızdan ayrılmasının üzerinden bir ay geçmişti. Hepimiz daha iyiydik. Serena gün geçtikçe Güneş'i durdurmakta zorlanıyordu. Ben ve diğer kızlar elimizden geldiği kadar yardımcı oluyorduk.

 

Çocuklarda yardımcı oluyordu. Özellikle Eren, Güneş'i sakinleştiren tek kişi denilebilir di. Yine Güneş'i almış ve Drago ile uçuyordu.

 

Biz kızlarla birlikte salonda otururken beyler yine sinema salonunda Alper'den sona kalan videoyu izliyorlardı.

 

"Videoyu izlemeyi bırakmalılar." Lena elindeki bardağı sehpaya bıraktı. "Daha çok etkileniyorlar."

 

"Evet" diyerek onayladı Canan. "Yaptığı büyük aptallıktı."

 

"Efe ne yaptı acaba?" diye bir soru ortaya attı Ebru. Efe yine aramızda yoktu. İngiltere'ye uçuşu vardı. Özge'de yoktu. Okuldaydı.

 

Asya ise odasında giysi tasarlıyordu. Özgür ise yeni bir şarkı üzerinde çalışıyordu. Tam da Alper'in istediği gibi. Herkes işinin başındaydı.

 

"Kaç saattir haber alamadım."

 

"İnince haber edecektir şekerim." Aramızda yine en rahat olan Canan'dı. Hepte öyle olmuştu.

 

Sena, Yıldız, Aras ve Alev odaya girip üzerimize atladı. Bu neşeli halleri çocukların bir şeyi çabuk atlattıklarının kanıtıydı. Ama bizim için kolay olmayacaktı. Yaş ilerledikçe olayları unutmak ve atlatmak zor oluyordu.

 

Sena yanağımı kocaman öpüp sarıldı. "Güzel oynadınız mı" diye sordum saçlarını okşayıp öperken.

 

"Evet" dedi anında. "Ama içeriye girmemiz gerekiyormuş."

 

Bir kedi misali başını omzuma sürttü. Beyler içeriye girdiklerinde yine berbat haldelerdi.

 

"Keşke onu geri getirmenin bir yolu olsa" dedi Ateş.

 

"Ama yok" dedi Kerem. "Onu hiç bu kadar özlememiştim."

 

"Böyle durumlardan nefret ediyorum. Elimden bir şey gelmiyor."

 

"Alper böyle olmamızı istemezdi beyler." Şuan en mantıklı cümle Mert'ten gelmişti. Haklıydı. İstemezdi. Bıraktığı son soyut şeyde bile gülüyordu. Ölüme giderken gülüyordu.

 

Serena'ya döndüm. Bir haftadır olduğu gibi düşünceliydi. Sena kucağımdan inip koşarak babasının kucağına atladı. "Babam."

 

"Söyle güzelim." Kerem'e tip bir bakış attım. O ise sinir bir şekilde gülümsedi. "Bakma öyle denizkızı. Sen herşeyimsin. İste canımı vereyim."

 

Gözlerimi devirirken kalkıp kapıya ilerledim.

 

"Anneyi kıskandırdın seni küçük yaramaz."

Tam çıktığımda bileğinden tuttu. "Bana kızını kıskandığını söyleyemezsin."

 

"Çekil git şurdan."

 

"Yapma güzelim ya."

 

Elimi sertçe çekip elinden kurtardım. Hızlı adımlarla çıkış kapısına yöneldim. Tabii ki peşimden geldi. "Bebeğim bekle bir ya."

 

"Senin güzelinde bebeğinde içeride Kerem."

 

Yetiştiğinde kucağına aldı. "Benim için her zaman ön planda olacaksın."

 

Derin derin gözlerime bakıp gülümsedi. Bende gülümsedim. Az önceki halimden eser yoktu. "Söyle bakalım ne yapmak istiyorsun?"

 

"Buz pateni."

 

Gülümsedi.

 

                                *

 

Akşama doğru kaleye geri döndük. Sayısız kez düşmüştük. Ama yine de kaymaya devam etmiştik. En sonunda kaleye dönmeye karar vermiştik.

 

Oturma odasına geçip oturduğumuzda Eren ve Güneş'in gelmediğini fark ettik. Kale yavaş yavaş griye döndü. Tanıdığımız biri gelmiş olmalıydı.

 

Bir kaç dakika sonra odaya annem abim Ada ve Kevin girdi. Kevin'in kandının biri Ada'nın etrafına sarılıydı. İki haftadır çıkıyorlardı.

 

Sena koşup dayısının kucağına atladı. Kocaman sarıldılar birbirlerine. Boş yerlere oturduklarında Sena bu kez de annemin kucağına atladı. "Anneanne."

 

"Kızım dur." Kerem kalkmaya yeltendiğinde kolundan tuttum. "Bırak boşunamı dayı-anneannene oldular."

 

"Haklısın denizkızı." Yaslandığında başımı omzuna yasladım. Kalenin rengi tam tersi bir renk aldığında çocuklar odadan çıktı. Abim ve Kevin'da peşlerine takıldı.

 

Duyulan tek ses Ateş'e aitti. "Alper."

 

Kimse bir şey anlamamıştı. Geri döndüklerinde oldukça tanıdık biri daha vardı. Bu kişi bir ay önce kendini okun önüne atan Alper'di. Teni soluktu. Bitkin görünüyordu.

 

"Ne bakıyorsunuz hayalet görmüş gibi?" Kollarını göğsünde başladı. "Böyle hayal etmemiştim ya."

 

Şaşkınlığı ilk atan Serena oldu. Kalkıp Alper'e sarıldı. Alper'de karşılığını sıkıca sarılarak verdi. "Alper bu gerçekten sen misin?"

 

"Evet perim, benim."

 

"Alper ölüm okuna nasıl direndin?"

 

Alper, Ateş'e ve Olivia'ya baktı. "Olivia'nın ısırığı ve Alev'in yaşam gücü beni tekrar canlandırdı."

 

"Bu sen değil gibisin."

 

"O ısırık sayesinde insan değilim."

 

"Bir aydır neredeydin sen?"

 

"Tedavi oluyordum krallıkta. Bu yüzde gelemedim. Tedavi bitince ilk iş buraya geldim. Güneş nerede?"

 

"Eren'le geziyor. Az sonra gelirler."

 

"Sizi çok özledim be güzelim."

 

"Biz ne haldeydik biliyor musun be salak." Ateş, Alper'in sırtına vurdu. "Yaşıyordun madem neden haber vermedin?"

 

"Veremedim."

 

"Ne demek veremedim lan? Bu kız." Serena'yı gösterdi. "Bir aydır ne halde biliyor musun?"

 

"Evet. Herşeyi biliyorum. Telafi edeceğim."

 

"İyi edersin. Otur ve baştan anlat. Birşey anlamadık."

 

Oturduklarında Alper sehpanın üzerindeki bardağı alıp tek dikişte bitirdi. "Oku yedikten sonra hala birşeyler hissediyor ve duyuyordum. Kısa süre sonra herşey gitti, hislerim ve duyularım. Ne kadar sürdüğünü bilmediğim bir zaman dilimi böyle geçti. Sonra uyandım. Oldukça tanıdık bir yerde."

Lena'ya baktı.

 

"Sarayda. Bir aydır hem yeni formuma alışıyor, hem iyileşmeye çalışıyordum." Serena'ya döndü. "Görüyorsun ya. Sizi korumak için canımı bile veririm."

 

"Manyaksın Alper." Serena Alper'e daha çok yaklaştı.

 

"Sadece size."

 

"Ne zaman eski haline döneceksin?"

 

"Henüz çözümü bulamadım. Bulduğum anda eski halime döneceğim."

 

"Çabuk bul."

 

"Elimden geleni yapacağım."

 

Tam o sırada Eren'in sesi duyuldu. "Yarın tekrar uçarız amcam."

 

"Olur" diye ses yükseldi Güneş'ten.

 

"Şimdi yatağa bakalım."

 

"Tamam."

 

İçeriye girdiklerinde ikiside donakaldı. Alper'i görmeyi beklemiyorlardı. Tabii bizde beklemiyorduk.

 

"Baba."

 

"Merhaba prenses." Alper bakışlarını Serena'dan Güneş'e çevirdi. "Gel buraya."

 

Güneş küçük kanatlarını açıp uçarak Alper'in kucağına uçtu. "Seni çok özledim."

 

"Bende seni prenses. Ne yaptın bakayım ben yokken."

 

"Görevden dönmeni bekledim."

 

Alper bakışlarını Eren'e çevirdi. Eren ise ne yapabilirdim der gibi başını omzuna yatırdı. "Bir daha gitmeyeceksin değil mi?"

 

"Gitmeyeceğim."

 

"Baba rengin neden farklı?"

 

"Görevdeyken biraz hasta oldum prenses. Bir kaç güne geçer."

 

Güneş sıkıca sarıldı Alper'e.

 

Kerem kolunu omzuma dolayıp kendine çekti. Başımı anında omzuna yasladım. Bana huzur veren tek yer olmuştu.

 

"Güneşin olduğu her an umut vardır denizkızı."

 

Başımı sallayıp onayladım. Güneş ne zaman olsa o an muhteşem şeyler oluyordu.

 

Beş küçük çocuk koşarak odadan çıktı. Muhtemelen onlar için yaptığımız oyun odasına gitmişlerdi.

 

Eren çocuklar çıkınca ancak konuşabildi. "Sen ölmedin mi lan?"

 

"Sayılır. Oklara karşı bağışıklığım var."

 

"Yalan söyleme. O oklara kimsenin bağışıklığı yok. Zehirleri çok güçlü."

 

"Benim var."

 

Eren gözlerini devirdi.

 

"Şaka bir yana geri döndüm."

 

"Nasıl işte."

 

"Alev ve Olivia sayesinde. Yeniden hayat buldum."

 

"Farklı görünüyorsun."

 

"Evet, vampire dönüştüm çünkü. Eski halime dönmenin bir yolunu bulmalıyım."

 

"Büyü?"

 

"Deneyeceğim artık bir şeyler."

 

                                   *

 

Göldeydik, ama bu kez tamdık. Bu kez kayıbımız yoktu. Element Koruyucu'ları yine birdi, eksiksizdi.

 

Çocuklar babalarının kucaklarındaydı. Güneş'te eksik değildi.

 

                               🌸

 

Element Koruyucu'ları nın bu kez gerçekten sonuna geldik. Sizlere sürpriz bir bölüm yazmak istedim. Unutmayın güneşin, ayın ve yıldızların olduğu her an umut vardır. Bunu okuyan güzel insan şimdi gökyüzüne bak ve umudun olduğunu bil. Element Koruyucu'ları için her zaman umut vardı, senin içinde var. Sadece doğru zamanı bekliyor. Durma ve o doğru zamanı sen yarat. Unutma her şey senin elinde.

 

Bölüm : 09.09.2025 21:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...