Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm Son Saldırı

@yazarlik_hayali.06

Ayağa kalkıp çıkışa ilerledim. Sisten görüş mesafemiz yok denecek kadar azdı. Bir adım daha attığımda arkamda bir hareketlenme hissetmemle bileğimin tutulması bir oldu. Hafif dokunuşla tutanın Kerem olduğunu anladım. "Çıkmayacaksın değilmi?"

 

"Hayır çıkmayacağım. Bir şeyler görebilir miyim diye bakmak istedim."

 

"Seni kaybetme riskini tekrar alamam Sare."

 

"Lütfen artık Sare deme" dönüp Kerem'e baktım. "Çıkmayacağım dedim. "

 

"Tamam kelebeğim. Söylemem. Dikkat et!" Bir anda beni kenara çekti. Ben daha ne olduğunu anlamadan mağaraya bağlı olduğunuz hayvanlar hızla girdi.

 

"Hep böyle dikkatsizmisin?"

 

"Dalmışım."

 

"Neye? Kardeşlerine mi? Bana mı?"

Karşıma geçip çenemi tutarken gözleri kısıldı. "Kardeşlerini kapatıyordum değilmi ben?"

 

"Hayır, Polat'ın söylediklerini düşünüyordum. Bizde ölebilirdik."

 

"Güzelim bunları düşünme artık. Şuan uğraşmamız gereken çok daha büyük sorunlar var."

 

"Bu babamın son saldırısı olacak." Eren'in sesini duyana kadar burada olduklarını unutmuştum. "Ben çıkıyorum. Düşündüğüm şey olduysa tehlikedeyiz demektir." Tekrar ooturduğumuzda Kerem saçlarımla oynamaya başladı. "Çocuklar gücünüz yanardağı harekete geçirdi. Bir tehlike yaratmıyor ama bu sis dumanına karıştıysa son derece zehirli bir gaz açığa çıkacaktır." Eren ayağa kalktığında Kerem'in saçlarımdaki eli duraksadı. "Dikkat et. Seni kaybetme riskini de alamam."

 

"Edeceğim. Yanımda Draco olacak zaten. Sizde dikkat edin. Buradan kesinlikle çıkmayın." Eren çıktığında başımı Kerem'in omzuna koydum.

"Kerem senden birşey isteyebilirmiyim?"

 

"İste birtanem."

 

"Sende gelirmisin?"

 

"Gelirim güzelim. Sen yeterki iste."

 

"Eda bir şey sormak istiyorum. Babanın sadece annemi bulduğunu söyledin. Babam? "

 

"Babanı bulamamış ama araştırıyor. Ne zaman gitmek istiyorsun? Elimde tüm bilgiler var" dedi Eda bana bakıp.

 

"Eda sen süpersin. En yakın zamanda gitmeyi düşünüyorum."

 

"Ben değil şekerim. Babam süper."

 

"Söyleyen sensin. Sağol ."

 

"Küçük bir ricada bulundum. Başka bir şey yapmadım ki."

 

Pamuk kucağıma atlayıp yattı. Huzursuz olduğunu hissettim. Tek Pamuk değil tüm hayvanlar huzursuzdu.

 

"Yapacağını yaptın zaten."

 

"Tatlım rahatla." Elini yanındaki Çizgili'nin üzerine koydu. "Ormana ilk geldiğimizde yaptığım şakayı hatırlıyor musun?"

 

"Evet. Kötü bir sakaydı."

 

"Aslında burada vahşi hayvanların olduğunu bilmiyordum. Öylesine bir şaka yapmıştım."

 

"Ve haklı çıktın, yine."

 

"Başka şeylerde de haklı çıktım" dedi Kerem'le bana bakıp. Kerem başını çevirip saçlarımdan öptü. Ardından başını başıma yasladı. "Seni çok özledim."

 

"Abartıyorsun."

 

"Hayır abartmıyorum. Sen vuruldun ama yaralanan ben oldum. İnsan hiç görmediği birinden nefret edermi?"

 

"İnsan görmediği birinden nefret etmez Kerem"

 

"Ben ettim. Babamı hiç görmedim ama buna rağmen nefret ediyorum. Bir insan." Dışarıdaki sisi gösterdi. " Bu kadar kötü olamaz."

 

"Kerem bence isteyerek yapmıyor."

 

"Fark etmez, benim canımdan çok sevdiğim birine zarar verdi. Kim olduğu da fark etmez, seni üzenin göz yaşına bakmam."

 

Bana âşıktı ve her şekilde belli ediyordu.

 

"Bu kardeşim dahi olsa bile." Çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirdi. "Ben sana aşığım Ecem. Üzülmene asla izin vermeyeceğim." Alnımdan öptü. "Seni benim yanında kimse üzemez."

 

"Beni kimse üzemez Kerem."

 

"Evet kelebeğim. Ben varken üzemezler."

 

"Hep yanımda kalacak değilsin."

 

"Kalacağım."

 

"Bir kaç güne hastaneye dönmem lazım. Orayada gelecek değilsin."

 

Elini çekip, saçlarıma geçirip dağıttı. Ardından gülümsedi.

"Gelirim."

 

"Kim nereye gidiyor?" Eren'in arkamdan gelen sesiyle irkildim. "Bu siste çıkmayı düşünmüyorsunuz değilmi?"

 

"Durum ne Eren?"

 

"Karışmamış. Ama hâlâ tehlikedeyiz. Sisin içinde hipnozcular var. Her an zihninizi kontrol edebilirler. Ve başarılı olurlarsa kâbusum gerçekleşir. Dikkat edin."

 

"Daha açık konuş. Buradaki kimse seni anlamıyor."

 

"Bir hafta önce bir kâbus gördüm. Babam sizi kendi tarafına almıştı. Size zarar vermemek için teslim olmuştum. Bu kontrolcüler bizi birbirimize düşman edebilir. Dikkat edin."

 

"Rahatla." Kerem'in yüzündeki gülümseme silindi. "Arda bunu siz mi yaptınız?"

 

Arda başını iki yana salladığında dışarıya baktım. Yoğun sis dağılmıştı.

"Buradan çıkma zamanımız geldi. Hadi." Hepimiz kalktığımızda Kerem önüme geçti. "Ciddi misin Kerem" dedim kollarımı göğsümde bağlayıp. "Kendimi koruyabilirim."

 

"Yapamazsın Sa.. Ecem. Kendini koruyamazsın."

 

"Karetede siyah kuşağım var."

 

"Daha önce neden söylemedin?"

 

"Kendimi korumaya ihtiyacım yoktu çünkü."

 

Kerem elini kolumdaki hançerden dolayı oluşan yaranın üzerine koydu. "O zaman neden kurtulmadın?"

 

"Yapamazdım. Daha ağır yaralanabilirdim."

 

Dışarıya çıkıp ilerlediğimizde saniyeler içinde etrafımız sarıldı. Hayvanlar saldırmak için hazırdı. Bizden gelecek tek bir kelimeyi bekliyorlardı.

 

"Çıkmamalıydık"dedi Eren öne bir adım atarak. "Yakalandık. Ani hareket etmeyin. Bu adamlar çok tehlikeli." Bir adım daha attı. "Ne istiyorsunuz?"

 

"Sizi oğlum. Sizi"

 

"Baba. Bu savaşa gerek yok. Vazgeç!"

 

"Hayır oğlum. Dört elemente sahip olmama çok az kaldı. Ve görüyorum ki hepsini bana getirdin."

 

Biz daha ne olduğunu anlamadan yakalanmıştık. Boğazımıza dayayan hançerler hepimizi dondurdu.

 

"Baba bugün günlerden ne?"

 

"12 nisan"

 

"12 nisan" diye tekrar etti Eren. "Yıldırım ikizlerinin doğum günü. Bugün benim ve Kerem'in doğum günü. Bugün ona ve diğer koruyuculara en büyük hediyeyi vereceğim."

 

Küçük bir ışık topu yaptı. Yavaş yavaş büyütürken arkasına baktı. "Bu savaş başlamadan bitecek."

 

"Beni hatırladın mı?" dedi arkamdaki adam fısıldayarak. Elim kolumdaki izin üzerine gitti. "Kimsin sen?" dedim fısıltıyla.

 

"Yakında öğreneceksiniz."

 

Eren büyük bir ışık patlaması yaptığında, arkamdaki adam önüme geçtiği gibi yok oldu. İki saniye görmeme rağmen Eren'e benzettim.

 

Diğerlerine baktım hepsi ışıktan korunmak için yüzlerini kollarıyla kapatmıştı. Hemen Eren'in yanına gittim. Yerde hareketsiz bir şekilde yatıyordu.

 

"Eren ses ver. İyimisin?" Hemen bileğini tutup nabzını kontrol ettim, yaşıyordu ama nabzı düşüktü. "Ses ver."

 

"Güneş. Gün ışığı lazım."

 

"Nasıl hissediyorsun?" Sorum şuan sorulacak en anlamsız soruydu. Kendi doğum gününde babasını öldürmüş biri nasıl hissedebilirdi?

 

"Rahatlamış, bitkin ve."

 

Nabzı normale dönerken oturup babasının olduğu yere baktı. "Huzurlu. Bitirdim, size en iyi hediyeyi verdim."

 

"Eren çok halsizsin. Dinlenmen gerekiyor."

 

"Hayır, kaynaklar temizlenmeden olmaz."

 

"Senin dinlenmen gerek. Kaynak dediğin yerler neresi? Biz temizleriz."

 

"Yüzükleri aldığınız yerler. Elementlerin kaynakları. Sizin gücünüze ihtiyaçları var."

 

"Tamam biz yapacağız. Sen buradan ayrılma."

 

"Tamam, buradayım. Bu beni zayıf düşürdü."

 

"O halde gitmemiz gereken yerleri biliyoruz." Arda'nın arkamdan gelen sesiyle arkama döndüm.

 

"Evet Arda biliyoruz. Tekrar burada buluşalım."

 

Hepimiz az önce yaşananların etkisindeydik. En çokta Kerem. Yıllardır görmediği babasını görmüş ve annesi gibi gözlerinin önünde yok olmuştu.

 

"Kerem gidelim hadi." Yanına gidip elini tuttum. Oda aynı yere bakıyordu.

"Gidelim. Hadi Maya."

 

Ormana girdiğimizde o adamın dediklerini düşünüyordum. Yakında neyi öğrenecektik? Eren ve Kerem'le nasıl bir bağı vardı?

 

"Ne düşünüyorsun Ecem?"

 

"Bilmiyorum. Sen?"

 

"Kötü. Babam yapmak istemiyormuş gibi baktı. Eren'de bunu fark etti."

 

"Kötü bir şey hissetmiş olmalı."

 

"Sen iyisin değil mi? Zarar vermedi değil mi?"

 

"Hayır vermedi. Kerem lütfen şimdi kendini düşün."

 

"Yapamam Ecem. Şimdi kendimi düşünemem. Önceliğim sensin."

 

"Benim yarın hastaneye dönmem lazım."

 

"Seninle geleceğim."

 

"Bütün gün orada olacağım. Kalmana izin vermezler."

 

"Bani tanıyamamışsın."

 

"İşimize bakalım."

 

"O adam seni neden korudu?" Bu sorusunu beklemiyordum.

 

"Bilmiyorum. Ama şuna eminim sizinle bir bağı var."

 

"Nasıl bir bağ?"

 

"Bilmiyorum. Ama bir bağ var."

 

Göle geldiğimizde ilk fark edilen şey suyun kirli olduğuydu.

 

"Su çok pis."

 

"Bizde düzeltmek için buradayız güzelim."

 

Ona döndüm. Bana güven ve umut veren mavi gözleri, tekrar güven ve umut verdi.

 

"Kerem nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun?"

 

"Nasıl kelebeğim?"

 

"Az önce baban öldü. Annen gibi gözlerinin önünde. Çok sakinsin."

 

"Bak denizkızı sana zarar vereni affetmem." Elini kolumdaki izin üzerine koydu. "Babam sana zarar verdi." Gözlerimin içine baktı. "Kalbini kıranı affetmem." Elini kalbimin üzerine koydu. "O çocuk kalbini kırdı. Onunla görülecek bir hesabım var."

 

"Kerem. Emre'yi tanımıyorsun."

 

Beni kucağına alıp alnımdan öptü, ardından yürümeye başladı. "Olabilir bebeğim. Babamı da tanımıyordum. "

 

"Kerem benimle geleceksen Emre'ye bir şey yapmayacaksın."

 

"Bakarız güzelim."

 

Suya girdiğimizde indirdi. Elimden tuttuğunda beraber suya daldık. Suyun altı kirden görünmüyordu. Tekrar yüzeye çıktığımızda su bulunduğumuz yerden temizlenmeye başladı.

 

"Ecem şuraya bak. Su berraklaşıyor."

 

"Görüyorum. Bu muhteşem."

 

Tekrar daldığında ayağımdan tutup benide aşağıya çektiğinde birbirimize sarıldık.

 

Sırtımdaki eli belime indiğinde yüzeye çıktık. Yüzüme yaklaşıp "seni şuan burada öpsem ne yapabilirsin?" dedi.

Biraz daha yaklaştığında nefesi yüzüme çarptı. "Bunu yapmayacaksın..."

 

Bir anda ensemden tutup kendine çektiğinde dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Bana ikinci bir şok yaşattı.

 

"Yaptım."

 

"Sen delisin."

 

"Sana deliyim. Sana aşığım."

 

"Bende sana" diyebildim sadece. Heyecandan konuşamıyordum.

 

Kumsala çıktığımızda Kerem eğilip suya üfledi. Saniyeler içinde gölün yarısı buza döndü.

 

"Buz pateni yapabilir musun?"

 

"Tüm gölü dondurdun."

 

"Yüzeyi dondurdum. Hepsini değil. Biliyor musun? "

 

"Çok bilmiyorum. Küçükken bir kaç kez yapmıştım."

 

"Hadi o zaman biraz kayalım."

 

"Ne? Bizi bekliyorlar."

 

"Hemen gitmemiz gerekmiyor. "

Bileğimden tutup buza çıktı. "Hadi. Sadece kayacağız."

 

"Geldim deli çocuk." Eğilip ayakkabılara baktım. "Bu ayakkabılarla kayabileceğimize eminmisin?"

 

"Çok kaymayacağız zaten. Sıkıntı olmaz."

 

Yanına çıktığımda belimden kavrayıp kendine yasladı. "Ecem çok güzelsin. Daha önce sana bunu söyleyen oldumu?"

 

"Evet, babam. Güzel kızım derdi hep."

 

"İlk değil ama son olacağım güzelim." Benden ayrılıp kaymaya başladı.

 

"Biraz eğlenelim. Geri dönmemiz gerekiyor. Eren'i merak ediyorum."

 

"Bende" dedim kaymaya başlayarak. "En son çok kötüydü. Hepimizin dinlenmeye ihtiyacı var. Ama önce yapmam gereken bir şey var."

 

"Oda kelebeğim asıl aileni tanımak."

 

"Evet, sence beni tanırlar mı?"

 

"Bilmiyorum kalbim. O fotoğrafta en az üç aylıktın. Bence tanıyacaklar."

 

"Bence tanıyamazlar. Fotoğraftaki benle şimdiki benin alakası yok."

 

Kerem'e yetiştiğimde elimden tuttu. Senkronize olmuş şekilde dakikalarca kaydık. O gün en mutlu ve huzurlu olduğum gündü.

 

"Kerem bugün en mutlu günüm"

 

"Biliyorum kalbim. Gidelim artık akşam oluyor."

 

Hava kararmaya başlamıştı ve biz hâlâ donmuş gölde kayıyorduk. Diğerlerinin ağaçların arasından siluetleri göründü.

 

"Bizim gitmemize gerek yok."

 

"Evet Kerem. Yarışalım."

 

"Önden başla leydim."

 

"Sen başla."

 

"Hayır güzelim. Lütfen başla."

 

Kerem'e bakıp gülümsedim. Hızlandığımda dengemi kaybedip sert buzun üzerine düştüm. Bileğimi burkmuştum. Elimle ağrıyan bileğimi tuttum. Kerem yanıma geldiğinde beni kucağına aldı.

 

"Yarışmayacaktık Ecem. Acıyormu?"

 

"Hayır. Benim dikkatsizliğimdi."

 

"Gölü donduran ve buz pateni yapmak isteyen bendim."

 

"Kerem bunun için kendini suçlamayacaksın değil mi?"

 

Dikkatli adımlar yürümeye başladı.

 

"Yapmayacaksın değil mi? Kerem bu sessizliğini sevmiyorum."

 

"Hayır Ecem suçlamıyorum. Bu manzara tanıdık geldi."

 

Kumsala döndüğümde büyük bir ateş yaktıklarını gördüm. Ateşin etrafına oturduklarında kumsala geldik. İndirdiğine bir kolunu belime dolayıp yürümemde yardım etti. Oturduğumuzda başımı Kerem'in omzuna koydum.

 

Eren" arkadaşlar bugün yıllar süren savaşı bitirdim. Karanlık güçler yok edildi. Elementler ve son koruyucular" dedi, ardından hepimizin yüzüne baktı. "Artik güvende. Orman hayvanlar ve elementler bir arada yaşayacak."

 

Kerem'e baktı. "Siz saatlerdir burada ne yapıyordunuz?"

 

"Sanane Eren" dedi Kerem tersleyerek.

"Siz ne yaptınız?"

 

"Volkan tekrar canlandı".dedi Mert.

 

"Hava temizlendi" dedi Arda.

 

"Doğa artık yeşil" dedi kardeşim Özgür.

 

Doğa, hayvanlar ve elementler artık özgürdü. Bunu yapan Eren'di. Kendi babasını öldürmüş ve özgür bırakmıştı.

 

"Bittimi yani?" dedi Kerem başını başıma yaslayıp.

 

"Bitti kardeşim" diye karşılık verdi Eren.

"Bitti. Bir daha başlamayacak bir savaş bitti."

 

"Bunu sen yaptın. Hepimizi kurtardın."

 

"Kolay olmadı. Babamla büyüdüm, onunla bir bağım vardı. Bana geçmişte soğuk davranmış olabilir ama bir bağım vardı."

 

"Benimde annemle. Senin aksine annem bana sıcaktı. Onu çok özledim."

 

"Bende" dedim. "Bende özledim. İkiside bana evlatlık olduğumu hissettirmedi."

 

"Böyle bir ailenin kızı olduğun için şanslısın güzelim." Kardeşlerime döndü. "Onlarda böyle bir ablaları olduğu için şanslılar. Tabi bende öyle. Senin gibi bir sevgilim olduğu için."

 

"Bende Kerem size sahip olduğum için şanslıyım."

 

Mert Arda'yla beraber bir gösteri yaptılar. Saatlerce konuştuk. Hepimizin için en güzel gündü 12 nisan.

 

Herkes yattığında ben Kerem ve Eren uyanıktık.

 

"İyiki doğmuşsun Kerem."

 

"Sende Eren, sende iyiki doğmuşsun. İyiki benim kardeşimsin."

 

"Sende iyiki benim kardeşimsin."

 

"İyiki doğmuşsunuz Yıldırım ikizleri" dedim ikisinede bakarak. Esnediğimde gözlerim kapanıyordu. "Ben uyuyacağım."

Uzanıp başımı Kerem'in bacağına koyup gözlerimi kapattım.

 

"Tamam kalbim. Yarın hastaneye gidiyorsun değil mi?"

 

"Evet gitmem gerekiyor. Neredeyse iki haftadır gitmiyorum."

 

"Bende yatıyorum. Seninle geleceğim çünkü."

 

"Sorun istemiyorum."

 

"Söz veremem."

 

"İstemiyorum Kerem. O kadar."

 

Son hatırladığım Kerem'in saçlarımdaki eli ve anlamadığım konuşmalarıydı.

 

🌸

 

Saat dokuza gelirken Kerem'le beraber hastaneye girdik. Ne kadar denesemde gelmemeye ikna edemedim.

 

"Sen kantine in. Benim diğerlerini bulmam gerekiyor" dedim Kerem'e.

 

"Diğerlerinden kastın o çocuk değil, değil mi?"

 

"Buradaki tek arkadaşım o değil. Burada onlarca arkadaşım var."

 

"O çocuğun yanına yaklaşma."

 

"Görevim gereği bir yerde buluşacağız."

 

"Bugün o çocuğu görmeyeyim."

 

"Kerem söz verdin. Öğlene kadar kalacaksın."

 

"Tamam söz verdim. Şimdi benimle kal ama."

 

"Gidelim o zaman."

 

Koluna girdiğimde sol tarafa döndük.

"Bu saatte kantin boştur. Rahat ederiz."

 

Kantine girip boş bir masaya oturduk. Kerem elini yüzüne yaslayıp dirseğini masaya koydu.

 

"Ecem çok güzelsin. Annemden sonra gördüğüm en güzel kızsın."

 

"Daha kaç kez söyleyeceksin?"

 

"Neyi güzelim?"

 

"Bunu" dedim gülerek. "Daha kaç kez güzel olduğumu söyleyeceksin?"

 

"Nefes aldığım her an." Boşta kalan elini kalbinin üzerine koydu. "Kalbimin attığı her an."

 

"Benimle olduğun her an yani?"

 

"Evet denizkızı. Seninle olduğum her an güzel olduğunu söyleyeceğim. Sen benim tek güzelimsin."

 

"Ecem" Emre'nin sesini duyduğumda arkama dönmemle beraber Emre'yi arkamda gördüm. "Benimle gel hemen."

 

"Bana emir verme hakkını sana kim veriyor Emre?"

 

"Hemen!"

 

"Geliyorum." Ayağa kalktıgımda Kerem bileğimi tuttu. "İki dakika Kerem."

Bıraktığında Emre'yle beraber ayrıldım.

Uzaklaştığımızda "o çocuk kimdi?" diyerek kolumu tuttu.

 

"Kolumu bırak! Canımı acıtıyorsun!"

 

"Soruma cevap ver! Kimdi o?"

 

"Sana cevap vermek zorunda değilim."

 

"Zorundasın."

 

"Değilim. Sana bir şey söylemek zorunda değilim."

 

"Ben cevaplayayım." Kerem'in sesini duyduğunda kolumu bıraktı. "Sevgilisiyim. Ya sen kimsin?" Yanıma gelip beni arkasına aldı. "Ecem'in güzel kalbini kıran biri."

 

"Beni ne çabuk unuttun?"

 

"Ben olunca zor olmadı. Git şimdi."

 

"Konuşmam gerekiyor."

 

"Gerekmiyor. Git yoksa elimden bir kaza çıkacak." Yanına geçip kolunu tuttum. "Ne istiyorsun Emre?"

 

"Seni Ecem. Benim olmanı."

 

Kerem için bu bardağı taşıran son damla olmuştu. Bir anda Emre'yi tutup sertçe kafa atıp düşürdü. "Sen onu baştan kaybettin. Yürü Ecem gidelim."

 

Bana dönüp yumuşak bir şekilde kolumu tuttu. "Hadi güzelim. Daha fazla durmaya gerek..." Emre birden kalkıp Kerem'e sert bir yumruk attığında saniyeler içinde birbirlerine girdiler.

 

Ben ve diğer doktorlar ve hemşireler ne olduğunu anlamamıştık. Beş dakikanın sonunda ayırdığımızda Kerem'i ilk müdahale odasına götürdüm. "Kerem sorun istemiyorum demiştim."

 

"Sana onu dedikten sonra sakin kalamazdım."

 

Dudağı ve bir kaşı patlamıştı. "İstesede beraber olamayız zaten. Ona karşı bir şey hissetmiyorum."

 

"Bu çocuk seni bırakmayacak."

 

"Konuşmalıydım."

 

"Bir daha bu çocukla konuşmayacaksın."

 

"Çok zor. Başka bir sorun çıkmadan gitmeni istiyorum."

 

"Unut bunu, gitmeyeceğim."

 

"Burada kalamazsın."

 

Kapı açıldığında içeriye arkadaşım Demir girdi. "Ecem iyimisin? Az önce ne oldu?"

 

"Ben iyiyim. Demir sen Kerem'le ilgilen benim küçük bir işim var."

 

Odadan çıktığımda aklımda olan tek şey Emre'yle konuşmaktı. Öylede yapacaktım, gidip konuşacaktım.

 

Emre'yi duvara yaşlanmış haldi buldum. Beni fark ettiğinde kırılmış gözlerle bana baktı. Yanına gidip yüzüne baktım.

 

"Neden geldin? Sevgilinin yanına gitsene."

 

"Sana güvenmiştim Emre. Ailemi kaybettikten sonra bana iyi geleceğini düşünmüştüm. Ama yanılmışım. Ben seni sevmiştim Emre."

 

"Bende seni sevmiştim Ecem. Kendimi açıklamama izin vermedin."

 

"Beni aldattın. Ne açıklayacaksın? Neden yaptığınımı?"

 

"Hayır. Sen o gün beni yanlış anladın. O kız teyzemin kızıydı. Kendisi şehir dışında olduğu için uzun zamandır görmüyordum."

 

"Bunu o an söyleyecektin şimdi değil. Bir sevgilim var ve mutluyum. Senden tek bir isteğim var."

 

"Ne istersen yapmaya hazırım."

 

"Benden uzak dur. Artık seninle görüşmek istemiyorum."

 

"Bunu o çocuk istiyor değil mi?"

 

"Hayır ben kendim istemiyorum."

 

Arkamı dönüp odaya geri döndüm. Kerem'in kaşı bandajlanmış dudağı temizlemişti. Demir bir kez daha kendini göstermişti.

 

"Daha iyimisin Kerem" dedim yanına oturduğumda.

 

"İyiyim. Emre'yi bir daha yanında görmeyeceğim. Görürsem onu elimden kimse alamaz."

 

"Görmeyeceksin zaten. Bana kızacaksın ama az önce onun yanındaydım."

 

"Ecem gitmemeni istiyorum demiştim."

 

"Biliyorum ama onunla konuşmam gerekiyordu."

 

"Ona geri dönmeyeceksin değil mi? Annem gibi bırakmayacaksın değil mi?"

Sesindeki ve gözlerindeki acı canımı yakıyordu.

 

Onu bırakıp Emre'ye dönmemden korkuyordu.

 

"Bırakmayacağım" dediğimde beni kendine çekip sarıldı. "Bırakma Ecem. Gitme benden. Eğer gidersen ben dayanamam."

 

"Gitmeyeceğim. Her anında yanında olacağım."

 

Ayrılıp gözlerime baktı. Gözlerinde güvenin yanında acıda vardı.

 

"Bahçeye çıkalım. Bu oda beni daralttı."

 

Kapının açılmasıyla Emre odaya girdi.

"Ecem gelmen lazım. Acil bir vaka var."

 

"Evet Emre dinliyorum."

 

"40 yaşında dişi. kalp krizi sebebiyle hastaneye geldi. Hadi."

 

"Geldim. Gitmem lazım Kerem. Sen bahçeye çık."

 

"Bekliyor olacağım güzelim. Birinin hayatı beraber olmamızdan önemli."

Tekrar sarıldı. "Görevin olsada Emre'den uzak duracaksın güzelim" dedi kısık bir sesle.

 

Kalktığımda Emre'yle beraber çıktık.

"Emre hasta hakkında daha çok..."

 

Bir an duraksadım. Kuzenlerimi ve eniştemi gördüğümde aklıma direkt olarak teyzem geldi. "Hastanın adı Sinem Kaya. İkiz çocukları var."

 

"Evet. Bunu nereden bildin?"

 

"Bildim teyzem çünkü."

Yanlarına geldiğimizde "Polat, Ada. Ne oldu?" dedim.

 

"Ecoş annem" dedi kuzenim Ada.

 

"Tamam sakin ol Ada. Annen iyi olacak." Emre'ye baktım. "Sen burada kal ben giriyorum."

Odaya girdiğimde Orhan hocayı teyzemin başında dikilirken buldum.

 

"Ecem burası senin. Ciddi ve zor bir ameliyata girmem lazım. Senide her an çağırabilirim, hazır ol." Orhan hoca çıktığında teyzemin yanına gidip nabzını kontrol ettim. "Teyze iyi olacaksın."

 

Teyzem kendine geldiğinde elini tuttum. "Teyze iyisin değil mi?"

 

"İyiyim Ecem. Sen nasılsın?"

 

"İyiyim. Sizi çok özledim."

 

Bizde seni kızım. Özlettin kendini."

 

"Bir daha bu kadar özletmem."

 

"Ecem güzel kızım, sana söylemem gereken bir şey var."

 

"Dinliyorum teyze" dedim merakla.

 

"Bunu söylemenin sırası değil ama" dedi teyzem. Ardından boşta kalan elini, elimin üzerine koydu. "Sen ailenin"

 

"Biliyorum teyze, kendini yorma."

 

"Çocuklar biliyor mu?"

 

"Biliyorlar. Birbirimizi kabullendik. Öz olmamaları benim için önemli değil."

 

"Akıllı kızım."

 

"Yakında öz annemi görmeye gideceğim. Bir kez de olsa görmek istiyorum."

 

"Senin kararın güzel kızım."

 

"Dinlenmen gerekiyor. Ben çıkıyorum."

 

Odadan çıktığımda herkes bana baktı.

"İyi. Tekrarlamazsa yarın çıkarsınız" dedim rahatlatmak için.

 

"Ecoş sen neredeydin? Bir türlü ulaşamadım sana."

 

Gerçeği söyleyemezdim, bunu yapamazdım.

"Eda'y la küçük bir tatil yaptık."

 

"Bana neden haber vermedin?" dedi Ada. Ardından yanında duran Polat'ı gösterdi. "En azından kısa süreliğine bundan kurtulurdum."

 

"Kerem'i gördünüz mü?"

 

"Evet Ecoş. Bahçeye çıktı. Hadi bizde çıkalım."

 

"Tamam Ada. Çıkalım."

 

Ada'y la beraber ayrıldığımızda "tatlım senin sakladığın bir şey var".dedi Ada, bana baktı. "Ne saklıyorsun sen?"

 

"Ne saklayacağım Ada?"

 

"Bilmiyorum ama sende bir şeyler var. Sende ve diğerlerinde."

 

"Ada hepsi sıradan gençler, bende öyle."

 

"Yalan söyleme, hiçbirimiz sıradan gençler değilsiniz." Cebinden Drago'ya ait bir pul çıkarttı. Ben ise o an ne diyeceğimi bilemedim. "Bu bilinen hicbir hayvana ait değil. Tekrar soruyorum, ne saklıyorsun?"

 

"Bunu nerden buldun?"

 

"Soruma cevap ver. Ne saklıyorsun?"

 

"Anlatacağım ama aramızda kalacak. Önce ormana gitmemiz lazım."

Elindeki pulu alıp cebime koydum.

"Şimdi sen cevap ver, nerede buldun?"

 

"Yanınızdan ayrıldıktan sonra ormanda buldum."

 

Hastaneden çıkınca Kerem'le buluşup bahçeden çıktık.

 

Dakikalar süren sessiz yolculuğun sonunda ormana geldiğimizde Kerem'le ben hâlâ ne diyeceğimizi bilmiyorduk.

Kuzenim Ada Element Koruyucularının sırrını öğrenmişti.

 

 

Loading...
0%