Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm Yüzleşme

@yazarlik_hayali.06

Kabileye geldiğimizde herkes Ada'yı izlerken, oda etrafı izliyordu. Meydandaki diğer koruyucuların yanlarına gittiğimizde Arda ayağa kalkıp "onu neden buraya getirdiniz?" dediğinde sesi hafif sertti.

 

"Sakin ol Arda"dedi Kerem. "Arkadaşlar sizinle konuşmamız gerekiyor. Ama burada olmaz."

 

Ayağa kalktıklarında ormana girdik. "Anlatacakmısınız? Ada'yı yerlilerin kampına neden getirdiniz?" dedi Eren arkasına bakıp." "Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz?"

 

"Bir şey yapmaya çalıştığımız yok. Senin dikkatsizliğin sonucunda Drago'ya ait bir pul bulmuş. Malesef bizde getirmek zorunda kaldık."

 

"Drago oradan geçmiş olmalı. Ne kadarını biliyor?"

 

"Sıradan gençler olmadığımızı."

 

Biz sıradan gençler değildik. Biz elementlerin son koruyucularıydık. Biz bir aileydik.

 

"Güzelim bunu açıklayacak en doğru kişi sensin."

 

"Evet Ecoş. O hangi hayvana aitti?"

 

"Eren Drago'yu nerede bulabilirim?" deyip Eren'e döndüm. "Göstermem daha doğru olur."

 

"Bilmiyorum. Bir kaç gündür bende çok görmedim" dedi Eren. Ardından sol tarafı gösterdi. "Ama ejderha mağaralarında bulursun."

 

"Ada sana güvenebilirmiyiz?"

 

"Ecoş bunu soruyorsan beni tanımamışsın" dedi Ada kollarını göğsünde bağlayıp. "Benden sır çıkmaz kızım."

 

"Bunu Polat dahil kimseye söylemeyeceksin Ada."

 

"Tamam söylemiyecegim."

 

"Gel o zaman."

 

Beraber ormana girdiğimizde Kerem'e baktım. Göz göze gelince yapacak birşey yok der gibi baktı. Derin bir nefes verdiğimde, ağaçların arasındaki Gölge'yi fark ettiğimde ulumaya başladı.

 

"Gölge gel buraya"dedi Ebru. Ardından Ada'ya baktı. "Korkma saldırmaz."

 

"Bir kurttan korkacak değilim." Ada Ebru'yu küçük görerek bir hata yapmıştı.

 

"Kızım farkındamısın bilmiyorum ama yanımda bir kurt var. İsterse seni saniyeler içinde parçalar."

 

"Ebru bugün sana Kral'ın yavrularını gösterecektim. Hadi gidelim." Hepimiz Arda'nın ne yapmaya çalıştığını anladık. Ebru'yu Ada'dan uzak tutmaya çalışıyordu ve başarmıştı da. Ebru ve Gölge'yle beraber yanımızdan ayrıldıklarında, "bu kızı sevmedim" dedi Ada. "Ecoş anlat artık. Ne saklıyorsunuz?"

 

Mağaraya yaklaştığımızda Mavi uçarak yanımıza gelip, Eren'in üzerine atlayıp yere düşürdü. "Drago yakınlarda olmalı" dedi gülüp. Ardından elini Mavi'nin başına koydu. Kerem gülüp Eren'i kaldırıp bana döndü. Bakışları bana umut verirken gülümsedi. Bu kadar etkileyici olmayı nasıl başarıyordu? Nasıl her seferinde gözlerinde kayboluyordum? "Hadi güzelim. Anlat artık."

 

"Ne?" dedim gözlerimi Kerem'den ayırıp. "Ne anlatayım?"

 

"Ada Drago'nun pulunu buldu ya" dedi tane tane. "Az önce her şeyi anlatma kararı aldık ya."

 

"Doğru." Ada'ya döndüm. " Ada haklıydın biz sıradan gençler değiliz."

 

"Orasını anladım zaten Ecoş. Sakladığım şey ne?" dedi Ada. Ardından Eren'in yanındaki Mavi'yi gösterdi. "Bu bir ejderhamı?" Bana döndü. "Ortadan kaybolduğunda Eda'y la tatilde değildin değil mi? Bu" parmağımdaki yüzüğü gösterdi. "Bu yüzüklerin anlamı ne? Daha binlerce soru var aklımda, bunları cevaplaman lazım."

 

"Evet o bir ejderha."cebimdeki Ada'dan aldığım pulu çıkarttım. "Bu pulda annesine ait. Eren O gün geldiğinizde bir oktan bahsetmişti, hatırladın mı?"

 

"Evet hatırladım."

 

"Ortadan kaybolma sebebim o oklardı." Elimi kaldırıp yüzüğü gösterip Eren'e baktım. Başını sallayıp onayladığında devam ettim. "Biz elementlerin koruyucularıyız." Bir su topu yaptım. "Bu yüzüklerde gücümüzü artırıyor. Ada kimseye söyleme lütfen."

 

"Söylemem. Sizden böyle bir şey çıkmasını beklemiyordum. O yağmur neden siyahtı."

 

"Bilmek istiyormusun?"

 

"Evet."

 

"Bize bu güçler kötü güçlere karşı koymak için verildi. Biz yaptık, yani Eren yaptı."

 

"O yağmur sizin için tehlikeliydi. Size bir şey anlatmadan korumam gerekiyordu. Gittiğimiz o mağara ise bize güçlerimizi veren yer" dedi Eren benim yerime.

 

"Ecem bu çılgınca. Sizin normal olmadığınızı tahmin etmiştim ama bu kadarı çok fazla."

 

"Evet Ada. Sen sadece öğrendin ama biz yaşadık."

 

"Bunu birine anlatsam deli olduğumu düşünür. "

 

"Anlatmayacaksın Ada. Söz verdin."

 

"Benden sır çıkmaz. Size yardım etmek isterim."

 

"Sende mi koruyucu olmak istediğini mi söylüyorsun Ada?"

Ada başını sallayıp onayladığında boynuna atladım. Elimdeki su topu patladı. "Evet Ecoş. Siz teyzemden bize emanetsiniz."

 

"Benim hakkımda bilmediğin bir şey daha var."

 

"Artık senin hakkında bilmediğim bir şey yok Sare."

 

"Biliyormuydun?"

 

"Evet, bir tek sen bilmiyordun."

 

Eda "hadi göle gidelim" dediğinde Kerem'le birbirimize bakıp gülümsedik.

 

"Burada göl mü var?"

 

"Görebileceğin en temiz göl." Eda Ada'nın koluna girdiğinde yanımızdan ayrıldılar. Ben ise arkalarından baka kaldım. Bu kadar iyi anlaşmaları beni sinir ediyordu. Bana ne olmuştu? Kuzenimi ve en yakın arkadaşımı kıskanmışmıydım?

 

"Hadi Ecem."dedi Kerem.

 

"Geldim, gidelim" dedim.

 

Göle geldiğimizde, gölün hâlâ buz olduğunu gördüm. Kerem buz yaptıktan sonra düzeltmemişti. Eda'lar kaymaya başlamışlardı. "Buz pateni?" dedi Kerem.

 

"Delirdinmi Kerem?" dedi Eren. Ardından gölün üzerindeki Ada'yı gösterdi. "Sırrımız ortaya çıktı. Sen hâlâ eğlence peşindesin."

 

"En azından güvenebileceğimiz biri öğrendi."

 

"Evet Eren. Korkuyor musun yoksa?" dedim donmuş göle ilerlerken.

 

"Hayır. Neden korkacağım?"

 

"Bilmiyorum. Belkide düşmekten." Buzun üzerine çıktığımda Kerem yanıma geldi. "Hadi kelebeğim. Nasıl yapılacağını gösterelim."

 

"Ben göstereyim kardeşim" Eren birden gölün üzerine çıkıp profesyonel bir şekilde kaymaya başladığında hayranlıkla izlemeye başladık, kızlar bile durup onu izliyordu.

 

"Nasıl bu kadar iyi kayabiliyor?"

 

"Bilmiyorum. Bizden iyi kaydığı kesin."

 

Eren hepimize küçük bir şov yapıp geri döndü. "Ne diyordun kardeşim? Bana ne gösterecektin?"

 

"Eren sen nasıl bu kadar iyi kayabiliyorsun?" dedi Kerem hayranlıkla.

 

"Eskiden aldığım eğitimler diyelim" dedi Eren kollarını göğsünde bağlayıp. "Çıkmaları lazım. Eda'nın ateş gücü buzu eritiyor."

 

"Biz çıkarsak erimez." Kerem'le beraber senkronize şekilde kaymaya başladık.

Saatlerce kaydıktan sonra Mert'in yaktığı ateşin etrafında toplandık.

 

"Ada ne düşünüyorsun?" dedim.

 

"Çılgınca. Son bir sorum var."

 

"Evet Ada."

 

"Siz üniversiteden arkadaş değilsiniz değil mi?"

 

Başımı sallayıp ormanı gösterdim. "Bu orman bizi bir araya getirdi."

 

"Bu yalana Polat'ı nasıl inandırdınız?"

 

"Toprak Ada, toprak. Aşık olan bir insanı kandırmak kolay olur."

 

"Evet" dedi Eren. "Polat'ın tek farkı kalbinde birinin olmasıydı."

 

"Ben hâlâ sizin hayvanları göremedim."

 

Ada nasıl bu kadar sakindi? Hiç birimiz bu kadar sakin kalmasını beklemiyorduk.

 

"Ada bunu istediğine eminmisin?" deyip Ada'ya döndüm. "Son derece tehlikeli olan hayvanlar."

 

"Eminim. Hiçbir hayvan beni korkutmaz."

 

Drago'nun ormanı inleten sesiyle Ada koluma sarıldı. Bu hâli beni güldürdü.

 

"Ne gülüyorsun Ecoş? Komik mi?"

 

"Evet komik. Az önce hiçbir hayvanın seni korkutamayacağını söylemiştin."

 

Drago yere indiğinde Ada kendini geri çekerek arkama saklanırken Eren kalkıp Draco'un yanına gitti. "Bizim gece uçuşu zamanı."

 

Eren üzerine çıktığında uçtular. "Gittiler Ada. Çık artık" dedim kolundan çekip.

 

"Çok büyük."

 

"Korktun."

 

"Korkmadım."

 

"Korktun."

 

"Biraz. Gördüğüm en büyük hayvandı."

Yanıma tekrar çıktığında hâlâ korkudan kolumu tutuyordu.

 

"Güzelim yarın annenin yanına gidecek misin?"

 

"Evet Kerem, gideceğim. Gelecekmsin?"

 

Başını sallayıp saçlarımla oynamaya başladı. "Geleceğim kelebeğim."

 

"Bende gelmek isterdim Ecoş ama benim hastaneye dönmem gerekiyor. Telefon çekmediği için annemden haber alamadım" dedi Ada. Annesi için endişeleniyordu.

 

"Evet Ada. Bu ormanın en kötü yanı dış dünyayla bağlantının kesilmesi."

 

Eda "Ada gelsene sana diğer hayvanları göstereyim" dedi. Ardından elindeki dalı yaktı.

 

"Akşam akşam?"

 

"Evet tatlım. Akşam akşam. Bu saatte hepsi uyuyor oluyor, göstermem daha kolay olacaktır."

 

"Siz bilirsiniz dikkat edin."

 

Kızlar ayağa kalktığında Mert'te onlara katıldı. Başımı Kerem'in yanındaki çocuklara çevirdim. Üçüde uyumuştu.

 

Kerem'le bir başımıza kaldık.

"Sence Arda'lar nereye gitmiştir?" dedi Kerem.

 

"Bilmiyorum. Bizimkilerle karşılaşmasalar iyi olur. "

 

"Haklısın."

 

"Arkadaşıma çekmişim. Yarın benim tekrar hastaneye dönmem lazım. Teyzemi merak ediyorum. Onu o halde bırakıp geldim."

 

"Gidersin güzelim. Ada'nın sırrımızı öğrenmesi kötü oldu."

 

"Evet daha dikkatli olmalıyız. Başka biri öğrenmemeli."

 

"Başka biri öğrenmeyecek."

 

"Bundan emin değiliz."

 

"Eminiz güzelim. Engelleyeceğiz. Bizden ve Ada'dan başka kimse bilmeyecek."

Kuma uzandığında kolumdan tutup benide yatırdı. Gözlerime bakarken, mavi gözleri kapanıyordu.

 

"Bu kadar erken uyumayacaksın değil mi?"

 

"Hayır güzelim, uyumayacağım." Son söylediği bu oldu. Kendini uykunun kollarına bıraktı.

 

*

 

Saat 11.00'a geldiğinde Eda arabayı park ettiğinde indik.

 

"Burası" dedi Eda. Ardından anlatmaya başladı. "Annen Deniz Aktaş, kendisi dört yıl boyunca öğretmenlik yapmış. Baban Bora Aktaş, kendisi cinayet ve uyuşturucu satışından tutuklanmış."

Bana baktı. "Senden beş yaş büyük bir abin abin var. Berat Aktaş, kendisi büyük bir fabrikanın sahibi."

 

"Yani benim bir abim mi var?" dedim şaşkınlıkla.

 

"Evet. Hadi girelim."

 

"Kaçıncı kat Eda?"

 

"Giriş kat 3 numara."

 

Apartmana girdiğimizde kalbim hızlandı. Az sonra öz annemi görecektim. Üç numaralı kapının önünde durduğumuzda elimi zile uzattım. "Yapmalımıyım?" diye sordum.

 

"Yap kalbim. Şimdi yapmazsan bir daha yapamazsın" dedi Kerem güven veren sesiyle. Zile çaldıktan 1 dakika sonra kapı açıldı. Kırklı yaşların ortasında bir kadın açtı kapıyı.

 

"Deniz Aktaş siz misiniz?" dedim.

 

Kadın başını sallayıp "evet benim. Kime bakmıştınız." Sesi çok güzeldi. Altı yedi yaşlarında biri kız diğeri erkek iki çocuk göründü.

 

"Söylemeyi unuttum" dedi Eda. "Abinin iki çocuğu var. Sahra ve Taha."

 

"Evet" dedi annem Eda'ya bakıp. Ardından bana baktı. "Sare bu senmisin kızım."

 

Başımı salladığımda annem bana sarıldı. "Kızım, Sare'm. Seni çok özledim birtanem." Ayrıldığında içeriye girdik. Salona geçtiğimizde gözlerim doldu. Duvarların çeşitli yerlerinde fotoğraflarım vardı. Birinde dokuz yaşındaydım, lunaparkta çekilmiş bir fotoğrafım vardı. Bir diğerinde on sekiz yaşındaydım, üzerimde beyaz bir önlük vardı. Tıptan mezun olduğum gün olmalıydı.

 

Koltuklara oturduğumuzda annem yanıma oturdu. Elimi tuttuğunda "Sare hep bu günü bekledim. Sana anlatacaklarım var" dedi.

 

"Anlat lütfen. Dinliyorum."

 

"Çok güzel olmuşsun kızım. Seni verdiğimiz aile çok iyi bakmış."

 

"Evet."

 

"O avukat ve eşi çok iyi insanlardı."

 

"Anne neden verdin?"

 

"Sen o zaman üç aylık bir bebektin. Babanın alışkanlıkları yüzünden boşandık. Abini yanıma aldığımda durumumuz çok iyi değildi. O günlerde hayatıma avukat Berk girdi. Durumumu düzeltene kadar sana bakmayı teklif etti. Başka şansım yoktu. Kabul ettim. Kendisi bana da fazlasıyla yardım etti."

 

"Yani zorunda olduğun için bıraktın."

 

"Evet, zorunda olmasam bırakmazdım. Hangi anne çocuğunu isteyerek bırakır ki?"

 

Kapı çaldığında annem kalkıp odadan çıktı. Dakikalardır konuşmayan Kerem "güzelim annene benziyorsun" dedi.

 

"Evet Kerem. Ona çok benziyorum."

 

Az önce yeğenlerim olduğunu ögrendiğim çocuklar "baba" diye bağırarak odadan çıktılar.

 

"Abin geldi tatlım" dedi Eda elini omzuma koyup. "İyimisin şekerim? Gelmek için biraz daha mı bekleseydik?"

 

"İyiyim Eda. Sadece öğrendiklerimin şokundayım."

 

"Bende Ecem bu kadarını beklemiyordum."

 

İçeriye yanında yeğenlerimle beraber bir adam girdi. Koyu ve kısa saçları yeşil gözlerini açığa çıkarıyordu.

 

Yavaş adımlarla yanıma gelip oturdu. "Kardeşim." dedi. "Seninle uzun zamandır tanışmak istiyordum. Bu günün gelmesi bekliyordum." Sıkıca sarıldı. "Annem engellemeseydi sana çok önceden ulaşacaktım."

 

"Anlıyorum. Ama sonunda birbirimizi bulduk."

 

"Evet küçüğüm. Sonunda."

 

Annem odaya elinde tepsiyle girdiğinde abim benden ayrıldı. Annem tepsiyi bırakıp boş yere oturduğunda bakışlarım tepsiye döndü. Süt ve çikolata parçacıklı kurabiye. O an dolan gözlerimdeki yaşlar akmaya başladı.

 

Küçüklüğümde teyzem her kendimi kötü hissettiğimde süt ve çikolata parçacıklı kurabiye getirirdi.

 

"Güzelim ağlama dayanamıyorum" dedi Kerem. Yüzümü elleri arasına alıp kendine çevirdi. "Daha sonra gelmeliydik."

 

"Bugün gelmezsem başka bir gün gelemezdim."

 

Kerem gözlerimi silip alnımdan öptü.

"Tanıdığım en güçlü kadınsın."

 

"Evet küçük kardeşim" dedi abim arkamdan. "Bunu başka biri öğrenseydi bu kadar sakin kalamazdı. Küçüğüm gidecek misin?"

 

"Gideceğim. Tekrar görüşeceğiz."

 

"Gitmeni istemiyorum küçüğüm. Burada bizimle kalmamı istiyorum."

 

"Yapamam abi. Benim de bir hayatın var. Tekrar geleceğim."

 

"Söz mü küçüğüm?"

 

"Söz."

 

"Bekliyor olacağım küçüğüm."

 

"Kalkalım artık lütfen" dedim yalvarır gibi.

 

"Nasıl istersen küçüğüm."

 

Kalktığımızda önce abim sonra annem sarıldı. "Dikkat et kızım" dedi annem.

 

"Ona iyi bak delikanlı. Yoksa bulurum seni" dedi abim Kerem'e elini uzatıp.

 

"Bakacağımdan emin olabilirsiniz" dedi Kerem abimin elini sıkıp bana bakarken.

 

O bana baktı, ben ona baktım ve gözlerinde kayboldum.

 

"Onu üzmeyeceksin delikanlı."

 

"Emin olun üzmeyeceğim, üzülmesine izin vermeyeceğim."

 

Kapıya geldiğimizde tekrar sarıldılar. Ardından yeğenlerimde sarıldı.

 

"Tekrar gel" dedi Taha.

 

"Ben seni çok sevdim" dedi Sahra.

 

"Bende sizi sevdim çocuklar" dedim başlarını okşayarak. "Tekrar geleceğim."

 

"Dikkat et küçüğüm" dedi abim kapıyı açarken. "Çok uzatma. Yakında tekrar gel."

 

"Geleceğim."

 

İki dakika sonra bahçedeydik.

 

"Nasılsın şekerim?" dedi Eda. "Daha iyimisin?"

 

"Daha iyiyim Eda. Daha güçlüyüm" dedim. Ardından apartmana dönüp son kez baktım. "Buraya tekrar geleceğim."

 

"Buna hakkın var kızım. Geri dönelim."

 

İlerlemeye başladığımızda telefonum çaldı. Çıkartıp baktığımda arayanın kuzenim Ada olduğunu gördüm.

Açtığımda Ada konuşmaya başladı.

"Ecoş çok kötü bir şey oldu" dediğinde sesi kötü geliyordu.

 

"Ada ne oluyor?" dedim.

 

"Ecoş annemi kaybettik" dediğinde elimdeki telefonu düşürüp donakaldım.

 

"Tatlım ne oldu?" dedi Eda ama cevap olarak "teyzem" diyebildim. Güçsüzleşip yere dizlerimin üzerine çöktüğümde Kerem'de yere çöktü.

 

"Güzelim ne oldu?"

 

"Teyzemi kaybettik."

 

"Kalbim" dedi. Ardından kalkıp beni kucağına aldı. "Bugün çok yoruldun."

 

"Benim hastaneye gitmem gerekiyor."

 

"Yarın gidersin. Şuan sana gereken üç şey var. Ben kardeşlerin ve Pamuk."

 

O şekilde yürümeye başladı. Arabaya geldiğimizde arka koltuğa oturduk. Eda sürücü koltuğuna oturduğunda arabayı çalıştırıp sürdü. Ben ise sessiz sessiz ağlıyordum.

 

"Hastaneye sür Eda."

 

"Ormana gidiyoruz tatlım" dedi dikiz aynasından bana bakıp. "İyi değilsin. Bu halde hastaneye gidemezsin"

 

"Evet kelebeğim. Bu halde gidemezsin. Sonra beraber gideriz."

 

Camdan baktığımda Polat'ın arabasını gördüm. Ormana gidiyor olmalıydı. Ada yüzük takar gibi bir hareket yaptı. Bunun anlamı ormanamı gidiyoruz du.

Dün sırrımızı açıkladıktan sonra kendi aramızda bir kaç işaret belirlemiştik.

 

Başımı salladığımda hava almak için camı açtım. Sonrasını hatırlamıyorum. Uyuyakalmıştım.

 

*

 

Uyandığımda gözlerimi açtım. Hâlâ arabadaydım, hava neredeyse kararmaya başlamıştı. Kerem'in saçlarımda dolaşan parmaklarıyla gülümsedim.

 

"Kerem" dedim uykulu bir sesle.

 

"Söyle kalbim."

 

"Kaç saattir uyuyorum ben?"

 

"Seninle olduğumda zaman çok hızlı geçiyor."

 

"Sen saatlerdir burada mı oturuyorsun?"

 

"Evet kelebeğim o kadar tatlı uyuyordun ki rahatsız etmek istemedim."

 

"Polat'lar nerede?"

 

"Ceyda, Polat ve babası gittiler. Ada ormanda."

 

"Ada nasıl?"

 

"Çok kötü."

 

Başımı kaldırdığımda dikiz aynasından kendimi gördüm. Gözlerim şişmiş, saçlarım dağılmıştı.

 

"Ecem çok güzelsin."

 

"Bu halimlemi güzelim?"

 

"Evet. Her halinle güzelsin."

 

Arabadan indiğimizde elimden tuttu. Ormana yürümeye başladık.

 

"Teyzen için üzgünüm kelebeğim."

 

"Sorun değil Kerem. Onu annem gibi görüyordum."

 

"Anlıyorum kalbim. Bende annemi kaybettiğimde, bana bir arkadaşı baktı. Annemden iki yıl sonrada arkadaşını kaybettim. Bende onu annem gibi görüyordum."

 

"Aynı kaderi yaşıyoruz. İkimizde kaybettik. İkimizde kazandık."

 

"Ne kazandık kelebeğim? Ben kazanmışlık göremiyorum da."

 

"Birbirimizi. Element koruyucularını. Kardeşlerimizi."

 

"Büyük kayıplar verdik ama büyük kazançlarımızda oldu. Element koruyucuları bizim en büyük kazancımız oldu."

 

"Evet. Bu orman bizi bir araya getirdi. Aslında bizim en büyük kazancımız bu orman."

 

"Evet kelebeğim. Bir şey soracağım"

 

"Dinliyorum."

 

"Bu ormanda olmasa bile Element koruyucuları bir araya gelirmiydi?"

 

"Bilmiyorum" dedim Kerem'e dönüp.

"Belki bir gün gelebilirdik."

 

"Bence gelemezdik. Seninde az önce dediğin gibi. Bizi bir araya getiren bu orman."

 

"Biz Eda'y la bir aradaydık."

 

"Sonra biz katıldık ve tamamlandınız."

 

"Evet. Seni iyiki tanımışım Kerem."

 

"Bende seni Ecem."

 

Hafif hafif yağmur yağmaya başladı. O an aklıma ormana ilk geldiğimiz gün geldi. O günde yağmur yağıyordu.

 

İkimizde aynı anda "birbirimizi bulduğumuz gün" dedik. Ardından güldük. Bugün öğrendiklerime rağmen güçlüydüm.

 

"Sana bir şey sormak istiyorum Kerem."

 

"Dinliyorum kelebeğim."

 

"Burada olmasa bile Element koruyucuları bir araya gelirmiydi?"

 

"Gelirdi güzelim, gelirdi. Burada olmasa bile bir araya gelirdik."

 

"Sence nerede olabilirler?"

 

"Element koruyucularının kurulduğu yerde. Bu saatlerde orada oluyorlar."

 

İlerlemeye devam ederken Gölge'nin ulumaları duyuldu. Tam kabile halkının olduğu yerden.

 

Kurt sesleri arttığında yerlilkampına geldik. Meydanda büyük bir ateş yakmışlardı. Direkt Ada'yı aradım. Kabile halkının arasına karışmıştı. Etrafta bir kaç tane kurt vardı.

 

"İyi anlaşmışlar" dedi Kerem.

 

"Evet. Bu kadar iyi anlaşmalarını beklemiyordum."

 

Yanlarına geldiğimizde "günaydın uykucu" dedi Ada.

 

"Nasılsın Ada?"

 

Tek bir kelime söyledi. "Kötü"

 

Yanına oturup sarıldım. "Polat'la gitmeliydin"

 

"Boşver onu. Bana ihtiyacı yok zaten."

 

"Öyle söyleme. En çok sana ihtiyacı var."

 

"Bana ihtiyacı yok. O Ceyda'y la beraber." Bana döndü. Ağlamaktan gözleri şişmişti. "Benim sana ihtiyacım var. Benim size ihtiyacım var."

 

"Mert seni görmek isteyen biri var" dedi Mert'in abisi Toprak. "Uzun zamandır görmediğin biri.

 

"Kim abi?" diye sordu Mert.

 

Toprak abinin arkasından kabilede daha önce görmediğim bir kız vardı. Saçları başının tepesinden topluydu. Kan kırmızı gözleri karanlıkta parlıyordu.

 

Mert"Lena" deyip ayağa kalktı. "Lena kaç aydır ortalarda yoktun."

 

"Krallıkta işlerim vardı. Son aylarda avcılar peşime düştü. Sen?"

 

"Yeni dostlarım oldu" diyerek bizi gösterdi. Bize döndü. "İnsanlar dışında bir ırk daha var. Tanıştırayım vampir prensesi Lena."

 

"Sizde Element koruyucuları olmalısınız" dedi Lena.

 

"Evet, biz Element koruyucularıyız" dedi ardından Eren'i gösterdi. "Güneşten güç alan arkadaşımız Eren."

 

Arda ve Ebru'yu gösterdi. "Rüzgarların efendileri, Adra ve Ebru"

 

Kendini ve Eda'yı gösterdi. "Ateşin lordları ben ve Eda"

 

Kerem'le beni gösterdi. "Suyun kahramanları Ecem ve Kerem."

 

Efe'yi ve kardeşlerimi gösterdi. "Toprağın çocukları. Efe, Özgür ve Özge."

 

Yanımda oturan Ada'yı gösterdi. "Ekibimize yeni katılmış Ada. Kendisinin elementler üzerinde bir kontrolü yok."

 

"Sana bir haberim var. Babam avcılardan kurtulana kadar sizinle kalmamı istiyor."

 

"Lena bu güzel bir haber ama biz insanlar için tehlikeli değilmi?"

 

"Tehlikeli. Seninle tanıştıktan sonra insan kanına olan açlığım arttı." Başını sola çevirdi. "Biri var." Birden kanat benzeri şeyler cıktı sırtından. Siyahın üzerinde kırmızı desenler vardı. Hızla uçup uzaklaştı.

 

"Bizim duyamadığımız bir şey duymuş olmalı."

 

"Hayır Özgür o düşündüğün olmayacak" dedi Özge.

 

"Neden olmasın?" dedi Özgür.

 

"Asla ısırılmayacaksın."

 

Lena geri geldiğinde kanatlarını açtı.

"Sadece bir aslanmış. Korkulacak bir şey yok."

 

Kanatlarına baktı ardından Mert'e döndü. "Kanatlarım açık kalsa?"

 

"Kalsın prenses" dedi yerlilerin lideri.

"Baban yakın bir dostumdur. Burada büyük bir kutlama olacak. Seninde katılmanı istiyorum Lena" dedi ve oğlu Toprak'la gitti.

 

"Ne kutlaması Mert?" diye sordu Lena. Oturup kanatlarını hafiften kapattı. Mert'te oturdu.

 

"Elementleri ve ormanı tehtit eden kötülüğü bitirdik. Babamda büyük bir kutlama yapmaya karar verdi."

 

"Ve benimde katılmamı istiyor."

 

"Evet, katılacaksın değil mi?"

 

"İsterim ama ya size saldırırsam? Bunu istemiyorum."

 

"Geçmişte çok iyi arkadaştık. Seni çok iyi tanıyorum Lena. Diğer vampirlere benzemiyorsun. Kana o kadar aç değilsin."

 

Eda kulağıma eğilip "bu kızın Mert'i almasına izin vermeyeceğim" diye fısıldadı.

 

"Sevgilinle işim yok. Eski bir arkadaşım o kadar." Lena hızla kanatlarını çırptığında ateş rüzgarın etkisiyle yüzümüze çarpacakken Eda elini uzatıp ateşin gücünü kendine çekti.

 

"İşin olamaz zaten kızım." Elini uzattığında ne yapacağını anladığımda elini tutup indirdim.

 

Mert "kızlar iyi anlaşmaya bakın" dedi.

"Çünkü bir süre beraberiz."

 

"Harika" dedi ikisi aynı anda. Ateşin büyümesi Eda'nın sinirini açıklıyordu.

 

Mert ateşin gücünü kendine çekerek küçükttüğünde önce Lena'ya sonra Eda'ya baktı. "İkinizde durun artık. Biri zarar görecek."

 

"Babam gelecek' dedi Lena. "Babam Eren'i sevmeye bilir. Onun gücü biz vampirler için tehlikeli."

 

Eren "yani gitmem mi gerekiyor?" dedi kırgınlıkla.

 

"Hayır yanlış anladın. Gitmen gerekmiyor."

 

Eren ayağa kalkıp hepimize baktı. "Size çok acı çektirdim. Daha fazla çektirmek istemiyorum."

 

Arkasını dönüp ilerleleyeceği sırada Mert ateşten bir duvar ördü. Bu hepimizi korkutmuştu. En çokta Ada'yı. Koluma sarılıp arkama geçti. "Hiç bir yere gitmiyorsun. Bu kutlama senin Eren."

 

"Bensiz daha iyisiniz."

 

Arda"sen ekibin bir parçasısın" dedi Eren'in dediğini umursamdan. "Sen bizim bir parçamızsın."

 

"Evet kardeşim. Gitmiyorsun."

 

"Size zarar veriyorum" dedi Eren arkasına dönüp. Gözlerinde tek bir duygu vardı. Kırgınlık. "Ben artık size zarar vermek istemiyorum."

 

"Bize zarar verdiğin yok abi" dedi Özgür. "Aksine bize umut ve güven veriyorsun."

 

"Böylemi düşünüyorsun Özgür?"

 

"Evet abi."

 

Eren yapması gerekeni yapıp tekrar oturdu. "Gücüm vampirler için tehlikeli. İstemeden zarar verirsem?"

 

Kerem "vermeyeceksin Eren" dedi sert bir sesle. "Sen kötülüğü bitirmiş ve huzuru getirmiş kişisin. Bunu yaparken korktun mu?"

 

"Hayır. Çünkü isteyerek yaptım."

 

Yarım saat daha konuştuk ateşin başında. Hepimiz birbirimize açılıp sırlarımızı paylaştık.

 

Mert, babası gibi bir lider olmak istiyordu.

 

Arda, Mert'le beraber olmak istiyordu.

 

Eren, elementleri korumak istiyordu.

 

Kerem, o sadece dinlemiş hiç bir şey söylememişti.

 

Ben, hastanede bulunduğum yerden yükselmek istiyordum.

 

Özge, öğretmen olmak istiyordu.

 

Özgür, müzisyen olmak istiyordu.

 

Efe, pilot olmak istiyordu.

 

Eda, babasına ait şirketlerden birini almak istiyordu.

 

Ebru, aşçı olmak istiyordu.

 

Lena, krallığını yönetmek istiyordu.

 

İnaniyordum ki hepimiz bir gün hayallerimizi gerçekleştirecektik.

 

Herkes ateşin etrafına toplanmaya başladığında liderleri "beklediğimiz misafir geldi" dedi.

 

"Babam yıllar sonra saraydan ayrıldı" dedi Lena kanatlarını açıp.

 

Lena gibi kanatlara sahip babası yere indiğinde onunda gözleri karanlıkta parlıyordu. Siyahın üzerinde mavi desenlere sahip kanatlarını açtı.

 

Hepimiz ayağa kalktığımızda Eren geriye çekildi. İstemeden zarar vermekten korkuyordu. Kerem yanına gidip sırtında itekleyip ortaya getirdi.

 

"Duyduğuma göre eski dostum" dedi vampir Kralı. "Ormanınız ve elementler artık tehlikede değil."

 

"Evet" dedi lider. Ardından Eren'i gösterdi. "Hepsi bu cesur delikanlı sayesinde."

 

Kral Eren'e doğru bir adım attığında, Eren geriye çekildi.

 

"Benden korkuyormusun?"

 

Eren başını iki yana salladı. "Hayır. Size zarar vermekten korkuyorum." Kendini gösterdi. "Ben gücümü güneşten alıyorum. Gün ışığı beni güçlendiriyor. Arkadaşlarıma zarar verdim. Size de vermek istemiyorum."

 

"Korkuyorsun. Korkma cesur çocuk. Ben düşündüğünden çok daha büyüğüm. Hayatım boyunca öğrendiğim tek bir şey var, korkarsan hiç bir şey yapamazsın."

 

"Bunu her an hatırlayacağım efendim."

 

"Kızıma iyi bak. Avcılardan kurtulana kadar sana emanet ediyorum." Lena'ya döndü. "O benim sahip olduğum tek şey."

 

"Baba ben ona zarar verirsem? Ben bir vapmirim, insan kanı benim zaafım" dedi Lena.

 

İkiside birbirlerine zarar vermekten korkuyordu.

 

"Güzel kızım, zaaflarınla savaşmayı öğren, zaaflarına yenilme. Avcıları atlatana kadar burada insanlarla kalacaksın." Eren'e döndü. "Gücünle savaşmayı öğren, gücüne yenilme."

 

İkiside başını salladığında yan yana geldiler. Bir birine zıt iki güç ancak bu kadar uyumlu olabilirdi.

 

 

Loading...
0%