Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm Karanlığın Meleği

@yazarlik_hayali.06

Teyzemi kaybetmenin ve vampirlerin varlığını öğrenmemizin üzerinden iki gün geçti. Lena iki gündür bizimleydi. Ada ise kardeşi Polat'ın yanına döndü.

 

"İnanamıyorum sana Özgür" Özge yarım saattir aralıksız Özgür'e söyleniyordu.

 

"Ne var yani birinden hoşlandıysam?"

 

"O kız sana göre değil."

 

"Abi" dedi Özgür, Özge'nin dediklerini umursamayarak. "Ormana getirmek istiyorum. Sorun olmaz değil mi?" deyip Mert'e baktı.

 

"Çok tehlikeli. Bunu bir başkası daha bilmemeli" dedi Arda, Mert'ten önce.

"İyi gizlersek sorun olmaz."

 

"Babamın haberi olmalı. Biliyorsunuz bu alan bizim kabileye ait" dedi Mert kolunu uzatıp. Cesur koluna konduğunda elini başına koyup okşadı. "Uç Cesur. Abimi çağır." Cesur uçtuğunda bize baktı. "Babamdan sonra liderliği abim alacak. Son günlerde abimi zorluyor"

 

"Sen rahatça geziyorsun."

 

"Sıra banada gelecek. O günü bekliyorum."

 

Kendini halkına adamıştı.

"O gün geldiğinde" dedi. Ardından Lena'ya döndü."Vampiler ve orman yerlileri bir arada yaşayacak."

 

Mert'in başka bir isteğide vampirlerle bir arada yaşamaktı. Hepimiz biliyorduk ki bu, hepimiz için tehlikeliydi. Hepimiz Lena'dan korkarken Mert korkmuyordu.

 

"Arkadaşlar benim saklanacak bir yer bulmam lazım" dedi Lena kanatlarını açıp. "Güneşte çok kaldım. Bu tenimi yakıyor."

 

"Güneşin görmediği tek bir yer var. Mağaralar."dedi Eren.

"İstersen yolu göstereyim."

 

"İyi olur."

Eren'le beraber yanımızdan ayrıldılar.

İçimde ikisinin sevgili olacağına dair bir his vardı.

 

"Ne düşünüyorsun güzelim?" dedi Kerem.

 

"Lena ve Eren. Birbirleriyle uyumlular" dedim.

 

"Evet kalbim. Güçleri zıt, ama uyumlular."

 

"Birbirlerini tamamlıyorlar."

 

"Evet." Bana dönüp yüzüme baktı. "Sende eksik bir şey var güzelim."

 

"Ne eksik?"

 

Yerden bir gül alıp saçıma taktı. "İşte şimdi oldu" dediğinde kızardım.

 

"Ne oldu güzelim?"

 

"Hiç."

 

"Aynen tatlım hiç bir şey olmadı, değil mi?" dedi Eda kulağıma fısıldayarak.

 

"Eda sus!"dedim aynı şekilde fısıldayarak.

 

Cesur geri döndüğünde büyük bir dala kondu. Ağaçların arasında Mert'in abisi Toprak göründü.

 

"Abi ormana element koruyucularından başka biri gelebilimi?"

 

"Hayır" dedi Toprak. "Elementleri başka biri öğrenmemeli."

 

"Öğrenilmeyecek abi." Özgür'e döndü. "Özgür bir arkadaşını getirmek istiyorda."

 

"Elementleri ve bizi öğrenmesin yeter."

 

"Öğrenmeyecek" Özgür yanındaki Fırtına'ya atlayıp hızla yanımızdan ayrıldı.

 

"Abla Özgür'ü toprağa boğsam?" dedi Özge. Kıskandığı her hâlinden belliydi.

 

"Özge bırak eğlensin çocuk" dedim.

 

"O kız Özgür'ü üzecek. Kızı gördüğümde kötü şeyler hissettim. Eğer Özgür'ü üzerse o kıza dünyayı dar ederim."

 

"Çıkışa ilerleyelim mi?" dedi Kerem.

 

"Size iyi eğlenceler koruyucular. Benim dönmem gerekiyor" dedi Toprak. O yanımızdan ayrılırken biz çıkışa ilelermeye başladık.

 

"Kalbim, kardeşlerin kalplerini kaptırmışlar."

 

"Neden böyle düşünüyorsun Kerem?"

 

"Özgür az önce biriyle buluşmaya gitti."

Önümüzde yürüyen Efe ve Özge'yi gösterdi. "Bu ikisini söylemiyorum bile."

 

Gülümseyip koluna sarıldım. En kötü günümde hayatıma girip beni iyileştirmişti.

 

"Haklısın" dedim Efe ve Özge'ye bakarak. Ardından ormana baktım. Orman bizi bir araya getirdi. Bize birbirimizi verdi.

 

"Güzelim ne düşünüyorsun?"

 

"Ormana bir gün sonra gelseydik, Element koruyucuları buluşur muydu? Bu kadar güçlü bir bağımız olur muydu?"

 

"Bence olurdu güzelim. Geç olurdu ama olurdu."

 

"Sen olmaya bilirdin."

 

"Olurdum kelebeğim."

 

"Hayır, çok yaralıydın. Müdahale etmeseydim ölmüştün."

 

"Eren'de öyle. Onu bulduğumuzdaki halini hatırla. Neredeyse son nefesini veriyordu."

 

"Evet. Çok kötüydü. Sen kaplan pençesi olduğunu nasıl anladın?"

 

"Annem öğretmişti. Mert kadar olmasa da iz sürebiliyorum."

 

"Bunu bilmiyordum."

 

"Benim hakkımda bilmediğim daha çok şey var."

 

"Ne gibi?"

 

"Seni ne kadar çok sevdiğim gibi. Senin için ölecek olmam gibi."

 

Çenemden tutup yüzümü yüzüne çevirdi.

"Senin için birini öldürecek olmam gibi. Daha saymamı ister..."

 

İkimizde birbirimize baktığımız için önümüzdeki taşı görmeyip düştük. Hâlâ birbirimize bakmaya devam ederken diğerleri gülmeye başladı. Bizde katıldığımızda ayağa kalktık.

 

Kerem her birine su topu yapıp attı. Bir tek beni es geçti.

 

"Seni asla ıslatmayacağım güzelim."

 

"Kerem, Ecem'i de ıslat" dedi Mert gülmeye devam ederken.

 

"Hayır gülümü asla ıslatmayacağım."

Tekrardan beni es geçerek her birine su topu attı.

 

Ormanın girişine geldiğimizde Eren tek başına geldi. "Bu haliniz ne lan? "

 

"Ne olduğunu göstereyim." Kerem her iki elinde de su topu yaptı. Bir anda ikisinide attığında Eren sersemleyip yere düştü.

Tekrar güldüğümüzde Kerem, Eren'i tutup kaldırdı. "Ne olduğunu öğrendin mi?"

 

"Hoş geldiniz çocuklar."

 

Arkama döndüğümde Özgür'ü ve yanındaki kızı gördüm.

Üzerinde siyah bir tişört ve kot bir pantolon vardı. Saçlarını at kuyruğu yapmıştı.

 

"Sizi sevgilimle tanıştırmak istiyorum abla" dedi Özgür yanındaki kızı göstererek. "Asya. Yurttan arkadaşım."

 

"Özgür'üm çok kalamam biliyorsun" dedi Asya, Özgür'ün koluna sarılıp.

 

"Biliyorum. Abla biz gidelim."

 

"Dikkatli olun" dedi Eren kelimelerin üzerine basa basa. Yanımızdan ayrılıp gözden kaybolduklarında "bu benim tanıdığım Özgür değil" dedi Özge.

 

"Bu kızı bir yerden tanıyorum" dedi Eren. "Özgür'ü Asya'dan uzak tutmalıyız." Özge'ye döndü. "Özge haklı. Bu bizim Özgür değil."

 

"Eren bir yerden tanıyorum derken?" dedi Kerem benden önce.

 

Eren'in bakışlarında korku hakim olurken "geçmişimden" dedi.

 

"Asya'da bir şeyler olduğunu biliyordum" dedi Özge. Ardından Özgür'ün gittiği yoldan ilerlemeye başladı.

Lena yanımıza geldiğinde kanatlarını gizledi.

"Lena" dedi Eren. Ardından sol tarafını gösterdi. "Bu yoldan git. Özgür tehlikede."

 

"Gittim." Lena hızlanarak gözden kayboldu.

 

Özgür

 

Ormanda yavaş yavaş ilerlerken toprakta kötü bir şey hissettim. Asya'yla buluştuğumuzdan beri başım hafif hafif ağrıyor ve dönüyordu. Bana ne oluyordu?

 

"Ne oldu Özgur'üm? İyimisin?"

 

"İyiyim, bugün nedense kendimi iyi hissetmiyorum." Etrafa bakarken ağacın üzerindeki Alvin'i gördüm. Elinde kağıda benzer birşey vardı. Saniyeler içinde omzuma inip elindekini verip geri çıktı. Kağıdı açınca yazanın Mert abi olduğunu anladım. Çok eski bir dilde yazılmıştı. Ablamın uyuduğu on gün içinde Mert abiden öğrenmiştim bu alfabeyi.

 

Özgür bir yolunu bulup Asya'dan kurtul. Sana zarar verecek.

 

Yazılanları umursamayarak kağıdı buruşturup cebime koydum. Bir hata yapmıştım. Bunu kötü yoldan öğrenecektim.

 

"O neydi Özgür?"

 

"Önemsiz bir şey Asya. Bugün bütün gün seninle olmak istiyorum."

 

"Bende Özgür. Ama kalamam biliyorsun. On sekizime girdiğimde oradan ayrılacağım."

 

"Yani bir gün beraber olabiliriz" dedim umutla.

 

"Evet sevgilim. Yakında beraber olacağız. Hiç ayrılmayacağız."

 

Ona dönüp gözlerine baktım. Başım daha fazla döndü. Bir elimle başımı tutup bir elimi ağaca yasladım. Ben iyi değildim, hiç iyi değildim.

 

"Özgür sen iyi değilsin."

 

Oturup sırtımı ağaca yasladım. Asya içinde ne olduğunu bilmediğim bir şişe uzattı. "Geri dönelim istermisin?"

 

"İyiyim."

 

Kendime geldiğimde ağaçtan destek alarak ayağa kalktım. Asya'nın elindeki şişeyi aldım.

 

Ağaçların arasından Kral göründü. Arda abi neden Kral'ı göndermişti? Asya'ya doğru hırlayarak yürümeye başladı.

 

"Özgür burada hayvan olduğunu söylememiştin" diyerek arkama geçti. Kral hemen önümde durduğunda elimdeki şişeyi alıp kenara savurdu. Öyle bir hırlıyordu ki ben bile korkmuştum.

 

"Kral geri dön. Ona zarar vermeyeceksin!"

Aynı şekilde hırlayarak geri döndü. Üzerimizden hızla geçen gölgeyle beraber yere bir pul düştü. Bu pul Drago'ya aitti.

 

Beni Asya'dan uzak tutmak istiyorlardı. Ama neden? Bu kadar masum bir kızdan ne zarar gelebilirdi ki? Bana zarar verecek olsa orman beni uyarırdı.

 

Asya karşıma geçip gözlerime baktı. Bakışlarında pişmanlık vardı. "Özgür bunun için beni affet. Yapmak zorundayım."

 

"Ne diyorsun? Hiç bir şey anlamıyorum.?

 

"Sadece affet lütfen." Yanağımdan öptüğünde tekrar başım dönmeye başladı.

"Affet Özgür, biz beraber olamayız sevgilim" sarıldığında görüş açım bulanıklaşmaya başladı. Sanki ruhum ve bedenim ayrıldı.

 

Ağaçların arasından kim olduğunu seçemediğim biri Asya'yı çekip uzaklaştırdı. Bu her daim ne olursa olsun yanımda olan ikizimdi.

"Özgür'e ne yaptın?"

 

"Bedeni artık benim. Yakında ruhuda benim olacak."

 

"Seni mahvederim."

 

"Kardeşin buna izin verecek mi?"

 

"Ona dokunmayacaksın Özge!" dediğimde son hatırladığım siyah dumanlardı.

 

 

Uyandığımda bir siyah bir çadırın içindeydim. Başım hâlâ ağrıyordu. Doğruluğumda ikizim çadıra girdi.

"Sonunda kendine geldin" diyerek boynuma sarıldı.

"Geldim"

Özge'yi kendimden uzaklaştırıp çadırdan çıktım. Bana ne olmuştu? Kardeşime neden bu kadar soğuk davranmıştım?

 

Yaptığım hatanın farkına varıp çadıra geri girip ikizime sarıldım. "Affet Özge. Bana ne oldu bilmiyorum."

 

"Asya seni zehirledi."

 

"İsteyerek yapmadı."

 

"İsteyerek yaptı"

 

Kolay sinirlenen biri değilim ama Özge'nin son söylediği sözden sonra kendimden uzaklaştırıp sert bir şekilde yüzüne tokat attım. Yüzünü tuttuğunda gözleri acıyla baktı. İlk kez Özge'ye bu kadar sert vurmuştum

 

"Özge özür dilerim. Ben ne yaptım bilmiyorum."

 

"Sen tanıdığım Özgür değilsin."

Çıktığında bende arkasından çıktım. Güneş adeta tenimi yaktı. Hemen ağaçların gölgesine girdim.

 

Efe yanıma geldi. Bana oldukça mesafeliydi.

"Özgür sen kendinde değilsin. Kardeşinin yüzü kıpkırmızı."

 

"Biliyorum Efe. Özge'yi benden uzak tut."

 

"Tutacağım zaten. Bir daha ona vurmayacaksın."

 

Elimi yumruk yapıp kaldırdığımda kendime hakim olamıyordum. Yumruğu savurduğumda efe atik bir hareketle kurtuldu.

 

"Efe kendime hakim olamıyorum. Bedenim isteğim dışında hareket ediyor."

 

"Eren abi seni çağırıyor."

 

"Güneş tenimi yakıyor."

 

"Hemen! Özge'den özür dileyeceksin."

 

"İlk yapacağım şey o olacak. Nerede şimdi?"

 

"Alvin'in yanında. O kıza bir daha vurmayacaksın."

 

Kardeşimi bana karşı savunması beni sinirlendirdi. Tekrar yumruğu savurduğumda bu kez kaçamadı ve burnuna geldiğinde, burnu kanamaya başladı. Kendimi geri çektiğimde korkmaya başladım. Bir anda neden bu kadar saldırgan olmuştum?

 

"Kardeşin senden korkuyor Özgür."

 

Arkama geçip ağaçtan bir sarmaşık aldı. Ortadan koparıp iki bileğime bağladı.

"Bana öyle bakma. Sadece önlem. Sarmaşık hızlı büyür. Saldırıya geçtiğinde seni saracaklar. Özgür iyi olacaksın kardeşim."

 

"Ben zaten iyiyim Efe" dediğimde dişlerimi sıktım, sakinliğimi koruyamıyordum.

 

"İyi değilsin Özgür. Hadi bizi bekliyorlar."

 

Ben önde Efe arkada ilerlemeye başladık. Efe arkamda olsa bile her an tetikdeydi, bunu hissedebiliyordum.

 

Diğer koruyucuların yanına geldiğimizde Özge Eren abinin arkasından geçti. Kardeşim benden korkuyordu. Bu canımı yaktı.

 

"Özge benden korkuyormusun?" dedim acıyla. "İsteyerek yapmadım."

 

"Evet Özgür. Korkuyorum."

 

"Özge, öyle deme lütfen. Ben isteyerek sana asla zarar vermem. Kendimde değildim."

 

"Korkuyorum Özgür. Seni kaybetmekten korkuyorum. İsteyerek yapmadığınında farkındayım." İkizim saklandığı yerden çıkıp bana ilerlemeye başladığında, bende geri geri ilerlemeye başladım. Efe'ye çarptığımda beni kollarımdan tuttu.

İkizim karşımda durduğunda gözlerime baktı.

 

"Git!" diye bağırdığımda öne atıldım. Kontrolümü neredeyse kaybetmiştim. Tekrar saldırıya geçecektim ki sarmaşıklar iki kolumuda sardı.

"Bırak Efe." Kurtulmayı denesemde başarısız oldum. Dakikalar sonra güçten düştüğümde, dizlerimin üzerine düştüm.

 

Son gücümle "git" diye bağırdım. Arkama döndüm. Efe hâlâ omuzlarımdan bastırıyordu. Sarmaşıklar sıkılaştı.

"Bırak!"

 

"Hayır Özgür. Sakin olmadan bırakmayacağım" dedi omuzlarıma baskısını artırarak.

 

"Tahmin ettiğim gibi. Üçüncü evreye geçmiş" dedi Eren abi. "Ani duygu değişimi yaşıyor."

 

"Sakinleşmemi istiyorsanız" diğerlerine baktım. "Bana Asya'yı bulun!"

Özge'ye baktım. "Onu istiyorum. Bana Asya'yı bulun."

 

"Dördüncü evreye geçti. Mert kampı boşalt. Özgür şimdi çok tehlikeli."

 

Beni tehlike olaraka görüyorlardı. İkizim yere çöktüğünde gözlerime baktı. Kendimi tekrar kaybedeceğim sırada Efe başımdan tutup bacağına yasladı.

Özge elini uzattığında yüzüme koydu.

 

"Özgür isteyerek yapmıyorsun biliyorum ama sakin ol. Hem bize hem kendine zarar veriyorsun."

 

"Evet isteyerek yapmıyorum. Elimde değil."

 

"Seni böyle görmek istemiyorum. Ben eski seni istiyorum Özgür." Az da olsa sakinleşmiştim. Başımı kaldırıp Efe'ye baktım. "Efe sarmaşıkları al."

 

"Hâlâ iyi değilsin. Alamam dostum."

 

"İyiyim. Lütfen."

 

Efe eğilip sarmaşıkları çözerken Özge'ye baktım. "Daha iyi olmam için Asya'yı bulun."

 

Sarmaşıklardan kurtulduğumda ayağa kalktım. Herkes uzaklaştığında, bana yakın olan sadece ikizim kaldı.

 

Yumruğumu sıktığımda bir adım geri gittim. Tekrar kendimi kaybedemezdim, bir kez daha kardeşime zarar veremezdim.

 

"Özgür'üm"

 

Asya'nın sesini duymamla beraber kalbim hızlandı. Büyük bir gülümsemeyle arkamı döndüm. Tüm güzelligi ve ihtişamıyla karşımda duruyordu. Bir adım attığımda bulunduğumuz bölgenin yarısı gölgeyle kaplandı. Ben ise tam ortada duruyordum.

 

"Özgür'üm, bu günden sonra beraber yaşayacağız. Yanıma gel."

 

Bir adım daha attığımda Özge kolumdan tuttu. "Son kez dinle."

 

"Dinliyorum."

 

"Dinleme onu Özgür."

 

Kolumu kurtarıp yürümeye başladım.

 

"Bu şekilde gidemezsin Özgür. Beni bir kız için bırakamazsın. Ablamı" dediğinde durup arkama baktım. İkizimin gözleri dolmuştu. "Ablamı böyle bırakamazsın. Bizi ormanı aileni böyle bırakamazsın."

 

"Bırakmıyorum ki. Geri geleceğim."

 

"Gelmeyeceksin Özgür. Gelmeyeceksin biliyorum." Ağlamaya başladığında, bir Asya'ya bir koruyuculara baktım. Şimdi ne yapmam gerekiyordu?

 

Bir tarafta gece, bir tarafta gündüz vardı. Ben hangi tarafa aittim?

 

Özge"bunu düşünüyor musun Özgür?" dediğinde ruhum ve bedenim tekrar bir oldu.

 

"Hayır Özge." Asya'ya dönüp sağ tarafı gösterdim. "Çıkış bu tarafta. Ben gelmiyorum."

 

"Geleceksin Özgür!" dedi Asya.

 

"Neredeyse on beş gündür beraberiz ve beni hiç tanıyamadın. Tanımış olsaydın seni değil, Özge'yi seçeceğimi bilirdin. Kardeşim herşeyden önce gelir."

 

Geri döndüğümde ablam Özge'nin yanındaydı. Yürümeye başladığımda gülümseyip kollarımı iki yana açtım.

 

Yaklaştığımda ablamında ağladığını fark ettim. Özge boynuma atladığında sessiz sessiz ağlıyordu.

"Benim tek önceliğim sensin."

Parlaklarımı saçlarına geçirip dağıttım.

 

"Yapma. Sana hâlâ sinirliyim."

 

"Özür dilerim. İkinizdende. Kontrolümü kaybetmemeliydim."

 

"Bize ve yerlilere de bir özür borcun var." Eren abinin sesi daha önce duymadığım kadar sertti. "Hepimizi tehlikeye attın. Seni kaybetseydik ne olurdu? Bunu düşündün mü?"

 

"Haklısın abi. Özür dilerim."

 

"Uyarılarımı dikkate almadın."

 

"Dikkate almamakla hata yaptım. Bunun farkındayım."

 

"Sana kızmıyorum. Yaptığın hatayı fark ettin. Biraz bende de var. Birlikte iyi zaman geçirmenizi istemiştim."

 

"Hayatımın en kötü günüydü Özgür." İkizim başını kaldırıp.

"Benim içinde Özge."

 

Başını göğsüme yasladım. Orada anladım ki ben kardeşim olmadan bir gün bile yaşayamazdım.

 

Arkadaki Efe'ye baktım. Burnuna fazlasıyla sert vurmuştum. Efe birden ikizimi benden ayırıp, sıkıca sarıldı.

"Efe o kadar sert vurmamalıydım."

 

"Bizi boşver. Sen nasılsın."

 

"Kötü. Efe sana bir kaç gündür sormak istediğim bir şey var."

 

"Evet?"

 

"Özel."

 

Efe'yle beraber ayrılıp ormana girdik

"Evet Özgür."

 

Arkama bakıp ikizimin gelmediğinden emin olduktan sonra Efe'ye baktım. "Efe Özge'ye aşıkmısın?"

 

Bu sorumu beklemiyordu. Biraz durduktan sonra cevapladı.

"Aslında evet. Ama nasıl diyeceğimi bilmiyorum."

 

"Özge papatyaları sever. Bence papatyadan taç yap."

 

"Bu mevsimde papatyayı nereden bulacağım?"

 

"Sen toprağın koruyucususun. Toprak senin istediğini yapıyor. Yani papatya bulmak en kolayı. Tek bir sorun var Efe. Ben taç yapmayı bilmiyorum."

 

"Ben biliyorum. Asla solmayacak bir taç yapacağım."

 

"Bu hediyelerin en güzeli olur Efe. Söylemeyi unuttum, Özge saçlarının örgülü olmasını da sever. Bence bir dene."

 

"Ablamın sayesinde saç örmesinde biliyorum. Özgür bu kim?"

 

Önüme döndüğümde yerde öylece yatan neredeyse bizimle yaşıt biri vardı. Gecenin karanlığında seçemesemde bir erkek çocuğuna benziyordu.

 

"Bilmiyorum Efe. Gidelim."

 

Yanına gittiğimizde göğsünden yaralanmış haldeydi. Gelen kan kokusundan, fazla kan kaybettiği belliydi.

 

"Ne yapacağız kanka?"

 

"Götüreceğiz Efe. Onu bu halde ölüme terk edemeyiz."

 

Çocuk yavaş yavaş kendine geldiğinde Efe doğrulmasına yardım etti. "Korkma. Biz dostuz. Az ileride kamp alanınız var. Bizimle gel."

 

"Evet seni bu halde bırakamayız."

 

Efe'yle beraber kaldırıp koluna girdiğimizde yavaş yavaş ilerlemeye başladık. Ateşin yanına geldiğimizde oturduk. Herkes bize merakı gözlerle bakarken bizden bir açıklama bekliyorlardı.

 

"Ben Chris."

 

"Merhaba küçük vampir. Sen hangi türe aitsin?"

 

Lena ablanın sesini duyduğumuzda hepimiz gökyüzüne baktık. Kan kırmızı gözleri her zamankinden daha fazla parlıyordu.

 

"Evet küçük vampir. Hangi türe aitsin?"

 

"Sizin türünüzden prenses."

 

"İyi görünmüyorsun Chris. Kana ihtiyacın var. Benimle gel."

 

Chris ayağa kalktığında göğsündeki yaralar az da olsa kapanmıştı. Efe'de ayağa kalktığında bana dönüp göz kırparak ayrıldı. Ne yapmak için kalktığını bir tek ben anlamıştım. Özge için papatyadan taç yapmaya gitmişti.

 

Ayağa kalkıp boş çadırlardan birine ilerledim. İkizimde hemen yanıma geldi.

 

"Özgür benimle neden konuşmuyorsun?"

 

"Sana daha fazla zarar vermek istemiyorum."

 

"Bana zarar verdiğin yok."

 

"Ne yaparsan yap, ne söylersen söyle. Bunun için kendimi affetmeyeceğim."

 

"Ne yapmamı istiyorsun?"

 

"Tek bir cevap istiyorum. Lütfen dürüst ol."

 

Çadıra girdiğimizde, kapattım.

"Özge Efe'ye aşık mısın?"

 

"Hayır. Nereden çıktı bu Özgür?"

 

"Yalan söyleyemiyorsun Özge."

 

"Evet sence nasıl söylemeliyim?"

 

"Bence Efe'den bekle."

Bakışları ne demek istediğimi anlamamış gibi olsada anlamıştı.

 

"Anlamamış gibi yapma. Ne demek istediğimi anladın."

 

Beş dakika sonra Efe'nin sesini duyduğumda çadırı açtım.

"Hazırladın mı Efe?"

 

"Hazır Özgür, hazır"dedi Efe içeriye girdiğinde.

 

"Ne karıstırıyorsunuz siz?" İkizim ise, bizim ne konuştuğumuzu anlamıyordu.

"Neyse beni ilgilendirmiyor zaten."

Kenara çekilip saçını açmaya başladığında Efe'ye başımla işaret verdim.

 

İkizim ne olduğuna anlam veremezken Efe saçlarını açmasına yardım etti. Ardından örmeye başladığında Özge hâlâ anlamamıştı.

 

"Özgür ne oluyor?"

 

"Hâlâ anlamadın mı?"

 

"Neyi anlamdım mı?"

 

"Üzgünüm" diyerek Efe'ye baktım. Ardından Efe'yi gösterdim. "Efe sana aşık. Sende ona."

 

İkiside kızardığında "Özgür" dedi Efe.

 

"Ne?"

 

Alvin çadıra girdiğinde elinde papatyadan yapılmış bir taç vardı.

Efe ikizimin saçını örüp bağladığında Alvin'nin getirdiği tacı alıp Özge'nin başına koydu.

"Gücün sayesinde hiç solmayacak."

 

Özge"Efe, yaa teşekkür ederim" diyerek arkasını dönüp Efe'ye sarıldı. "Bunun benim için ne kadar değerli olduğunu bilemezsin."

 

"Bölüyorum ama" dediğimde ikiside bana baktı. "Çıkın artık lan."

 

Gülerek çıktıklarında uzanıp sabah olanları düşündüm. Asya karanlık güçlere ait olmasaydı birlikte olabilirmiydik?

 

Ecem

 

Chris tek başına geri döndüğünde fazlasıyla korkmuştu. Göğsündeki yaralar tamamen iyileşmişti

"Avcılar" dediğinde hepimiz ayağa kalktık.

 

"Göster Chris nerede?" Eren hepimizden çok korkuyordu. Lena ona emanet edilmişti. Eren küçük bir ışık topu yaptı.

 

Chris'i takip edip bir yere geldiğimizde gördüğümüz manzara dehşet vericiydi.

 

Lena yakalanmıştı ve boğazında keskin bir hançer vardı.

Eren bir adım attığında Lena "Eren orada kal" dedi.

 

"Evet insan orada kal. Yoksa prensesi bir daha göremezsin."

 

"Tamam gelmiyorum. Ona zarar verirsen, bunun intikamı acı olur."

 

Avcı korkunç bir kahkaha atarak hançeri çekip Lena'nın koluna bir kesik attı. Bu Eren'i sinirlendirmişti ama daha fazla zarar görmemesi için yerinden hareket etmiyordu.

 

 

Loading...
0%