Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölum Av

@yazarlik_hayali.06

Avcı hançeri tekrar Lena'nın boğazına dayadı.

"Bir daha canımı yakarsan bedelini ağır ödersin!"

 

"Benimle gelirsen canın yanmayacak prenses."

 

Lena sinsice gülümseyip göz kırptı. Bir plânı vardı.

"Gidelim o zaman."

 

"Lena delirdinmi sen?" dedi Eren. Korktuğu sesinden belliydi.

 

"Hayır." Başını arkasındaki avcıya çevirdi. "Bana iki dakika ver. Son kez arkadaşlarıma sarılayım."

 

"İki dakika prenses." Avcı hançeri indirdiğinde Lena yanımıza gelip kanatlarını açtı.

"Chris az önce konuşulanları duydunmu?"

 

"Duydum prenses" dedi Chris. Bizim duymadığımız bir şey duymuş olmalıydılar.

 

"O zaman gösteri başlıyor."

 

"Lena ne oluyor?" dedim. Çünkü hiç birimiz ne konuştuklarını anlamıyorduk.

 

"Süren doldu prenses" dedi avcı.

 

"Bence senin zamanın doldu avcı."

Avcı bir anda savrulduğunda hepimiz şaşkındık.

 

"Arkadaşlar sizinle birini tanıştırmak istiyorum." Lena büyük bir dal gösterdi. Yere inen adamın soluk teninten bir vampir olduğu anlaşılıyordu.

"Abim Kevin."

 

"Bu avcıları kandırmak kolay. Sarılmayacak mısın Lena?"

 

"Babam bırakmış ha?"dedi Lena alaylı bir şekilde.

 

"Sonunda bıraktı." Eren'i gösterdi. "Bu senin bana sürekli anlatıp durduğun çocuk degilmi? Eren değilmi?"

 

"Abi! Babam seni neden bıraktı ya?"

 

"Bir saniye. Lena sen beni tanıyormusun?" Eren hepimizden daha fazla şaşkındı.

 

"Evet. Elimde büyüdün sayılır."

 

"Ben neden hatırlamıyorum?"

 

"Çok küçüktün. Bir takım olaylar sonrasında insanlar ve vampirleri ayırdı."

 

"O halde annemi de tanıyorsun."

 

"Evet iyi bir kadındı."

 

"Ben onu çok özledim" dedi Kerem. Onu en iyi anlayan bendim. Elinden tuttuğumda uzaklaştık.

 

"Ecem nasıl her seferinde bana iyi gelebiliyorsun?"

 

"Sen nasıl her seferinde bana iyi gelebiliyorsun?" dedim onu tekrar ederek.

 

Boş çadırlardan birine girdik. Yattığında

"gel" dedi kolunu uzatıp. "Lütfen güzelim."

 

Oturduğumda, uzanmama fırsat vermeden kolumdan tutup yatırdı.

"Eren annemi tanımadı. Tanısın isterdim."

 

"Bence bir gün tanıyacak."

 

"Güzelim bu dediğin imkansız bir şey biliyorsun değilmi?"

 

"Neden imkansız olsun ki?"

 

"Kelebeğim annem"

 

"Biliyorum. Belki bir gün bie mucize olur ve tanır."

 

"Hiç olmayacak bir mucize."

 

Beni kendine çekip sarıldı. Gözlerini kapattı.

 

"Bence bir gün gerçekleşecek."

 

"Neden böyle düşünüyorsun güzelim? Olmayacak."

 

"Lena anneni tanıyordu, belki babanıda. Görmese bile tanıyabilir."

 

"İşte bu mucize olur."

 

"İki saniye önce inanmıyordun."

 

"Mucizelere değil. Bunun olacağına inanmamıştım. Ama şimdi bir umut var."

Gözlerini açıp bana baktı. "Karşılaşmamızda bir mucizeydi."

 

"Evet. O gün ormana gelmeyebilirdik."

 

"Seni yinede bulurdum kalbim."

 

"Orada ölebilirdin. Seni bulamayabilirdim."

 

"Siz gelmeseniz bile Mert be Arda gelecekti."

 

"Kerem ben sensiz yapamam."

 

"İnsan kalpsiz yaşayamaz güzelim. Bende sensiz yapamam kalbim."

 

Başımı göğsüne yasladığımda beni daha fazla kendine çekti.

 

"Uyumayacaksın değilmi?"

 

"Uyumayacağım güzelim."

 

Geçen seferkinin aynısı oldu, uyuyakaldı.

Bu sefer Kerem'i uyutmayacaktım. "Geliyorum Kevin" dedim doğrulmaya çalışarak. Kerem kolunu öyle bir dolamıştı ki kalkamadım.

 

"Nereye güzelim?"

Amacıma ulaşmıştım. Beni oldukça kıskanmıştı.

 

"Sen uyumamışmıydın?"

 

"Hayır. Sen az önce Kevin'la mı konuştun?"

 

"Evet."

 

Tam o sırada çadır açıldı. Gelen Kevin'dı.

Gelecek zamanı bulmuştu.

"Geliyor musun güzel kız?"

 

Kerem bir anda kalkıp Kevin'ın üzerine atladığında, Kevin vampir olmasına rağmen kaçamamıştı.

 

"Sakin ol sert çocuk."

 

Kalkıp kolundan tuttum. "Kerem şaka yapmıştım. Bırak."

 

Kalktığında diğerleri de geldi, yanlarında Eren yoktu.

 

"Böyle şakamı olur?"

 

Kevin'ı kaldırdı. "Şanslısın sert çocuk. Şimdilik gidiyorum, geri döndüğümde görüşeceğiz."

Kanatlarını açıp uçarak gecenin karanlığında kayboldu.

 

"Kerem bir kez olsun dinlemeden hareket etme."

 

"Ben seni kendi abinden kıskanmışım."

 

"Şekerim az önce ne oldu ya?" dedi Eda.

 

"Sadece şaka yapmak istemiştim."

 

"Abimi hafife aldın Kerem"dedi Lena. "Kendisi en tehlikeli vampirlerden." Kollarını göğsünde bağladı. "Abim diye demiyorum, tehlikeli olduğu kadarda iyi biridir."

 

"Eren nerede Lena?"

 

"Ejderha mağaralarına gideceğini söyledi."

 

Kerem "ben gidiyorum. Yanında olmalıyım" diyerek yanımızdan ayrıldı.

 

"Tatlım sana süper bir haberim var."

 

"Ne planlıyorsun Eda?"

 

"Ben değil şekerim. Babam bizim için büyük bir tatil planlıyor."

 

"Ne zamana?"

 

"Şimdi yoğun ama bir kaç aya ayarlayacak. Dördümüz için muhteşem bir tatil." Ebru'yla Lena'ya baktı. "Sizide unutmadım kızlar. Ama beyler için aynısını söylemeyeceğim."

 

"Arkadaşlar güzel ama ben gelemem."

Lena tür farkından dolayı dışlandığını düşünüyordu. Ama öyle değildi.

 

"Ne demek gelemem Lena?"

 

"Farkındasınız değilmi? Ben bir vapmirim."

 

"Evet kızım. Gittiğimiz yerde sadece biz olacağız."

 

"Gelmek isterim ama..."

 

"Aması yok kızım. Geleceksin."

 

"Krallığım?"

 

"Bak canım, kaç yaşındasın bilmiyorum. Ama seninde tatile ihtiyacın var."

 

"Gelemem, krallığımın başında durmalıyım."

 

"Krallığının başında zaten birileri duruyor." Elini Lena'nın kanatlarına koydu. "Seni ilkin sevmemiş olabilirim. Bu nefret ettiğim anlamına gelmiyor."

 

Eda sonunda Lena'ya duvarlarını aşmıştı.

"Bizimle geliyorsun o kadar."

 

"Gelemem."

 

"Neden?"

 

"İnsanların arasına karışamam."

 

"Şimdi yanımızdasın. Karıştın zaten."

 

"Ne dersem diyeyim vazgeçmeyeceksin değilmi?"

 

"Evet. En yakın arkadaşımsın."

 

"Hey!" dedim. İkisinin arkadaşlığını istesemde beni delirtiyorlardı.

 

"Şekerim sen arkadaşım değil kardeşimsin." Bana döndü. "Bir çok arkadaşım var. Ama hiç biri kardeşim değil."

 

Kolunu Lena'nın omzuna attığında ayrıldılar.

 

"Bu kadar iyi anlaşmalarını beklemiyordum" dedim.

 

"Bende Ecem" dedi Mert. "Doğruyu söylemek gerekirse ikisinin birbirini yiyeceğini düşünmüştüm."

 

"Eda'yı kaybettin galiba" dedi Ebru.

 

"Tek arkadaşı ben olacak değilim ya."

 

"Ecem sana bir şey sormam lazım. Özel."

 

Ayrıldığımızda düşünceliydi. Her ne söyleyecekse nereden başlayacağını bilmiyor gibiydi.

 

"Babam haftaya cezaevinden çıkıyor. Ben size alıştım, ormana alıştım. Gitmek istemiyorum." Bana dönüp gözlerime baktı. "Sence ne yapmalıyım? Kendimi değil, Efe'yi düşünüyorum. Yaşı çok küçük."

 

Ebru orada bana kendini açtı.

 

"Seni üzmeyecekse ne olduğunu anlatır mısın?"

 

"Babam alkol bağımlısıydı. İki yıl önce annemi öldürdüğünde Efe'yle beraber kaldık. Kardeşimi bir katilin yanına götüremem."

 

"Sende gidemezsin. Bizde size alıştık. Sizi anlıyorum. Bende çok küçük yaşta kaybettim, ikisini birden. Kardeşlerin için ayaktayım."

 

"Onu bırakıp gidemem zaten. Ecem kardeşlerin çok şanslı."

 

"Efe'de öyle. Sana sahip olduğu için çok şanslı."

 

"Teşekkür ederim Ecem. Seninle konuşmak iyi geldi."

 

"Her zaman Ebru. Ne zaman istersen konuşalım."

 

"Sizi iyiki tanımışım. Kimseye kolay kolay bağlanmam. Ama size bağlandım."

 

"Bende size bağlandım."

 

Geri döndüğümüzde kimse yoktu. Yanan büyük ateş alanı aydınlatıyordu. Oturduğumuzda ateşten gelen çıtırdama ve ormandan gelen hayvan sesleri eşliğinde saatlerce konuştuk.

 

*

Uyandığımda güneş tam tepedeydi. Karnımda hissettiğim ağırlıkla başımı kaldırdım. Pamuk karnımda yatmış uyuyordu.

 

"Günaydın uykucu." Bu Ada'nın sesiydi. Ne zaman gelmişti?

 

"Günaydın Ada. Ne zaman geldin?" diye sordum kalkıp gözlerimi ovuşturarak.

 

"Yeni geldim."

 

"Hoş geldin."

 

"Ormanın girişinde bir kamyon vardı."

 

"Atlar" dedi Özgür. "Fırtına tehlikede."

 

"Sakin ol Özgür" dedi Mert.

 

"Tek Fırtına değil. Bir çok at tehlikede."

 

"Gidelim."

 

Ayağa kalktığımızda Özgür'ü takip etmeye başladık. Beş dakikanın sonunda durduğumuzda çalıların arkasına gizlendik. Dört adam atları yakalamış boyunlarındaki iplerlerden asılıyorlardı.

Kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı ama uzakta olduğumuz için anlamıyorduk.

 

"Satmayı düşünüyorlar" dedi Lena.

 

"Ben varken yapamazlar." Özgür saklandığı yerden çıkıp ilerlemeye başladı. Fark edildiğinde durdu. Çok ilerlemişti.

"O atları bırakın. Yoksa olacaklardan bem sorumlu değilim."

 

Bir süre durduktan sonra ayağını sertce yere vurup, şiddetli bir şekilde yeri sarstı.

Atlar kurtulduğunda ormana girip gözden kayboldular. Tek bir at gitmemişti. Fırtına. Özgür'ün yanına geldiğinde, kardeşim üzerine çıkıp ilerledi.

 

Adamlardan biri belinden bir silah çıkarttığında, biz daha ne olduğunu anlamadan yere düşürdü. Bunu yapan Lena'ydı. Saniyeler içinde hepsini yere serdi.

 

Çıktığımızda Mert elindeki mızrağı fırlattı. "Olduğunuz yerde kalın!"

 

Hepimiz toplandığımızda "hepsini bırakın bu korku onlara yeter" dedi Lena. Az önce silahını düşürdüğü adamın üzerine eğilip sivri dişlerini gösterdi. "Ama bu bana kalacak."

 

"Lena ciddi misin?"

 

"Evet. Saatlerdir kan içmiyorum. Bu iyi gelecek."

 

"Korkutuyorsun Lena."

 

"Korkması gereken siz değilsiniz."

 

Adam silaha uzandığında, Lena önce davranıp aldı. Sani bir dal parasıymış gibi ortadan ikiye ayırıp fırlattı.

 

"Aynı hatayı ikinci kez yapacağını düşünmemiştim. Aslında seni bırakacaktım, ama bırakmayacağım."

 

Adamlar kalkıp koşmaya başladıklarında Lena bize döndü. "Ona zarar vermeyecektim" dedi. "Akşam siz uyuduktan sonra saraya uçtum. Şimdilik kana ihtiyacım yok."

 

"Lena sen bir delisin."

 

"Avcı tehtidi geçti. Babam saraya dönmemi istiyor. Bu son gelişim olabilir."

 

"Keşke biraz daha kalsaydın ya."

 

"İsterdim Mert. Ama babamı biliyorsun." Kanatlarını açtığında, Eren'in koluna üç kez kanadıyla vurup uçtu.

 

"Arda bunun anlamını biliyorsun değilmi?"

 

Arda başını sallayıp "evet biliyorum" dedi.

"Bence bu onu son görüşümüz değil."

 

"Evet Arda değil."

 

"Arkadaşlar bize de ne olduğunu anlatacakmısınız?" diye sordum.

 

"Yakında öğreneceksiniz."

 

Özge "az önce nasıl bir tehlike atlattığının farkındasın değilmi Özgür?" dedi.

 

"Evet farkındayım" dedi Özgür.

 

"Neden geri çekilmedin?"

 

"O an toprağın beni koruyacağını hissettim."

 

"Vurulabilirdin."

 

"Geri adım atmayı sevmem."

 

"Bazen atmalısın Özgür" dedi Eren aralarına girerek. "Özge haklı, vurulabilirdin."

 

"Toprağın beni ne olursa olsun koruyacağını hissettim. Siz hissetmesiniz ama ben toprağın yarıldığını hissettim. Adam en ufak hareketinde toprağa gömülecekti."

 

"Yaptığın yinede tehlikeliydi."

 

"Abi kızma ama senin bu korumacı hâlinden sıkıldım."

 

"Özgür dün olanları hatırlatmama gerek varmı? Seni ve ormanın büyük bir kısmını kaybediyorduk. İster sıkıl ister sıkılma Özgür. Sizi korumak benim görevim."

 

"Üzgünüm abi. Benim diğer atları bulup ipleri çıkartmam gerekiyor." Atındaki kalın ipi çıkartıp hızla uzaklaştı.

 

"Bir gün beni anlayacaksın Özgür."

 

"Yakında gelir."

 

"Ecoş ben gidiyorum" dedi kuzenim.

 

"Neden? Daha yeni gelmiştin."

 

"Mete'yle buluşacağım."

 

"Mete?"

 

"Sevgilim. İki saate buluşacağız."

 

"Buradan almayacak değilmi?

 

"Hayır. Senin evin arkadaki parktan alacak."

 

Eda'yla birbirimize bakıp gülümsedik. O park bizi bir araya getiren yerdi. Eda o gün beni çağırmasaydı Element koruyucu'larını tanıyamazdık.

 

"Hayatımızın değiştiği yer" diye mırıldandım.

 

Eda "evet tatlım. O gün buluşmasaydık şimdi burada olmayacaktık" dedi.

 

"Bende seninle geleceğim Ada."

 

"Gidelim. Geç kalmak istemiyorum."

 

Ayrıldığımızda Ada'yı hiç bu kadar heyecanlı görmemiştim.

 

"Ne zaman tanıştınız?"

 

"İki gün önce. Polat'ın arkadaşlarından biri. Ama o bunu bilmiyor."

 

Ormandan çıktığımızda sessizce ilerlemeye başladık. Parka yaklaştığımızda yanımıza bir araba durdu. Kapının açılmasıyla abim indi.

"Küçüğüm." Güneş gözlüğünü çıkartıp boynuna astı. "Nasılsın?"

 

"İyiyim abi. Aslında çok iyi sayılmam."

 

"Biliyorum küçüğüm. Buraya sana iyi haberler vermek için geldim."

 

Boş kamelyalatdan birine geçip oturduğumuzda Ada gitti.

"O sevgiline söyle yazın yanıma gelsin."

 

"Söylerim."

 

"Ayrıca kardeşlerinin üniversite masrafları benden. Bir şeye ihtiyacın olursa beni arıyorsun."

 

"Abi senden bir şey isteyebilirmiyim?"

 

Aklıma Efe geldi.

 

"İste küçüğüm."

 

"Bir arkadaşımın kardeşini de..."

 

"Bende küçüğüm. Bana bilgilerini gönder yeter."

 

"Sağol abi."

 

"Önemli degil küçüğüm. Ben gidiyorum. Bugün çok önemli bir toplantım varda."

Abim kalkıp gittiğinde bende kalktım.

 

Parktan çıkıp ilerlemeye başladım. Yıllar sonra ailemi bulmuştum ve abim hiç görmediği çocuklara yardım edecekti.

 

Bu çocuklar öz kardeşi bile değildi. Ama benim öyleydi. Onlar benim öz kardeşimdi.

 

 

Loading...
0%