@yazarmeryos
|
Ayağa kalkmaya çalıştığında ne olduğunu sadece bulunduğu yerin zeminini şaşkınlıkla seyrederek anlamaya çalışıyordu lakin anlayamıyordu - evet bir yolun zemininde olduğunu anlıyordu - fakat buraya nasıl düştüğünü anlayamıyordu çünkü etrafında çok fazla gürültü vardı. Yolun ortasında heykel gibi duruyor, her iki yanından arabalar korna çalarak hızla geçiyor ve yolun ortasında güçsüz bedeniyle öylece duran kadına çarpmamaya çalışıyordu. Resmen kaçırıldığı arabada başına darbe yiyerek bayıltılmış, uyandığındaysa bir an da hızlıca yola atılmış ve yere düşerek yara bere içindeki yüzü ve yırtılan kıyafetleriyle insanların kendisini gördüğünde korkmasına sebep olmuştu. Elvin Vera Karaer. Karaer ailesinin üçüncü çocuğu ve tek kızıydı. Ailesi tek kızlarına oldukça değer verirdi fakat bu değeri disiplinli bir şekilde verirlerdi. Karaer ailesi çok fazla disiplinliydi. Eğer çocuklarından herhangi birisine güzel sözler söyleyecekseler veya saçlarını okşayıp sırtlarını sıvazlayacaksalar bunu rakamlı bir şekilde - sözde kendileri için bu bir disiplin demek - yaparlardı. Güzel sözler söylecekseler, haftanın yedi günü ve her günü iki defa - sabah akşam - olmak üzere söylerlerdi. Eğer bu kural böyle olmazsa, çocuklarının şımaracaklarını düşünürlerdi. Karaer ailesi en çok bu yönüyle dikkat çekiyordu. Çoğunlukla olumlu tepkiler alıyorlardı. Karaerlerin aile içi disiplinleri hakkında hep şöyle haber başlıkları olurdu: "Karaer Ailesi'nin Sevgi Disiplini'nin 15 Kuralı" "Karaer Ailesi Düzenlenen Baloda Çocuklarına Karşı Göstermiş Oldukları Disipliniyle Göz Kamaştırıyor!" "Karaer Ailesinin Disiplini Her Ailede Uygulanmalı" Gibi. Sadece dıştan gördükleriyle bunun iyi bir şey olduğunu zannediyorlardı fakat hiçte öyle değildi. Elvin Vera Karaer; Henüz yirmi beş yaşında olmasına rağmen yeşili ve kahverengiyi içine alan gözleri, bir kömürü andıran simsiyah saçları ve doğuştan gelen açık bordo renk dudaklarıyla henüz on dokuz gibi görünüyordu. Yirmi beş çok yaşlı bir rakam değildi fakat kızı görenler ve yaşını tahmin etmeye çalışan çoğu insan; kızın on sekiz ile yirmi arasında olduğunu söylüyor ve yirmi beşi tutturamıyorlardı. Neyse ki. Elvin; tarzına, saçlarına, makyajına, parfümlerine, arkadaşlarına, bulunduğu konuma, ailesine ve özellikle itibarına oldukça fazla dikkat ediyordu. Bunun sebebi ailesiydi. Karaer ailesi oldukça donanımlı, ünlü ve büyük bir şirket olduğu için böyle olmakta zorundaydı. Eğer itibarları zedelenirse ticaret yapısı bozulur, alıcılar ve hisse sahipleri bu durumdan olumsuz yönde etkilenir, şirketin bulunduğu seviye düşerdi. Karaerler itibarlarını en ufak raddede bile zedeleyen kişinin kendi kanlarından veya herhangi birisi olmasını asla umursamaz gerekeni yaparlardı ve onlarca yıldır bu böyleydi, şirketin içine giren çıkan veya şirkette çalışan, görevli olan herkes bu kurala uymak zorundaydılar. Şirketin bahçesinde geziyorsanız bile. Elvin yolun ortasında hareketsiz şekilde dururken bir anda güçlü bir insanın kolları arasına alınarak yolun kenarına çekildi. Kız henüz kendine gelmeye yeni başlamıştı. Sonunda kendine geldiğinde ve gözlerini kendisini yolun ortasından alan kişiye çevirdiğinde kendisine oldukça yabancı gelen erkeğin yeşilleriyle bakıştı ama hemen gözlerini kaçırdı. "Hanımefendi, yolun ortasında ne yapıyorsunuz?" Sorusunu dikkatlce sordu ve kıza dikkatlice bakmaya devam etti, Elvin'i inceliyordu, kız belki de yüzümdeki morlukların yüzümü nasıl mahvettiğine falan bakıyordur diye düşünüp duruyordu ve bu düşünce kendisini rahatsız ediyordu. Gözlerini karşısındaki adamdan çekerek, kendisini yolun ortasından alan adam ile yakın durduklarını fark etti ve adamın kollarından ayrıldı. Elvin bu süre boyunca hiçbir şey söylemedi, ellerini kabanının cebine atarak arkasını döndü ve sanki nerede olduğunu biliyormuş gibi kaldırımda hızla yürümeye başladı. Oldukça kalabalık bir caddedeydi ve insanlar kıza baktıklarında gözleri fal taşı gibi açılıyor, kızın hayvanat bahçesinde saldırıya falan uğrayıpta burada hızla yürüdüğünü düşünüyordular. "Hey!" Az önce kendisini kurtaran adam kızın arkasından gelerek onu seslenişiyle durdurmaya çalıştı ama durduramadı. En sonunda kızı kolundan tutarak kendisine çevirdi. Çiseleyen yağmur bir anda hızla yağmaya başladı. Kız kolunu tutan erkeğe bakmadı bile. Erkek kendisinden oldukça uzundu, kızın boyu erkeğin göğsünün hizasına geliyordu. Başka yönlere bakmaya çalışıyordu fakat adamım yapılı ve uzun vücudu görüşünü engellediği için bir yere bakamıyordu. Sadece kirpiklerine hızla düşen yağmur damlalarını gözlerini kırpıştırarak düşürmeye çalışıyordu. "Bana bakar mısınız, lütfen." Kız şiddetli yağmur sebebiyle gözlerini birkaç kez daha kırpıştırmak zorunda kaldı ve başını yukarıya kaldırarak kendisine hafif eğilmiş ve dikkatli bir şekilde inceleyen erkeğin yeşilliklerine baktı. Kız için; tanımadığı bir erkeğin gözlerine bakmak edepsizce geliyordu. Zaten göz teması kurmakta pek becerikli değildi. Kız ilk defa bir erkeğin gözlerine uzunca bakarken başının ağrısını dindirmeye çalıştı."İyi misiniz? Bunu size, sizi gerçekten merak ettiğim için soruyorum." Kız duyduğu şeyin etkisinde kaldı. İyi misiniz... İyi misiniz sorusuna ne cevap verilirdi ki. Bilmiyordu bunu. Ailesi hiç öğretmemişti, yirmi beş yıldır ise ona bu soru gerçekten merak edildiği için sorulmamıştı. Elvin gözyaşlarına hakim olamadı. Başının ağrısı şiddetlendi, elini başına götürerek acıyla sessiz bir şekilde inledi. Eline ıslak bir sıvı gelmesiyle bunun kan olduğunu anlayarak midesi kasılmaya, başı dönmeye ve gözleri kapanmaya başladı. Kız bilincini kaybederken tek duyduğu adamın yardım sesleriydi. |
0% |