11. Bölüm

11

Ebrar
yazarmiyimnee

Bölüm şarkısı benden Bera kuşum ve Mina'ya gelsin❤️‍🔥

'...geçmiş değil bugün gibi yaşıyorum hala seni...'

Mabel sesin bir şarkıya da yakışmasın be adam.

İyi okumalar,✨

İnsanı hep yasak olan cezbederdi, ulaşılmaz görünen tıpkı Adem'i Aden Bahçesinden kovduran yasak elma gibi...

O da bana yasaktı, değil miydi?

Her yan yana geldiğimizde ciğerlerime dolan o kokusu yasak elma gibi tehlikeliydi, onun kadar günaha davetti.

Yanındayken durmadan hızlanan kalbim ise günaha bulanmıştı, kendi elleriyle cehenneme tutunacak kadar gözü karaydı.

Vazgeçtim sanmıştım; Bera'dan, geçmişimizden, anılardan...

Ama geçememiştim.

Yapamamıştım.

Bilmiyordum ki, nasıl bilecektim?

Yıllar önce kaderin ördüğü o ağları paramparça ederek hayatımdan çıkıp gitmişti Bera ve yıllar sonra aynı ağlar bizi yine örülmüş bizi bir araya getirmişti ama bu sefer tek bir fark vardı: o ağlar beni boğuyordu.

Boğazıma sarılan bir mengene gibi nefes aldırmıyor, canımı yakıyordu.

Ne kalmayı becerebiliyordum ne de kaçabilmeyi...

Sanki o an Bera'yı öperken gerçek bir nefes almıştım, ondan sonra aldığım tüm nefesler canımı yakar olmuştu.

Bir nefese muhtaçtım, ona ama o da bana yasaktı.

"Evi mi yakacaksın?" Diyerek mutfağa girdi Abim, kaşlarımı çatarak başımı kaldırdım. Anlamamıştım.

"Kurabiyeler Mina, yandı."

Doğru bir de onlar vardı öyle değil mi?

Tezgahın üzerinde duran fırın eldivenini elime giydikten sonra fırını açtım, yoğun bir duman yüzüme doğru yükselirken geriye doğru kaçtım.

Abim eliyle beni geriye doğru ittirerek eldiveni elimden alırken fırını tamamen açmış ve içerisindeki kömüre dönmüş kurabiyelerle dolu tepsiyi tezgaha bırakmıştı.

Gözlerim dolarken tezgaha baktım, özenerek yaptığım her şeyin böyle hiç olması kötü hissettirmişti.

"Mina birtanem iyi misin sen?" Dedi Abim, sert bakışları yerini anlayışlı bir tebessüme bırakmış ve birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapatarak kollarını bedenime sarmıştı.

"Abi ben..."

Sustum, tanıdık bir dejavu hissi bedenime dolarken gözlerimi yumdum.

Bera gittiği gün, ablamı da onu da kaybettiğimi anladığımda da Abim yanıma gelmiş gece boyunca bana sarılmıştı.

"Mina ne oldu Allah aşkına? Bir şeyler olmuş anlatmıyorsun içim içimi yiyor."

"Bera'yı öptüm."

Abim başını kaldırırken sırtımdaki eliyle kafama hafifçe vurdu. "Ne diyorsun kızım sen?"

"Abi ne yapıyorsun ya!?"

"Abinim ben senin, bunu bana mı anlatıyorsun?" Diye sitemkar bir sesle konuştu.

"Sen sordun, söyledim."

"Ben nerden bileyim adamı öptüğünü, moralin bozuk diye sordum."

"Eeee öyle her şeyi merak etmeyeceksiniz Alperen Bey." Diye zoraki bir gülümsemeyle konuştum, Abim şakacı bir tavırla saçlarımı karıştırırken tek kolunu omzuma attı.

"Mina siz ne olacaksınız?" Diye sordu Abim, sandalyeye oturmuş beni de yanına çekmişti.

"Biz diye bir şey olmayacak."

Abim usulca başını salladıktan sonra önüne döndü.

Sessizdi, biliyordu konuşunca içimdeki fırtınaların şiddetlendiğini...

Biliyordu, Bera'dan bana liman olmazdı çünkü o fırtınamın ta kendisiydi: kaçmam gerekendi, kaçınılmaz olan...

"Ne dedi?"

"Kim ne dedi?"

"Bera ne dedi Mina? Şey yapmışsınız ya." Dedi Abim kaşlarını çatarak, kurduğu cümle içerisinde kendi kendine öfkelenmişti.

"Bir şey yapmadık."

"Lan öpüştünüz, ne dedi?" Diye sesini yükselterek konuştu Abim, özellikle öpüştünüz demekten kaçınmaya çalışması çok komiğime gitmişti.

"Hiçbir şey." Diye fısıldadım sessizce, bakışlarımı kucağımda duran ellerime indirdim.

Sevmişti beni, titreyen elleri onun dudaklarından nefes almanın verdiği heyecanla birbiri ardına akan yaşlarımı silerken ağır ağır sevmişti.

O an her şey güzeldi fakat sonra susmuştu, gözlerini gözlerime dahi değdirmeden yanımdan uzaklaşmış ve kötü hissettiğini söyleyerek piknikten ayrılmıştı.

Gitmişti belki, yine sırtını çevirmiş ve gitmiş...

Bugün ise Taha önemli bir şey konuşmak istediğini söyleyerek bizi evine davet etmişti.

Hala heyecanlanıyordum ya kendime kızmayıp da ne edecektim?

"Çıkalım mı yavaştan?" Diye sordu Abim, başımı sessizce sallayarak onay verdim.

Bera'ya çok sevdiği o tuzlu kurabiyelerden yapmış ve hepsini yakmıştım.

Eskiden davetlisi olmadığımız düğün gibi merasimlere kaçak girme nedenimiz olurdu ikram edilen o kuru pastalar.

Alamadığımızdan değildi bu imkansızlıklardan değil birlikte yapmaktan hoşlandığımız bir aktivite gibiydi.

Ve yine Bera'nın hastalığı dolayısıyla mahalleden bir abinin düğününe gelemediği bir günde tuzlu kurabiye yapmayı öğrenmiştim, bir koca tepsi yapmış ve Bera'lara gitmiştim.

Tadı benzemiyordu ve hatta alakası bile yoktu farkındaydım fakat o günden sonra Bera düğünlere gitmek yerine benden ister olmuştu. Mutfağa birlikte girer ve birlikte yapardık.

Abim mutfaktan çıkarken ayağa kalktım, Gökay'ın nöbet çıkışı yorgun argın o kurabiyeleri yemesini önlemek için tepsiyi fırına koydum çünkü fırını açmaz üşenirdi.

Abim montunu üzerine giyerken çantamı aldım ve kabanımı üzerime geçirdim.

"Sence seninle ilgili mi?" Diye sordu Abim, bilmiyorum dercesine omuz silktim.

Abim başıyla onay vererek evden çıkarken bende botlarımı ayağıma geçirdim.

Apartmandan çıktıktan sonra yürümeye başladık, Abim önde karşısına çıkan her tanıdığı ile sohbet ede ede yürürken bende arkasından müzik dinleyerek onu takip ediyordum.

Müzik dinleyerek yürümeyi severdim sanki her adımımda beni yakıp geçen bir düşünce sönüyor gibi hissettirirdi.

Kısa bir yürüyüşün ardından apartmana girdiğimizde zili çaldım, Taha'nın kapıyı açmasını beklerken kulaklıklarımı çıkardım.

Kapı yavaşça açılırken Abim, Taha ile erkekçe tokalaştı ve içeriye girdi.

"Hoş geldiniz." Diye neşeli bir sesle konuştu, Taha'yı neredeyse hiç bu kadar neşeli görmemiştim.

İçeriye girdikten sonra Taha ile sarıldım, o önde yürürken onu takip ederek oturma odasına girdim. Defalarca geldiğim bu evden bile çekinir olmuştum.

Abim, Bera'nın tekerlekli sandalyesinin yanında tekli koltuğa otururken Taha ve ben de karşılarına geçtik.

"Hoş geldin Mina." Dedi Bera,bakışlarımı kaldırdım ve zaten üzerimde olan o ela gözlerle göz göze geldim.

"Hoş buldum." Diye karşılık verdim kısık bir sesle, içim titremişti.

Bera gözlerini kaçırarak abime bakarken bende bakışlarımı yere indirdim.

"Bir sorun mu var Taha?" Diye sordu Abim, sesi bu tarz konumalarda her zaman olduğu gibi otoriter tonundaydı.

"Yok Abi, sorun yok."

"E o zaman ne oldu? Topladın ikimizi buraya."

Başımı kaldığımda Bera ile göz göze geldim, yüzünde asılı kalmış hafif bir tebessümle gözünü bile kaçırmadan beni izliyordu.

"Abi iyi bir haberimiz var da sizden başka kimsemiz olmadığı için sizinle paylaşmak istedik." Diye açıkladı Taha, mahcup bir ifadeyle gözlerini yere indirmişti.

Elimi uzatarak Taha'nın elini tuttum, Taha tebessüm ederek karşılık vermişti.

"Gökay yok mu?" Diye sordu Bera, geçmişteki arkadaşlıkları dolayısıyla hala onu merak ediyordu fakat Gökay için aynısı söylenemezdi. Onun kini hala diriydi, Bera'ya karşı öfkesi dinmemişti.

"O nöbette."

Bera başını sallayarak onay verdikten sonra Taha'ya başıyla işaret verdi, Taha yerinden kalkarken oturma odasından çıktı ve mutfağa ilerledi.

Abim, Bera ile sohbete girerken ayağa kalktım. Taha'ya yardım etmek için mutfağa girdiğimde tezgahın üstündeki hazır pasta ve kurabiyeleri tabağa dolduruyordu. Yüzümde buruk bir tebessüm beliriverdi.

"Yardım lazım mı?" Diye sordum, başını olumlu anlamda sallayarak demliği işaret etti.

"Çayları halletsene."

Masanın üzerinde duran tepsiye bardakları yerleştirdikten sonra hepsini doldurdum. Taha da tabakları hazırlayıp başka bir tepsiye yerleştirmişti.

Hiç konuşmadan mutfaktan çıkıp oturma odasına girdiğimizde çayları orta sehpaya bıraktım.

"E hadi anlat, çatladık burada." Diye konuya girdi Abim, merak etmediğine emindim sırf benim içim içimi yediği için böyle yapıyordu.

Bera hafifçe tebessüm ederken boğazını temizledi, gözlerinin içi gülüyordu.

"Ben bir karar verdim."

Korkarak bakışlarımı kaldırıp Bera'ya baktım, gözleri yine benim üzerimdeydi.

"Ben çok pişmanlık yaşadım yaptıklarımdan, yaşattıklarımdan ötürü..."

Sözleri kalbime birer ok gibi batmıştı, gözlerime bakarak söylediği cümlelerin benden başka bir öznesi olmadığını biliyordum.

Ama pişmanlığı neydi ki? Sadece beni bırakıp gitmiş olması mı yoksa o gün aramızda geçen öpüşmeden de mi pişmandı?

Ellerim buz keserken derin bir nefes aldım, aldığı nefes ciğerlerini yakar mıydı insanın? Yakıyordu.

"Hayatımda yeni bir pişmanlık daha istemiyorum, ömrümün sonuna kadar bir pişmanlığı daha çekmek istemiyorum."

Kaşlarım çatıldı, gerilmiştim.

Yoksa gidecek miydi?

Ellerim buz keserken parmaklarımı birbirine doladım. Onu öptüğüm günün ertesi buraya gitme kararını aldığını söylemek için çağırmış olamazdı öyle değil mi? Bu kararı aldığı için o kadar neşeli olamazdı?

"Hadisene söyle Bera." Dedi Taha heyecanla, o niye heyecanlıydı ki?

Bera yanıt olarak sesli bir şekilde güldü.

"Ben bir karar verdim, itiraf ediyorum ki daha önce üzerinde hiç düşünmediğim bir karar oldu. Çünkü bu konuda düşüncem kesindi, kader bana bir hayat sunmuştu ve bu hayatta eskisi kadar özgür olma şansım yoktu. Bir nevi hapistim aslında, bir sandalyeye muhtaç onsuz hareket etmeye bile acizdim."

Ela gözlerinden bir damla yaş yanağına usulca süzülmüştü, elini kaldırmamış yaşını silmemişti.

"Ama vazgeçtim, o hapishanede kül olmayı bekleyemem... Yangınımın dumanları sevdiğim, canımdan çok sevdiğim insanları boğarken olmaz. Yapamam."

Bera'ya baktım, o gün onu öperken söylediğim cümleyi dile getirmişti. Pişman değildi, pişman olmamıştı.

Ellerimi uzatıp yaşlarına dokunmak istiyordum, onları silmek...

Ama yapamazdım, aramızda ayrılığın açtığı bir uçurum vardı. O uçurumun farklı kenarlarında mahsur kalmıştık, kavuşursak düşerdik.

"Ben tedavi olacağım, belki yeniden ayağa kalkamam ama en azından deneyeceğim."

Heyecanla Bera'ya baktım, gülümsüyordu. Başımı çevirip Taha ve abime döndüğümde benden başka kimsenin şaşırmadığını fark ettim, Taha biliyor olabilirdi bu normaldi fakat abim?

"Sen biliyor muydun?" Diye sordum kaşlarımı çatarak, kendimi yiyip bitirdiğimi bile bile buna göz yumamazdı.

"Kusura bakma, söz vermiştim."

"Başka kim biliyor?"

"Gökay, Deren ve Çağrı."

Çağrı mı? O da mı?

"Size inanmıyorum ya bir bana söylememişsiniz."

"Ben istemedim." Dedi Bera, muzip bir gülüşle abimlere baktıktan sonra sözlerine devam etti. "Sana burada, baş başayken anlatmak istedim."

"İyi de baş başa değiliz ki."

"Artık öyleyiz." Dedi Bera, arkamı döndüğümde kapının önünde üzerlerini giyen Taha ve Abimi fark ettim.

"Bera ne oluyor?"

"Seni çaresiz bırakıp giden o adam olmayı reddediyorum, ikinci defa." Diye kısık bir sesle konuştu, dış kapının kapanma sesi gelirken yanıma ilerledi.

"Bera..."

"Balkona çıkmama yardım eder misin?"

"Olmaz... Hava soğuk." Dedim başımı olumsuz anlamda sallayarak.

"Değil... Hadi." Diye yanıtladı, elini bana doğru uzatmıştı.

Elini görmezden gelerek balkona doğru ilerledim ve kapıyı açtıktan sonra Bera'nın girmesi için geri çekildim.

Bera içeriye girdikten sonra arkasından bende balkona girdim, balkonu camla kapattırmışlardı. İçeride küçük bir elektrikli ısıtıcı yanıyordu, yanında yere yerleştirilmiş iki minder vardı. Minderin yanında küçük bir masa lambası ve birkaç kutu duruyordu. Burada ne oluyordu Allah aşkına?

"Oturmama yardım eder misin?"

"Bera yapamam ben, düşersin bir şey olur saçmalama istersen." Dedim endişeyle, Bera gülümserken itiraz etti.

"Bir şey olmaz, hallederiz."

Başımı olumsuz anlamda salladım.

Bera her ne kadar eskisi gibi kalıplı görünmese de hala ağır bir adamdı, canını yakabilirdim.

"Mina, lütfen yanında oturmak istiyorum."

"Bera...-"

"Lütfen dedim." Diyerek sözümü kesti, başımı sallayarak el mecbur onay verdiğimde gülümsedi.

Tekerlekli sandalyenin hareket etmesini sağlayan pedalı indirerek karşısına geçtim, kollarımı Bera'nın gövdesine sardım. Hastaneden alışkın olduğum için biraz daha kolay hareket edebiliyordum, Bera'yı sandalyeden kaldırırken düşmesine korkarak kendime çekmiştim.

Yakındı, çok yakınımdaydı.

Bera'nın sıcak nefesini yüzümde hissettiğimde başımı çevirdim, gözlerimi minderden ayırmadan dikkatlice eğildim ve Bera'yı mindere bıraktım.

"Bak bir şey olmadı."

Gülümseyerek ona baktığım sırada eliyle yandaki minderi patpatlayarak beni çağırdı, ayağımdaki terlikleri çıkardıktan sonra yanına oturdum.

"Mina..."

Kucağıma uzanarak elimi avuçları arasına aldıktan sonra gözlerime baktı.

"Ben özür dilerim, sana yaşattığım her şey için çok özür dilerim. Biliyorum faydasız, bir özür her yaranı silip atmayacak ama ben yapacağım."

Parmaklarıyla elimi hafifçe okşadıktan sonra sözlerine devam etti.

"Ben gittim, farkındayım seni ne kadar yaktığımın farkındaydım. Ama kalamazdım Mina, ben iyi değildim. Kendime bir gelecek görmüyordum, sana yansıtmadım yansıtamazdım da fakat kendimde değildim. Yaşadığım hiçbir şeyden mutlu olmuyor, içinden çıkamadığım kaygılarla boğuşuyordum. Depresif sürekli yalnızlığı dileyen bir adama dönüşüyordum. Bu psikolojideyken ilişkimizde, seninle kalamazdım. Her şey çok güzelken benim yüzümden tüm o anılarımızı depresif kavgalarımla gölgede bırakamazdım. Gitmek benim için en iyi seçenekti, seni o toksikliğe sürüklemek yerine gitmek daha iyiydi. Depresyonumun içinde seni o köşeden bu köşeye savurmaktan daha iyiydi beni seni terk eden, kötü adam olarak hatırlaman."

Gözümden düşen bir damla yaşı sildim, Bera depresyonda mıydı yani? Bana soğuk davranıyor zannederken gözümün önünde eriyip gidiyor muydu? Ben görememiştim, görebilseydim belki her şey farklı olurdu.

Ama görememiştim.

Bu beni suçlu yapar mıydı? Elbette yapardı, onu o kadar iyi tanıdığımı düşünürken acılarını görememiş yanında olamamıştım.

"Sen suçlu değilsin." Dedi elimi tutuşunu sıklaştırdı, düşüncelerimi okuyor gibiydi. L "Bu hikayenin tek suçlusu benim, senin hiçbir suçun yok."

"Yani Be- beni aldatmadın mı?"

Kekelemiştim, dilim varmıyordu beni aldattığıyla alakalı bir cümle söylemeye.

Bera hızlıca başını iki yana sallayarak yanıt verdi. "Hayır, ne seninleyken ne de senden sonra seni hiçbir zaman aldatmadım."

Bakışlarımı kaçırdım, hayatında benden sonra kimseyi almamış mıydı yani?

Benden sonra birileriyle olmayı beni aldatmak olarak mı görüyordu?

"Mina, iyi misin?"

"İyi, iyiyim."

"Devam edeyim mi?" Diye sordu, başımla onay verdim. "Erasmusa gittikten sonra sorunun şehirler olmadığını anladım, sorun bendeydi. Sabahları kalkmak istemiyor, yaşadığım hayatı kendime yük görüyordum. İlk ayımda 20 kilo verdim, hastalıklar peşimi bırakmaya başlamadığı sıralarda ise eski bir aile dostumuz ile karşılaştım. Akın Amca babamın arkadaşıydı, polisliği birlikte yapmış ve birlikte emekli olmuşlardı. O da oğlunu üniversiteye yerleştirmek için gelmişti, beni kiraladıkları eve davet etti hatta bir süre onlarla kaldım. Artık hayatımla baş edemiyordum ve başımda bir baba yoktu bu yüzden Akın Abi'ye anlattım. O da bana askerlik yapmamı önerdi."

"Seni tanımıyormuş, o zamanlar silahlı oyunlardan bile hoşlanmazdın."

Bera yüzündeki buruk bir gülümsemeyle anlatmaya devam etti.

"Bende aynı düşündüm, yapamayacağımı söyledim ve konu kapandı. Sonraki günlerde asker olmanın fikri aklımdan hiç çıkmadı, uyurken veya yeni uyandığımda hep asker olsam nasıl olur diye düşünmeye başladım. Sonra eğitimimi tamamladım ve askerliğe geçiş yaptım. Kendimi bulmuş gibiydim, yalnızlığa hapsettiğim dünyam bir anda bir sürü insanla doldu. Aramızda bir bağ vardı, özünde hepimiz birbirimize bir can borçluyduk. Bilirsin askerde işte gönül yaraları çok konuşulur, fırsat bulundu mu kaçmaz."

Sustu ve bakışlarını kaçırdı. Elleri hala titreyen ellerimi sarıyordu, bırakmamıştı.

"Seni anlattım onlara, git konuş dediler depresif bir sürece girmişsin anlar seni dediler ama ben gelemezdim. Sana dönmeye yüzüm yoktu. Ablanın vefatını çok sonra duydum, üzerinden geçmişti yazamadım. Korktum, senin ağzından bana karşı çıkabilecek tek bir kötü sözün düşüncesi bile korkutmaya yetti. Seni artık hak etmediğimi biliyordum, bu yüzden sana en uzak görev yapabileceğim bir şehri seçtim."

Kaçış sebeplerimiz aynıydı, ben ondan ve anılarından kaçmıştım o ise benden fakat kader birbirimizden kaçtığımız bu şehirde bir gece yarısı birbirimizi bulmamızı sağlamıştı.

"Yanlışlıkla karşına çıkıp da canını yakmayı hiç istemedim, tek korktuğum buydu."

"Başına gelmiş." Dedim buruk bir tebessümle, o gün orada onu görmeyi bende beklemiyordum.

"O gün o sedyede yatarken ben ölüyordum, birkaç saat daha bulunmasam belki de ölecektim. Seni hayal zannettim, gerçek olmana ihtimal veremedim."

Hafifçe güldüm, o gün dün gibi aklımdaydı. O soğuktan donmaya yüz tutmuş bedenin Bera'ya ait olması tir tir titretmişti beni, ölmüştüm.

"Ama ölmedin, seni buldular ve kurtuldun."

Çünkü ben Bera'nın donmak üzere olan bedeni değil de şehadet haberini gördüğümde ne hisseder içinden nasıl çıkardım bilmiyordum.

"Her şeye rağmen yanımda durdun, hak etmememe rağmen benim için çabaladın."

"Seni öyle bırakamazdım."

"Seni seviyorum Mina, bu hiçbir şeyi değiştirmese de seviyorum. Karşıma çıktığın ilk günden beridir, aramızda yaşanan her şeye rağmen... Karşılık bulamayacağımı bile bile seviyorum."

Ellerini elimden çektikten sonra kenarda duran kutuları aldı ve aramıza koydu. Merakla onu izlerken kutuyu açtı, içerisinden deste deste basılmış fotoğraflar duruyordu. Bizim fotoğraflarımız...

Bera'nın üzerinde tiyatroda giydiği eski dönem kıyafeti varken benim ağaç kostümüyle yanında durduğum fotoğraf bile oradaydı.

İlk sinema buluşmamızda gittiğimiz dram filminden sonra benim ağlamaktan şişmiş haldeki fotoğrafım da...

Anılarımız oradaydı, benim birer birer attığım o resimlerin hepsi kutudaydı.

Geçmişe dokunmak gibiydi, o anı tekrar tekrar yaşamak gibi.

 

Selam bebekler❤️‍🔥😌

Bu bölümü bir defa yazdım, içime sinmedi sonra sildim tekrar yazdım fakat bu hali de içime sinmedi. Bu yüzden düşüncelerinizi belirtin lütfen🥹

​​​​​Size bölüm yayınlama zamanım ile örtüşemediğim için bir özür borçlu hissediyorum, özür dilerim kızlar😇

Uygulamaya bölüm yayınlamak için girdiğimde yazdıklarım hoşuma gitmedi ve sildim. Sonrasında ise yeni bölüm yazdıktan sonraki birkaç gün uygulamaya giremedim ve en sonunda ise hasta olmayı becererek anca bugüne yetiştim.

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyinizzz❤️‍🔥

Aklımda kitap için birkaç final fikri var, bu doğrultuda önümüzdeki birkaç bölüm Bera ve Mina arasına bir sakinlik hakim olabilir. Ya da yine ikizler burculuğun şanındandır diyerek kararımdan vazgeçip kaos yazabilirim, bilmiyorum.

Bölüm itibariyle 11. Bölüme geldik, hikayeyi ortalama 25 - 30 arası bir sayıda tadında bırakmayı düşündüm.

Şuan üzerinde çalıştığım bir mahalle bir de polisiye tarzı iki kurgum var, belki onları da sizinle paylaşmak gibi bir karar alırım.

Her zaman oy ve yorumlarını eksik tutmayan kızlarıma buradan kucak dolusu kalplerrrr❤️‍🔥❤️‍🔥❤️‍🔥

 

​​​​​​

​​​​

​​​​

 

Bölüm : 26.12.2024 21:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ebrar / Bana Aşktan Bahset / 11
Ebrar
Bana Aşktan Bahset

4.48k Okunma

373 Oy

0 Takip
16
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...