Medyadaki şarkının her dizesi bu bölüm arkadaşlar, her bir cümlesi.
Hadi şarkıyı dinleyerek okuyun, içimiz yandı içimizz...
Dipnot:
Son cümleyi yazdıktan sonra aklıma bu şarkı geldi, dinledim ve bölüme ne kadar benzediğini fark ettim.
Şuana kadar en bu bölümün hikayesi dediğim müzik bu oldu, öldüm bittim🫠❤️🔥
Geçmiş eski bir takvimden koparılan sayfalar gibiydi: bazen buluşturulup bir köşede bırakılır bazense yakılır kül olurdu.
Ben o sayfaları birer birer yakıp kül etmiştim.
Ben o sayfaları çıra yapmış kaç gece kendimi yakmıştım.
Ona güldüğüm onunla güldüğüm her an için acımadan kendimi yakmış kül etmiştim.
Dün gece ise o küllerin arasında nefes dahi alamazken Bera'nın göğsüne sığınmış tek tek yaşamıştım o koparılan günlerimi...
Nefes almıştım, onun kokusunda onun göğsünde nefes almıştım.
Bana zehir olan o nefesi bile bile saatlerce içime çekmiştim.
Zaten sevince öyle olmaz mıydı? Bir zehir bile bal gelirdi insana, doyamazdı.
Geceden yağan karın beyaz bir örtü gibi serildiği sokaklarda yürüyordum, her adımım altında ezilen kar tanelerinin sesi kulaklığımda çalan hüzünlü şarkıya bir eşlikçiydi.
Bera tedaviyi kabul ettiğini söyledikten sonra her ne kadar etik gelmese de Çağrı’yı aramıştım, o da hiç tereddüt etmeden bana bir randevu ayarlamıştı. Birazdan hastanede buluşacaktık, her ne kadar Bera’nın kullandığı ilaçların da etkisiyle günden güne birbirini tutmayan ruh hali dolayısıyla bu kararından da döneceğini düşünsem de dönmemişti. Aksine sabahın ilk ışıklarıyla bana mesaj atmış ve randevu saatini unutmamamı rica etmişti. Karşılaştığımız o ilk günden itibaren Bera’dan aldığım ilk mesajdı bu, genelde Taha’yı aratır kendi konuşmaya dahil olmazdı.
Yıllar sonra Bera’dan bir ‘günaydın’ mesajı almak yatağımda oturup saatlerce ağlamama neden olsa da mutluydum çünkü Bera yaşamayı seçmişti, kendi yarattığı hapishanede yok olmayı değil.
Hastanenin sokağına geldiğimde çantamdan telefonumu çıkardım, Taha’yı aramak için rehberde dolaştığım sırada arkamdan seslenen Çağrı’yı duymuş ve telefonu kapatarak cebime koymuştum.
“Erken gelmişsin.” Diyerek aramızdaki mesafeyi kapattı ve karşımda durdu Çağrı, üzerine siyah bir kaban giymişti.
“Biraz hızlı yürümüşüm.” Dedim, aslında hedefim ağır bir yürüyüş yapmaktı.
“Belli al al olmuşsun.”
Hafif bir tebessümle karşılık verdim, Çağrı ise kabanının cebinde duran elini çıkarmış ve saçımı düzeltmişti.
Bunu beklemediğim için şaşkın bir şekilde Çağrı’ya bakakalmıştım, tez zamanda onunla aramızdaki bu durumu konuşmam ve gerçekleri anlatmam gerekiyordu.
Bu hikayenin başka bir öznesi vardı, bilmeliydi.
“Seni tutmayayım, Bera'yı bekleyecektim ben.” Diyerek bir adım geriye gittim ve aramızdaki mesafeyi açtım.
“Kahve içseydik, Bera zaten Taha ile gelmeyecek mi?”
“Gelecek ama hastaneye girerken yanında olmak istiyorum.”
Çağrı’nın kaşları bir an çatılsa da kendini hızla toparlayarak başını salladı ve gülümseyerek yanımdan ayrıldı.
“Sende mi erken geldin?”
İrkilerek arkamı döndüğümde Taha ile göz göze geldim, hangi ara gelmişlerdi?
“Evet, yürüyüş yapıyordum.” Diye durumu açıkladım, Bera’ya baktığımda bakışlarını dizinde duran ellerine sabitlemişti.
“Nasılsın?”
“İyiyim, siz nasılsınız?” Diye sordum, Bera’nın cevap vermesini umarak böyle konuşmuştum fakat o tepkisizdi.
“İyiyim.”
Taha önde içeriye girerken arkalarından ilerledim, Bera’nın sessizliği bir çığ gibi göğsümün orta yerine çökmüştü.
“Mina, böyle gel canım.” Diye seslenen Çağrı’nın sesiyle durdum, Taha da benimle birlikte dururken Çağrı eliyle yanını işaret etti.
“Odası o tarafta galiba.” Dedi Taha.
“Galiba...”
Çağrı’nın yanına ilerlediğimizde eliyle ilerideki bir odayı işaret ederek konuştu.
“Okan Bey müsait, muayene için girebilirsin.”
“Bende geleyim.” Diyerek odaya doğru ilerlediğim sırada Çağrı omzumu tutarak durmamı sağladı.
“Taha içeride ona yardımcı olur, kalabalık yapmayalım.”
Bera kaşlarını çatarak Çağrı’ya baksa da hiçbir şey söylememiş ve odaya doğru ilerledi.
“Bera...” diye seslendim fakat beni duymamış duysa da arkasını dönüp de bakmamıştı.
“Bir şey içelim mi?”
Kaşlarımı çatarak Çağrı’ya baktım. “Ben Bera için geldim, farkında mısın?”
“Taha onunla, sende benimle olabilirsin bence öyle değil mi?” Diye konuştu Çağrı, elini duvara yaslayarak bana doğru eğilmişti.
“Çağrı şuan değil.”
“Bera senin için neden bu kadar önemli? Eski bir arkadaşın, annenin birlikte olmanı istediği bir adamdan neden önemli?” diye sordu Çağrı, sesini yükseltmiş ve üzerime yürümüştü.
“Annemin istediği, benim değil.”
Çağrı meydan okurcasına üzerime yürürken odanın kapısı açılmış ve benden uzaklaşmıştı.
“Doktor yeni bir mr istedi.” Diyerek aramıza girdi Taha, yanına ilerledim.
“İyi misin?” diye sordum, başını ‘evet’ dercesine sallayarak yanıtladı.
“Taha çekime gidelim.”
Taha başıyla onay verdikten sonra asansöre ilerledi, onları takip ettiğim sırada Çağrı da yanıma geldi.
“Arkadaşın değildi dimi? Yalan mı söyledin?”
“Çağrı senin hastan yok mu? Onlarla ilgilenmeye ne dersin?” diye sordum öfkeyle, sesim istemsizce yükseldiği için Taha durmuş ve bize dönmüştü.
“Mina bir sorun mu var?”
“Hayır, Çağrı işinin olduğundan bahsediyordu.”
“İşim yok, birlikte vakit geçirelim diye Mina’yı bekliyorum.”
“Birlikte vakit mi geçireceksiniz?” diye sordu Bera, sesi titremişti.
“Senin için bir mahsuru mu var?”
“Yok, neden olsun ki?” Dedi Bera, sesi öyle kırılgan çıkmıştı ki nefesim kesilmişti.
Çağrı’nın yanından uzaklaştıktan sonra Bera’nın arkasına geçtim, asansörün yanındaki koridora girdiğimizde durdum.
“Bera... yanlış anlama.” Diye fısıldadım yalvarırcasına, gözlerim dolmuştu.
Ağlamak benim için yorucuydu, yıkıcıydı hangi ara böyle kolay ağlar olmuştum ki?
“Neyi Mina?”
“Çağrı’yı...”
“Yanlış anlamak mı? Sabah saçlarına dokunuyor, seninle vakit geçirmek için kırk takla atıyor onun için mi geldin buraya?”
Başımı olumsuz anlamda salladım.
“Saçmalama!”
“Saçmalıyor muyum?”
“Ben senin için geldim.” Diye öfkeyle konuştum, sinirden ellerim titriyordu.
“Ama Çağrı ile dip dibesin, benim için geldin ama onunlasın Mina...”
Ağzımı açacağım sırada eliyle susmamı işaret ederek beni durdurdu.
“Benim için olan ne? Sana anlattım Mina, iyi değildim dedim bunalımdaydım dedim. Sen tüm bunları dinledin ve benden intikam alma kararı mı aldın? Bunun için mi buraya sürükledin beni, intikamını sergilemek için mi?”
Bedenim bir kukla misali öfkeme esir olurken elim istemsizce kalkmış ve Bera’nın yanağı ile buluşmuştu.
Bera beni bırakıp gittiği gün bile ona kalkmayan elim bugün kalkmıştı, ben Bera’ya vurmuştum.
Başımı kaldırıp yüzüne baktım, gözyaşı ile ıslanan yanağında belirgin bir kızarıklık vardı.
Bera gitmiş ve beni sonsuz bir yangına esir etmişti, o yangında defalarca kül olmuş tekrar tekrar yanmıştım.
Ama yanında durmuştum: beni sevgilisi zannettiğinde, tekrar yürüyemeyeceğini öğrendiğinde, kabuslarla baş başa kaldığı gecelerde...
Bir an bile canını yakmaya niyet etmemiştim, bir an bile istememiştim.
Geçmişin kırılan parçaları birer birer göğsüme batarken yine de onu sevdiğimi kabullenmiş defalarca kanamıştım.
Bakışlarım Bera ile kesişirken gözlerimi kaçırdım, yaslandığım duvardan uzaklaşırken yanımıza doğru ilerleyen Taha’yı gördüm.
Ben Taha’nın yanından geçip asansörün önünde beklerken o da Bera’yı almış ve yanıma gelmişti.
Şuan kırılmış değildik, paramparçaydık.
Asansöre bindikten sonra çekimin yapılacağı alanda inmiştik, Taha ve Bera içeriye girerken ben dışarıdaki koltuklara oturmuştum.
Gücüm çekilmiş gibiydi, mecalim yoktu.
Ben onu unutmuştum, isminin üzerini karalaya karalaya çizmiştim.
İz bıraktığından bi haberdim, silsem de izlerinin kalacağından...
Taha, teknikerin çalıştığı odadan çıkıp yanıma oturdu. Sessizdi, sanki ne olduğunu biliyormuş gibi hiçbir şey sormamıştı ama desteğe ihtiyacım olduğunu biliyor gibiydi.
“Taha ben Bera’ya...”
“Vurdun biliyorum.” Diye cümlemi tamamladı Taha, gülümsemişti.
“Nasıl?”
“Yanağı kızarmıştı.”
“Pişmanım.”
“Ne dedi Mina? Ne dedi de canını bu denli yaktı?”
Gözlerim dolarken Taha’ya baktım, o da bana bakıyordu.
“Taha Bey, bakar mısınız?” diyerek içeriden seslendi tekniker, ayağa kalktığımda Taha da benimle birlikte kalkmıştı.
“Bir sorun mu var?”
“Bera Bey çekimi durdurmamız için işaret verdi, iyi değil.”
Çantamı ve üzerimdeki eşyalarımı bir kenara bırakırken hızla içeriye girdim, Bera çekimin yapıldığı alan uzanmış ve kan ter içinde kalmıştı.
“Bera...” diye seslendim, elimle eline uzandığımda teni buz gibiydi.
“Ben yaşayamam, yaşayamam.”
Bera’nın bedeni gözle görülür şekilde titrerken sürekli aynı cümleyi tekrarlıyordu, transa girmiş gibiydi.
“Bera benim, ben geldim.”
“Yaşayamam, yaşaymam...”
Bera’yı uzandığı masadan kaldırırken omzuna tutundum, gözleri kapalıydı.
“Donuyorum, ben donuyorum.”
“Bera orada değilsin, yalnız değilsin ben yanındayım buradayım.” Diye seslendim, elim usulca omzuna sarılırken gözümden bir damla yaş sürülmüştü.
Beni en çok yakandı, en çok söndürendi.
Beni zehirleyendi, panzehirimdi.
“Mina gitme, ben seni bir an bile unutmadım unutma beni.”
Bera’nın titreyen elleri bedenime sarılırken gözlerimi kapadım, bedeni titriyordu.
Kalp en çok canını yakanı seçerdi, en çok parçalayanı...
Her kalp katilini severdi.
Geldi mi yine kaos perileri🫠
Yorum ve oylarınızı eksik etmeyin, özleştik çiçeğimler🌸
Biraz kısa oldu ama araya küçük bir kaos serpeyim dedim.
Aslında Çağrı aşkıma kıyamadım onu tatlış bir arkadaş yapacaktım, sonra dedim ki neden kaos olmasın?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |