13. Bölüm

13

Ebrar
yazarmiyimnee

Medyadaki şarkıyı dinleyiniz🫠

Hani böyle kimseyle paylaşmak istemediğiniz şarkıcılar olur ya Milat da benim için öyle bir gruptur.

(Neyse ki siz kimse değilsiniz<3)

Şarkının sözleri ayrı anlamlı, sözsüz kısımları aşırı huzur verici bayıldım.

iyi okumalar kuşum 💝

 

 

 

 

Kırıldığı yerden yeşerir miydi insan?

Yeşermezdi.

Kırıldıklarının arasında çiçek açar mıydı?

Açmazdı.

Biz tarifi olmayan yerlerden kırılmıştık artık yeşermek de nasip değildi bize yeninden açmak da...

Kendimizi o efsanelerde anlatılanlardan zannetmiş, küllerimizden doğmaya çalışıp savrularak yok olmuştuk.

Bir hikaye daha bitmişti, yazar kalemi kırmış defterleri paramparça etmişti.

Çünkü biz bitmiştik, en inandığımız yerde sona ermiştik.

Biz yoktu artık, Bera vardı. Ve onun yaşattıkları, yaşadıkları...

Bir de ben vardım: mağlup, yıkılmış...

Yıllar öncesine dönmüş, yine bir enkazın tam ortasında oturuyordum.

Hislerim bir hortum misali beni savurmaya çalışırken tutunuyordum hayatıma, aslında işime...

Çalışıyordum, hastaların anlattığı o uzun mu uzun aile dramlarını dinliyor ve onu düşünmemeye çalışıyordum.

Başaramıyordum da bazen eldivenimi giydiğim bir boşlukta aklıma düşüyordu bazen ilaç hazırlarken...

Bera’ya dair düşünceler bir ağ gibi ilmek ilmek işlenmişti zihnime, silmek ne mümkündü?

Geçmişi unutmak bir öpüş kadar kolay olur sanmış, yanılmıştım.

Unuttuğumu zannettiğim ilk anda geçmiş tüm duvarlarıyla karşıma dikilmişti, yolumu kaybetmiştim.

“Mina, Cüneyt Bey’e bir pansuman vardı.” Dedi Haktan Bey, hemşire odasının kapısını aralamıştı.

“Ben ilgileniyorum hocam.” Diyerek ayağa kalktım, acile girerken masadan duran kutudan bir çift eldiveni elime geçirdim.

Cüneyt Amca geçen hafta buzlanmadan dolayı ahırda kullandığı bir aletin üzerine düşerek kolunu yaralamıştı, kimi kimsesi olmadığı için de hastaneye geldiği günler pansumanını ben yapıyordum. Dünya tatlısı bir adamdı fakat eşi vefat etmiş, kanından bildiği evlatlarıysa birer birer ona sırtını dönerek büyük şehirlere yerleşmişti.

“Kızım nasılsın?” diye sordu perdeyi açarak yanına girdiğim sırada, yaşadığı köy hastaneye yakın olduğundan sık sık buraya gelir bazen muayene olur bazense yaptığı yemeklerden bize de ikram ederdi.

“İyiyim Cüneyt Amca, sen?”

“Bugünümüze şükür kızım.” Dedi Cüneyt Amca, kolundaki bandajı açmış yarasını siliyordum.

Bir yarayı iyileştirmek bu kadar kolay mıydı?

Keşke öyle olsaydı, her yara bir merhemle iyileşse kabuk bağlasaydı.

“Hala ahırla ilgileniyor musun?” diye sordum, eski bandajın üzerinde tek tük kan damlaları vardı yarasını zorlamış olmalıydı.

“Bizim Ziya geliyor ona yardım ediyorum kızım.”

“Yapma, kolunu zorlama dikişler açılırsa iyileşme süresi uzar.” Diyerek durumu açıkladım, başıyla onay vermişti.

“Sen de iyileşecek misin kızım?” Diye sordu, gözlerimi kaçırarak geriye çekildim. Eski topraktı Cüneyt Amca, insanın gözüne bir kere baktı mı içinin yandığını anlardı. Anlamıştı.

“İyileşeceğim.” Diye fısıldadım, ona değil kendime...

Cüneyt Amca’ya el sallayarak veda ettim ve acilden çıktım, elim ayağım buz kesmişti.

İyileşecek miydim cidden? Kalbimden oluk oluk kanlar akarken iyi olacak mıydım?

Gözlerim dolarken derin bir nefes aldım, içimi yakan o hüzün dolu duyguların tutsağı olmuştum.

Düşmüştüm, kalkamıyordum. Kalksam da kaçamıyordum.

“Mina Hemşirem müsait misin?” dedi İrfan Abi, acil kapısından aniden girdiği için az kalsın ona çarpıyordum.

“Şuan bir işim yok Abi hayırdır?” diye sordum, bu nefes nefese kalışı hayra alamet değildi.

“Ziyaretçin vardı, kantine oturttum işin vardır diye bir bak istersen.”

“Ziyaretçim mi varmış?” diye işaret parmağımla kendimi gösterdim. “Benim?”

İçimde tuhaf bir heyecan filizlenmişti, Bera olabilir miydi?

Peki ben hangi ara onu bekler olmuştum?

“Ufuk aradı, varmış valla.”

“Tamam ben bakarım, teşekkürler Abi.”

İrfan Abi başıyla selam vererek yanımdan ayrılırken kantine ilerledim, büyük bir hastanede çalışmadığım için kantin eski ve bakımsızdı. Genelde herkes suyunu, atıştırmalığını alır çıkardı oturan çok nadirdi.

Kantine girdiğimde sensörlü lamba yanarken camın kenarında oturan babamı gördüm, karşısında annem oturuyordu fakat sırtı bana dönüktü.

Burada ne arıyorlardı?

“Anne, baba...” diye seslenerek kantin içinde ilerledim ve yanlarında durdum.

“Kızım.” Diye abartılı bir coşkuyla ayağa kalkan annem kollarını bedenime sardı, gözlerim dolmuştu.

Anneler hisseder derlerdi ya o da hissetmiş miydi? Nasıl yandığımı, nefessiz kaldığımı...

“Ne işiniz var sizin burada?” diye sordum Annemden ayrılırken, bir sandalye çekmiş ve babamın yanına oturmuştum.

“Sana sürpriz yapacaktık, Abin görevdeymiş Gökay da arkadaşlarıyla başka ilçeye geçmiş anahtar bulamayınca hastaneye gelelim dedik.” Diye durumu açıkladı Babam, henüz birkaç hafta önce yanlarından dönmüşken bu sürpriz biraz beklenmedikti.

“Arasaydınız keşke, karşı komşuda anahtar vardı.”

Söz konusu karşı komşumuz Deren olduğu için evin yedek anahtarları onda duruyordu.

“Gelmek istedik.” Dedi Annem, çayından bir yudum almıştı.

“İyi yaptınız.”

Annem başını kaldırıp babama döndü, aralarında garip bir bakışma yaşanmıştı. Bir sorun mu vardı?

“Kızım hastan var mı?” Diye sordu Babam, gergindi.

“Şuan yok.”

“Konuşalım mı biraz?”

“Tabi.”

“Buyur Sevil...” Dedi Babam, eliyle anneme işaret vermişti.

“Kızım aslında beni Çağrı aradı.”

Çağrı’nın ismini duymamla tüylerim diken diken olurken yumruklarımı sıktım, cidden mi? Bana ulaşamamış ve bir çocuk gibi anneme mi yetiştirmişti?

‘Devam et’ dercesine başımı salladım.

“Bir haftadır telefonlarına çıkmıyormuşsun ve seni merak etmiş.”

“Konuşmak istemediğim aklına gelmemiş mi yani?” Diye sordum, sinirlenmiştim.

“Mina sorun bu değil Kızım.” Diyerek konuşmayı devraldı Babam, masanın üzerinde duran öfkeden yumruk yaptığım elimi elleri arasına almıştı.

“En son Bera denen bir adamla onun servisine girmişsin, sakat mı neymiş kavga etmişsiniz. Hangi Bera bu?”

Kaşlarım çatıldı, Çağrı’nın bir şey yapacağını biliyordum şaşırmamıştım fakat bu yaptığı adilikti.

“Anne...” dedim ve sustum, dilim varmamıştı.

Ben Bera’yı kendime karşı savunurdum, hep savunmuştum. Ama onu atlatmaya çalıştığım dönemde defalarca kez tansiyon sorunları yaşayarak hastanelik olan babama, strese bağlı bozukluklarla boğuşan annem de savunabilir miydim? İşte onu yapamazdım. Onu yapmaya hakkım yoktu.

“O mu kızım?” diye sordu Babam, sesi sertleşmişti.

“Evet, o.”

“Neden kızım? O adamın senden götürdükleri yetmedi mi?”

Gözlerim doldu, sahi ne çok şey götürmüştü.

Geride bir enkaz kalmıştı, enkazın ortasında ben...

Bera beni de almıştı, hislerim de onunla gitmişti kalbim de.

Uykusuz geceler bırakmıştı bana, panik atak... Hala daha aşmayı beceremediğim özgüven sorunları, Bera beni yaralamıştı, yarım kalmıştım.

Ama o da iyi değildi, görememiştim.

Şimdi kimdi bu cinayetin gerçek suçlusu?

Aşık olduğu adamın ölümünü fark etmeyen ben mi yoksa sevdiği kadını kendiyle birlikte öldürmemek için onu terk eden Bera mı?

Kimdi asıl suçlu, o tetiği kim çekmişti?

Bilmiyordum, kahretsin ki bilmiyordum.

Depresyon ağır bir durumdu, ben o yükün altında ezilişlerini görememiştim.

“Mina, kızım.” Diye seslendi Annem, düşüncelerimi dağıtmıştı.

“Babana cevap ver, senden götürdükleri yetmedi mi ha? Daha verecek neyin kaldı ona? Canın mı, onun derdine mi düşmüş şimdi? Bir onu almadığı kalmıştı da onun mu peşine düştü?”

Gözlerimi yumdum, Bera öyle bir insan değildi ki olamazdı.

“Öyle bir şey yok.” Diye fısıldadım, devam edememiştim.

“Nasıl bir şey var?”

“Baba...” diyerek başladım sözlerime, o beni anlardı her zaman anlamıştı. “Bera iyi değil, bir operasyonda yaralandı ve yürüyemiyor. Sakat falan da değil.”

“Ona acıyor musun?” Diye sordu Annem, tek kaşı istemsizce havaya kalkmıştı.

“Ben ona acımıyorum.” Dedim fısıltıyla, ben onu seviyorum.

Bu da kendime ilk itirafımdı, öyle kalsındı. Kim bilir belki de son olurdu?

“Askerler yanında olamıyor mu?” diye sordu Babam, öfkesinden arınmış gibi görünüyordu.

“İstemiyor, kimseyi. Sadece Taha var.”

“Taha...” dedi annem, kaşlarını çatmıştı. “O gün seni arayan adam mı?”

Gözlerimi kaçırdığım sırada tekrar sordu. “Sahi kızım bize ne zaman anlatacaktın tüm bu olanları?”

“Ne diyecektim ki?” diye sordum, tüm bunları anlatacak cümlelerim yoktu.

Öfkeliydim, Çağrı’yı şuan parçalamaya yetecek kadar öfkem vardı. Henüz kendi içimde kabullenemediğim, anlam veremediğim şeyleri onun yüzünden aileme açıklamak durumunda kalmıştım.

“Peki neden kavga ediyordunuz?”

İçim sızlıyordu, ben Bera'ya vurmuştum.

Ben ona el kaldırmıştım.

O da beni suçlamıştı fakat aynı şey değildi çünkü o dokunmaya kıyamazdı biliyordum.

Cehennemi andıran biz azap gibi kalacaktı o tokat izi elimde, belki kimse görmeyecekti ama ben hep bilecektim.

“Anlaşamadık.” Dedim baştan savma bir cevapla, o intikam aldığımı düşündü ben ise öfkeme yenik düştüm.

“Siz birlikte misiniz?” Diye sordu Babam, normal bir soruydu fakat bir yaramın kabuğunu tutup da çekmişler gibi hissetmiştim.

Biz tekrar bir araya gelemeyecek kadar uzak düşmüştük, bedenlerimiz değil kalplerimizle...

“Öyle bir şey olmayacak.” Dedim, sesim netti.

“O zaman Çağrı ile görüşmeye devam edebilirsin öyle değil mi?”

“Öyle bir şey de olmayacak Anne!”

“Kızım koskoca doktor olmuş açık kapı ne yapacaksın sakat kalmış adamla uğraşıp onu mu kaçıracaksın?”

“Hanım!” diye uyaran bir tonda konuştu babam, gözlerim doldu.

“Anne yeri değil.” Dedim, sesim titremişti. “Eve geçin, Deren'de anahtar var.”

Oturduğum sandalyeyi gıcırdatarak ayağa kalktım, kırılmıştım.

Annemi ve babamı geride bırakarak kantinden çıktım, Bera benim hayatımda hep açık bir yara olarak kalacaktı. Ama ailem, o yarayı deşen bir ailem varken nasıl iyileşecektim ki?

“Konuştun mu Abim?”

“E... evet.” Diye fısıldadım, ağrıma gitmişti.

Bera gittiği gün de aynı suçlayıcı ifadeleri duymuştum, o gün de çocuk aklınla ilişki yaparsan böyle olur demişti. Kim bilir belki de haklıydı?

Çocuk aklımla bir yola çıkmıştım, geri dönememiş onla kalmıştım.

Çocuk aklımla aşık olmuştum, elime yüzüme bulaştırmıştım.

Aşk benim neyimeydi?

“Mina iyi misin sen?” diye endişeli bir sesle sordu İrfan Abi, neyim vardı ki?

“Kireç gibi olmuşsun kızım sen...”

Başıma keskin bir ağrı girdiği sırada İrfan Abi ileri atılarak koluma tutundu, bilincim kapanmadan önce son duyduğum İrfan Abi’nin bağırışıydı.

...

Yorgundum.

Sanki omuzlarıma dünyanın yükü binmişti de kaldırmaya ne gücüm vardı ne mecalim...

Göz kapaklarım arasından sızan beyaz ışık rahatsız ediciydi.

Ne olmuştu ki? En son İrfan Abi’nin bana seslenişini hatırlıyordum sonrası ise koca bir karanlıktı.

Gözlerimi açtım, hastane odasındaydım.

“Mina iyi misin?”

“Mina?”

“Kızım?”

“Minacım

Bakışlarımı kaldırdım.

Annem, babam, Çağrı, Taha, Gökay ve hatta Bera bile buradaydı.

Nasıl haberi olmuştu ki?

Gözlerimi kaçırdım, herkes bana seslenirken o susmuştu. Kırgın mıydı?

“Mina tahlillerini kontrol ettim kaç saattir bir şey yemedin sen?” diye endişeli bir sesle sordu Çağrı, gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutuyordum.

“Kendime nasıl bakmam gerektiğini biliyorum.”

“Kızım, kibar mı olsan?” diye sordu Annem.

“Kibarım.”

Bakışlarım Bera ile kesiştiğinde yüzünde ince bir tebessümün izleri vardı, hoşuna gitmişti. Ama ben yüzüne baktığım her an yanağında elimin izini görüyordum, hep de görecektim.

Günlerdir görmediğim adam baş ucumdaydı ama dönüp de bakamıyordum.

“Kendine dikkat etmelisin yavrum.” Diye şefkatli bir sesle konuştu Gökay, elime uzanmış ve sıkıca tutmuştu.

“Yemek söyleyeyim mi?” dedi Çağrı bu sefer de, ilk tanıştığımızda iyi niyetine inandığım bir adamdı. Fakat ne şanstır ki insanlar ilk tanıdığımız gibi kalmıyordu. Çağrı da kalmamıştı.

“Yemeyeceğim.”

“Biz birlikte yemeğe gideriz... Değil mi Taha?”

Taha başını sallayarak Gökay’a onay verdikten sonra önüne dönmüştü.

“Kızım evde yerdik.” Diye sitemkar bir tavırla konuştu Annem, Bera ile yemek yeme ihtimalimin onun için bir kabustan farksız olduğunu biliyordum.

Benim için değildi, hiç olmamıştı ve olmayacaktı.

“Hava alsam daha iyi olur.”

Kırgındım, hayal kırıklıklarım vardı ama en çok da kızgındım. Söz geçiremediğim için kalbime, sürekli onu aradığı için gözlerime...

“Amca siz taksiyle eve geçin, saat geç oldu sonra taksi bulamayız.” Diyerek konuya girdi Gökay, babam başıyla onay verirken Annem bileğine tutarak durmasını sağladı.

“Çağrı bırakırdı bizi, değil mi oğlum?”

“Anne!” diye sert bir sesle konuştum. “Siz gidin, Çağrı şimdi bırakır sizi.”

Çağrı’nın kaşları çatılırken göz ucuyla Bera’ya baktı, o gün yaşananlara tanık olduğu için aramızdaki tansiyonu ölçüyor gibiydi.

Yardım dilenircesine Gökay’a baktım, Çağrı’nın Bera’nın gözleri önünde bana ilgi gösterisi yapmasını istemiyordum. Kim isterdi ki?

“Amca yol yorgunusunuz.” Diyerek hareketlendi Gökay, birkaç adımda babamın yanına ilerlemiş ve eliyle onu kapıya doğru yönlendirmişti. Annem de mecburen babamı takip ederken Çağrı’nın koluna takılmış ve odadan çıkmıştı.

O gün Çağrı’ya ayıp ettiğimi düşünüp konuşma planları yapıyordum, peki ya şimdi onun bana yaptığı ayıp değil miydi?

Odada Taha ve Bera ile yalnız kaldığımda istemsizce sesli bir nefes vermiştim, başımı kaldırıp gözlerine bakmaya cesaretim yoktu ama heyecanlıydım.

Bera ile yan yana olmak böyleydi benim için, varlığıyla heyecanıma yenik düşüyordum.

“Senin nasıl haberin oldu?” diye sordum Taha’ya, gözümü çevirip de o tarafa bakamıyordum ama bilmek istemiştim.

“Gökay haber verdi, İrfan Abi onu aramış fakat ilçe dışındaymış belki gecikirim diye beni aradı. Biz fizik tedavideydik senin basıldığını duyunca Bera...”

Bera dirseğiyle Taha’nın beline vurarak onu susturmuştu. Ne diyecekti ki?

“Öyle geldik işte.” Diye cümlesini tamamladı Taha, canı yanmış olmalıydı ki Bera’ya öfkeli bir bakış atmayı da ihmal etmemişti.

“Ay bu Çağrı ne yapışık bir adam.” Diyerek odaya girdi Gökay, sesli bir nefes vererek kendini koltuğa atmıştı.

“Ne oldu?”

“Öyledir.” Dedi Bera fısıltıyla.

“Tutturdu annenleri bırakıp geri dönecek, Sevil reisin de beynini yıkamış şeytan nasıl savunuyor lavuğu... Yok senin araban daha rahat yok daha hızlı gelirsin yok o yok şu sanki benim arabam taş devri fred arabası.”

Gökay’ın ince çizgilerinden biri de arabasıydı, ilk maaşlarını ona yatırmış ve büyük borçların altına girerek almıştı. Bu yüzden arabasına laf ettirmez, sokağa park ettiği günlerde azıcık tozlandığını düşünse gider saatlerce temizlerdi. Erkekler ve araba sevdaları.

“Senin araba yeni değil mi ya?” diye sordu Taha, Gökay bu soruya karşılık daha çok gaza gelerek oturduğu koltuktan ayaklandı ve odanın içinde volta atmaya başladı.

“Yepyeni yavrum benim, bir kere Emin Usta’nın yüzünü bile görmedi.”

Taha gülerken Gökay kendi kendine sinirlenmiş ve kaşlarını çatmıştı.

“Mina sen aç mısın kuzum?” diye sordu ani bir şefkatle bana dönmüş ve yatakta yanıma oturmuştu.

“Aç hissetmiyorum.”

İnsanın dile getiremediklerini bedeninin dile getirdiğine dair bir yazı okumuştum, bundandır ki ne zaman kendimi kötü hissetsem midemle alakalı sorunlar yaşar ve asla yemek yiyemez hale gelirdim.

“Bir şey yememişsin.” Dedi Bera çünkü biliyordu onun söylemesi benim için daha önemliydi.

“Yedim.” Diye itiraz ettim, en son dün gece bir kase çorba içmiştim ama bunu bilmese de olurdu.

“Mina üzgün olduğunda yemek yemediğini biliyorum.”

Gözlerimi kaçırdım, sınav senemde sık sık mide rahatsızlıkları yaşar ve Bera’yı da peşimde hastaneye sürüklerdim.

O zaman istediğim hayatı yaşayamamak en korktuğum şeydi, Bera ile ayrılmadan istediğim üniversiteyi bitirecektim ve işe başlayacağım ilde onunla sıfırdan bir hayat kuracaktım. Hayallerim böyleydi fakat Bera gittikten sonra hayallerimden geriye sadece mesleğim kalmıştı.

Hangi insanın başına hayal ettikleri gelirdi ki?

Benim de gelmemişti.

“Siz baya baya aşıksınız ha.” Dedi Gökay olur olmadık yerlerde ortaya çıkan patavatsızlığı yine devredeydi.

“Gökay!”

“Yalan söylemiyor...’ dedi Bera, sesi fısıltı gibiydi. “Birlikte olamayacak kadar aşığız.”

 

Bana geldi tabi kaos perileri🙃

Bugün ciddi bir yazarım.

Ortalama bir 10 -12 bölüm sonra final yazacağım, haberiniz olsun.

Dram yazmak hiç benlik değil İçim çıktı resmen neyse ki üstünde çalıştığım bir mahalle kurgum var komedi kitabı olacak hem eğlenecek hem aşık olacağız.

Heee bir de kitap oy ve yorumları çok düşük, uzun zamandır bu tarz sitelerde kitap yazıyorum ve şuana kadar hiç oy sınırı koymadım. Buna karşı değilim, saygı da duyuyorum fakat bana kitaba oy veren diğer insanlara haksızlık yapmak gibi geliyordu. Ama böyle de bize haksızlık oluyor, geri dönüşlerden motive olarak yeni bölüm yazıyoruz çünkü.

Şimdilik sınır koymayacağım çünkü emeklerimize karşılık bir oyu bize çok görmezsiniz sizz🫠

 

 

 

 

Bölüm : 26.12.2024 20:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Ebrar / Bana Aşktan Bahset / 13
Ebrar
Bana Aşktan Bahset

4.48k Okunma

373 Oy

0 Takip
16
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...