Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@yazarmiyimnee

Selamlar,

Öncelikle medyada şarkıları dinlemenizi rica ediyorum çünkü genelde bölümleri o şarkıları dinlerken, onların hissettirdikleriyle yazıyorum.

Sizin için özellikle bölüm gibi hissettiren, efkar dolu şarkılar seçiyorum Allah sonumuzu hayır etsin vallahhh🥺

İkinci olarak da karşınızda Bera kuşum, yangın tüpleri hazırsa tabi❤️‍🔥❤️‍🔥❤️‍🔥❤️‍🔥❤️‍🔥

Bir maşallah diyelim, medyaya tü tü maşallah koyma fikri çık aklımdan çık!

 

•••

"...Sen benim sırlarım, sana söyleyemediklerimsin

Konuştuklarım boş, sustuklarımsın

Sen benim kaçışlarım, kaybolmak istediğimsin

Sen benim bakışlarım ve gördüğümden de ötesin

Ben bir yalan olsam en büyük gerçeğimsin..."

Dipnot:

Tam bizimkileri anlattı bu şarkı sanki dimi??

•••

Her şey bir gün biterdi. Sonsuzmuş gibi gelen aşklar, bir azabı andıran acılar, uğruna yılların çürütüldüğü yaşamlar...

Hatta hiç bitmeyecekmiş gibi gelen peri masalları bile...

Çünkü her şeyin bir başı vardı bir de sonu...

Sonu görmüştüm, nasıl acıttığını hissetmiş...

Başı ise toz pembeydi, cennetten bir parçaymış gibi hissettirir sona gelince ise gerçek cehennemle tanıştırırdı.

Ben o cehennemde yanmıştım, gönüllüydüm. Ona hissettiğim her şeyden, aşkımdan kurtulmak için kendi ellerimle sunmuştum kalbimi ateşlere. Belki söner diye gözyaşlarımı uzak tutmuştum, yansın istemiştim yansın ki yerini koca bir boşluk alsın...

Olmuştu da, önce kalbim yanmıştı o cehennemde sonraysa Bera'ya aşık olan her bir zerrem...

Ama o boşluğun nasıl geçeceğinin bir türlü çözememiştim.

"Mina aşık mısın?" Diye konuşarak balkona girdi Abim, ben sesli mi düşünüyordum? Yok daha neler!

"Ne alaka Abi?"

Elimdeki çaydan büyük bir yudum aldım, genzime kaçmıştı. Ben öksürükler içinde kıpkırmızı kesilirken Abim yanıma gelmiş ve elimdeki bardağı alarak sehpaya bıraktıktan sonra sırtıma vurmuştu.

"Vurulmaz." Dedim öksürüklerim bittiğinde, o kadar çok öksürmüştüm ki yüzümün yandığını hissediyordum.

"Ne?"

"Sırta diyorum, biri boğulurken vurulmaz soluk borusuna kaçan cisim tam tıkanmaya neden olabilir vurunca öksürmek gerekiyor."

"Pekala Dr. Oz." Diye abartılı bir coşkuyla konuşan Abim beni alkışlarken sesi duyan Gökay ve Deren de balkona çıkmıştı.

"Yine ne kaçırdım?" Dedi sitemle Gökay.

"Mina bizi aydınlatıyordu, Gökay'a da bir tavsiye vermek ister misiniz hocam?"

Gözlerimi devirdim, abimin diline düşmek yerine Gökay'ın nasihatlerini dinlemeyi yeğlerdim.

Gökay'a da kırgındım fakat önümüzdeki iki ay bulaşıkları yıkama teklifi karşısında affedilmişti.

"Fırına bakmasını."

Gökay'ın gözleri fal taşı gibi açılırken "Aha kekim gitti." diye bağırarak mutfağa koşmuştu.

"O kek değil Browni." Diye söylenen Deren de Gökay'ın ardından, ona kıyasla sakin bir tavırla mutfağa girmişti.

"Onu düşünüyorsun değil mi?" Diye sordu Abim baş başa kaldığımızda.

"O kim?"

"O işte, bilmiyormuş gibi yapma."

"Abi Voldemort mu bu, niye ismini söylemiyorsun?"

Abim anlamadığını belli edercesine kaşlarını çattı, Allah'ım Harry Potter bilmeyen abilerin şerrinden sana sığınıyorum.

"Bera, dedim işte mutlu musun?"

Sırıtarak çayımdan bir yudum aldım ve arkama yaslandım.

"Cevap?" Diye sordu Abim, konuşmadığım takdirde pek de beni salacak gibi görünmüyordu.

"Evet, onu düşünüyorum."

"Mina!" Dedi öfkeyle, sinirlenmişti.

"Cevap istedin verdim, kızamazsın."

"Her koşulda kızarım Mina, sen dert etme birtanem... Bu arada bizim komutanla konuştum."

"Neyi komutanla konuştun?" Diye sordum, tek kaşım merakla havalanmıştı.

"Burada lojman gibi kullanılan bir ev var, birkaç sokak ötede ve giriş katı."

"Eeeeee?" Dedim zevkle, bu cümlenin nereye gideceğini biliyordum.

"Mina!"

"Tamam Abi, dinliyorum."

"Bera'ya hastanede olmak iyi gelmiyor, Tahta mıdır nedir o arkadaşıyla birlikte onları oraya alacağız."

Tahta mı demişti o?

İsmini hatırladığına emindim, hafızası kuvvetliydi fakat Taha'nın tavrından dolayı bilerek söylemişti.

"Anlaşılan Bera'yı düşünen yalnızca ben değilmişim öyle değil mi ?" Diye sordum sırıtarak, Abim başıma hafif bir tokat atmıştı.

"Zevzeklik yapma! Bir evde kalırsa daha az hasta hisseder belki dedim, hastane psikolojisini bilirsin. Hem sende onu ziyarete gidebilirsin."

"Ne?" Dedim şaşkınlıkla, beklemediğim bir cümle olduğu için sesim istemsizce yüksek çıkmıştı.

"Şu sevince bak, enayisin kızım... Çok umutlanma, haftada bir gidebilirsin anca."

O bana enayi mi demişti?

"Ouy senin yüreğine kurban olurum, kıyamadın mı Bera'ya sen?" Diye şımarık bir tavırla sorduktan sonra kollarımı abime sardım.

"İstersen sana çok güzel kıyabilirim."

Ağzıma görünmez bir fermuar çekerek abime daha sıkı sarıldım, küçüklüğümde babam gemilerde çalıştığı için evde olmazdı. Onun yokluğu bir kız çocuğu olarak bana çok zordu ama abim vardı, babamın yokluğunu hissettirmemek için her dediğime koşulsuz uyan bir abim.

"Sen benim şansımsın." Diye fısıldadım, Abim sessiz bir şekilde gülerken başıma kısa bir öpücük bırakmıştı.

"Keşke bende senin için aynısını söyleyebilsem."

"İnanmıyorum bensiz aile sarılması." Dedi Gökay, bakışlarımı abimin göğsünden kaldırırken üzerime binen ağırlıkla çığlık attım.

Gökay, Abim ve benim kucağıma oturmuş kollarını bize sarmıştı.

"Gökay nefes alamıyorum."

"Çok da önemli değil ya."

"Siktir git zibidi, yapıştın kaldın." Diye aksi bir sesle konuştu Abim.

"Kalbimi kırıyorsun Alpimooo."

"Zevzeksin." Dedi Abim, Gökay'ın ensesine şaplak atmıştı.

"Ah!" Diye acıyla inledim, dirseğin burnuma vurmuştu öküz herif!

"Kırdın kırdın."

"Sorun yok, ilk estetiği de ben karşılamıştım."

"Estetik değil o, sağlık sorunlarım vardı." Diye kendimi savundum, biraz klişe bir savunma olabilirdi fakat vardı.

"E hala var." Dedi Gökay, gülüyordu.

"Anlamadım?"

"Zihinsel olaraktan hala var diyorum."

Gökay'ı var gücümle itmiş ve yere düşmesini sağlamıştım.

Beter olsun!

Abim keyifle sırıtırken Deren elinde tuttuğu tepsideki Browni ve dondurma ikilisiyle yanımıza gelmiş ve oturmuştu.

Bera'dan..

Soğuk, karlı bir sabahtı. Dışarıda bir fırtınanın camları uğuldatması duyulurken içerisi sessizdi, ölüm gibi...

Dağları beyaz bir örtü gibi sarmıştı kar, güzeldi soğuk ama güzel...

Fakat hoşuma giden o manzaraya kan bulaşmıştı, kardeşlerimin kanı...

Artık kış mevsiminin beyazı benim için o kadar da masum değildi, bir katildi.

4 arkadaşımı benden almış ve iki evladı babasız bırakmıştı, iki kadını eşsiz... Diğerleri ise daha çok gençtiler, ilk aşklarını yaşayacak dünya evine gireceklerdi... Onları aşksız, umutsuz bırakmıştı. Ailelerini evlatsız...

Masumiyetine şarkılar, şiirler yazılan o kar kızıla boyanmıştı. Artık masum değildi, olmayacaktı.

Bir şey olursa da beraber şehit oluruz diye çıktığımız yolda onlar gitmişti, ben kalmıştım.

Vatan sağ olsundu!

Fakat ben şehit olmayı bile becerememiştim.

En beteri ise bir şey hatırlamıyordum, son sözlerini...

Nasıl olmuştu, niye onları kurtaramamıştım?

Tek hatırladığım şey bir sedyede uyandığımdı, bir de Mina'nın gözleri...

Şaşırmıştım, o kaçtığındaysa hayal gördüğümü zannetmiş ve durumu yadırgamamıştım.

Ona yaşattıklarımdan ötürü Mina hep kabusum olmuştu, bir kere de hayalim olsun istemiştim.

Operasyon yolunda Cem evlilik teklifi yapacağı kızı anlatmıştı, Tuğra ve Turan ise evlerinde onları bekleyen ailelerini, Orhun hoşlandığı kızdan bahsetmiş ; ben ise susmuştum.

Ondan bahsedememiştim, ben hayallerimizi onun adını ağzıma almayı hak etmeyecek kadar kirletmiştim.

Ben susunca onlar söz vermişti, operasyondan dönüşte Mina'yı bulacaklardı ve af dileyecektim. Affedilmeyeceğimi bile bile...

Turan bitmek bilmeyen alaylarından etmişti, acaba oğlunun ismini Bera mı koymuştur diye...

Gülmüştüm, içimin ne kadar yandığını belli edemeden...

Biz operasyondan dönmeyi becerememiştik ama ben Mina'yı bulmuştum, kendimiyse kaybetmiş...

"Bera nasılsın abi?" Diye soran Taha'nın sesi ile bakışlarımı dışarıdan çektim, önüme döndüm. Taha elinde bir sürü poşetle gelmiş, masaya yerleşiyordu. Yine.

Her sabah elinde çeşitli kahvaltılık dolu poşetlerle geliyor, hepsini özenle yerleştirdikten sonra hiç dokunulmadan geri topluyordu.

"Hiç."

"Bu soruma cevap değil." Dedi kaşları çatılırken, yüzüne baktım.

"Kötü olmamı duymayı bu kadar istiyorsan söyleyebilirim."

Taha gözlerini kaçırırken çoktan getirdiği çeşit çeşit kahvaltılıklarla masaya donatmıştı, askeriyedeyken de bu işler hep ona düşerdi.

"En sevdiğin restorandan aldım." Diye kendi kendine durumu açıkladı Taha, morali gözle görülür bir şekilde bozulmuştu ama bana yansıtmamaya çalışıyordu.

"Yemeyeceğim."

"Bera..."

"Yemeyeceğim dedim." Diyerek sözünü kestim.

"Abi ne yapmaya çalışıyorsun?" Dedi bağırarak, kaşlarını çatmıştı fakat bakışlarını kaldırıp da yüzüme bakmıyordu.

"Hiç."

"Hiç? Buna da mı hiç? Ben o gün hasta olduğum için gelmedim. Ve o lanet dağda benim dört abim şehit oldu, ailemi kaybettim. Sen, sen ise yaşıyorsun ama seni de kaybediyorum. Benim ailem yoktu Bera, ben sizinle büyüdüm. Onlar gitti, vatan sağ olsun ama sen benden son kalan ailemi de çalıyorsun."

"Taha..." Diye seslendim ve durdum, Taha elinde tuttuğu poşeti sıkarken bakışları itinayla bana değmiyordu.

"Efendim Abi."

"Masayı getir, kahvaltı edelim."

Taha'nın gözleri neşeyle aydınlanırken çoktan ıslanmış yanaklarını sildi, tekerlekli masayı yanıma getirirken hevesle sandalyeye oturdu.

"Teşekkür ederim."

"Ne için?" Diye sordum.

"Yaşadığın için."

Gülümsedim, benim hak etmediğimi düşündüğüm yaşam onun teşekkürüne sebep olmuştu.

"Abi bir şey sorabilir miyim?" Dedi oluşan sessizliği bozarak, çekiniyor gibiydi.

"Sor."

Ağzına bir salatalık attıktan sonra konuştu. "Mina, o ne olacak?"

Gözlerimi kaçırdım, elim istemsizce üzerimdeki örtüye giderken avuç içlerimde sıktım.

"Onu kovdum, fakat yine gelecek." Dedim çünkü biliyordum, gelirdi. "O gelmekten vazgeçene kadar bende kovmaktan vazgeçmeyeceğim."

Taha'nın kaşları çatılırken fısıltıyla sordu. "Neden Bera? Sen ona aşık değil miydin?"

"Aşıktım. Tam da bu Mina'ya aşıktım, lisedeyken onun haberim yok sandığı aşkının farkındaydım ama kaçmıştım, ta ki ona yakalanana kadar... Yine aynısı olmayacak, izin vermem. Onun bir hayatı var ailesi var arkadaşları... Benim ise içinde yanmam gereken koca bir cehennemim. Mina'yı bu isle kirletemem bu dumanla boğamam, bu yüzden yanımda olmamalı. Çünkü onu tanıyorum, benim mutlu olmam için elinden geleni yapar, ona yaptığım her şeye rağmen..."

Taha'nın kaşları yaşadığı şaşkınlıkla havalanırken güldü. "Bence hala aşıksın."

"Taha..." Dedim uyarı dolu bir sesle, ellerini yalancı bir üzüntüyle hava kaldırdıktan sonra suyundan bir yudum aldı.

"Madem bu kadar aşıktın, neden gittin?"

"Gitmem gerektiği için."

Gitmeye mecbur olduğum için...

 

​​​​​​Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, sizin Allah'ınıza kurban ✨

Arkadaşlar bu bölümü yazdım çünkü Bera'ya dokunma diye tehdit edildim diyormuşum, şaka şaka;)

Yazdım çünkü Mina'nın canı yansa da yanında olan bir ailesi, arkadaş grubu var fakat Bera yalnız olur da gelecek bölümlerde yapacağım şeyler için Bera'yı linç ederseniz diye baştan uyarayım dedim😂

Bera birlikte operasyona gittiği 3 arkadaşını şehit verdi, omurilik zedelenmesi yaşadığı için belden aşağısını hissetmiyor ve travma etkisinde olduğu için de psikolojisi iyi değil... Bunları yaşayan bir minik kuşun davranışlarını yargılamasak olur dimi???

Sizi seviyorum baysss❤️‍🔥

 

 

 

 

 

​​​​

 

 

 

Loading...
0%