@yazarmiyimnee
|
Yine ben yine ben yine ben, Şarkımızı da maşallah 🥹 Fenerbahçe'nin maçını izlemedim, sizin için bölüm tamamladım. Alırım bir helal olsun:)
"... Sen biliyordun yerin dolmadı. Şimdi derinde adının izi hep yüreğimde kal..." Bir yara ne kadar derin olabilirdi? Ne kadar derine inebilir? Bilemezdiniz, bende bilemezdim çünkü insana kendinde olmayan yaralar kolay gelirdi. Bir yara ne kadar acıtır, izleri ne kadar derine iner bilmezdi yarası olmayan... Gözlerine mil çekilir de görmezdi sağır olur duymaz. Bera yeşilin anlamsız bir tonuna sahip kapının ardında, öylece yatıyor donuk bakışlarıyla tavanı izliyordu. Gözlerindeki çaresizliği gizlemeye yetmemişti aramızdaki duvarlar, kapı... O çaresizliği gördüğüm an sanki karnıma sağlam bir darbe yemiş, gözlerimi dipsiz bir kuyuda açmıştım. Bera, düşünceleriyle kendine işkence edeceği bir hapishane inşa etmişti. Ve artık o hapishanede bir mahkumdu. Dışarıya çıkmak istemiyordu, yeniden güneşi görmek... Geride kalan zamanda ne değişmişti bilmiyordum fakat Bera ağlıyordu, duygularını belli etmemek için yüzümüze bile bakmayan o adam yatağında öylece içli içli ağlıyordu. Ne kendi gözyaşlarını silebiliyor ne de bizim silmemize izin veriyordu. Yalnızdı, kendini kendi elleriyle o yalnızlığa mahkum etmişti. Ördüğü duvarlar o kadar sağlamdı ki yanına yaklaşamıyorduk çünkü istemiyordu. Askeriye tarafından Bera'ya verilen evin hazırlıkları bir hafta sürmüş bu süreçte Bera hastanedeki diğer muayenelerini halletmişti, artık yatması için bir sebep yoktu çünkü fizik tedaviyi reddediyordu. Bu sürede kulağa ilginç gelse de Abim, Taha ile el ele vermiş ve evi toplamıştı. İçeride Bera'nın zarar göreceği hiçbir şey kalmamıştı, olanlar ise onun ulaşamayacağı yerlerdeydi. Herkes Bera için çabalıyordu fakat o kendi için çabalamıyordu, pes etmişti. "Girmeyecek misin?" Arkamı döndüm, Taha elinde küçük bir çantayla arkamda duruyordu. "Yeni gelmiştim." Diye konuştum, yalandı. Yeni gelmemiştim, uzun süredir buradaydım fakat Bera en son gelişimde beni kovduğu için içeri girecek cesareti kendimde bulamamıştım. "Öyle mi? Birlikte geçelim o zaman." Diye konuştu Taha, inanmadığını biliyordum fakat sesini çıkarmamıştı. Kapının önünden çıktım ve geçmesi için Taha'ya yer açtım, hala çekiniyordum. "Korkuyorsun öyle değil mi?" Diye sordu şefkatle, anlamıştı. Başımı olumlu anlamda salladım, konuşamamıştım. "Korkma..." Dedi, devamında sözlerine devam edecek gibi olmuş fakat susmuştu. Taha gülümseyerek kapıyı açtığında geçmem için eliyle içeriyi işaret etmişti, odaya adımı atar atmaz Bera'nın bakışları beni bulurken başını yana eğmiş ve akıttığı gözyaşlarını yastığa silmeye çalışmıştı. "Ben geldim Abi, bugün kahvaltıyı evimizde hep birlikte yapacağız." Diye neşeyle konuştu Taha, sevinçten gözleri ışıl ışıldı. Bera çatık kaşlarının altından bakışları bana uzanırken sordu. "Birlikte mi?" Beni kastetmişti, anlamıştım. Yoksa istemiyor muydu benimle aynı masada oturmayı bile? Git mi diyecekti, yine? "Birlikte, ben eşyaları toplayayım." Dedikten sonra yatağın yanındaki dolabı açmıştı. Bakışlarım Bera ile kesiştiğinde gözlerimi kaçırdım ve Taha'ya döndüm. "Yardım lazım mı?" "Hayır, değil." Diye sert bir sesle konuştu Bera, kaşlarım çatılırken başımı olumlu anlamda salladım ve önüme döndüm. Kapı sakince tıklandıktan sonra açılırken Bera'nın doktoru yanındaki bir hemşireyle içeriye girdi, ellili yaşlarında sevecen bir adama benziyordu. "Bugün nasılsın Bera?" Diye sordu sakin bir sesle, konuşurken aynı zamanda gözlüklerini düzeltmişti. "Dünle aynı." Doktor anlayışla gülümserken yanındaki hemşireye döndü ve konuştu. "Damar yolunu çıkaralım." Hemşire başıyla onay verirken Bera'nın yanına ilerledi, damar yolunu çıkarmak için elini banta attığı sırada Bera acıyla inlemişti. "Ben yapabilirim." Diye konuştum, istemsice söylemiştim ve deli gibi utanıyordum. "Hemşire yapar." Dedi Bera katı bir sesle, gözlerini yummuştu. Başımı olumlu anlamda sallayarak Taha'nın yanına ilerledim, çantayı tıka basa doldurmuş ufak tefek eşyaları sıkıştıracak yer arıyordu. "Çıkış işlemleri tamam, hazır olunca çıkabilirsiniz." "Teşekkür ederiz." Dedi Taha, doktor odadan çıkmadan önce hafif bir tebessüm etmişti. "Yapabileceğim bir şey var mı?" "Ben tekerlekli sandalyeyi getireyim, sende Bera ile kal olur mu?" Diye nazik bir tavırla sordu Taha, elini omzuma koymuş ve gözlerime bakmıştı. "Ben getirsem?" "Yerini biliyor musun?" Diye sordu alayla. "Hayır." "Güzel... O zaman ben getiriyorum, sende Bera ile kalıyorsun." Taha yanımdan geçerek odadan geçerken Bera'ya baktım, tek kaşı kalkık bir surat ifadesiyle beni izliyordu. "Bera..." "Bir sorun yoksa dinleneceğim, araba yolculukları çok yorucu oluyor." Diye sözümü kesti ve gözlerini kapadı. Bilerek yapıyordu, gitmem için. Yorucu dediği yolculuk 20 dakikaydı üstelik, daha mantıklı bir şey bulamaz mıydı? "Hayır, yok." Bera'nın gözlerinin kapalı oluşunu fırsat bilerek ayağımı yere vurdum, sinir olmuştum. Ne zannediyordu böyle davranınca onu kendi haline bırakıp gidecek miydim? Çok beklerdi, Bera'yı fizik tedaviye ikna etmeden şuradan şuraya gitmezdim. O cehennemi hak etmiyordu, yanmasına izin vermeyecektim. "Sinirli misin?" Diye sordu alayla, yüzüne bakmıyor olsam sırıtacağına emindim. "Gayet sakinim." "Tabi, eminim." Gözlerimi devirerek camdan dışarıya baktım, oda şehir merkezinin dışını çevreleyen dağlara bakıyordu ve manzara kusursuz görünüyordu. Ama bu manzaranın Bera'nın canını yaktığına emindim, o dağlarda kardeşlerini kaybetmişti. "Mina elini çözer misin? Bir an önce çıkalım." Diye konuşarak içeriye girdi Taha, Bera anında gözlerini açarken bana baktı. "Taha sen çöz." "Arabayı açacağım." Diye konuştu Taha, yüzünde belli belirsiz bir gülüş vardı. "Halledebilirim." Dedim ters bir sesle, yatağın yanında çöktüm ve parmaklarımı uzatarak Bera'nın bileğine dokundum. Bera gözlerini kaçırırken çene kasları gerilmişti, kendini sıkıyordu. Hiçbir şeyden haberim yokmuşçasına bileğindeki bağı çıkarırken parmağım parmaklarına dedi, ani temasıma karşılık Bera elini hızlıca çekmişti. "Mina yardım eder misin?" Diye sordu Taha, arabayı açmış ve hareket etmemesi için mandalını kapamıştı. "Tabi." "Formdan mı düştün Taha?" Diye sordu Bera, sinirli görünüyordu. Taha cevap vermek yerine kollarını Bera'ya sararken sırtından tutmam için bana işaret vermişti. Taha önde Bera'yı kavrarken ellerimi sırtından karnına doğru sardım, Bera bu hareketim karşısında irkilirken hafif dengesini kaybetmişti fakat Taha durumu kurtarmıştı. Bera'yı sandalyeye oturttuğumuzda ellerimi çekerek arkama sakladım, titriyordum. "Çantayı mı alırsın, Bera'yı mı?" "Ha?" Başımı kaldırıp Taha'ya baktığımda sırıttığını gördüm, keyif alıyordu. "Ben çantayı taşıyayım." İtiraz etmeme zaman tanımadan yerdeki valizi alan Taha odadan çıkmıştı, arabanın arkasına geçtiğimde Bera omzunun üzerinden bana baktıktan sonra önüne döndü. Ellerimi sımsıkı tutarak ağır ağır arabayı sürmeye başladım, koridorlarda karşılaştığımız insanlar hüzünlü bakışlarla Bera'ya bakıyor ve haline vahlanarak yanımızdan geçip gidiyorlardı. Sinir olmuştum, elimde olsa Bera'yı hastanenin hiç insan olmayan koridorlarından geçirmeyi isterdim. Hastane kapısından çıktığımızda Taha yanımıza gelmişti, arabanın arka kapısını açtıktan sonra Bera'ya döndü. "İyi misin?" Diye sordu, Bera'nın yüzünü göremesem de etkilendiğini biliyordum. "Öne oturt beni." "Arkada daha rahat edersin." Dedi Taha itiraz istemediğini belirten bir netlikle. "O zaman Mina öne otursun." Kaşlarımı çatarak Taha'ya baktığımda gözlerini yumdu, Bera'yı kaldırarak arabaya oturturken bende bacaklarını yerleştirmesine yardım ettim. "Öne gelecek misin?" Diye sordu Taha. "Hayır." Bera'nın yapmaya çalıştığı şeyi biliyordum ve ona izin vermeyecektim. Arabanın arkasından döndükten sonra kapıyı açtım ve Bera'nın yanına oturdum, bakışları kısa bir an bana dönse de sonrasında camdan dışarıya dönmüş yol boyunca da öyle kalmıştı. Sessiz ve trafikteki seyrekliğin etkisiyle hızlı süren bir yolun ardından apartmanın önünde durduk, kapıyı açarak dışarıya çıkarken bakışlarım girişte Abim ve Taha'nın yaptığı rampaya kaydı. Taha da şoför mahallinden inerek yanımda durduğunda fısıldayarak konuştu. "Yapma, Bera anlıyor." Buruk bir şekilde gülümsedim, kendimi zorladığım için çenem ağrıyordu. "İyi olacak mı?" "Olacak, olduracağız." Diye fısıldadı Taha, eliyle elimi tutmuş ve destek verircesine sıkmıştı. Bera'nın iyi olacağını söylüyordu, ağzından çıkan iki cümleden biri buydu çünkü kendini inandırmak istiyordu. Her şeye rağmen Bera'nın iyi olacağına inanmaya ihtiyacı vardı, bir o kalmıştı hayatında... Taha arabanın arkasından çıkardığı tekerlekli sandalyeyi alıp açarken bende Bera'nın kapısını açtım, emniyet kemerini çıkarmak için elimi uzattığımda elimi tuttu. "Taha yapar." Dedi, kısa ve net. Usulca başımı sallayarak geriye çekildim ve Taha'ya yol açtım. Ben kaldırımda sandalyenin arkasından tutarken yoldan geçen birkaç kadın yanımızda durmuştu, bakışlarım onları bulurken kaşlarımı çattım. Televizyonda açtıkları o saçma dizileri izler gibi pür dikkat Bera'yı izliyorlardı, sinir olmuştum. "Pardon bir sorun mu var?" Diye sordum iğneleyici bir tavırla, sesimi yükseltmiştim. Evet, benden büyüklerdi fakat saygı hak edene verilirdi. "Bir sorun yok." Diye yanıtladı içlerinden biri, tam ortalarında duruyordu ve zannımca bu üçlünün başı da oydu. "Öyleyse yolun ortasında durup neyi izliyorsunuz?" Kadınların yüzleri beni ayıplarcasına buruşurken, ağızları hayretle açılmıştı. "Yeni komşularımızı görelim dedik." Dedi sağda duran kadın, durumu toparlamaya çalıştığı belliydi. "İyi, göreceğinizi görmüşsünüzdür şimdi gidip mahallede rahat rahat dedikodusunu yaparsınız değil mi?" Diye öfkeyle konuştum, kadınlara doğru bir adım attıktan sonra sesimi kısarak konuşmaya devam ettim. "Ama o zehirli dillerinizden dökülen tek bir söz onun canını yakarsa, karşınızda beni bulursunuz." Karşımdaki kadın eliyle ağzını kapatarak geri çekilirken koluna girdiği arkadaşlarının çekiştirerek gözden kaybolmuştu. Arkamı döndüğüm sırada şaşkın bir yüzle beni izleyen Taha'ya baktım, Bera mahçup bir ifadeyle başını önüne eğmişti. "Eee içeriye girmiyor muyuz?" Diye sordum, Taha kendine gelirken Bera'nın arkasına geçmişti. Yerdeki çantayı elime aldım ve arkasından gittim, onlar rampaya yönelirken bende merdivenden çıkmış rahat girmeleri için kapıyı açmıştım. Taha, Bera'yı kapıya yönlendirdiğinde evin kapısı açılmış ve Deren karşımıza çıkmıştı. "Hoş geldiniz." Diye neşeyle konuştu, Bera başını kaldırıp Deren'e baktığında kaşlarını çattı. "Siz hemşiresiniz." "Evet, Deren ben. Mina kaçtığı için sizle...-" Deren'i kolundan tutarak kendime çekerken nazikçe susmasını sağlamıştım, ağzını elimle kapayarak... Bence nazikti. Birlikte içeriye girdiğimizde Taha, Bera'yı kurulu masanın başına yerleştirmiş ve yardıma ihtiyacı olursa diye yanına oturmuştu. Bera'nın diğer yanında Abim oturuyordu, Gökay ile beni aralarına aldıkları bir oturma planı yapmışlardı. "Mina sizin için diyetisyen arkadaşlarından sağlıklı tarifler aldı." Kaşlarımı çatarak Deren'e baktım. "Deren!" "Öyle mi?" Diye sordu Bera yalancı bir şaşkınlıkla, hafif gülümsedi ve sözlerine devam etti. "Ben sağlıksız şeyleri severim." Bera'ya döndüğümde yüzüme bakmış ve önündeki tabakta Gökay'ın etkisiyle konulan kızarmış böbreklerden birini ağzına attı. Savaş mı istiyordu? O zaman onunla savaşacaktım. Arkadaşlar şimdi okunma var ama oy çok az var, üzgünüm 🥹 Bölümler bu sıklıkta değil duruma göre haftada bir veya iki bölüm olacak şekilde gelecek, haberiniz ola❤️🔥 Sizi seviyorum kızlar, siz kendinizi biliyorsunuz 😌😙 Bu kitap özünde bir dram kitabı olduğu için beni zerre yansıtmıyor bu yüzden yakından bir romantik komedi ile geliyoruzz Tez zamanda kavuşiciz❤️🔥
|
0% |