@yazarmiyimnee
|
Bölüm şarkımız yine bildiğiniz gibi efkarrrr efkarrrrr....
"Fizik tedavi olmayacak, iyileşmeyeceğim. Umut tacirliği yapmayı kesin, ikiniz de!" Elim çalmak üzere olduğum zilin üzerinde dondu, sözleri zehirli bir sarmaşık gibi bedenime sarılırken hareket edememiştim. Bera'nın karamsarlığı o kadar güçlüydü ki, her gün sıfırdan inşa ettiğim umutlarıma bir balyoz gibi iniyor ve onları paramparça ediyordu. Geriye sadece o kırık parçalar üzerinde yürümek kalıyordu, kanaya kanaya... Elimde tuttuğum abur cubur dolu poşete baktım, mesaiden çıkar çıkmaz koştur koştur merkeze inmiş ideal bir film gecesi için gerekli olduğunu düşündüğüm bir alışveriş yapmıştım. Bera'nın defalarca izlediği ve izlemekten sıkılmadığı bir film olan Inception'ı seçmiştim, ona dair hatırladığım güzel anılarından biriydi. Her defasında çocuksu bir heyecanla tekrar tekrar izlediğine şahit olmuştum bu filmi, bana da izletmişti. Zile bastıktan sonra beklemeye başladım, biraz daha düşünürsem geri dönerim diye korkmuştum. İçeriden gelen adım seslerinin ardından kapı açıldığında karşımda Taha belirdi, bakışlarını kızarmış gözlerinde yer edinmiş hüznü gizlemek istercesine yere indirmişti. "Hoş geldin." Dedi bitkin düşmüş bir sesle, ne kadar inkar ederse etsin Bera'nın sözleri canını yakıyordu. "Hoş buldum." Ayakkabılarımı çıkararak içeriye girdikten sonra ardımdan kapıyı kapadım, Taha salona doğru geçerken omuz çantamı bıraktım ve elimdeki poşetlerle salona geçtim. "Film gecesi." Diye konuştum elimdeki abur cubur dolu poşetleri sallayarak, Bera yüzünü ekşiterek bana baktığında gülümsedim. "Film izlemeyi sevmem." Dedi Bera arkasına yaslanırken, hatırlamadığımı düşünüyor olabilirdi fakat ona dair ayrıntılar hala aklımdaydı. "Bir dene belki seversin." Yüzümdeki sahte gülümsemeyle mutfağa girdiğimde Bera'nın arkamdan homurdanmalarını işitmiş fakat ne dediğine anlam verememiştim. Elimdeki poşetleri tezgaha bırakırken Taha yanıma gelmişti, yorgun bir nefes vererek sırtını tezgaha yasladı. "Seni pes ettiremeyecek." Dedi, yüzünü yorgun bir tebessüm mesken edinmiş göz altları mor halkalar dolmuştu. "Etmeyeceğim." "Bazen canı o kadar yanıyor ki, bırakmak istiyorum onu daha fazla zorlamamak." Diye acı dolu bir sesle konuştu, elimi dostane bir tavırla tezgahın üstünde duran elinin üzerine yerleştirdim. "Biz pes edersek Bera kaybedecek." "Biliyorum ama canı yanıyor." Gözlerim yanıyordu, ağlayamazdım biliyordum fakat bu sızı bile yetiyordu hissettiklerimi anlamaya. "Geçecek... Geçireceğiz..." Diye fısıldadım, bu söze en az Taha kadar benim de inanmaya ihtiyacım vardı. "Hazırlamana yardım edeyim mi?" Dedi Taha, ortama asılı kalan hüznü dağıtmaya çabalıyordu. "Sen filmi aç, Inception. Burası bende." Taha'nın kaşları hayretle havalanırken bana baktı. "Bera'nın en sevdiği film, film gecelerinde izleyecek bir şey bulamadığımızda zorla bunu izlettirirdi." O güne dair hatıralar yüzlerinde acı izler olarak yansıdı... Onların birlikte mutlu oldukları anıları vardı, o mutlu günlerinden geriye hatırladıkça acı veren anılar kalmıştı bir de hatıralarla acı çeken Bera... Taha hüzünlü bir tebessümle oturma odasına dönerken bende abur cuburları bulabildiğim kaselere doldurdum ve içecekleri de alarak oturma odasına ilerledim. "Film seçimin berbatmış." Diye huysuz bir tavırla konuştu Bera, Taha arabasını iki koltuğun arasına yerleştirmişti. "Öyledir." Dedim hiç bozuntuya vermeden, ona istediğini vermemekte kararlıydım. İçecekleri herkesin önüne bırakırken Bera'nın yanındaki tekli koltuğa oturdum, ortaya sehpaya eğilemeyeceğini bildiğim için kucağıma alma bahanesiyle geniş bir kaseye tüm abur cuburlardan koymuştum ve Bera'ya da böyle uzatacaktım. Orta sehpaya uzanmaya çalışıp da kendini yetersiz hissetsin istememiştim, aklıma gelen en iyi çözüm ise buydu. Taha ışıkları kapadıktan sonra koltuğun önünde yere oturmuş ve filmi başlatmıştı. Ben her sahnesini ezbere bildiğim filmden çok Bera'yı izlerken Bera ise filmle ilgilenmiyormuş numarası yapmak için sürekli hareket ediyordu fakat karanlık bile televizyondan çekmediği bakışlarını gizlemesine yardımcı olmuyordu. "Gazlı içecek sevmem." Diye söylendi Bera, elindeki içeceği yüzünü buruşturarak bana doğru uzatmıştı. Elindeki içeceği almak için uzandığımda elim eline değmişti. Bera ellerini çekmezken bakışlarımı gözlerine çıkardım, kaşlarını çatmış televizyona bakıyordu. İçeceği elinden aldıktan sonra ayağa kalktım ve mutfağa yöneldim. Bera'nın bana açtığı savaştan dolayı soğuk çay, meyve suyu, soda gibi birçok içecek seçeneği almıştım. O bu savaşı kazanırsa ben onu kaybederdim. Kazanmayacaktı, sonsuza kadar onunla inatlaşmam gerekse bile pes etmeyecektim. Elime bir teneke soğuk çay ve bir meyve suyu alarak oturma odasına girdiğimde Bera'nın bakışları beni buldu. "Hangisini istersin?" Diye sordum, bir süre düşünür gibi yaptıktan sonra meyve suyu seçmişti. Meyve suyunu ona uzatarak yanına oturdum ve içeceğimden bir yudum aldım. "Kayısılı mı bu?" Diye sordu, kayısıdan nefret ederdi bunu biliyordum. "Hayır, karışık meyve suyu içtiğini biliyorum." Bera bir süre sessiz kalmış sonrasında ise kısık sesle konuşmuştu. "Soğuk bu, içesim kaçtı." Elindeki meyve suyunu aldıktan sonra Taha'nın omuzu üzerinden sehpaya bıraktım ve tekrar arkama yaslandım. Taha başını olumsuz anlamda sağa solla sallamış ve filmi izlemeye devam etmişti. "Bu cips sadece sevmedim." Diye söylendi Bera, tekrar. Kasenin içindeki ketçaplı cipsi elime aldıktan sonra Bera'ya uzattım, bakışları dudağının önünde duran cipse inerken elimi itmişti. "Cips sevmiyorum." Bakışlarım Bera'nın gözlerinde takılı kalırken derin bir nefes aldım. Bera ile her hafta bir gece film gecesi yapar, tüm günü gezerek geçirdikten sonra eve gelir ve bir film açardık. Ben Bera'ya elimle cips ikram ederken o dizimde yatardı. Saatlerce öyle oturur film bittikten sonra ise aldığımız kutu oyunlarını birimiz uyuyup kalana kadar oynardık. O anlar aklıma gelmişti, Bera'nın dizimde yattığı... Bera'nın filmden yansıyan ışıkta parlayan elaları gözlerime değdiği sırada yüzünde hafif bir tebessüm belirmişti, o kadar hızlıydı ki pür dikkat ona bakmıyor olsam fark etmeme imkan yoktu. Hatırlamıştı, bana acı verse de her saniyesini aklımda tuttuğum geçmişi o da unutmamıştı. Ani bir tepkiyle önüme döndüğümde kucağımda duran kase Taha'nın yanına düşmüş ve büyük bir gürültüyle paramparça olmuştu. Benim gibi, bizim gibi... Yıllar önce biz de Bera ile telafisi olmayan yerlerden kırılmıştık. "Taha iyi misin?" Diye endişeli bir sesle konuştuğumda Taha eliyle omzumu sararak ayağa kalkmamı önlemişti. "Kalkma, her yer cam oldu." Başımı usulca sallarken Taha ayağa kalkmış ve ışıkları açmıştı. "Bunun berbat bir fikir olduğunu söylemiştim." Diye bir yorumda bulundu Bera, şaşırmış mıydım? Hayır. "Bera, lütfen!" Dedi Taha, balkondan aldığı süpürge ile yerdeki cam parçalarını süpürüyordu. Kırılan sıradan bir camdı, 30 - 40 tl ile kolayca telafi edilebilecek bir kase ama o kadar ağır şeyler hissettirmişti ki bana kalbim deli gibi atıyordu. Gözlerimi yakan yaşlar da cabasıydı. "Taha ben yapsaydım." Diye konuştum güç bela, biraz daha tepki veremesem dilimi yuttuğumu falan düşünebilirdim. "Gerek yok, hallettim bile." "Evet, Taha geçtiğimiz birkaç günde ev işlerinde epey gelişti." Diye alaycı bir tavırla konuştu Bera, Taha'nın askeriyedeki işlerini bırakıp gün boyu yanında olmasına laf ediyordu. Taha'nın kaşları çatılırken elindeki süpürge ve kürekle odadan çıkmıştı, üzülmüş olmalıydı. "Bera..." Dedim usulca, sonrasında dilime gelen sözcükleri söyleyememiş birer birer yutmuştum. "Mina." Dedi o da beni taklit etmişti. Bera cevabımı beklercesine bir süre yüzüme baktıktan sonra tekrar konuştu. "Yanlış bir şey söylemedim." Dedi omuzlarını silkerek, tek amacının bizi onunla ilgilenmekten vazgeçirmek olduğunu biliyordum. Bu yüzden susuyordum, boğazıma dizilen sözlerin ona yara vermesindense beni boğmasını tercih ediyordum. Gözlerimin yandığını hissederken hızla ayağa kalktım, Taha'nın açık bıraktığı kapıdan balkona çıkarken kapıyı ardımda kapattım. İnsan içinin yangınına katlanamaz da bir nefes serinlemek için balkona çıkardı ya benimki de o hesaptı, soğuğun içimdeki yangını dindireceğine inananlardandım. Bakışlarımı yüksek binalar üzerinde asılı duran gökyüzüne çevirdim, yıldızlar yoktu gri bir sis kaplamıştı her yeri. Oysa insan yıldızlar yol göstermek için değil miydi? Böyle havalarda kaybolanların kaderi miydi kaybolmak? Kadere mi terk edilmişlerdi? Ardımdaki kapı açılırken tekerleklerin fayansta çıkardığı sesi duydum, Bera gelmişti. Arkamı dönmedim, zaten Bera da geldiğini belli edecek bir hamlede bulunmamıştı. Gözümden bir damla yaş süzülürken silmek için bir hareket yapmamıştım, Bera anlasın istememiştim. "Seni üzdüğümü biliyorum Mina." Diye fısıldadı, sesi titremişti. Kaşlarımı çatarak arkamı döndüm, Bera üzerine giydiği ince bir Sweatshirtle dışarıya çıkmıştı. "Üşüyeceksin." Dedim sert bir sesle. "Konuşacağız, konuşma bitmeden içeriye girmeyeceğim." Oturduğum yerden kalktım ve kapıyı açarak içeriye girdim, koltuğun üzerinde duran pikeyi elime aldım ve tekrar balkona çıktım. Bera'nın bakışları gözlerimi bulurken pikeyi omuzlarına sardım ve yerime oturdum. Bera da oturduğum sandalyenin önüne ilerlerken dizleri dizlerime değmişti, onun bunu hissedememiş olması ise ağır gelmişti. "Özür dilerim Mina." Dedi, eliyle uzanmış ve dizimde duran elimi sıkıca sarmıştı. "Ama seni üzmek boş umutlar verip de sonradan acı çektiğini görmekten daha kolay." Diye devam etti sözlerine, avuçları arasına aldığı ellerimi okşuyordu. "Bera...-" "Ben konuşacağım, ilk ve son kez." Diye kesti sözümü, başımı sallayarak onay verdiğimde gülümsedi. "Bir kere seni bıraktım, gittim... Bir kere seni yarım bıraktım, iki olmayacak bu." Bakışları usulca etrafta gezindikten sonra ellerimize inmişti, yerimde donakalmış öylece Bera'yı izliyordum. "Bu yarım bırakmak değil..." Diye itiraz ettim. "Ben yarım bir adamım." Dedi, yumruk yaptığı eliyle dizine hissetmeyeceğini bile bile vurmuştu. "Seni tamamlayamam." Gözlerim dolarken bakışlarımı kaçırdım. "Seni her gördüğümde özlüyorum Mina, seni o kadar kaybettim ki karşıma her çıkışında içim özlem doluyor... Geçmişi özlüyorum, olmayacağını bile bile geleceğimizi bile." Bedenim titremişti, istemsiz bir refleksle elimi geri çekeceğim sırada Bera buna engel olmuştu. "Mina ben seni aldatmadım, ben hatıralarımıza ihanet etmedim." Yüzümde buruk bir tebessüm belirdi, yıllarca onun beni aldattığını düşünüp durmuş içimi böyle soğutmaya çalışmıştım. "Ama yapma Mina, ben iyileşmeyeceğim... Artık bu sikik sandalyeye muhtaç işe yaramaz bir adamım... Canını o kadar yaktıktan sonra tekrar benim iyi olmam için çabalama, benim altında can verdiğim bir vicdan azabım var zaten ne olur yenisini ekleme. Kalbime hak etmediğim umut tanelerini ekme, hayatıma dair sana dair..." Bir süre durduktan sonra derin bir nefes verdi. Yani Bera tekrar birlikte olacağımız ihtimalini mi düşünmüştü? Belki de hayal etmişti... Kalbime anlamsız bir sıcaklık yayılırken bakışlarımı kaçırdım, sanki mümkünmüş gibi düşüncelerimi anlamasından korkmuştum. "Ben ölmeyi bile beceremedim, seninle yaşamayı da beceremem hayallerimde seni yaşatmayı da..." Oturduğum yerde ileriye doğru eğilerek kollarımı Bera'ya sardım, başımı boynuna yaslarken Bera da kollarını bedenime sarmıştı. Sarılıyorduk, yıllar önce olduğu gibi... Zaman değişmişti, duygularımız değişmişti en önemlisi biz değişmiştik fakat ona sarılmanın hissettirdikleri hala aynıydı. İkimiz de kayıplar vermiş, kaybetmiştik... Fakat hala şefkat kokuyordu kollarının arası, ölümü dileyen bir adam gibi değil de yaşamla dolu bir adam gibi sarılıyordu. "Bu yüzden git Mina, benim için çabalama." Diye fısıldadı, saçlarımın arasına konuştuğu için sıcak nefesi boynumu yakmıştı. "Çünkü ben değmem: çabalarına, gözyaşlarına, sevgine... "
Bera kuşummmm🥹🥹🥹 Sizce Mina gider mi? Ne dersiniz? Evvettt Bera'dan küçük itiraf niteliğinde bir konuşma geldi, bir daha ne zaman gelir bilemiyorum Altan bilemiyorum ksueksueud Bera ve Mina arasındaki bu zıtlaşma hoşuma gitti, birkaç bölüm devam ettirebilirim ama gelecek bölüm size şok da yaşatabilirim. Kim bilir? Sizi seviyorum ❤️🔥 Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
|
0% |