Yeni Üyelik
8.
Bölüm
@yazarmiyimnee

Bölümde Mina ve Bera gibi düşünün 🫠🫠

"...Sen çektin gittin, Ve sandın ölmedim..."

Bu bölüm küçük bir bomba patlattım, affola😇😇

Bölüm sonu sövmeyin diye şirinlik yapmalı mıyım??

​​​​​•••

 

Gecenin bir vakti karanlık, ıssız sokakta valizimi peşimden sürükleyerek yürüyordum.

Uçağım beş dakika sonra kalkacaktı fakat ben gideceğim zannederken kendimi yine ona koşarken bulmuştum.

Aklımın kalbime söz geçiremediğini biliyordum, anlamıştım fakat bu kadarı bana da sürpriz olmuştu.

Havalimanında kontrolden geçeceğini sırada Taha ağlayarak beni aramış ve Bera'nın kabus gördüğünü, onu uyandıramadığını söylemişti.

O andan bu yana sadece 20 dakika geçmişti, o yolu yirmi dakikada gelmiş ve Bera'nın evinin sokağına varmıştım.

Anlamıştım, ben onunla karşılaşmak için yolumu değiştikçe tüm sokaklarım ona çıkar olmuştu.

Bu adil değildi, Bera'nın aklıma bu denli hüküm sürmesi...

Kapının şifresini girerek içeriye girdiğimde evin kapısı aniden açılmış karşımda kızarık gözleriyle bana bakan Taha belirmişti, elimdeki valizi bırakarak ona sımsıkı sarılırken elimle saçlarını okşadım.

"Taha, sen uyu tamam mı?" Diye sordum anlayışlı bir sesle, başını olumsuz anlamda salladı zaten aksini de beklemiyordum.

"Uyandığında seni böyle dağılmış görürse kendini suçlayacak..."

Taha'nın vereceği cevabı beklerken ondan uzaklaştım ve gözlerine baktım, yorgun bir ifadeyle başını salladıktan sonra valizimi içeriye almıştı.

"Bir şey olursa...?"

"Sesleneceğim, lütfen uyu." Dedim güven verici bir ifadeyle omuzunu sıkmıştım, dinlenmeliydi.

Taha uslu bir çocuk edasıyla başını sallayarak arkasını dönmüş ve odasına girerek kapıyı kapamıştı.

Belki gözüne uyku girmeyecek, saatleri bir çıkış yolu arayarak tavanı izleyecekti fakat en azından bir nebze olsun dinlenecekti.

Bera'nın kaldığı odanın kapısına ilerlediğimde içeriden gelen acı dolu iç çekişler adımlarımı durdurdu, kalbim sıkışmıştı.

Kendimi toparlama umuduyla nefesimi verdim ve kapıyı açtım.

Bera çift kişilik yatağın ortasında öylece uzanmıştı, vücudu terler içindeydi ve gözlerinde tane tane yaşlar süzülürken acıyla inliyordu. Kelimeler yoktu sadece anlaşılmaz fakat acı dolu iniltiler vardı. Zaten acı çektiğini anlamak için gözlerine bakmaya gerek yoktu, yüzündeki yorgun çizgiler yetiyordu.

"Bera..." Diye fısıldadım, yatağın boşta kalan kısmına oturdum.

"Gitmeyin, beni de alın lütfen."

Elini tuttum, buz tutmuş elleriyle sanki o geceyi yeniden yaşıyor gibiydi.

Parmak uçlarımla elini hafifçe okşadıktan sonra uzamış saçlarına uzandım, parmaklarım saçları arasında geziniyordu.

"Bera... Aç gözlerini, sadece kabus görüyorsun hiçbiri gerçek değil..." Diye fısıltıyla konuştum, hepsi gerçek diyemezdim sen onları birer birer yaşadın...

Bera kafasını olumsuz anlamda sallarken çarşafı kavrayan eli bileğimi sarmıştı, elimi geri çekmemi önlemek istercesine sertçe tutuyordu.

"Buradayım, Mina ben hadi aç gözlerini."

Bileğimi saran eli titrerken tutuşunu sıklaştırdı, canım yanıyordu fakat Bera'nın yangını daha fazlaydı daha harlı.

"Mina..." Diye fısıldadı usulca, gözünden bir damla yaş daha süzülmüştü.

"Mina ben yanıyorum, yardım et." Dedi çaresiz bir sesle, sesi titremişti.

Bera'nın bedenini güçlükle kaldırırken sırtımı yatak başlığına yaslayarak oturdum ve Bera'yı göğsüme çekerek sıkıca sarıldım.

"Yanındayım Bera, aç gözlerini..." Dedim şefkatle saçlarını ve yüzünü okşuyordum, titreyen eli gitmemden korkarcasına bir an bile bileğimi bırakmıyordu.

Dışarıya yalnız kalmak istediğinin rolünü yapıyordu fakat özünde yalnızlıktan korkan yaralı bir adam vardı.

O yaralı adamdı beni yolumdan döndüren, yıllar önce kendime verdiğim sözleri bir bir çiğneten...

Bir daha dokunmayacaktım ona o bana haramdı.

Bir daha duymayacaktım onu, konuşmayacaktım.

Hepsini bir bir ciğnemiştim, bir bir.

Ama bir tanesi vardı ki; onu söylemeye, düşünmeye, itiraf etmeye gücüm yoktu.

Kendime her şeyi yapardım ama onu asla...

"Mina..." Diye ıssız bir fısıltıyla seslendi Bera, bakışlarım göğsümde yatan adama indiğinde yaşlarla ıslanmış elalarını fark ettim.

Uyanmıştı.

"Bera iyi misin?" Diye heyecanla sordum, başını olumlu anlamda sallayarak yanıt verdi. Kendinde değil gibiydi, sarhoş bakışları gece lambasının ışığında aydınlanan odanın içinde geziniyordu.

"Mina burda mısın?" Diye sordu sessizce, başını öne eğmiş ve vücuduna sardığım koluma dudaklarını değdirmişti.

Tüylerim anında diken diken olurken irkildim, Bera'nın sıcak nefesi koluma vuruyordu.

"Mina sabah olunca gideceğini biliyorum, lütfen gitme..." Dedi ağlar gibi bir tonda, dudaklarının temasını sürdürdüğü koluma uzun bir öpücük bırakmıştı.

Bera'nın sırtına destek olması için yataktaki yastığı kaldırdım, açıkta kalan alana baktığımda yan yana dizilmiş ilaçlar dikkatimi çekti. Bunlar hastaneden taburcu olmadan önce doktor tarafından reçete edilen psikolojik ilaçlardı, Bera ilaçlarını içmiyordu. Bu kabusların, beni hayal zannetmesinin sebebi oydu. Sürekli değişen gergin ruh halinin de...

"Seni özlüyorum."

Bera'nın saçları arasında duran parmaklarım durdu, sıcak nefesi hala bir ateş gibi kolumu yakarken gözlerim doldu.

Sicim gibi gözyaşları yanaklarından birbiri ardına süzülüyordu, ağırdı bu çok ağır...

Bera kucağımda, hayal zannettiği bana sarılarak ağlıyordu. O kadar mı yalnızdı? O kadar mı kimsesiz hissediyordu?

Parlak elaları kaybolmuş gibiydi, evsiz kalmış gibi...

"Bera, lütfen kendine gel." Diye fısıldadım, çenemi başının üzerine yerleştirerek derin bir nefes aldım. Ciğerlerime o temiz, mentolümsü kokusu nüfuz ederken gözlerimi yumdum.

Yıllar önceki o acemi, hayattaki acılardan bihaber kıza sorsak kendini gelecekte Bera ile mutlu bir ilişkinin içerisinde görürdü.

Ama hayaller ve gerçekler ayrı yaşardı, insan hayal ettiklerini değil hayatın getirdiklerini yaşardı.

Ve hayat güzel şeyler getirmezdi. Aksine onları alır götürür, geride esamesi bile okunmazdı.

"Taha... Ben... Mina, sen misin?" Diye tedirgin bir sesle konuştu Bera, başımı kaldırarak yüzüne baktığımda kaşlarını çattığını gördüm.

Ürkek bakışları çevresini izledikten sonra başını kaldırdı, yüzünde şaşkın bir ifade vardı.

"Sen, ne zaman geldin?" Diye sordu, kafasının karıştığı belliydi.

"Çok olmadı."

Başını olumlu anlamda sallayarak onay verirken benden uzaklaştı, başını yatakta duran yastığa yerleştirirken bakışlarını tavana dikmişti.

"Öğrendin mi?" Diye cansız bir sesle sordu, bu konuşmayı yapmak istemediğini biliyordum fakat o da benim yapacağımı biliyordu.

"Neden?"

Fazla bir şey demedim, tek bir kelime bir soru...

Neden?

Neden bunu kendine yapıyorsun değil, neden bile isteye canını yakıyorsun değil...

Soramadığım her şeyin üzerine çizik attıktan sonra dilimden dökülen kısa bir soru, neden?

"Neden Bera?" Diye tekrar ettim sorumu, sesim az önceye kıyasla daha yüksek çıkmıştı.

Çünkü bilmek istiyordum; insan yapacağını bile bile bir ateşe neden yürür, neden tam ortasında durur?

"Hissetmek istiyorum."

"Neyi ya neyi? Canının ne kadar yandığını mı, acıdan nasıl nefes alamadığını mı? Neyi Bera? Nasıl günden güne küle döndüğünü mü?"

Bera eliyle yataktan destek alarak sırtını başlığa yasladığında omuzlarımız birbirine değdi, başımı çevirip Bera'ya baktığımda onun da beni izlediğini gördüm. Bakışlarında söylemek istediği ama sustuğu bir şeyler vardı.

"Ben değer verdiğim herkesi kaybettim..." Dedi acıyla harmanlanmış bir sesle, göz bebekleri omzumda duran saçlarıma takıldıktan sonra tekrar yüzüme çıktı.

"Arkadaşlarımı, ailemi, seni."

Başımı öne eğeceğim sırada sıcak parmakları çenemi sardı, durmamı sağladı.

"Neden gitmedin?" Diye sordu, sakin ama beklenti dolu bir sesle.

Ne söylememi bekliyordu ki?

"Gidecektim... Gidecektim ama Taha arayıp kabus gördüğünü söyleyince gidemedim."

Yüzünde buruk bir tebessüm belirdi. "Ben kabus görmüyorum, ben o kabusu yaşıyorum."

Hani bazı cümleler olurdu ya nefesinizi keserdi, bir kere duyduktan sonra eskisi gibi kana kana nefes alamazdınız...

Nefesim kesilmişti, boğuluyordum. Ve Bera'nın çenemde duran parmakları şuan bana hiç yardımcı olmuyordu.

"O ilaçlar beni uyuşturuyor Mina, kaybettiğim ailemin acısını hissedemiyorum..." Durdu ve gözlerime baktı. "Sana olan sevgimi de."

Sevgim mi?

Bera'nın çenemdeki dokunuşundan kurtularak ayağa kalktım, bacaklarım titremişti.

Bana olan sevgisini hissemediğini söylemişti, bana karşı sevgisi mi vardı?

Çekip giderken, ardında bırakırken, ben yanında durmaya çalıştıkça beni kovarken sevgisi mi vardı?

"Mina, dur..." Dedi Bera, o söyleyene kadar kapıya yaklaştığımı bilmiyordum.

Bera beni sevmezdi, bunca şeyden sonra olmazdı.

"İçerdeyim, sen uyu."

Kapıyı ardımda bırakarak dışarıya çıktım, soluğum kesilirken sırtımı kapıya yasladım.

Ellerim titrerken zorlukla lavabonun kapısını açtım ve içeriye girdim, kapıyı ardımda kilitleyerek kapadıktan sonra yere çöktüm.

Nefes alamıyordum.

Boğazımdan bir hıçkırık kaçtığında elimle ağzımı kapadım, Taha uyuyor olmalıydı Bera ise istese de gelemezdi.

Onu orada o halde bırakmak acımasızlıktı ama başka çarem yoktu, kalamazdım.

Hisleri ile ilgili söyleyeceği tek bir cümleyi bile kaldıramazdım. O acıları çeken Mina'ya bunu yapamazdım, bu uğurda gençliğini gülüşlerin veren o kıza bunu yapamazdım.

Kendime, ablama, Bera'ya bunu yapamazdım.

Gitmeliydim, o uçağa binip bir süre buradan uzaklaşmalıydım. Ne diye gelmiştim ki? Ne diye geri dönmüştüm?

Ellerimi zemine uzattım, tutunacak bir yer bulmalıydım ve başım dönüyordu.

"Minaaa..." Diye bağırdı Taha, sesi acı doluydu. Kapının koluna uzanmaya çalıştım fakat ellerim titriyor, bedenim tüm mecali kesilmişçesine kendini bırakıyordu.

"Mina aç kapıyı!"

Açamıyordum, elim tekrar kapının koluna uzandığı sırada bilincimin kapandığını hissettim.

En son duyduğum şey Taha'nın kapıdan uzaklaşmamı söyleyen bağırışıydı, sonrası ise koca bir karanlıktı. Hayat gibi...

 

Küçük, şirin mi şirin bir bomba😇😇

Gelecek bölüm kaçak bir ikili okuyacağız ve tabiki Deren'im, Alpim ve Gökaycım da olacak🥳🥳

O zaman zilleri takıp oynayabiliriz ya da bölüm şerefine oturup ağlayabiliriz.

Bu arada medya olarak eklediğim şarkı gerçek olarak bu bölüm yani, bundan iyisi çıkmazdı ❤️‍🔥❤️‍🔥

 

 

 

 

 

​​​​​

​​​

Loading...
0%