@yazarmiyimnee
|
Bölüm sonuna küçük bir bomba var yine, affedin yazarınızı😇 Şarkımız yine Bera ve Mina'ya gelsinnnnn❤️🔥 1 hafta sonra... Hayat seçimlerden ibaretti, birbirinin zıttı olan iki yol ve aralarında geçen ebedi bir savaş... Ben o savaşa çıkmıştım, o muharebenin yaşandığı kasvet kokan meydanda kendimi ezip geçmiştim de Bera'nın saçının tek teline kıyamamıştım. En sonunda ise yenilmiş ve eve dönmüştüm, bir gülüşe bir bakışa bir seslenişe.. Günler tıpkı sonbaharın dökülen yaprakları gibi bir bir dökülmüştü takvimlerden, bir hafta geçmişti. Dile kolay kalbe zor bir hafta. İstanbul'a dönmüştüm, ailemin yanındaydım. Mutlu ama eksik hissediyordum, kalabalık ama kimsesiz... Kaçıyordum evet, ben kaçmıştım. Hislerimden, kendimden ve hatta en çok da Bera'dan... Çünkü başka çarem yoktu, kalmam kendime ihanetti. "Kızım dolmayı attın mı üstüne?" Diyerek mutfağa giren annemle düşüncelerimden sıyrıldım, dolmayı ocağa atmıştım atmasına fakat altını açmamıştım. "Yeni attım." Dedim dolmanın altını açarak, annem başıyla onay vererek fırına eğilmiş ve özenle açtığı böreği kontrol etmişti. Bir haftadır neredeyse her gün misafir ağırlıyor ve onların hazırlıklarıyla uğraşıyorduk fakat bugünkü hazırlık başkaydı, bugün iznim bittiği için geri dönecektim ve Annem evde aç kaldığımızı düşündüğü için bana bir bavul yemekhazırlamakla meşguldü. Haksız da sayılmazdı, Gökay'ın internetten bulup yaptıktan sonra her seferinde yaktığı çeşit çeşit ürünler pek de doyurucu değildi. Benim içinse çeşit çeşit sebzelerle ilgilenmek, bulaşık yıkamak vs uzun ve yorucu bir süreçti. "Abine ayrı etli sarma sardım, Gökay'a de ellemesin. Askeriyeye götürür de oğullarımın karnı bir güzel doyar tamam mı?" Başımı olumlu anlamda salladım, annem abim için ne yemek yaptıysa ne aldıysa onu bir değil beş yapar timdeki diğer askerlere de gönderirdi. Asker annesi olmak böyle bir şeydi işte. Mutfaktaki işleri annem devralırken taze demlenmiş ıhlamurumu bir kupaya doldurdum ve balkona çıktım, küçüklüğümden beridir balkonda oturmaya bayılırdım. Küçüklüğümde sürekli hasta olan bir çocuk olduğum için ne zaman hastalansam bu balkona çıkarak sokakta oynayan arkadaşlarımı izlerdim. Bera'yı da ilk annemin karşısına bu balkonda çıkarmıştım, annemin altın gününde Gökay'ın arkadaşı olarak aramıza katılmış annemin epey takdirini toplamıştı. Ben aslında Bera'dan kaçtığımı zannediyordum ama yanılıyordum, bu evin her köşesi geçtiğim sokaklar ve hatta bu şehir hep Bera ile doluydu, öyle de kalacaktı. Asıl kaçmam gereken söküp atmayı bir türlü beceremediğim düşüncelerdi. Cebimde telefonum titrediğinde ekranı açtım, Taha arıyordu. Çayımdan bir yudum aldım ve telefonu açtım. "Mina müsait miydin?" Diye nazik bir tonda sordu. "Müsaitim." "Nasılsın, ne yapıyorsun?" "İyiyim ben, siz nasılsınız?" Dedim, Bera'dan bahsetmesini umarak bilerek siz diye sormuştum. "Ben iyiyim..." Dedi ve bir süre sustuktan sonra devam etti. "Bera da bildiğin gibi." Sesi hüzünlüydü, o gün panik atak geçirdikten sonra apar topar evi terk etmiş ve bulabildiğim ilk uçakla İstanbul'a kaçmıştım. O gün bugündür Taha'nın ikinci arayışıydı, ne zaman o dört duvar arasına sığmasa beni arardı. "Hala yemiyor mu?" Diye sordum, Bera'nın bir haftadır doğru düzgün yemek yetmediğini bu yüzden de birkaç kez hastaneye gittiğini Abim sayesinde öğrenmiştim. "Tek öğün, azıcık." Kat ettiğimiz onca yol yıkılmış, en başa dönmüştük. Bera yine eski Bera olmuştu, yemek yemiyor mecbur bırakılmadıkça odasından çıkmıyor ve kimse ile konuşmuyordu. Yine bir hapishane inşa etmişti, içeride yargılıyordu kendi kendini. "Düzelecek, üzerine gitme." Diye bir tavsiyede bulundum çünkü ne kadar üzerine giderse Bera o kadar geriye kaçardı, biliyordum. "Deniyorum... Sen bugün mü geleceksin?" "Yedide ordayım." "Anladım, o zaman görüşürüz." "Taha iyisin değil mi?" Diye sordum, beni sadece hal hatır sormaya aramadığına emindim. "Değilim, akşam görüşür müyüz?" "Ben inince ararım." "Tamam o zaman, görüşürüz." Dedi ve telefonu kapadı. Elimdeki telefonu masaya bırakıp soğumuş çayımı alırken Annem balkona girmişti. "Kimdi o?" Diye sordu, tek kaşı sorgular bir biçimde kalkmıştı. "Taha... Asker bir arkadaşım." "Abinin arkadaşlarından mı?" "Yok, ben sağlık ocağında tanıştım." Diye acemice bir yalan uydurdum, gönüllü bir grupla merkeze uzak köylere gittiğimizi biliyordu ve orada bir askerle tanışmamı sorgulamazdı diye düşünüyordum. "Sadece arkadaş mı?" Dedi durumu irdelemeye niyeti olduğu belliydi. "Sadece arkadaş." "Sadece arkadaş olmayan bir karşı cinsle ne zaman tanışmayı düşünüyorsun?" Diye sordu Annem, beklemediğim bir anda beklemediğim bir soruyla karşılaştığım için tükürüğüm boğazıma kaçmış ve öksürmeme neden olmuştu. Annem ile ne zaman konuşsam o konu bir şekilde var olmayan damat adaylarına geliyordu. "Annee!" Dedim zar zor çıkan sesimle, kesinlikle hazırlıksız yakalanmıştım. "Ne var Mina? Yalan mı kızım, Bera geride kaldı yıllar öncesinden artık hayatına birini almanın zamanı gelmedi mi?" Diye sordu ciddiyetle, geri de mi kalmıştı? Sen onu bir de bana sor. Bera olayını gelir gelmez anneme anlatmadığım için kendimle gurur duyuyordum. "Anne ben böyle iyiyim." "Aklının yıllar önce seni terk edip giden bir adamda kalması hoşuma gitmiyor kızım." "Anne! Benim aklım kimsede değil!" Yalan. Sus. "Ben bir şey yaptım." Dedi annem bir çırpıda, yüzüne masum bir tebessüm yerleştirmişti. "Yine ne oldu Allah aşkına?" "Hüda Teyze'nin yeğeninin sizin oraya tayini çıkmış, o doktor sen hemşire iyi anlaşırsınız diye düşündük." "Eeeee?" Dedim sabırsız bir ifadeyle, devamını az çok biliyordum. "Seni almaya gelecekmiş çocuk, bir şeyler yemeye gidersiniz artık." "Yuh Anne, cidden yuh!" Annem ne var ki dercesine omuzlarını silktikten sonra ayağa kalkmış ve gözden kaybolmuştu. Bu kadın beni deli edecekti, delirecektim. ... Valizimi sürükleyerek havalimanında çıktığımda derin bir nefes aldım, yolculuk esnasında yanımda oturan kadın ilk defa uçağa bindiğini söyleyerek bütün anksiyetesini bana yansıtmış ve geçirdiğim birkaç saati zehir etmişti. Bir ara komplo teorilerinde o kadar arşa çıkmıştı ki deniz üzerinden geçmiyor olmamıza rağmen denize düşeceğimizi düşünmüştüm. Bir taksi bulma umuduyla etrafa baktığımda karşı kaldırımda duran Taha ile göz göze geldim, burada ne işi vardı? Yola dikkat ederek karşıya geçtim, Taha'nın yanında dururken sırtını yasladığı arabanın camı açıldı ve Bera ile göz göze geldim. Soruyu değiştiriyordum, asıl bunun burada ne işi vardı? "Taha?" "Hoş geldin." Dedi donuk bir ifadeyle, göz ucuyla Bera'ya bakmıştı. "Hoş buldum da bir şey mi oldu?" Diye sordum merakla, buradan gitmeliydi. Annemlerin sinsi planları neticesinde hayatıma giren sürpriz doktor ortaya çıkmadan havalimanından kaçmam gerekiyordu burada olmamalılardı. "Bera'ya iyi gelir diye." Dedi fısıltıyla, ne iyi gelecekti Bera'ya ben mi? Biz o masalları çoktan geçmiştik, prenses ölmüştü prens ise gitmiş... "Onu buraya getirmemeliydin." "Biliyorum... Ama geleceğini duyunca, günler sonra ilk defa dışarıya çıkmak istedi." Bera'ya baktım, ela gözleri ılık yaşlarla dolmuştu ve beni izliyordu, tek kelam etmiyor yüzünde hiçbir duygunun izlerini taşımıyordu. "Mina, sen misin?" Adımı duyduğumda ellerim buz keserken Bera'nın bakışları arkamda bir yere kenetlenmişti, arabanın karanlığında kalan yanağından bir yaş süzülürken gözlerini kaçırdı ve camı usulca kapadı. Topuklarım üzerinde arkamı döndüğümde uzun boylu, kirli sakalları ve hafif uzattığı saçlarını özenle geriye taramış sarışın bir adamla burun buruna gelmiştim. Sürpriz doktor bu muydu? Baya bir sürpriz olmuştu. "Çıkaramadım." Dedim yalancı bir oyunculukla, Bera'nın o camın ardından beni izlediğini bilmek ardıma bile bakmadan kaçıp gitme isteği uyandırıyordu. "Çağrı ben, Hüda Teyze'nin yeğeni olan." Diye sempatik bir ifadeyle konuşup elini bana uzattı, buz tutmuş ellerimi uzatıp kısaca tokalaştım. Hüda Teyze'nin ailesinde böyle genler mi vardı, ben yedi göbek İç Anadolulu olduklarına emindim. "Mina bende... Zaten biliyorsun." Dedim zoraki bir tebessümle, gerilimden her an saçma sapan espiriler yapabilirdim. Çağrı'nın bakışları bizi izleyen Taha'ya döndüğü sırada arkamı döndüm, ben onu unutmuştum. "Sizin işiniz mi vardı?" Diye sordu, bakışlarıyla Taha'yı işaret ediyordu. Taha sessizliğini korurken dikkatle beni izliyordu, tepkilerimi ölçüyor gibiydi. "Taha, arkadaşım... Geldiğimi duyunca sürpriz yapmak istemiş." Diyerek hem durumu açıkladım hem de Taha'yı tanıttım. '"Çağrı ben memnun oldum." Çağrı coşkulu bir ifadeyle Taha ile tokalaşırken Taha, bariz bir şekilde somurtuyordu. "İşin varsa sonraya erteleyebiliriz." Diye anlayışlı bir ses tonuyla konuştu Çağrı, elini hafifçe omzuma değdirmişti. Bakışlarım istemsizce arkamdaki kapalı cama değmişti, Bera ile göz göze geldiğimi biliyordum. "İşim yok, sadece yorgunum." "Seni eve bırakabilirim." Diye bir teklifte bulundu, çok cazipti fakat sonrasında Annem ve Hüda Teyze'nin konferans araması yapıp başımın etini yemesiyle sonlanması muhtemeldi. "Bir çay içebiliriz." "Bu saatte her yerde bayat çay vardır." Diye konuşan Bera'yı duyduğumuzda üç birden arabaya döndük, ne yapmaya çalışıyordu? "Anlamadım?" Diye sordu Çağrı, kaşları çatılmıştı. "Diyorum ki bu saatte cafelerde çaylar bayattır Mina sana evde demlesin, çok güzel çay demler." Kaşlarım çatılırken Taha'ya baktım, o da en az benim kadar şaşkındı. "Henüz tanışmadık, evine gitmem doğru olmaz." "Ama havalimanına almaya gelmen doğru olur öyle mi?" Diye sordu Bera, öfkeliydi. "Siz kimsiniz?" "Ben kimim Mina, anlatmak ister misin?" Dedi Bera bu sefer de, ses tonu iğneleyiciydi. Ateş hattında kalmış gibi hissediyordum, kaşlarımı çatarak Bera'ya döndüm. "Bera!" Dedim öfkeyle, Çağrı'nın bakışlarını fark ettiğimde yüzüme yalancı bir tebessüm yerleştirdim ve devam ettim. "Bera, Taha'nın arkadaşı." "Evet, evet Taha'nın arkadaşıyım." Diye alayla konuştu Bera, niyeti neydi Allah aşkına? "Çağrı bende." "Evet, iki defa duydum ve hiç ilgimi çekmedi." "Çağrı araba ile mi gelmiştin?" Diye sordum araya girerek, havada asılı kalmış bir gerginlik vardı. "Otoparkta." "Otopark girişinde buluşalım mı?" "Olur olur, tabi." Diye gülümseyerek konuşan Çağrı yanımızdan ayrılırken Taha arabadan uzaklaştı. Arabanın kapısını öfkeyle açarken bir yandan da Bera'ya bakıyordum, o davranışlar da neydi öyle? "Sen ne yapıyorsun?" Diye sordum, başta yüksek çıkan sesimi frenlemiş ve sakin bir sesle sormuştum. "Eski sevgilimin yeni sevgilisiyle tanışıyorum." "Bera!" Dedim uyarır gibi bir tavırla. "Ne var ne istiyorsun?" "Ona böyle davranamazsın." Diye konuştum, neye uğradığını şaşırtmıştı koskoca adam. "Neden? Yeni sevgilin pamuklara sarılıp sarmalanmaya mı layık?" "Ben öyle bir şey mi...-" "Sen en iyisi ne yap biliyor musun?" Diye öfkeyle sözümü kesti Bera, şaşkın bir şekilde olduğum yerde kalırken sözlerine devam etmişti. "Yeni sevgilinle romantik bir akşam yemeği ye, sonra belki el ele yürürsünüz seni eve bırakır... Nasıl olsa ben artık hiçbirini yapamam." "Bera..." Bera'nın gözünden süzülen bir damla yaş yanağına ıslatırken öne doğru eğildi ve aramızdaki kapıyı sertçe kapattı. Gözlerim dolarken arkamı döndüm, Taha ağır adımlarla yanımdan geçerken eliyle hafifçe omzumu okşamış ve anlayışlı bir tebessümle karşılık vermişti. Bera'nın ağzından çıkan her cümlenin bir alev halinde kalbime düştüğünü biliyordu, beni canlı canlı yaktığını... Yine rahat durmayıp araya bir fitne karıştırdım galiba 😇 Kitaba ve önceden yazdığım tüm kitaplara model ararken gözüm sarışınlardan başkasını görmediği için bu kitaba sarışın bir adam koymamıştım fakat dayanamadım ve karşınıza bir sarışın getirdim. Kaaarşınızdaaa sürpriz doktor ❤️🔥 Haberiniz olsun benim gönlüm biraz kaydı, kaymış olabilir... Size iyi okumalar diliyorum güzellerimm, yorumlarda buluşalım ve oy vermeyi unutmayalım lütfen💓
|
0% |